bildirgec.org

Site arşivi: sinepil

The Secret Of Kells

exorientelux | 29 March 2010 16:48

2010 yılı oskarlarında en iyi animasyon dalında adaylardan biri de İrlanda yapımı The Secret Of Kells adlı animasyondu. Yönetmenliğini Tomm Moore‘un yaptığı The Secret Of Kells‘te, İrlan için epey mühim bir kitabın, 800’lü yıllarda Celticli rahipler tarafından yazıldığı rivayet edilen ve Hz. İsa’nın öğretilerini içeren Book Of Kells‘in yazılma serüveni anlatılmaktadır.
Hikayenin ayrıntılarını izleyecek olanlara bırakayım da, olağanüstü çizgilerini ve anlatım tarzını öveyim biraz. Gerçekten de filmin hikayesi biraz kapalı, biraz yarım kalmışlık hissi verse de görüntüler, çizgiler muhteşem diyebilirim. Persepolis‘teki masalsı sahnelerin neredeyse bütün filme yayıldığını düşünün, üstelik renkli olarak. Sade bunun için bile izlenmeye değer bence. Bol fotoğraf vereyim de iştahlar kabarsın biraz.

Who’s Afraid of Virginia Woolf? (1966)

queennothing | 29 March 2010 14:25

1966 senesinde vizyona giren sinema filmi “Who’s Afraid Of Virginia Woolf?“, Amerikan oyun yazarı Edward Albee‘nin oyunundan uyarlandı. Özde iki, toplam dört oyuncu arasında geçen diyaloglardan oluşan film, Türkçe’ye “Kim Korkar Hain Kurttan?” olarak çevrildiyse de yapımın ana fikrinin ‘kim korkar hayalleri olmadan yaşamaktan’ olduğunu söyleyebiliriz. Elbette ki İngiliz Edebiyatı’nda modern akımın başlatıcılarından Virginia Woolf‘a yapılan ince göndermeyi de unutmamak gerek.
Yapımla ilgili bir diğer ayrıntı ise, rol alan dört oyuncunun da Oscar adayı olması. Bilirsiniz ki, bu nadir görülen bir durumdur. Alman asıllı sinemacı Mike Nichols‘un ilk yönetmenlik deneyimi olarak Sinema Tarihi’ndeki yerini alan filmin tuhaflıklarını bir kenara koyacak olursak, defalarca izlenebilecek bir film arıyorsanız, gerçekçi bir kadın-erkek ilişkisine tanık olmak istiyorsanız bu eseri sarıp, saklamanızı öneririm. Zira ne bu film durduk yere 5 Oscar kazandı, ne de iki Oscar Ödüllü Elizabeth Taylor 15 kilo aldı.

Kiss Kiss Bang Bang

alploganer | 29 March 2010 12:06

Sıradan bir hırsız olan Harry, başarısız bir hırsızlık girşimi sonucu polisten kaçarken tesadüfen girdiği binadaki oyuncu seçmelerine istemeden de olsa katılır ve başına gelecek olan sıradışı olaylar serisine adım atmış olur. Seçmelerde başarılı olan Harry L.A.’daki bir partiye davet edilir. Birden sınıf atlayan Harry bir yandan başına gelenlere inanamaz ama aynı zamanda gelişen olaylar hoşuna da gitmektedir. Partide bir hayli çekici olan Harmony ile tanışır ve onun aslında bir zamanlar hayran olduğu çocukluk aşkı olduğunu öğrenir. Bir yandan Harmony etkilemeye çalışan Harry, bir yandan da yeni tanıştığı danışman Perry’i tanımaya çalışmaktadır. Fakat Harry’nin başından belalar eksik olmaz, Perry ile dedektiflik çalışmalarına başlar ve istemeden bir cinayete tanık olur. Harry artık uzun bir süre başına bela olacak bu tehlikeli bir o kadar da eğlenceli olaylara bulaşmıştır. Olaylar gittikçe sarpa sarar ve Harry, Perry ve Harmony işbirliği yapmak zorundadır.

Eskiye rağbet olmuş…

exorientelux | 29 March 2010 09:49

Biraz geç oldu ama fotoğrafları görünce çok hoşuma gitti ve geç de olsa paylaşmak istedim. Empire dergisi 20. yaş günü şerefine her biri sinemada ayrı bir yeri olan filmlerin oyuncularını biraraya getirip filmlerin konseptiyle bir fotoğraf albümü oluşturmuş. Birkaç örneğini bu yazıda görebileceğiniz fotoğrafların tamamı ise burada.

The Box – Kutu (2009)

saltindagli | 27 March 2010 10:23

IMDB Puanı : 6.0/10 (14,232 oy)

Cameron Diaz … Norma Lewis
James Marsden … Arthur Lewis
Frank Langella … Arlington Steward

İnsanlık tarihi son günlerini yaşıyor, yaratıcı mutlaka dünyanın sonunu getirecek diyor filmler. Kıyamet tarihi olarak 2012 yılını beklenirken belirli bir kısım, Tanrının meleklerini gönderip insanlığı yok etmeyi planladığını düşünen Legion‘dan medet umup bizi kurtarmaya çalışıyor… Ya yarıtıcı uzaylılarsa, belki de Marslılardır 🙂 insanlığı dünyada var eden, mısır piramitlerini yapan zamanı gelincede yok edecek olan uzaylılar… Uzaylılarda bizden umudunu kesmişmidir acaba? Biraz umutları var sanırım, bakın bizi sınamak için bize 1 milyon dolar teklif ediyorlar…

Lewis ailesi bu 1 milyon doları almayı kabul eder ancak parayı aldıklarında hiç tanımadıkları birinin öleceği gerçeğiyle başbaşa kalırlar…

Precious: Based On The Novel Push By Sapphire

exorientelux | 26 March 2010 12:18

Hani bazı filmlerin izlenmesi hiç de kolay değildir ya, anlattıkları o kadar çıplak gerçeklerdir ki insan anlatılanların bir yerlerde yaşandığını, birilerinin başına aklın alamayacağı şeylerin geldiğini bilse bile bilmekten kaçınır yine de. Precious: Based On The Novel By Sapphire, işte o izlemesi kolay olmayan filmlerden biri.

On altı yaşında babasının ikinci çocuğuna hamile Precious’un bir nevi ayakta kalma mücadelesini anlatan filmde hem uğradığı tacizlerden hem annesinin kötü muamelesinden, hem de çevresindekilerin alaylarından ismiyle zıt biçimde kendini iyice değersiz hisseden Precious (Kıymetli) kurduğu hayallerle avunmaktadır ancak. Hamile olduğu için okuldan atılmasıyla eğitimini tamamlamak için gönüllü bir kuruluşa kaydolur. Bir yandan okulunu dışardan bitirme gayreti içine girerken öte yandan ikinci çocuğunun doğumu da yaklaşmaktadır.

Başka Dilde Aşk

exorientelux | 26 March 2010 09:26

Başka Dilde Aşk, yönetmen İlksen Başarır‘ın ilk filmi olmasına rağmen, ilk filmlerde rastlayabileceğimiz çoğu aksaklıkları/aksamaları bertafar edebilmiş son dönemlerde çekilmiş güzel Türk filmlerinden birisi.

Konusu şimdiye kadar çoğumuzun malumu olmuştur, ben yine de temelde işitme engelli bir genç olan Onur ile işitme engelsiz Zeynep adında bir genç kızın ilişkisini anlattığını, bunun yanında normal insan-anormal insan kavramlarına değindiğini, insan ilişkilerini özellikle de arkadaşlık ve aşk ilişkilerini incelediğini, bunları yaparken de toplumsal sağırlığı da ele aldığını söyleyeyim.

Başka Dilde Aşk‘ın ele aldığı bu kavramları sinema sanatı bazında anlatmada başarılı olduğunu düşünüyorum (tabii sinemadan anladığım kadarıyla). İşi acındırma boyutuna taşımadan, işitme engelli birinin kendi ayakları üstünde durma çabasını izlerken, Onur’un bu işi nice engelsiz insandan daha iyi yaptığını görüyoruz, aynı zamanda ilişkilerinde de “normal” (!) insanlardan daha sağlıklı bir anlayışı var. Zeynep’in Onur’u sahiplenme ve ona ayak uydurma çabası da nice insana ders verecek nitelikte.

Annie Hall

exorientelux | 25 March 2010 16:25

Wood Allen ustanın baş yapıtlarından biri sayılan Annie Hall, gerçekten de aldığı övgüyü hak eden filmlerden biri. 1977 yılı çıkışlı filmin senaryosunu Marshall Brickman ile beraber yazan Allen, baş rolü de Diane Keaton ile paylaşıyor.

Komedyen Alvy Singer’ın başından geçen iki evlilik sonrasında tanıştığı Annie Hall ile ilişkisinden yola çıkarak kadın erkek ilişkilerini irdeleyen filmde, Woody Allen’in klasikleşmiş entellektüel hayat, sanat, kişisel gelişim, yahudiler, aile, New York gibi göndermeleri de bolca mevcut.

Şahsen, kadınların da erkeklerin de ilişkilerde kendilerine biçilen rolleri oynadıklarını, maskeleri çıkardıklarında ortaya çok farklı düşünce ve duyguların çıktığını, ama bu farklılıklara rağmen “ne seninle ne de sensiz” durumunda olduklarını anladığım filmde; ne kadar eğitimli olursa olsun erkeklerin doğalarını aşmalarının güç olduğu (Annie’nin önce kurslara gitmesini teşvik edip sonrasında kaydettiği gelişmeye somurtan Alvy), kadının ne istediğini idrak edecek bilince ulaştığında artık başkasına ihtiyaç duymayacağı (Annie’nin filmin sonundaki kararı) gibi yan düşünceleri de çıkarmak mümkün. Bunların yanında Woody Allen’ın aslında kadınların tarafını tuttuğu gibi bir düşünceye de sahibim.

Annie Hall‘un bir güzel yanı da harika mizah anlayışı elbette. Çoğunluğu diyaloglar üzerinden yapılan mizahın bazı sahnelerde durumlara yüklendiğini ama bunun vasat bir durum komedisinden çok daha başarılı yapıldığını görüyoruz ( Mesela Annie’nin ailesiyle yemek yedikleri sahne).

Coenler’in kara film şaheseri: ”Fargo”

gorcun | 25 March 2010 13:46

Fargo
Fargo

Amerikan sinemasının kendine has stillerini yaratmış olan yönetmen kardeşleri Coenler (Joel ve Ethan) 1996yılında gerçek hayattan esintiler taşıyan bir cinayet hikayesini sinemaya uyarladılar. Filmin başında yapılan ”Gerçek bir hikayedir” uyarısı daha sonra Coenler tarafından aslında gerçek bir hikayenin kurgusu olarak değiştirildi. ”Fargo” adını koyduklarını film, küçük bir kasabadaki sıradan insanların içinde bulundukları çaresiz durumlarda gittikçe dibe batmalarını gösterişsiz ama etkileyici bir şekilde anlatıyordu.

Steve Buscemi - Peter Stormare
Steve Buscemi – Peter Stormare

nisan ayı sinema haberleri

nazokiraze | 25 March 2010 12:08

İstanbul Film Festivali 3-18 Nisan tarihleri arasında yapılacak. Festival içerisinde onbir film yarışacak ve 200 film gösterilecek .

İTÜ Film Festivali 29 Mart – 2 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Festival üniversiteler arasında gerçekleştirilen ilk festival olma özelliği taşıyor. Festival bünyesinde kısa ve uzun metrajlı filmler, kısa film yarışması, söyleşiler yer alacak.

Nisan ayında vizyona girecek filmlerden bazıları:
Titanların Savaşı (Clash of the Titans)

Herkes mi Aldatır?

Min Dit

Piramid Sanat ‘ta gerçekleştirilen sinema günleri çerçevesinde Mart- Nisan ayı Persepolis, Motorsiklet Günlüğü, Son Sosyalist, Michael Jackson Moonwalker, Gandhi, Leonard Cohen I’m Your Man adlı iz bırakan kişilerle ilgili özel yapımlar gösterimde olacak. Bu yapımlar tek gösterimlik olacak.

8. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali 12 Mart – 18 Nisan 2010 tarihleri arasında 20 ülkenin 53 filmi ile yoluna devam ediyor. İstanbul’da başlayan festival 10-11 Nisanda Kars’ta, 17-18 Nisanda Sinop’ta olacak. Festivalin bu yılki ilk cümlesi: Umut kadınlarda. Festival sonunda sinemadaki cinsiyetçilik ayırımına dikkat çekmek adına Altın Bamya ödülleri dağıtılacak.