bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

sonrasına soğan doğra!

sevde837 | 12 April 2009 16:03

Haybiye yaşanmışlıkları heybeme hapsediyorum.
Bu ne demek oluyor, hayata yapılan kaçıncı saygısızlık bu? Yeter artık! Yaşayın yaşayacaksanız da adam gibi yaşanın. Bu kaçıncı hayal kırıklığı, bu kaçıncı insan maskesini takınmışlık? Boya boya ve renk değiştir, sırt çevir, geri vuruş yap, tökezle !
diz çöküp de ağlama bir de sonra…sonrasına soğan doğra derdi büyüğüm.
Şimdi tekrarlıyorum:
“sonra…sonrasına soğan doğra!”

su birikintileri

kahramancayirli | 12 April 2009 15:02

Otuzlarının ortalarında seyreden iş adamlarının cinnetini fark ettiniz mi hiç. İsimlerinin, unvanlarının yazdığı metalleri beş yüz metreden okuyabildiğimiz masalarında yaşadıkları psikolojik gerilimi. Bir an gelir ve fark ederler. Aslında dışarıda da bir hayat olduğunu. Aslında çok ama çok sıkıldıklarını. Aslında buralara, bu dünyalara ait olmadıklarını. İşte bu yüzden siz geç kalmayın ve muhakkak mutlu olduğunuz işi yapın.
Çünkü o farkındalık anı geldiği zaman, gemileri yakacak yaşı aşmış olabilirsiniz. Maalesef bir aile, birkaç çocuk, ikiyüzlü gereksiz bir düzen kurmuş olabilirsiniz. Düzensiz, çocuksuz, aile kurmadan da yaşanabilir mesela.
Madem gününüzün çoğu, işyerinizde geçiyor. Madem somurtuyorsunuz. Gidin sevdiğiniz işi yapın. Belki üç ay belki beş yıl “o ikiyüzlü rahatınız” biraz bozulur. Ama eninde sonunda mutlu olursunuz. Ya da diyelim daha mutsuz. Bir denemiş olursunuz hiç olmadı.
O mutsuz düzenleriniz hiç rahatsız etmiyor mu sizi?
O roller, alttan almalar, “-mış gibi”ler diyelim, dürtmüyor mu zihninizi.
Gidin yeni bir üniversiteye başlayın, kitap satın, gidin uçurtma uçurun mesela. Üstlerinize söyleyemediğiniz sözler, sıkmaz mı canınızı. Ya da işi gücü bir kenara bırakıp bir aile kurun, bir çocuğun güzelliğine bırakın “bunca yıldır suyu sıkılmış” ruhunuzu.
Madem bahar da geldi, gidin çiçek toplayın yakın bir kırda. Bu kadar güvenli evlerde oturmayın, bunca kilit bunca zincir kapılarınızda, bunca biriktirmeyin. Bir köy düğününe gidin mesela.
O farkındalık anı çok geç gelebilir, gelmeyebilir de hiç. Su birikintilerini takip edin, başka dünya meseleleri üzerine kafa yorun.
Bazı şeyleri daha erken tartmakta fayda var.

Rüyalarım ve anlatım çelişkilerim

| 12 April 2009 11:06

Tekerlekli sandalyede soluduğumuz hayat, hep birilerinin iteklemesine mecbur. Birileri illa ki olmalı ve acı vermeli… Hep canımızı yakanları özlememiz ne tuhaf. Ya da unutamadıklarımız hep kaybettiklerimiz değil mi? Bazen prangalı düşler görüyorum bir başkasına mahkum esir gizlenişler. Sonunda uyansam bile uyandığımı hatırlamıyorum. Gerçek ve hayal o kadar acımasız ki; en çok canının neden yandığını bilmiyorsun bazen nefes alışların bile düzensizleşiyor hatta unutuyorsun nasıl nefes alman gerektiğini. Çocukça hayallerini bir meçhul aşk’a kanatırken sadece ellerinle kendini parçaladığın gözyaşı serinlediğinde tüm dünyanı sarıyor. Oysa diyorsun bu bile yetmez anlatmaya ve yetmeyecekte. Ne kadar çok kendini hırpalarsan bir o kadar daha yakınlaşıyorsun uzak kalmak istediğine. Asla inanmıyorsun kendi içinde büyüttüğün ve imkansız bir hale getirdiğin şeyin sadece kendinden ibaret olduğuna. Buna değişik isimler ve formlar yaratmaya çalışıyorsun, küçülüyorsun!
Ta ki yok olana kadar…
Dünyanın en yüksek yerine çıksan ve bağırsan inan ki seni senden başka duyan olmayacak; lakin sen bunu yaptığında tüm dünya duyacakmış gibi hissediyorsun.
Kadınlar nasıl sever bilmem ama erkekler adam gibi seviyor.

Gittiğin günü hatırlıyorum da… Sanki gözüme bir perde inmişti. Sadece o an vardı sonrası ve öncesi asla olmayacak bir garip masaldı. En ufak ayrıntıların dâhil beynimin tüm hücrelerine hapsetmiştim seni. Ben yaşadığım sürece bana mahkûm kalacaktın. Oysa ben senden bile daha çocukmuşum. Ben büyürken tüm yalnızlıklarımda boş durmadı benimle büyüdü. Sende dahil olmak üzere, kendime yalanlardan oluşan mutlu bir dünya kurdum. Ve inan ki mutluyum.
Birinci tür edebiyat sadelikten ve yalınlıktan ibaret olsa da! Gülümseyebileceğim şeylerde olsun istedim. Evet sen…

Gerçek bir hikaye

serasu | 11 April 2009 19:36

idam edilmeden önceki son resimleri
idam edilmeden önceki son resimleri

Rossenbergler”in davasını bilirsiniz…1950’li yılların başlarında komünistlikle suçlanmış ve karı-koca idam edilmişlerdi…ABD’de yaşanmış bu olayların bir benzeri de 1900’lü yılların başında gerçekleşmişti,
İnancımıza bağlılığımız,yaşama bağlılığımızdan daha güçlü demişlerdi.Ethel ve Julius Rossenberg ikisinin de ailesi Avrupa dan göç etmiş Ortodoks Yahudiler.Ethel yoksulluk yüzünden okuyamaz ve ilk girdiği iş yerinde devrimci insanlarla tanışır.ekonomik krizin yol açtığı yoksulluk SSCB’nın dünya üzerindeki etkisi ABD de devrimci hareketlerini güçlendirir.Julius çok başarılı bir öğrencilik geçirmiştir ve mühendistir.sanayi sendikasına üye ve aynı zamanda komünisttir.Her ikisi de işsiz olduğu için durumları çok kötüdür.17 temmuz 1950 de Julius tutuklanır.Amerika o dönemde soğuk savaşın ,Kore savaşının ortasındadır.SSCB o dönemlerde atom bombası yapıyorlardı .İlk denemesini 1940 da denemiş ve korku salmıştı.ABD’nin de atom bombaları vardı ve bu savaş başlangıcı demekti. ABD bunun farkındaydı ve casuslarını yakalamaya çalışıyordu.Ve yakaladığı insanlara casus muamelesi yapıyor bilgi sızdırmaya çalışıyor. İlk Julius geçmişi yüzünden sonrada eşi ortak casus suçlamasından tutuklandı.ABD devletlerinden bilgi sızdıracak en küçük bir taş bile cezalandırılmalıydı.Oysaki bu duruma gerçek şahit olan ve casus olan Ethel hanımın kardeşi David Greenglass ve karısı Ruth ‘du.
Onlara suçunuzu itiraf ederseniz cezanız hafifler denildi.Kardeşlerini ispiyonlayamazlardı.Korkuyorlardı.Neden bilinmez ama suçlu olduklarına dahil ifade verdiler.8 mart 1951 de başlayan yargı süreci ve basının şiddetli baskıları üzerine ölüme mahkum edildiler.David Greeglass da zanlı olarak yakalanmıştı .15 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı.İyi halden erken bırakılarak yeni bir kimlik verilmesi sağlandı.Bir söylentiye göre Ethel’in annesi David in kurtulması için manevi baskı yaptığı söyleniyor.Ethel elektrikli sandelyeye gittiği zaman bile ona sorulan soruya şöyle cevap vermiş.
Mr.bernett: İtiraf edip bilgileri bizimle hala paylaşıp hayatınızı kurtarabilirsiniz.
Ethell:Elektrikli sandalye de idam edilme korkusuyla ne beni korkutabilirsiniz,ne de biz yurttaşlar olarak hakkımız olan adaleti talep etmek yerine çirkin kirli bir pazarlık yaparak anti-demokratik yönetim şekline ortak oluruz.Gerçekten büyük ve onurlu bir toplumun görevi haksızlığı gidermektir.Haksızlığa uğramış olanlardan istemeyerek hayatlarını bağışlamak için haraç talep etmek değil.
Rossenberglerin affedilmesini reddeden Amerika başkanı ,Ethel için;’’ belli ki ele başı .İrade bakımından çok güçlü’’Çünkü kadın ve anne olmasından dolayı ona sunulan esirgemeden faydalanmayı geri çevirmiştir.Böyle bir alicenaplık karşısında ‘’Rezillik içinde yaşamaktansa kocamla birlikte ölmeyi tercih ediyorum’’demiştir.
Birbirlerine yolladıkları Ölüm evinden mektupları okuyan 3 milyon kişi beyaz saraya telgraf çekmiştir. Albert Einstein .Jean Paul Sartre gibi aydınlar. O zamanın ABD Başkanı Eisenhower bu tepkiyle karşılaşmıştır.Haksız yere İdam edilen çifttin son fotoğrafları bunlardır..