bildirgec.org

turp tarihi hakkında tüm yazılar

Sergüzeşt

| 07 September 2007 14:03

Yağmurluk mevsiminin sonlarıydı. Sigaralar tarlalarda yavaş yavaş filizlenmeye başlamış. Gök, eski parıltılı sarı rengine kavuşmuştu. Elimde ingiliz anahtarı, yeşil ve parıltılı bir masa arıyordum oturacak. Günlerden duşambe olmasına rağmen salı olduğuna dair hisler vardı içimde. Zaten ne zaman o günün salı günü olduğunu hissetsem kesin başıma bir iş gelirdi. Öyle de oldu.

Dönme Dolap

| 05 September 2007 13:17

Dönme dolap dönme artık,
Durdur beni, indir artık…

Cinori

| 20 August 2007 13:28

Mikrobakteriyel bir sentez sonucu, klastrofobik olan bütün kanguru yavruları, tüm yaşamlarını aborginlerle birlikte, ikoruku kabilelerinin yaşadığı niagara’nın ormalık kesimlerinde “körler sağırlar birbirini ağırlar” oyunu oynayarak, tilki kuyruklu jon’a minnet borçlarını ödeyip, kırmızı başlıklı kız öyküsündeki kurtun homosexuel dürtülerle babaanne kılığına girdiğini ıspatlamak için
hep beraber yıldırım nikahıyla hem cinsleriyle evlenip sonra boşanacaklardır. Bu durumdan hoşnut olmayan bütün kanguru ebeveynleri kuduse gidip tuttukları bütün yahudilerin sakallarını kesip hristiyanlara satacaklar, burda kazandıkları paraylada, küçük ama huzurlu bir ev satın alıp homofobik bir şekilde sarkmış bölgelerini birbirlerine sürterek kamp ateşi yakacaklar ve gergedanların kaçmasını sağlayacaktır.

Mevki-i Müncemide

| 13 August 2007 11:20

Maydanoz efendi, can sıkıntısıyla işten çıkmış sahilde bir banka oturmuş, muz balıklarını izlemektedir. Düşünmektedir hayatını, düşlerini, aşklarını.. Birden bir muz balığı yaklaşır kıyıya, maydanoz efendi cebinden 3 gün önce yemiş olduğu antep fıstığından arta kalan 3 adet antep fıstığını uzatır muz balığına. Balık müteşekkir bir şekilde, tekrar suya dalıp gözden kaybolur. İşte tam bu esnada tüm kaybedişleri geçmektedir maydanoz efendinin aklından. Kendini denize bırakmaya karar verir, sonsuzda bir nokta bile olmadığını düşünerek.. Cebinden ketchup aromalı sigarasını çıkarır ve yakar gözleri mevki-i müncemide de asılı. Bu aslında bir mucize olmadır çünkü bir kuş gelir yanına patlıcan renkli ve şöyle fısıldar. ” Her şey, geçer”

Domatbahar..

| 01 August 2007 10:52

Ne güzeldir domatbahar; her yer kan kırmızı, domates kokar arabalar insanlar kırmızı. Ya çocuklar onların domattopu oynamaları nasıl mutlu eder beni.. Bu domatbahar’ın son günü her yer pembeleşmeye başlamış çekiliyor domat bu züppeler şehrinden. Sen bütün pislikleri örten domat, bir gece daha yağ, yağ ki gizlensin bütün kötüler ininde, çalışamasın motorlar, savaşlar olmasın. Sen domat bahar gözlerimde kırmızı kuşağınla hiç gitme..
Birden içmekte olduğu domates çorbası, dalmış olduğu düşünceler arasında kaşığından dökülür ve bir bez alıp üstünü siler..

Çapulcu Süleyman

| 30 July 2007 09:42

Çapulculardan süleyman, tarlasını bellemektedir köydeki. Bu esnada yukardan
uçan bir karga hayvanı gelir bizim süleymanın kafasına dışkısını bırakır.
Süleyman fevkalade sinirlenir ve koşarak evine gider ve garajdan krikosunu
kapar. Süleyman gençlik yıllarında New York Knicks bumerang takımı
kaptanlığı yapmış olmanın tecrübesiyle, krikoyu fırlattığı gibi karga
hayvanını indirir yere. Karga kan revan bir biçimde yerde uzanmaktadır
cansız bir biçimde, ağzından da bir tohum düşmüştür. Tohumu ve kargayı alır
ve dedesinin başında bir yere gömer. Aradan yıllar geçer teknoloji ilerler,
artık ne köy kalmıştır ne kasaba sadece mezarlıklara zarar gelmemiştir.
Karganın gömüldüğü yerden bir elma ağacı çıkmıştır. Bu elma ağacının
elmalarını toplar bizim süleyman. Karısına getirir. 3 hafta önce 24 ay
taksitle aldıkları blender’ı deneme imkanları olacağı için sevinmiştir
karısı. Elmalardan elma suyu yapar karısı ve içerler afiyetle.. Hani elma
ağacı için nederler bilirsiniz; Elma biter dallarında…

Dut Ali

| 25 July 2007 14:27

“Dut Ali, diye başlıyordu şarkı; Dut Ali uzanamıyordu kırmızı dutlara. Ama bilmeliydi ki beyaz dutlarda en az kırmızı dutlar kadar tatlıydı” Grup: Zen, Albüm: Neyzen tevfik bakırköy hastanesinde. Albümün adını yanlış yazmış olabilirim. Burdan oturduğum yerde deniz karşımda, gökyüzü Almanya bayrağı gibi. Terlemem durmuş durumda. Çünkü dinlenmek için soluklandım. Çayımda geldi. Oturdum pc karşısına. Müzik seçimi pink martini(kötü bir tercih). Zaten büyük bir ihtimalde bunları yazmama ön ayak oluşturan etmenler, yukarıda saydıklarım. Bir pencere işte baktığım. Başka bir pencereye baktığımda insanlar ölüyor, ormanlar bitiyor bildiğiniz hikayeler. Vicdani sorunları olan insanlar gece uyuyamaz der balzac. Vicdanımız ne durumda ona bakmalı. Birde vicdansızlar var gerçi. Ne diyordum ben unuttum. Kafam dalgın. Samimi olmaya çalışıyorum. Bakıyorumda ne kadar zormuş. Kalıplarla çıkıyor ya kelimeler. Gerçi beynimizde kendimizle konuştuğumuz gibi de konuşmamız gerekmiyor. Birde şu var değil mi? okuduğumuz yazıda kendimizden bir şeyler bulmalıyız. Veya bizi şaşırtmalı. Bilmiyorum inanın ki hiçbir şey bilmiyorum. Kelimeler yan yana geliyor ama bir sıra oluşturabiliyor mu? Onu bile bilmiyorum. Sigaram terden ıslanmış. Hayat şu yazdığım an gibi geliyor bazen. Bazende tüm geçmişim. Belkide gelecek. Standartlara sığınıyorum çoğu zaman. Ama hep bir huzursuzluk. Elimden bir şey gelmiyor veyahut çok tembelim. Ya sorumluluklar onları nasıl yadsırım. Yadsımak, reddetmek, neyhetmek nasıl kelimeler bunlar. Bu yazıda okuyan herkes için bir şeyler vardır. Mesela bir kelime. Bir cümle. Bu koşullama çok felaket. Hiç bu kadar girmemiştim içine bu sınıfların. Çeşit çeşit insan. Çeşit çeşitin arasında virgul olmayacak sanırım. Belkide olacak. Bir yazabilsem neler anlatacağım derler ya. Konuşuyorum belkide yazmıyorum. Zürafanın saçlarını taramak diye bir deyim vardır fransada saçmalayanlar için kullanılır. Benimkisi o hesap işte. Saçlarım olmadığından zürafanın saçlarını tarayıp duruyorum.Aklıma geldi birde zürafanın kokusu 1 kmden duyulabilirmiş. Koklanabilirmiş.Çok konuştum. Mazur görün tedavim tamamlanmadı. Bukowski’nin bir sözü vardır “beş yıl, uyumak isterdim ama izin vermezlerdi” benimkisi o hesap. Bu kadar yeter şimdilik yine tamamlayamadım yazımı. Rasyonel değilmiyim yoksa, çok üzülürdüm eğer böyleyse. Çünkü domatesler çürümesin diye deep freeze atıyorum her defasında.

Untouchable Zen İnsanının Son Yazısı

| 12 June 2007 15:55

Hafif mecmuasında bulunduğumuz süre zarfında, nacizane hasbe’t-tevazü ile mütehalite istihraçlar eyledik. Şark ve garb müelliflerinin, mülakat mekanı olması sebebiyle şahsımızı -nabecca- bu mecmuaya yakin hissettik. Hafif insanları tarafından muahezeye düçar olduysakta, hüsn-i tellakkiye mazhar dahi olunduk. Hafifin rüesasından mahz-ı matlubumuz zuhur etmediyse dahi vukuf istihraç eyledik. Bazen tazyi-i evkat addettik yazılarımızı, bazen mütala-i cedide. Haşiye-i tavileden kaçınıp, tetebuatlarımızı hülasa eyleyip; mülahazanıza sunduk mütenasib bir şekilde. İstiğrab eylemekten fikdan şahsımız, afil seng-i itirazlar fırlatmaktan da iba’etmedi. Velhasılı kelam ömrümüzü mütekaid olarak mevki-i müncemide de penguen hayvanlarına turp satarak geçirmeye karar verdik. Cümlenize sürç-ü lisan ettiysek affola der, bir lafzla kelamımı sonlandırmak arzu ederim..
Der zir-i felek na çişt
Raks-ı berre der dukkan-ı kassab

Bayan Hentbol Takımı

| 03 June 2007 10:58

Canavar düdüğünün yokuşunda yavaş adımlarla yukarı çıkarken karşıdan hızlı bir şekilde koşarak gelen bayan hentbol takımı, büyük bir hışımla yanımdan geçerken gölgemin yırtılmasına sebebiyet verdiler. Arkalarından, gün ışığına çıkmamış; içinde erkek ve kadın uzuvları bulunmayan, akraba-i talukatı barındırmayan nice küfür salladım da dönüp bakmadı; bu kısa donluların hiç biri. Hamili pusula sayın kendim gölgemi alaraktan terzi Bunuel’in yanına gittim. Abi dedim bizim gölge yırtıldı şunu iki dakkada hallet.” Yok, olmaz” ,dedi. Biraz düşündüm ve gölgemi orda bırakmaya karar verdim. 2 gün sonra alırsın dedi bana bunuel amca. Neyse, herşey böyle başladı. Garipleştim birden. Ne kadar diğer işçilerden farklı olacağımı düşünsemde, Amerika’ya inansamda; içimdeki garip hissiyat dinmiyordu. Ben de düşündüm; gireyim hafif kıraathanesine, bir çay içip çıkarım. Maksadımız biraz gevşeriz. Haluyeti ruhiyemiz pek bir otomatik portakal. Kuvetin içine radyo atacak adamda bulunmuyor vesselam white rabbit çalarken. Baktık hafif kıraathanesine genel mevzu dedikodu, aşk neyse ki fildişi sahillerinden aldığım kulak tıkacım yanımdaydı ki, bir çay söyleyip tıkayabildik kulaklarımızı. Kafamda 122 platipus, 34 zürafa, 22 mus geyiği dolaşırken bir şey dikkatimi çekti; (sesler gidip, 4 duyuyla kalınca ) kıraathanedeki bir çok kimsenin gölgesinin olmadığını fark ettim. İşin ilginci sanki insanın gölgesinin olmaması normalmiş gibi davranmakla kalmayıp geyikler üstünde niagara şelalesinden atlayıp intahar eden balıkçı kör allen’ın, “unsatisfied generated metabilizied sympaticly grown pimps dome” filminde sevgilisine kur yaparken kullandığı; alt dudağını, üst taraf sabitken hafif sol tarafa çekip dişiyle bastırmak ;hareketiyle birbirlerine kur yapmaktaydılar. Bir an için bunun normal dışı bir şeymiş gibi düşündüysem de sonraları aslında bunun olağan bir şey olduğunu, tek sorunun gölgemin yanımda olmayışı olduğunu hatırladım. Çayım gelmişti bu arada, bütün bu düşünceler aklımdan bir kağnı arabasıyla geçerken. Çayın içine normalde 1 adet şeker atacağıma, bu garip hissiyat dolayısıyla şekerin mutluluk verebileceği ümidiyle 2 adet daha şeker ekledim. Çayımdan bir yudum aldım. Arkama yaslandım. Sigaramı yaktım, çakmak taşı biten çakmağımı kibritle yakmak suretiyle. Birden keyiflendim. Diğer işçilerden farklı olacağımı ve Amerika’ya inanıp Amerika’da cenneti bulacağımı düşünüp hayallere daldım…

İskoçya’daki çamaşır makinesi hadisesi

| 29 May 2007 12:31

Harikulade güneşli bir günde Loch Ness’te sakin bir şekilde sigara tüttürmekte olan 3 adet zat-i erdül kişi kimselerin, sıkıldık bu hayattan; ne boktan hayattır; bu hayat demeleri üzerine saniyesinde gökten bir çamaşır makinası düşer yere 10.000 çocuk ağlaması şeklinde bir ses çıkartarak.(aradaki betimlemelerle uğraşamayacağım). Bu makinanın içinden nessie çıkar. Fevkalade güzelliğe sahip olan nessie, bizim sigara tüttüren gençlerin aklını alır. Bu genç oldukları hal ve tavırlarından belli olan şahsiyetler, sıkıntılarını unutmakla kalmazlar, dünya’da bulundukları tüm zaman süresince yaptıkları ve düşündükleri herşey akıllarından uçar gider. Nessie bu gençlere dublin’ e nasıl gidebileceğini fransızca olarak sorar. Bunu uzaylı dili olarak algılayan gençler nessie’yi alıp klubelerine getirirler. Nessie dublin’e getirildiğini sanmaktadır. O gün orda uykuya dalar gençlerle ve beklenen olur. UMAH(unidentified Mysterious Animal Hunter) kapıyı kırarak içeri girer ve bütün gençleri öldürür. Nessie’yide yanına alarak dubline yerleşip 2 çocuk doğururlar. Biri james biri de irvine olmak üzere…