bildirgec.org

türk hakkında tüm yazılar

Türk dili ve Osman Bey

| 12 April 2006 16:11

Çarpıcı geldi, paylaşayım istedim. (yani başkası yazmış):

Vatandaş “Türk Osman”ın bir günü:

Osman Bey, sabah saat 7.00’de Casio masa saatinin alarmıyla gözlerini açtı. Puffy yorganını kaldırdı. Hugo Boss pijamalarını çıkarıp Adidas terliklerini giydi. WC’ye ugradıktan sonra banyoya geçti. Clear sampuan ve
Protex sabunuyla duşunu aldı. Colgate ile dişlerini fırçaladı. Rowenta ile saçlarını kuruttu. Bill’s gömlegini ve Pierre Cardin takımını giydi. Lipton çayını içti.Sony televizyonda medya özetlerini ve flash haberleri izledi. Citizen kol saatine baktı. Aile fertlerine ‘çav’ deyip
Hyundai otomobiline bindi.

Newyork Times’ da ‘orkut’

onerty | 11 April 2006 15:29

Orkut Büyükkökten
Orkut Büyükkökten

Bugun tam da biraz çakırkeyf, istiklal’ den dönerken “ulan nasıl oluyor da bu memleketten doğru dürüst bir iş çıkmıyo”, “neden herhangibir sportif/kültürel/bilimsel başarımız yok?” “nolacak memleketin hali?” konularına derinlemesine dalmıştık. suç öğeli dizi ve filmlerde (snatch, prison break, vs)”turk” ismiyle gönderi de bulunulan milletin evlatları arasından neden bir tane (medya da kendine yer bulabilecek kadar) doğru dürüst işle uğraşan adam çıkmıyor diye hayıflanıyorduk.

Düzeltme hastaligi

mr.j | 25 March 2006 04:34

Gözlemlerime göre… Düzeltme hastaligi en cok türklerde ve fransizlarda görülen bir hastalik. Fransizlar sadece karsilarinda fransizca konusan veya onlarin izlenimine göre fransizca konusmaya cabalayanlarin konusmalarini düzeltirken, türkler herseyi düzeltme cabasi icindeler. Neden?

türk yapımı fantastik evren; céiron

Akrilik | 16 March 2006 01:12

yeniçeri

yeniçeri

ankara’da bulunan imengi tasarım studyosu céiron adında yeni bir fantastik evren yaratıyor. türk ve doğu kültürlerinden örnekler taşıyan bu evrenin ilk olarak kitapları ve bilgisayar oyunu hükümran senfoni görücüye çıkacakmış. daha sonrası için masaüstü oyunu, oyun kartları ve uzun metrajlı film gibi projeler varmış. bilgisayar oyununun konsept çizimlerini kerem beyit yapmış ancak aralarında çıkan anlaşmazlık yüzünden projeden ayrılmış. oyun strateji ve rol yapma oyunlarının birleşimi türünde olacakmış. şu an sponsor arıyorlarmış ve önümüzdeki günlerde game devolopers conferance a katılıp dünya çapındaki oyun dağıtıcılarıyla görüşeceklermiş.

internet borsası

azurenus | 01 March 2006 22:35

alexa türkiye’de çevrimiçi reklamverenlerin baz aldığı istatistikleri sunan bir sistem. colin m. sounders bu verileri kullanarak çalışan sanal bir borsa oyunu hazırlamış. blogshares benzeri hisse alıp satarak sanal kazanç elde edilen bir oyun. [alexadex]

en iyiler listesinde birinci sırada şu an bir türk boy gösteriyor.

site bir çok dilde hizmet veriyor. türkçe çevirisini yapan biraz sulu şaka yapmayı seviyormuş anlaşılan. neresi komik anlamıyorum. düzgün türkçe çevirisi burada.

Türk olmak

ap | 10 February 2006 14:24

Insan hali, oraya gidiyoruz, buraya geliyoruz, degisik ulkelerde yasiyoruz, insanlar taniyoruz, kulturleri irdeliyoruz. Yasam bu.. akip gidiyor. Bu karmasa icerisinde, ozellikle de yurt disinda iseniz, ‘kim oldugunuzu’ kendinize hatirlatma babinda bir siir.

Pülümür’ün Yaşsız Kadını

Pülümür’ün bir dağ köyünde gördüm onu Yaşını sordum, bir giz gibi güldü Kimi seksen dedi köylülerden, kimi yüz Yüzüne baktım… bir giz gibi güldü Bir asa vardı elinde Bir solmuş krallığın Kadifeden harmanisi üzerinde Bir Hititliydi o, bir Selçuklu Bir Ermeniydi, bir Kürttü Bir Türk… Yaşını sordum, bir giz gibi güldü Koluma girdi bir soylu kadınca Tozlu köy yolunda sürükleyerek eteğini Beni bir tek gözlü sarayına götürdü Koy yapısı kulübesinin Zamanı onda yitirdim ben Yitik zamanlara onda eriştim En soylu yoksulluğun toprak döşeli sarayında Bir taç gibi kondu başıma Türkiyeliğim.

Hasta Türk’ün töresi: Dosta şahin, düşmana güvercin!

elfiya | 13 September 2005 10:21

Ömer Lütfi Mete’nin güzel bir makalesi var aşağıda. Özünde uygulamayı değil değerlerimizi ve değerlerimizle olan ilişkilerimizi irdeleyen makale birey ve toplumumuzun kültürel çarpıklığı ortaya koyması açısından dikkate değer görünmektedir.

Hasta Türk’ün töresi: Dosta şahin, düşmana güvercin!

Martin Bouma adlı felçli bir Hollanda vatandaşının A. Ü. Tıp Fakültesi’nde Profesör Haluk Deda’nın gerçekleştirdiği kök hücre nakli ile yürümeyi başarması, ülkede ve çevrede bunca kötülükler yaşanırken iç açıcı bir haber. Sağlığına kavuşan bu misafirimizin bir sözü ise eğer yaygın gerçeği yansıtıyorsabüsbütün ferahlatıcı: – Ülkemde bir ‘ vaka ‘, Türkiye’de ise ‘ insan ‘ olarak görüldüğüm için yürüyor, konuşuyor, tat alabiliyorum. Yıllar yılı hep neden şikâyet ettik? – Devlet vatandaşları adam yerine koymuyor. – Memurlar halka hor davranıyor. – Hastalarımıza insan muamelesi yapılmıyor. Özellikle bu sonuncu maddeyi ne kadar işlemişizdir? Hele Batı ülkelerindeki hastanelerin temizliğinden başlayan mukayeseci öykülerimiz neredeyse bir destan kültürü oluşturmuş, oralardaki tıp insanlarını tanımayanlarımıza melek gibi göstermiştir. Doğrusu şahsen bu mukayeseleri çürütecek değil, aksine büyük ölçüde onaylatacak türden gözlemlere sahibim. Buna karşılık, ömrüm ülkemin hastanelerinde ‘ insan yerine koymayıcı’ uygulamalarla boğuşarak geçmiştir. Öyleyse bu Hollandalı Martin Bouma başka bir diyardan mı bahsediyor? Yoksa zaman ve mekân algımızda bir bozulma mı var? Zihnimiz alt üst oluyor ve geriye bakıyoruz; batı ülkelerinde akıl hastaları yakılırken atalarımızın onları musiki ile tedavi ettiklerini görüyoruz! Bazı Avrupalı seyyahların hatıralarına kulak veriyoruz; ‘ on bin Türk camiden dağılırken en küçük bir kargaşa ve gürültü yaşanmıyor ama bizde on tane Alman bir araya gelse ortalık velveleye boğulur’ diyenlerin şaşkınlıklarını duyuyoruz. Rüyada mıyız, neyiz; bu Hollandalı gerçekten Türkiye’den mi bahsediyor? Hollanda’da sadece ‘ vaka’ muamelesiyle karşılaşan kişi burada ‘ insan’ olarak görüldüğü için sağlığına kavuştuğunu söylüyorsa neye hükmedeceğiz? Çok kısa zamanda mucizemsi bir değişimle aslımıza mı döndük? Tek bir hastanede ve bir kürsüde yaşanan ileri düzeyde insancıl bir istisnai tıp etkinliği ile mi karşı karşıyayız? Yoksa değişen bir şey yok da, sadece bir Avrupalıya uygulanan özel muamele mi söz konusudur? Elbette bir Hollandalıya bunu söyletebilmek hoş. Hatta sadece ona söyletebilmiş de, başkalarında genellikle aksi duygu uyandıramamışsak dahi hoş. Fakat bu örnek, bizim gerileme sürecimize damgasını vurmuş temel kişilik zaaflarımızdan ‘ kendi insanına şiddetli, başkalarına yumuşak’ davranma huyumuzun bir yansıması ise hoş değil, boş bir haber! Şüphesiz yabancıya, özellikle de misafire karşı olabildiğince iyi davranmak hem töremizin, hem de dinimizin gereği! Ancak bu yönde duyarlı davranabilirken kendi insanımıza sevgisiz ve saygısız yaklaşmamız ağır bir hastalık değil mi? Kur’anı Kerim Müslüman kişiyi tanımlarken ‘ kafirlere (düşman ettiklerinde) karşı şiddetli, kendi aralarında ise yumuşak’ ifadesini kullanır, ‘ inananlara karşı alçakgönüllü, inanmayanlara karşı mağrur’ diye ölçü koyar. Oysa yüzde 99’u Müslüman (?!) bilinen bu toplumda ‘ el iyisi’ olma dürtüsü derin ve sinsi bir kasırga gibi herkesi etkiliyor. Kendi insanına hor bakıp başkalarına şirin görünme hastalığı öylesine yaygın ki, kitlelerin nabzını çok iyi tutabilenleri bile pençesine alıyor. Mesela Erdoğan, Diyarbakır ziyaretinde kendisine pankart açan PKK’lılar karşısında ‘ daha fazla demokrasi’ vaatlerinde bulunacak kadar hoşgörülü davranabilirken, başka bir yerde ‘ fabrika istiyoruz’ diyen vatandaşa ‘ devletin sırtından geçinme devri bitti’ diye fırça atabilmektedir. Oysa PKK’lılar her durumda ona düşmandırlar, beride fabrika isteyen vatandaş ise ya taraftarı veya taraftar adayıdır. Belki de Batı’nın üstünlüğü, Kur’anı Kerim’in ‘ birey tanımı’ndaki hikmeti kendine uyarlamasındandır: – Başkalarına karşı şahin, kendi insanına güvercin. Bizim alçalışımız da, kendi hikmetimizi tersyüz etmemizden: – Başkalarına karşı güvercin, kendimize karşı şahin!