bildirgec.org

türk toplumu hakkında tüm yazılar

Camdan kadınlar artık silkinmeli!

kahramancayirli | 25 May 2009 12:54

Camdan kadınlar artık silkinmeli!
Kahraman Çayırlı

Meselenin eğitim ve ekonomik bağımsızlık olduğunu savunuyordum. Değilmiş. Zihniyetimizin topyekûn değişmesi gerekiyor. Kadınlarımız, maaşlarını kocalarının ellerine sayıp, ayın geri kalanında harçlık dileniyorlarsa beylerinden, bağımsızlık nerede kaldı?Şu ana dek kaleme aldığım tüm makalelerde eğitimi çözüm olarak sunuyordum. Oysa “erkeğin aldatmasına alışacaksın” diyen sevgilisine gülümseyerek bakan, en büyük hayalinin evlenmek olduğunu söyleyen üniversiteli kızın sonu ne olur sizce? Şimdinin ataerkil söylemlerine itaat eden genç kızlar, çok değil birkaç sene sonra dayak yiyorlar kocalarından. Üniversite mezunu kocaların eşlerine, ilkokul mezunu ya da hiç okumamış kocalardan daha yüksek oranda şiddet uygulamaları, beni afallatıyor. Öyleyse okullarımızda sürdürülen eğitim-öğretimi, bir de erkek egemen kültürü yeniden üretmesi bağlamında yeniden irdelememiz gerek. Ama esas odaklanmamız gereken, aile. Gizliden gizliye babaları üzerinde otorite kurmaya çalışan, kırılıp bükülüveren anneleri gören, onları kendilerine rol model alan kız çocukları, büyüdüklerinde farklı mı davranacaklar?İlk olarak kadın-erkek hepimizin ciddi bir farkındalığa ihtiyacımız var. Özellikle de kadınlarımızın. İçselleştirdiğimiz bu eşitsizliği, hepimizin değiştirmek istemesi gerek. Hâlihazırdaki erkek-egemen düzeni her an, her dakika yeniden üreten medyanın böyle bir değişim sürecinde etkin rol oynayacağı, açık. Tüm gün kadınlarımızın ne denli mağdur olduklarını gösteren melodramatik yayınların yerini feminist bilinçlenmeye yönelik faydalı programlar almalı.İkincisi, eğitim sistemimizi düşünelim. Soru sormayı, araştırıp düşünmeyi teşvik eden bir eğitim sistemine doğru yol almalıyız. Yoksa kuru matematik-fizikle kimsenin hiçbir konuda bilinçlenemeyeceği gün gibi ortada.Zihinlerimizdeki tek boyutlu, altı boş feminizm tanımları da başlı başına bir yazı konusu. Her ne kadar popüler kültürün bir öznesi olarak görülüp, hep eleştirildiyse de, Duygu Asena’nın her kitabı, her cümlesi okuyanda bu konu üzerine sahici bir aydınlanma sürecini tetikleyebilir.

Bir toplum nasıl okunur?

kahramancayirli | 05 May 2009 11:24

Bir toplum, diğer bir toplumdan hangi özellikleriyle ayrılır ve biz bunu nasıl ölçebiliriz? Maalesef bu soruya verilen en yaygın yanıt, yaklaşık 25 yıldır aynı ismi içeriyor: Geert Hofstede. Hofstede, dört kültürel boyut belirlemiş ve 1967 – 1973 yılları arasında 70 ülkeden topladığı verilerle bu dört boyutu rakamlarla ifade edip, ülkeleri birbirleriyle karşılaştırılabilir hale getirmiş. Dört boyutun birincisi, bireysellikkollektivizm, karar verme sürecinde bireyin kendi başına karar alabilirliği ve aile, akrabalar, arkadaşlar gibi referans gruplarının verilen kararı şekillendirişi arasında salınıyor. Türkiye’nin bu ölçüden aldığı skor 1980 yılı için 46’ymış. Yani kollektivizme bir parça daha yakın bir toplum.İkinci boyut, güç uzaklığı, toplumdaki hiyerarşiyi, merkezileşmeyi ve ast-üst arasındaki güç mesafesini ölçüyor. Ülkemiz bu kriterden 63 puan almış, yani güç uzaklığının biraz yüksek olduğu bulunmuş.Bir diğer boyut olan erkeksilik-dişilik ise erkeksi toplumların başarı ve sonuç odaklı, dişi toplumlarınsa, sonuç değil süreç odaklı olduğu öngörüsü üzerine kurulu. 1980 verilerine göre 44 rakamı çıkıyor karşımıza, bu da demek oluyor ki, Türkiye, dişi özellikler gösteren, süreçi biraz daha fazla önemseyen bir toplum.Belirsizlikten kaçma (.doc), bu yazıda üzerinde tartışılacak bir diğer boyut. Ülkemiz bu ölçüde 88 puan alıyor, yani harekete geçmek / yeni bir işe girişmek için çevreden bilgi toplama düzeyimiz çok yüksek. Hofstede, bu boyutlara daha sonra “kısa ya da uzun vadeye dönüklük”ü de ekledi, ancak bu boyut için Türkiye verisi mevcut değil.Bu uzun girizgahı yaptıktan sonra verilerin güvenilirliği, toplumumuzun heterojen yapısının ayrıca değerlendirilmesi gerektiği gibi noktaları da dışarıda bırakıyorum.

Daha bireyci, erkeksi, belirsiz ve kısa vadeli bir toplum

Keşke bu boyutları değerlendiren ve güncel veriler üzerinden hesaplanan yeni çalışmalar yapılsa. O zaman rakamlar üzerinden karşılaştırma imkanımız olurdu ve görece daha somut tespitler yapabilirdik. Oysa ben burada daha farklı bir yönteme kalkışıp toplumumuzdaki 25 yıllık gelişimin bu rakamları hangi yönde ve ne derece değiştirebileceğini tartışmaya çabalayacağım.

böyle uçulmaz

kahramancayirli | 13 April 2009 09:11

Aslında hem her yerdeler hem de (görünen) hiçbir yerde. Bu kadar çok olup hiç görünmemek nasıl başarılabilir?Zihinlerimizde stereotiplerimiz var, onlarla yaşayıp gidiyoruz işte. Mesela modacılar var, bar şarkıcıları, yazarlar var, kuaförler… En çok oralarda olduğunu var sayıyoruz, çünkü ya feminen davranışlar gösteren erkekler ya da racon kesen kısa saçlı kızlar geliyor aklımıza. Oysa insanlar şu zihinlerini bir açabilseler adamakıllı!Çok sert, maskülen (tamam bunlar da göreceli kavramlar ama belli varsayımlar yapmazsak işin içinden hiç çıkamayız) davrandığına kefil olduğunuz, üç çocuklu adamlar da kelebek (yeni tanımlar iyi gelir çoğu zaman) olabilirler. Ve tam tersi. Savruk kıvrak yürüyen, “o biçim” olduğuna kesin gözle baktığınız birinin de o taraklarda hiç bezi olmayabilir. Şu zihin sınırlarımızı, tanımlarımızı bir bulandırabilsek…Bir başka ülke gerçeği, ülkemiz kelebeklerinin neredeyse tamamı, otuzlu yaşlarının başında evlenip çoluk çocuğa karışıveriyorlar. Bu bana büyük ölçüde ikiyüzlülük gibi görünüyor. Hem evlendiğiniz kadına, hem çocuklarınıza, hadi onları geçtik diyelim bence en önemlisi kendinize. Evet kendinize yazık. Kaç kere geliyor ki insan dünyaya. Ne olur, suyun akışına karşı duruverseniz.Tabii benim buraya bir cümle yazıvermem kadar kolay değil hiç, ayrıksı olmanın ağırlığını ve yalnızlığını taşımak. Ağır gelir.Birilerinin cesur olması gerekiyor. Yoksa bu su hep akacak. Birilerinin üşümesi, biraz sesini yükseltmesi, tanımları bulandırması gerekiyor çoğunluğun beyinlerindeki.Anlatmak, örnek göstermek, tanımlamak gerekiyor yılmadan. Belki de örnek olmak. Çok çok iyi mevkilerde, çok yukarılarda da var kelebekler. Niye kozaların ellerinden tutmuyorlar?Kameraların arkasındalar, klavyelerinin başında, imza atıyor, emir veriyor, büyük kararlar alıyorlar. Ama görünmüyorlar. O etiketi taşımak öyle ağır ki (daha kuvvetli bir sözcük arıyorum, “ağır” hafif kalıyor çünkü), saklanıyorlar, bakışlarını kaçırıyorlar ya da kısaca kaçıyorlar. Kendilerinden.Tamam bu toplum yapısı için çok zor bir durum bu vs. bir milyon sebep. Ama böyle uçulmaz ki. Hatta nefes alınmaz. Yaşanmaz. Böyle tuta tuta, kapana kapana, saklaya saklaya UÇUL-MAZ!Ses birliği, cesaret birliği gerek. Tamam “bir” de önemli. Ama birlikte daha iyi uçulur.
Artık saklanmasa kimse, susmasa. “Bir”i susturmak kolay ama “bin”i? O rahat sandalyeleriniz batsın artık size. Bir şeyler batsın, cesur adımlar atılsın.Diyelim bağırdım şimdi ben buradan. Bir karşı-ses duymak isterim. Samimiyet, cesaret isterim. En azından cesur bir adım.Yoksa böyle uçulmaz.