bildirgec.org

türk edebiyatı hakkında tüm yazılar

Birhan Keskin

kahramancayirli | 01 October 2009 16:31

Birhan Keskin
Kahraman Çayırlı

radikal.com.tr adresinden alınmıştır.
radikal.com.tr adresinden alınmıştır.

Sert ve güzel. Akıcı ve galip. Aşkı en üryan haliyle tarif edebilen. Duruşu olan şiirler, bunlar. Yaşıyorlar, somutlar. Çığlık yüklüler, okundukları yere rüzgâr taşıyorlar. Susan hem. Hem de sustukça bağıran. Sığmayan, taşan aynı zamanda…Birhan Keskin şiirlerini bir bütün olarak anlama çabası, denemesi, bu. Ne kadar başarabileceğiz, bakalım.

Keskin’in susma yolculuğu

Daktiloya çekilmiş şiirler : Nilgün Marmara

kahramancayirli | 29 September 2009 12:38

Daktiloya çekilmiş şiirler

Kahraman Çayırlı

turkish-lit.boun.edu.tr adresinden alınmıştır.
turkish-lit.boun.edu.tr adresinden alınmıştır.

Zor, kaya gibi şiirler yazmış Nilgün Marmara 13 Ekim 1987’de aramızdan ayrılmadan önce. İlk basımı 1988 yılında Şiir Atı Yayınları tarafından yapılan “Daktiloya Çekilmiş Şiirler”i okuduğum diğer şiir kitaplarından farklı bir yere koymam bu yüzden. Okudum sakince, okudum okudum ve kitabın 97. sayfasına geldiğimde fark ettim ki bu bir ölüm kitabı; ölümler, ölmeler, cesetler kitabı. Ölümün bir şiir dosyasını nasıl sardığını, tek bir çağrışımla da olsa şairin kalemine nasıl dolandığını görmek için ayıkladım ölümleri Marmara’nın dizelerinden. Ölüm kokusunu kitabın orta yerinde aldığım için ölüm takibi de 97. sayfadan başlasın istedim:

milliyet.com.tr adresinden alınmıştır.
milliyet.com.tr adresinden alınmıştır.

Savrulan Beden (s.97) şiiriyle başlıyorum şairin ölümü çağırma tanıklığına. Hemen sıradaki şiir Kuğu Ezgisi’nin daha ilk dizesinde şiirlerini, kuğuların ölüm öncesi ezgilerine benzetiyor ya da öyle tanımlıyor. Şairin “ne zamandır ertelediği her acı (s.99)” çıt çıkarmaya başlıyor artık!Sonra ölümün farklı yüz ve seslerine rastlamaya devam ediyoruz. “Bu bezgin şafakta ölümün kokusu dağılıyor (s.100)”. 101. sayfada da “Anında; hepsi ölüydü” diyor şair. Ölüsüz, ölümsüz sayfayla karşılaşmayacağını hissediyor artık okur.“Kanı ürkek çocuk,bir çift pabuç bırakıyor,Tek bir ölüm için.” diyor 1982 yılının nisan ayında “Çocuk” adlı şiirinde.Sıradaki şiir “Fotofobi” hiçbir ölüm ya da ölüden bahsetmeyince (ki aslında “örtünce karanlığın / sonsuz olanağını” dizeleri çeşitli okumalara açık bana kalırsa) artık şair rota değiştirecek diye düşünüyorum. Ta ki sayfayı çevirip Aile (s.104) şiiriyle karşılaşana kadar. Şiir ölüm sözcüğüyle başlıyor (Ölüm dönmüş eve / …) !Aile şiiri, Ağustos 1982’de yazılmış. Aile’den Nisan 1984’te yazılmış “Cam Kelepçeye Evet” şiirine dek ölü yok, ölüm yok. Ama ismi olmayan s.115’teki şiirin son dizesi “ben ölümünden yad’a…” olunca, bahsetmemiz gerekti. Ve sayfayı çevirince Çıkrık şiirinin son dizesi: “Su, ölene kadar (s.116) ! Sonra bir martı kanatlarında dünyanın cesedini taşıyor (s.118). Hemen peşinden “Sevgili küçük ölüm” diyor 1984 Ekiminde yazdığı Güve şiirinde (s.120).Islak bir kedi kendi ölümünün gölünde, suyun gözünü bulamıyor bu kez (s.123). Hayvan Güldü adlı şiirinde ise şair bakın ne diyor: “Yerde bir kuyruk: ortasındayız, tepside ölüm (s.129) !

Ölü doğmuş fareler pembeliği…

Lütfen birbirinize kitap hediye ediniz.

kahramancayirli | 10 September 2009 13:24

bodrumlife.com.tr adresinden alınmıştır.
bodrumlife.com.tr adresinden alınmıştır.

Edebiyat Ortamı Dergisi’nin yeni (Eylül-Ekim 2009: sayı 10) sayısı çok şenlikli. 2009 Server Vakfı Edebiyat Ödülü bu yıl şiir dalında verildi, bu yarışmada ilk üçe girenlerin tüm şiirleri, mansiyon ödülü ve diğer dikkate değer bulunan genç şairlerin ise birer şiiri yayımlanmış. Genç şairlere dört soru yöneltilmiş. Ben “kendilerine üstat kabul ettikleri şairlere” dikkat çekmek istiyorum, çok önemli. Neredeyse hepsi ağız birliği etmişçesine Sezai Karakoç ismini vermişler, İlhan Berk ismi geçiyor, Turgut Uyar ve bir-iki İkinci Yeni akımının usta şairleri, sadece bir genç Birhan Keskin demiş, buradan yola çıkarak uzunca hoş bir deneme bile yazılabilir, “geleceğin ustalarının ustaları” gibisinden, çünkü biz bundan beş-on sene sonra bu gençlerin yazdıklarını okuyacağız hep. Ödül kazanan şiirlere şöyle bir göz atmanız bile yetiyor, şiirlerin nasıl da ödülü hak ettiklerini anlamanıza..

Kimler bu ateşte yanmak isteyecek?

kahramancayirli | 09 September 2009 08:48

Ahmet Ümit, şu sıralar bir İstanbul romanı yazıyor. Ayşe Kulin yeni romanını bir yıl içinde yayımlıyor. İnci Aral ise Sadakat adındaki yeni romanını yazmakta şu sıralar. Mario Levi’nin yeni İstanbul kitabı şimdilik çalışma aşamasında. Daha önce de haberini verdiğim Murathan Mungan’ın yeni hikaye kitabı Eldivenler, Hikayeler iki gün sonra kitapçı raflarında olacak (Dünya Kitap – 04.09.2009)…

Çok sade; çok derin

kahramancayirli | 08 September 2009 09:37

Çok sade; çok derin

Kahraman Çayırlı

doganyayincilik.com adresinden eklenmiştir.
doganyayincilik.com adresinden eklenmiştir.

Kül Öykü dergisinde yayımlanan öykülerini ilgiyle takip ederdim. Ardından diğer edebiyat dergilerinde de sıklıkla ismini görmeye başladım. Tüm yazınsal türler içinde en çok öyküye yakışan sade bir üslubu var, Yavuz Ekinci’nin. 2005 Haldun Taner Öykü Ödülü’nü kazanan “Sırtımdaki Ölüler” 2007 yılı sonlarında Doğan Kitap’tan çıktı.

ilknokta.com adresinden eklenmiştir.
ilknokta.com adresinden eklenmiştir.

“Aynalar”, özgün konusuyla mutlaka ilginizi çekecek. “Yazgının Kitabı”, yaşadıklarımızla kaderi örtüştürüyor. Kitaba ismini veren “Sırtımdaki Ölüler” öyküsü, güçlü detaylarla beslenmiş; usta işi. “Dile Gelen Duvar”, adı üzerinde 202 yıllık bir duvarın tanıklıkları üzerine kurulu. “Silah”ta ise, iç açıcı olmayan anıları olan bir silah, öykü kahramanı. “Her Şey Bitti”, on iki senenin ardından hapisten çıkan bir adamı anlatıyor.”Bir An!”ı okumaya başlar başlamaz tanıdım, Ekinci geçen sene bir öykü gazetesinde yayımlatmıştı bu öyküsünü. Karşı cinsi başarıyla anlatabilmesi, o zaman da dikkatimi çekmişti.

Sait Faik’in ayak sesleri

Bir modernin güncesi…

kahramancayirli | 04 September 2009 08:49

Bir modernin güncesi…

Kahraman Çayırlı

yasakmeyve.com adresinden alınmıştır.
yasakmeyve.com adresinden alınmıştır.

Bir şiiri tanımak için önce içinden aktığı nehri, şairini tanımak gerek. İlk kitabı Bir Delinin Gülcesi’nin ilk şiiri Kumandan’da tanıtıyor kendini şair: Yöneticiliğe hevesli, iyi eğitim görmüş, maaşıyla eve DVD oynatıcı ve ev sineması alan (s.5) 30lu yaşlarında bir genç kadın, Gülce Başer. İlk şiirinde ayrıca 8 Mart Kadınlar Günü’nden, feminizmden, siyasetimizde bir ara epey tartışılan kadın kotası uygulamasından söz ediyor. Güncel, modern bir şiir bu, okuduğumuz.Eski zamanların kadınları yok kentlerde artık pek: Ekonomik özgürlüğünü kazanmış, erkek egemen geçmişimizi sorgulayan bir kadının kalemi bu. Sevgilisine “8 Mart’a mahsus” kahve servisi yaptıran, onu nikahına da alıverecek bir kadının hatta.

yasakmeyve.com adresinden alınmıştır.
yasakmeyve.com adresinden alınmıştır.

Dosyanın ikinci şiiri Sümbülî’de ilerledikçe marka yaratmayla, formatlanma tedirginliği yaşayan bilgisayarıyla (ne kadar güzel, hoş bir ifade!) karşılaşırız şairin. Ve bir şiir akrabalığı yakalarken Attila İlhanla, dört kısımdan oluşan “Kaptanın Ölümü”ne rastlarız. Hem samimi hem biraz mesafe bırakan duygu yüklü bulutlara benzeyen bir şiir, bu.İş yaşamına ait ayrıntılar da serpilmiştir şiirlere. İşyerlerine ait yaka kartlarını, yoklamaları buluruz Yüz şiirinde (s.16). Özel kisvesi altında kutladığımız günlerin (mesela 14 Şubatlar) içini ne denli boşalttığımız var İki şiirinde (s.19). Hemşehrileri İzmirlilere “bir jest olarak” yazdığı “İnci” var sonra.Sen ve Ben Kolajı, beş bölümden oluşan hoş bir şiir. Madonna, Casablanca, Selvi Boylum Al Yazmalım selam duruyor okurlara ilk kısmında. Dördüncü bölümündeyse bildiğimiz “kaburga kemiği fıkrası” ve şairin anne-oğul sorunsalına, Meclisin erkekleşmesine, Kabinedeki kadınlara dair fikirleri okunuyor dizelerden.Ve dosyanın en güzel, anlamlı iki dizesi son şiir Bay Milen(yum)’da yer alan:“hani sen bi gerçek olduğunu kanıtlasan,çıktını alabilsen hiç olmazsa bir yazıcıdan” (s.45)Zira evden daha çok vakit geçirdiğimiz, plastik bölmelerle çalışma arkadaşlarımızdan ayrı tutulduğumuz iş yerleri… Demir kapılar, alarmlar, binbir güvenlik önlemiyle kendimizi kapattığımız güvenli (!) apartman daireleri… Ve işte netice! Modern, güvensiz, yapayalnız birey. Tamam ayakları üzerinde duruyor, daha kaliteli gömlekler giyiyor, daha leziz yemekler yiyor belki ama ya zayıflayan gerçeklik algısı ve onca kalabalığın içinde daha kesif hissettiği yalnızlığı… İşte bu paralelde çok önemli, çok anlamlı, modern bireyin psikolojisini tahlil etmemize yardımcı olan güzel, keyifli dizeler, şiirler bunlar.

İş yaşamından şiire sızanlar…

İyi matematik bilen gerçek bir şair: Gonca Özmen

kahramancayirli | 02 September 2009 10:57

İyi matematik bilen gerçek bir şair: Gonca Özmen

Kahraman Çayırlı

siirkitaplari.com adresinden alınmıştır.
siirkitaplari.com adresinden alınmıştır.

Shakespeare’in “Macbeth: Olmayan bir şey olandan çok sarsıyor beni:Tek o kalıyor ortada, o olmayan şey!”iyle açılıyor, Belki Sessiz!Eksiltecek tek bir harfi kalmamış, Gonca Özmen şiirinin. O kadar yoğun ve yerinde sözcükler. Birhan Keskin şiirinde olduğu üzere uçurum sessizlikleri yüklü her bir dizesinde. Şiir’in olgun tarafında daha çok. Az çocuk.

edebiyatodasi.com.tr adresinden alınmıştır.
edebiyatodasi.com.tr adresinden alınmıştır.

Kitaba adını veren “Belki Sessiz” ve peşinden gelen “Bulutları Kaldır” mükemmel dizelerle dolu. Belki Sessiz’den: “Nasılsa çiçek açar bir çocuğun kesik kolu (s. 19)” veya Bulutları Kaldır’dan: “Anlamanın çatısı akıyor bak her evde (s. 21)” ve taşra kasabalarının sıkıntısı geçer okura “Bulutları Kaldır”ın daha ilk sözcüklerinden: “Giderek bir avluya benze (s. 21).”Ve beyaz bir sayfanın sıkıntısını duyumsatan derviş, olgun şair Özmen “Bana Beklet” şiiriyle daha da yükseliyor: “Ah hanginize baksam bir bahçe dağınıklığı. (s. 25)… Ah bilmemenin geniş huzuru. (s. 26)”İçinden “vadi, yaprak, incir, su, kadın, ırmak, patika, sincap, sardunya, karınca” kelimeleri geçen “Leke” şiiri üç kısımdan oluşuyor. Doğaya saygı duruşu aşka karışıyor, içine ırmak döken bir kadın karşılıyor biz şiirseverleri “Belki Sessiz”in sayfalarında. Gonca Özmen, Birhan Keskin’i ne çok andırıyor. Özellikle de Keskin’in “Ba” ve “Y’ol”una.“Bulutları Kaldır”da bıraktığımız avlu, “Sesin Diyorum”da yeniden karşımıza çıkıyor: “Sesin —o avlular dolusu (s.32)”. Derken “Elleriniz Vardı Barbar”da gerçek bir şairin sesi duyuluyor: “Allahın taş damında sevişirdik (s. 45)” Ve bir erkeğe yazılabilecek en güzel dizelerden biri olsa gerek “Ardından” şiirinin girişinde:

“Gökyüzü devam ediyor

2009 yılının kitabı

kahramancayirli | 27 August 2009 15:57

bilkent.edu.tr adresinden alınmıştır.
bilkent.edu.tr adresinden alınmıştır.

Yazın şarkısı bir geyikse, yılın kitabı, yılın en çok satan yirmi kitabı vb seçmeler de ilgilendiğim, ilgiden gebererek okuduğum, yaptığım diğer geyiklerdir. Ama bana 2009 yılında Türk Edebiyatı’nda pek bir hareket olmadı gibi geldi. Yaz hele, edebiyat ve yeni kitaplar için bomboş bir arsa. Verimsiz.

wowturkey.com adresinden alınmıştır.
wowturkey.com adresinden alınmıştır.

Ama ağustosu lanetlediğim kadar varmış, bakın eylül nasıl geliyor.
Murathan Mungan yeni öykü kitabı “Eldivenler, Hikayeler”i ile geliyor, ne mutlu.
Çok başarılı bir edebiyat kişisi, Sema Kaygusuz’un ikinci romanı, “Yüzünde Bir Yer”in, eli kulağında..
Hakan Günday, askerlik yapan erkekleri konu aldığı yeni romanıyla eminim listelerde üst sıralarda bulunacak. Kara edebiyatseverlere güzel bir haber.
Oya Baydar’ın yeni romanı Çöplüğün Generali, kitapevlerindeki yerini aldı ama ben onu da eylül kitapları arasına almak istiyorum. Haberimiz olsun.
Ayşe Kulin ise Türkan Saylan biyografisi üzerine uğraşıyormuş, Aralık ayında Everest Yayınları’ndan çıkacakmış..

Kitaplar da olmasa.

kahramancayirli | 26 August 2009 17:10

ages.caglar.ca adresinden alınmıştır.
ages.caglar.ca adresinden alınmıştır.

Hafta sonu ile iki gün yıllık izni birleştirdim ve bilinen netice: Yine işyerindeyim. Hiç para birikmiyor, hayatımı yazarak kazanamıyorum; bir mucize olmuyor. Ne yapabilirim diye düşünüp duruyorum. Ünlü birilerine öylesine çatmak işe yarayabilir belki. Hakikaten herkesin yapabileceği, sevebileceği işler var, keşke herkes bunları yaparak hayatını sürdürebilse. Benim bu evrakların içinde ne işim var mesela? Neyse her şeyde, her şerde bir hayır vardır diyelim şimdilik, başka bir şey yapamıyorum.