bildirgec.org

suç hakkında tüm yazılar

suç ve ceza.

taha3045 | 16 April 2009 16:22

Biraz geçmişten bahsediyorum, nezarethanelerin henüz çok insani olmadığı, göz altı süresi, bedava baro avukatı, kamera sistemi gibi yeniliklerin uygulamaya geçtiği ama henüz her polis merkezinde uygulanmadıgı dönemlerden.

Oturulacak yer olmayan,buz gibi ama her saniye dolup taşan hiç boş kalmayan nezarethanelerden. Nezarethane ne kadar kötüyse içi o kadar dolu, yankesicisi,kapkaççısı, sarhoşu,hapçısı tıka basa dolu. Kadınlarla erkekler bir araya konmuyor, kadınlar Dolapdere’nin, Kasımpaşa’nın, Hacı Hüsrev’in yankesicileri, hapçıları onlar biraz daha iyi durumda yakınları battaniyelerine kadar getiriyor, gece sabaha kadar yiyip ,içip şarkılar söyleyerek yatıyorlar. Erkek gözaltındakiler sürekli ayakta, kimi öksürüyor kimi sigara istiyor …Alışamamıştım nezarethanelere, hapishane yine insanca ama burası dört duvar taş diyordum. Ama göza almışlar orada kalmayı, duvarlara yazılar kazınmış hala gözümün önünde, kimisi sevgilisinin adını, kimi kendi adını, kimisi kimbilir kaç kere gelmiş her gelişinde tarih atmış. Kemerlerine kadar alıyoruz bu duvarları neyle kazıyor bunlar şaşırıyor insan. Duvarlar da kanla bile yazılar var, bazısı komik bazısı kızdırıyor bazısı güldürüyor.

CSI Etkisi (Sendromu)

mabl | 03 April 2009 11:16

CSI: Las Vegas
CSI: Las Vegas

CSI: Crime Scene Investigation gayet popüler, birçok spin-off‘u çekilen polisiye bir dizi. Ülkemizde de yayınlandı TRT ve Cnbc-e kanallarında. Polisiye çok tutulan bir janr. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde, suç oranının yüksek olması nedeniyle, suçla suçluyla savaşın konu olduğu hikayeler çok tutuyor. Cold Case, Without a Trace, Law & Order ve daha onlarca popüler polisiye dizide, adli tıbbın en gelişmiş imkanları kullanılarak, minicik bir delilden yola çıkılarak devasa suç kartelleri çökertiliyor, müthiş zeki suçlular yakalanıyor. Ancak son yıllarda ABD’de, bu dizilerin ve benzer filmlerin beklenmeyen bir etkisi oldu.

Türkçe’de Adli Tıp dediğimiz, bazen forensik bilimi olarak çevrilen kavram, aslında tıptan daha geniş bir anlam içerir. Forensik bilim, işlenen bir suçla bağlantılı herşey hakkında bizlere bilimsel bilgi sunar. CSI tarzı diziler de, doğaları gereği forensik bilimi kullanırlar. Ancak bu kurgusal senaryolarda forensik bilimin kullanılışı genelde abartılmaktadır. Hafiften bilimkurguya kaçan senaryolar, dizi izleyicilerinin forensik bilimden beklentilerini imkansız düzeye yükseltmekte.

Jüri Üyelerinde CSI Etkisi

CSI Etkisi dediğimiz sorun da tam bu noktada ortaya çıkıyor.
ABD’de son yıllarda mahkemelerde, gerek jüri üyeleri, gerek suç kurbanları, olay yeri inceleme ekiplerinden ve DNA analizi gibi laboratuvar çalışmalarından, gerçek hayatta karşılanması imkansız ya da mantıksız taleplerde bulunmaya başladılar.

Amerikan hukuk sisteminin vazgeçilmezlerinden Jüri
Amerikan hukuk sisteminin vazgeçilmezlerinden Jüri


Aslında dizilerde gösterilen hemen hemen tüm forensik uygulamalar, adli tıp ve kriminoloji laboratuvarlarında mevcut, ancak dizideki kadar hızlı sonuçlara ulaşmak mümkün değil. Testler uzun zaman alıyor. Ayrıca dizideki kesinlikte sonuçlara ulaşmak da mümkün olmuyor her zaman. Test ve incelemeler, genelde bir fikir edinmeye yardımcı olabilecek sonuçlar veriyor, kesin hükümler değil. Bunların yanında, dizilerden etkilenen jüri üyeleri, olur olmaz yerlerde DNA analizi ve bilimsel kanıt talep etmeye başladılar. Alakasız davalarda DNA testi taleplerinin giderek artması sonucu, jüri üyesi seçmelerinde adaylara CSI türü dizileri takip edip etmedikleri sorulmaya başlandı. Jürilerde CSI etkisine birkaç örnek verelim:

ilahi güç giyotin

nazokiraze | 20 March 2009 16:21

Fransız Joseph Ignace Guillotin,20 mart 1792 de idam mahkumlarının kafasını direk yukardan inen bıçakla aniden uçuran aletin kullanılmasını onaylatır.Doktorun adından dolayı giyotin denilen bu ölüm makinesinin felsefesinin Bu kafanı İlahî güç yukarıdan kesmiştir şeklinde oldugu söylenir.

Giyotin ilk kez 25 Nisan 1972’de kullanılmıştır,Maria Antoinette’de giyotinle idam edilenlerden biridir.Devrim sonrası monarşinin çökmesiyle oluşan karışıklıktan dolayı fahişelerden, soylulara,hırsızlardan politikacılara pek çok klişi giyotinin bıçagının azizligine ugradı. Madam giyotin yada Ulusal Jilet denen giyotin, söylentilerinin aksine mucidinin de idamını gerçekleştirmemiştir. Mucidi olan Joseph-Ignace Guillotin idamla değil doğal nedenlerle ölmüştür.Adamcagız nasıl bir alet tasarladıgını görünce rahatsız oldu ki sonradan soyadını değiştirerek hayatına devam etmiştir.

the limits of control

schizophrenia13 | 13 March 2009 13:02

the limits of control
the limits of control

jim jarmusch‘un son filmi the limits of control, suç filmleri arasına bu sene katılanlardan bir tanesi. başrolünü isaach de bankolé‘nin sırtlandığı film, ispanya’da gerçekleşmek üzere olan bir suç hikayesini anlatıyor, kahramanımızın rüya ve gerçeklik arasında gelip gittiği filmde olayları gizli saklı gerçekleştirirken tüm ispanya’yı adımlıyor.

the limits of control
the limits of control

çekimleri madrid, seville ve almeira’da gerçekleşen filmin kadrosunda bill murray, tilda swinton ve gael garcía bernal gibi bağımsız yapımlarda yeralmayı seven oyuncular da mevcut. filmin fragmanına şuradan ulaşılabilir.

Güvenlik güçleri için parmak izi okuyucu

78model | 10 March 2009 10:00

Scanner
Scanner

İngiltere’de otoyol devriyeleri ve sınırlarda kullanılmaya başlanan parmak izi okuma yöntemlerine bir yenisi daha eklendi.Ulusal polis Geliştirme Ajansı (NPIA) tarafından MIDAS olarak adlandırılan proje kapsamında her polis devriyesinde bulunacak olan bu seyyar parmak izi okuyucusu ile hem kimlik kontrolü daha güvenilir yapılıyor hemde olay mahalinde zaman kazanılıyor.İngiltere’deki Suçlu ve suça karışmış kişilerden oluşan 7,5 milyon kişinin parmak izinin bulunduğu veritabanında karşılaştırma yapan cihazın güvenlik işlemlerinde %97 zaman kazandıracağı belirtilmiş.
MIDAS Projesi kapsamında bundan sonraki hedef suçluların yüzlerinden oluşan veritabanında karşılaştırma yapacak olan yüz tanıma teknolojisi.Bu şekilde kimlik değişimi,sahte kimlik gibi sorunlarlada mücadelede hız kazanılmış olacak. Konuyla ilgili detayları Guardian gazetesinin haberinden okuyabilirsiniz.

Public Enemies (2009)

13thMonkey | 29 January 2009 15:13

2009’un en çok merak edilen,heyecanla beklenen ve olay yaratacak filmlerinden biri belki de en önemlisi Public Enemies. Yönetmen koltuğunda Heat gibi bir suç başyapıtına imza atmış ve künyesinde The Last of the Mohicans, The Insider, Ali, Collateral ve en son Miami Vice gibi filmler olan Michael Mann, başrollerde ise Johnny Depp ve Christian Bale.

Bryan Burrough’un henüz Türkiye’de de yayınlanmamış Public Enemies: America’s Greatest Crime Wave and the Birth of the FBI, 1933-43 kitabından uyarlanan ve 1930’lardaki Büyük Bunalım döneminde geçen filmde FBI ajanı Melvin Purvis(Christian Bale)’in o zamanın ünlü suçluları John Dillinger(Johnny Depp) ve çetesini durdurmaya çalışması anlatıliyor.

Public Enemies‘in Heat (Büyük Hesaplaşma) ile pek çok ortak yönü var fakat bu filmde polisler ve soyguncular üzerine tamamen farklı bir bakış açısı bulunuyor. Bunun yanısıra filmin geçtiği mekan 1990’ların Los Angeles’ı değil 1930’ların Chicago’su ayrıca başrolde Robert De Niro ve Al Pacino yerine Johnny Depp ve Christian Bale var.

Tarihi gerçeklere dayanan bu hikayenin ilk olarak dizi olması düşünülmüş fakat yapımcılığını Robert de Niro‘nun üstleneceği proje bütçe endişeleri ve düzgün bir senaryo yazılamaması üzerine iptal edilmiş. Daha sonra Michael Mann‘ın ilgisini çeken proje film aşamasına getirilmiş.

felon – suç çıkmazı

nazokiraze | 12 January 2009 10:58

Bu yıl en beğendiğim filmlerden biri Felon. Ülkemizde Mahkum veya Suç Çıkmazı olarak izlenen film, izleyicilerden iyi not alan yapımlardan biri.

Kız arkadaşı ve oğlu ile mutlu yaşayan bir adamın bir şanssızlık sonucu hapishaneye düşmesi ve oranın acımasız şartlarına göre yaşamasını anlatan filmde; hapishane dövüşleri, terör estiren gardiyanlar, en kanlı katillerin iç dünyası ve hapishanenin dışardan görünmeyen yüzü anlatılıyor.

Hi-tech suçları 2008 yılında zirve yaptı

admin | 04 January 2009 15:35

Websense güvenlik yetkilisi Dan Hubbard yeraltı ekonomisinin geliştiğini ifade etmiş. Firmalar tarafından toplanan istatistikler, son 12 ayda bilişim suçlarının ne kadar profosyonel kişiler tarafından yapıldığının bir göstergesiymiş. Sophos güvenlik firmasına göre hergün 20.000 yeni malicious(kötücül yazılım) türüyor. 2008 yılında ayrıca Symantec‘in anti-virüs programı 1 milyondan virüse karşı koruma sağlıyormuş. Bu kötücül yazılımların çoğu windows işletim sistemini kullanan bilgisayarları hedef alıyormuş. Virüsler bundan 20 yıl önce sahneye çıkmışlardı ve şu ana kadar ortaya çıkanların bir milyondan fazlası son iki yılda yaratılmış. Sophos’un bir başka çalışmasına göre ise: 2008 yılından önce e-maiilerde gönderilen eklentilerle kullanıcılar tuzağa düşürülmeye çalışılıyordu. Bu saldırıda ilginç ve porno içerikli başlıklar kullanılarak kullanıcının dikkati çekilmeye çalışılıyordu. 2008 yılında ise ana saldırı rotası değişmeye başladı. Saldırganlar malicious (kötücül) kodları websayflarına enjekte ederek amaçlarına ulaşmaya çalışıyorlar. Sophos her 4 saniyede bir kötücül yazılım enjekte edilmiş websayfasını keşfediyormuş. Saldırganlar 2008 yılında dikkatlerini geniş kitlelere hitap eden ve kod enjekteye zafiyeti olan sitelere yöneltmişler. F-secure yetkilsi Mikko Hypponen’a göre 2008 yılı bazı hi-tech suçlularının daha fazla geliştiği yılllardan birisi olmuş.Kaynak

Martin SCORSESE ve Yeni Filmi “ASHECLIFFE” 2009’da Vizyonda…

| 27 December 2008 09:27

Martin Scorsese (17 Kasım 1942), İtalyan asıllı Amerikalı yönetmen, New York Üniversitesi Sinema Bölümünde okudu ve 1963/64 yıllarında “What’s a Nice Girl Like You Doing in a Place Like This” ve “It’s Not Just You, Murray!” adlı kısa metrajlı filmleri çekti. 1965 ile 1972 yılları arası çektiği filmler: “The Big Shave”(1967), “Who’s That Knocking at My Door?” (1965-1968), “Street Scenes”(1970), “Boxcar Bertha” (1972).
Mean Streets(1973) adlı film, Scorsese’nin Robert De Niro ile birlikte çalışmalarının başlangıcı oldu. Filmin kahramanları, dışlanmış, suç, günah ya da intikam duygularıyla beslenmiş insanları canlandırıyordu. Filmin kurgusunda, Pesimisttik davranış grafikleri sergileniyordu.
Alice Doesn’t Live Here Anymore (Alice Artık Burada Yaşamıyor-1974) adlı filmde bir kadının çiftlik yaşantısına ilişkin çocukluk düşleri anlatılıyordu. Scorsese’nin bu filmindeki gerilimi, kamera ayarlamaları ve zengin montajı göz dolduruyordu.

Taxi Driver (Taksi Şoförü-1975) bu film, küçük yaşlardaki sokak kızını(Jodie Foster) ve onu kurtarabileceğini düşünen bir Vietnam gazisi (Robert De Niro) arasında geçer.
Lisa Minelli ve Robert De Niro’nun başrollerinde oynadığı “New York, New York” (1977) filmiyle Scorsese eski Broadway gösteri dünyasına nostaljik bir yapıt bıraktı. Bu filmin hemen ardından “The Last Walt” 1978 yapımı filmini çekti.
Raging Bull(Kızgın Boğa-1980) adlı filmle Scorsese, getto tarzından çıkarak yeni bir ilgi alanına eğilmiş olur. Bu filmde İtalyan asıllı Amerikalı boksör Jake La Motta’nın yükselişini ve çöküşünü anlatır. Socorsese’in bu filmi 8 dalda Oscar’a aday gösterilir.
The King Of Komedy(Kahkaha Kralı) 1981 yapımı bu filminde Scorsese, televizyon ve eğlence dünyasını alaylı bir tarzda irdeler ve aynı zamanda Amerikan düşünü tahtından indirir. Ardından “After Hours”(Geç Saatlerde-1985) filmini çekti.