okul bitti, bari yazı boşboş oturarak heba etmeyelim diye babamın da zoruyla tanıdık birinin yanında çalışmaya başladım. tabii burada “çalışma” fiili kulağa fazla oturaklı gelir. benimki az buçuk ayak işleri, tabiri caizse angarya…
iktisatta okuyoruz, biraz ticareti öğrenelim diye umarken; başımıza geleceklerden tabii ki haberimiz yoktu. şu son bir kaç gündür yaptıklarım, hani biraz acı bir itiraf babından da olsun, benim gibi biraz rahat büyümüş adama harbiden oldukça sıkıcı ve biraz da ağır geldi.
neyse dün şirket içerisinde çaylak modunda bulunmam hasebiyle ssk primi yatırmaya yollandım. prim nedir, ssk’nın açılımı nedir, sonra tahakkuk nedir bihaber olan ben kurtlar sofrasına silahsız olarak atılıverdim. dedik 1-2 saat bekleriz, genç yaşta olsak da devlet dairelerinin işlem prosedürlerini azıcık ucundan tatmışız nasıl olsa…
tabii kazın ayağı öyle değil(miş). neyse gittik girdik 3,5 kat+1 koridor burgu yapan sıraya… tam olarak 5 saat sonra sıra geldi; o arada akşam yemeği olarak uzun ve kalabalık insan hengamesinin arasından karpuzlar, ayranlar geçti memurlara yemek niyetine… velhasılı kelam o mşen yüzlü, pek sevecen, tabii hamarat memur zatla yüzyüze gelme şerefine nail olabildik. kendisi pek muteber bir şahsiyet olarak, şirekin numarasını kağıttan okuyamama, bir (1) çeki tam olarak 10 dakikada işleme sokma gibi değişik enstantaneler içindeydi. pek bir mutlu, biraz yorgun bir şekilde çıkarken, geride bırakmış olduğum 2,5 kat+1 bahçe sırasındaki insancıkları düşünmeden edemedim beşiktaş’a kadar yürürken…