bildirgec.org

şirket hakkında tüm yazılar

Napolyon ve Nasrettin Hoca balgamlı tükrüğü hangimize gönderiyor?

NLPMaster | 15 June 2007 12:23

Şirketleri geçtik de
kişilerin değerlerinin bile
sadece bilançolardan oluşmaya başladığı dünyamızda
hâlâ umudum var insanlıktan…

  • * *
    Napolyon’u inim inim inleten,
    fukarayı el pençe divan durdurup dinleten,
    makam önünde demirci çekici gibi arşı inleten para…
    “Varlığın bir dert, yokluğun bir yara!”
  • * *
    Ama biliyor musun ki aslında
    beş para etmezsin 🙂

Ama “dostumuzun yüz karası,
düşmanımızın maskarası” olmamak için kazanacağız seni.

  • * *
    Ama heveslenme;
    TAPMAYACAĞIZ sana!
  • * *

Cahiliye adetleri gibi
sabah tapıp öğle de yemeyeceğiz seni…
Ömer’in helvadan tanrıları kadar da olamayacak saltanatın
kalplerimizde…

vestel second life’ta

Akrilik | 14 June 2007 17:43

Vestel, sanal alemin dijital yaşam platformu Second Life‘a ilk Türk markası olarak katıldı. Yaşam simülasyonu Second Life’ta ada satın alan Vestel, sanal ortamda ziyaretçilerine eğlenceden ürün tanıtımına pek çok hizmet sunacakmış. Ayrıca Alexandre Trade Center alışveriş merkezinde de bir dükkan açacaklarmış.

kaynak; 1 2

yazılım firmasına isim

spectra07 | 22 May 2007 15:25

Grup firmalara yönetim yazılımları geliştiren yeni oluşumumuz için isim bulamadık, fikirlerinizi bekliyoruz

Yeni kanun gereği şirketlere web sitesi zorunlu!

linnux | 14 May 2007 14:11

Şuradaki habere göre, şirketler artık web sitesi sahibi olmak zorunda.
Bu da, web tasarım sektöründe ciddi bir iş olanağı
artışı demek.
Her sermaye sahibinin bakkal açar gibi şirket kurduğu ülkemizde,
web tasarımla ilgili olarak da aynı zihniyeti taşıyan
firmalar var.

Bu işte para var, biz de girelim mantığıyla kuruluyorlar.
Bunun zararlarından biri, her zaman olduğu gibi
asıl işi yapanların emeğinin sömürülmesi;
bir diğeri ise, biz amatörlerin gerektiği gibi bu
işten kazanç sağlayamaması.

Beyaz Yakalılara Sendika Lüks mü?

siyuu | 09 May 2007 14:12

Ülkemizde bankacılıkta, sigorta sektöründe, iletişim sektöründe, medya sektöründe, reklamcılık sektöründe ve buna benzer birçok özel sektörde “beyaz yakalı” olarak adlandırılan üniversite mezunu insan çalışmaktadır. Bu insanlar hergün kariyer, rekabet, küreselleşme, insan kaynakları vs. laflarıyla binbir stres altında işlerine gidip gelmektedir. İş güvencesi hemen hemen yok gibidir. Her an işten çıkarılma, alt kademelere kaydırılma tehlikeleri gündemdedir. Her yeni üniversite mezunu, çalışan “beyaz yakalılar” için bir iş kaybetme riskidir. İş kaybetmek demek; taksit ödeyememek, çocuğu özel okuldan almak, daha kötü bir semte taşınmak hatta büyük şehirleri bırakıp memlekete dönmek demektir. Bütün bu ezici baskı, “beyaz yakalıları” daha çok boyun eğmeye, üst düzey şirket yöneticilerine daha fazla esir olmaya itmektedir. Oysa her insanın belirli bir ortalama iş yapması halinde, gelecek endişesi olmadan iş hayatının ufkunu görmeye hakkı vardır. Buradan, “beyaz yakalılar” şirketleri yönetsin, hakimiyet onlarda olsun anlamı çıkarılmasın.Her insan, kendisinin ve ailesinin geleceğini planlayabilecek, iş güvencesine, çalışma haklarına sahip olmalıdır. Evet bu “beyaz yakalılar” içinde bu tür haklar yerine üstlerine yalakalıkla daha iyi koşullarda çalışanlar mutlaka vardır. Ama büyük kitleleri ilgilendiren sorunlar yalakalık veya iyi ilişkilerle çözülemez. Buradan gelerek; Türkiye’deki “beyaz yakalılar”ın bir sendikalaşma süreci yaşaması gerektiğine vurgu yapmak istiyorum. Siyasal amaçlarla değil, sadece kendilerinin ve ailelerin güvenli geleceği için.Türkiye’de bürokraside çalışanlar, iş güvencesine ve sosyal haklara sahipken, ülkenin ana itici motor gücünü oluşturan özel sektör çalışanlarının sendikasız çalışması akla aykırıdır. Gayet tabi, tertemiz, açık ekonomiyle bütünleşmiş bir sendika oluşturulabilir. Bu yazıyı okuyanların, sendika kelimesini “devrimcilik”le, “sosyalistlik”le, karıştırmasını istemiyorum. Biraraya gelip, haklarınızı savunacağınız kuruluşun adıdır “sendika”. Adı herşey olabilir. İngilizcesi “UNION”dur. Birlikten kuvvet doğar.

Sizin için lüks müdür?

Işığını Yaymayı Bilmek…

hypatia | 02 May 2007 16:22

Hayatımızın ışığı...
Hayatımızın ışığı…

Bu sefer, kendi düşünce ve yorumlarımın yanında, sizlerle okuduğum bir yazıyı da paylaşmak istiyorum. Belki çoğumuz daha önceden okumuşuzdur ama bazen ilk anlarda her şeyin farkına varamayabiliyoruz. Arada ikinci ve üçüncü tekrarlara da ihtiyacımız olabiliyor…

Ben bu sefer çok daha farklı şeyler hissettim ve sordum kendime.
Neden ışığımızı serbest bırakmıyoruz ?
Neden ?
Hem kendimizi özgür bırakıp yüreğimizde o ferahlığı hissetmekten hem de çevremizde ki tüm insanları bu enerjiden neden mahrum bırakıyoruz.?
Nedir kendimizle alıp veremediğimiz ?

Mit le bağlantılarımı var?

serversistemci | 22 March 2007 14:06

bi soru sormak istiyorum.Bunu duyduğumda şaşırdım çünkü zamanında ben çok aradım.Bi tanıdığımın turkiyede üretim yapan yabancı nescafe firmasında çalışyordu . çalıştığı yerde geçici işçileri kadroya alıyorlarmış.
fakat kızın birini yönetime çağırmışlar ve ertesi gün işten çıkarmışlar.
Sebebi ise asıl olay burda kızın eskiden birsene dini bir dergiye üye olduğunu bir sene devam sonra iptal ettirdiğini öğrenmişler ve dinci tabiriyle işten çıkarmışlar ve daha kızın bile bilmediği şeyleri biliyorlarmış.
Benim asıl merak ettiğim, şirketlerin böyle bilgiyi nsl edindiği.Mit bile böyle programaları çok ihtiyacı olmadan kullanmaz.Elin yabancı şirketlerimi kullanıyor.Eğer böyle program filan bildiğiniz varsa bi söyleyinde bilelim 🙂 lazım olur.
Arıyosun kişinin neyi var neyi yok döküyor ortaya . sonra hava atarız piyasaya sen su tarihte burdaydın dimi, o tarihtede oraya üye oldun ben biliyom deriz . acayip olur.

Reklamın İyisi Kötüsü

pilli pati | 21 February 2007 05:13

Çok yakınlarda, gösterime giren bir reklam var, IKEA’nın fiyatlarında değişiklik yapmadığını vurgulayan…

Reklamdaki kadın karakter, kasada ödemesini yapıyor ve verilen para üstüne bakarak, kasanın bir yanlışlık yaptığını, kendisine fazla para iade edildiğini düşünüyor. Koşarak otoparkta bekleyen kocasına sesleniyor ki; kocası arabayı hemen çalıştırsın ve yetkililer, aklı sıra, yaptıkları yanlışlığı farketmeden oradan gazlayıp gidebilsinler. Adam karısını da arabaya alarak otoparktan ayrılırken, kadın çılgınca bir zafer nidası atıyor. Oysa ki; işin aslı, para üstü doğru, yani fiyatlarda bir değişiklik yok.