bildirgec.org

shadowy hakkında tüm yazılar

Geri dönüşülsem saçmalıklar

| 03 February 2008 19:46

Şimdi ölüyorum, doğum sanrısı anne çelişkisi.
Melankolik, ultrasonik…Damarlarımda şizofreni, etek altı kan baldırı lekeli…
Kalbi boşalır bayrağını dikeli shadowy…
Tanrı sessiz ezansız kıble inanç çocukluğum sentezi ahmak. Beni boş ver Mozart kulağımı kemirir. Leş üstüne leş sevgi çemberi, terk-i diyar alis anüs diyari…
Mantıksal dörtnala mahşer-i çemberi dostluk ukalalık kemirir zemberi…
Ey sen sus dil’im
Ölümü mahşer et gidenler ardında vajinal sıvı ölümsüzlüğün peşkeş.
Benzetme kendini tanımsız çelişlilerde, benzeri masken her nefeste.
Birlik rütun irmik anastezik ve emzik artı biraz bebelak ömrü cihan birkaç kelebek..

Shadowy Gitti

| 23 August 2007 10:01

ölmüşüm...
ölmüşüm…

Sebepsiz değildir bu gidiş… Ama gitmem lazım… Aklımı bir tımarhanede tımar ettireceğim…
Ola ki birilerini kırmışızdır, ayaklarının altına bir özür bırakmışızdır… Kafalarını aşağıya eğerlerse görürler… Vedaları pek sevmem; bir şekilde hatırlanırsam ya serseri bir ıslık olsun ya da… Sürrealizme bulanmış bir cümle….
Öyle yani gömleğimi getiriyorlar… İlk defa melek olacağım galiba ama kanat yapmak için kollarımı kesecekler…
Sorun değil be… Zaten ölmüştüm defalarca… Yine toprağa karışacağım…
Bir çamur olacağız sonrada içimize bir şeyler üfleyecekler… Hepsi bu….
Kendinize iyi bakın…. Sevenler ve sevmeyenler….

Shadowy Asansör…

| 21 August 2007 14:31

asansör
asansör

Filmlerden izlediğim o sahnenin bir gün G(eri) ‘1’ tuşu ile bana dönüşeceğini hiç düşünmemiştim o an’a kadar…
Bulunduğum kattaki ’11’ tuşu buna promosyon olarak basamadığım ’13’ tuşu en cansız şahittir…
Daha önceden tattığım ama o anda ki heyecanın geriliminden ısınan yalaz pembemsi ıslak öpüşme AYNAN’ın yansıması ile gözlerimden, beynime ulaşan yoldaki en aşılmaz engelleri düzlemsi eksensiz bir eğriyle geçmişti…
O an’a kadar hiç bir suça gösteremediğim ön koşulun cesaretini bulmuştum. Filmlerdeki fantezi olmaktan çıkıp gerçek olmuştu ve izlediğim o an’lı filmler ise basit bir düş…
Asansörün boşalmasına yakın kendine gelen diğer boşalmayı payladığım partnerim üstündeki eğrilerini küçük bir terzi edasıyla rutüşlüyordu …
Kapı açılıp asansörü boşalmak için attığım ilk adımda bu düş’ü promosyonun tersindeki yaşıma iliştiremeyeceğimi bildiğimden dolayı dilin “YALINLIĞI” ile yetindim…
Karşıma tuhaf güzellikte bir chevrolet çıkmıştı, belli ki eski bir şehirden eskimeyen düşlerle park etmişti oraya.
O an’ın şiirselliğini üzerimden atamadan chevrolete yaklaştım, efsunlanmıştım sanki lastiklerindeki ışıma dünyanın tüm asfaltlarını yalamış görünümündeydi…
Bense çocuklaşıp kontak kutusunun üstündeki anahtarın orda unutulma şansımı denemek istiyordum…
Belki de başka bir şey dileseydim olacaktı!!! Anahtarı üstündeydi arabanın; elimi kapısına götürdüğümde ise kapı kilitliydi şaşırdım ?’! Hangi salak anahtarı üstünde bırakıp kapı kilitlemeyi unutmaz…
-Hadi kalk işe geç kalıyorsun!!!!!
– Ya uyumak istiyorum…
Ne bu ya bir rüyamı? bir düş? yoksa zamanda sıkışmış bir gerçek miydi?
Yüzümdeki düş’ü yıkamak için gittiğim yerdeki bana aşık yansımamdan Pamuk prensesi sevip sevmediğimi düşünmesini istedim…
Ayaktayken yıkamaya çalıştım yüzümüzü bu sefer düş’üz kaldım
Yarı ters ‘L’ haline gelip yıkamaya çalıştığımdaysa gerçeksiz kalmıştım
Anladım ki 45 derecelik bir açıyla yıkamalıydım yüzümü ve düşlerin sadece kambur insanlara ait olması gerçeğine inanmalıydım…
Yansımam ise her şeye rağmen Pamuk prenses çıkmazında girdiği yerdeki ışığı arıyordu…
Kamburlu düşleri yıkadıktan sonra fark ettim ki ayak başparmağım hiç ıslanmamıştı…
İki ayağımı bulunduğum konumda yıkayamayacağımdan olsa gerek ki kuru bir adım atma gereğini duydum…

Shadowy Bir delinin günlüğünden notlar 3

| 17 August 2007 14:05

sürreal
sürreal

Seni gördüm, sesin dokundu tenime…
Kanattı kanamayan yaralarımı, aktıkça kanım yaşamaya başladım diğer hayatımı…
Tanrı yukarıdan gülümsedi, kör dilenci saatine baktı…
Kendimi insan gibi hissettim, kalbim bombalanırken…
Yüzüme tanımadığım bir maske taktım, sana parçalattım…
Yağmur yağdı kurudum, güneş açtı üşüdüm, seni gördüm kalakaldım…
Dumanını çektim sigaramın beynime, alkol kustu kelimelerim…
Gözlerin siyahtı… Cehennem siyahı…
Bilinmezliklerin siyahı…
Pişmanlıkların siyahı…

Uyuyamadım, kedim havladı…
Sokaktaki bozuk lamba yandı…
Tanrı gülümsedi, kör dilenci saatine baktı…
Anlamsızlığım pekişti seninle, bilmediğim dudakların arasında sıkıştı kalbim, öldüm yaşadım…
Saçmaladım çoğu zaman ama bu kadar değil…
Aklımı uçurtma yaptım göklere saldım…
Bir sinek emdi gözlerimin yeşilini, gözyaşımı tükettim…
Tırnaklarım battı ellerime, el izlerim silindi, falcılar kızdı…
Çürüdü bedenim, kanım akmaya devam etti…
Tabutsuz girdim mezara, yılanlara sarıldım…

Shadowy Year 2004 paylaşım

| 06 August 2007 12:35

İstanbule
İstanbule

Year: 2004

Ona ilk defa otobüste rastlamıştım.
Akşamın karanlığında ve yorgunluğunda, etrafındakilere bir durak soruyordu sanki…: “Afedersiniz… Kiler’in altındaki cami durağı burası mı ?”
Kapının açılması ile elindeki büyük siyah çantasıyla merdivenleri inmeye başladı…
Biraz sonra beyaz bastonunu açtı, kaldırımı yokladı ve yürümeye başladı. Sanki bastonu ile yolları görüyordu. Yaklaşık 10 dakika yürürdükten sonra bizim sokağımıza gelmiştik; aramızda yaklaşık 8 ev vardı…
Yatağıma uzanıp düşünmeye başladım. Yaşlı, gözleri görmüyor, gülümsüyor ve elinde kocaman bir siyah çanta var… Sonraki günlerde bir kaç kez daha rastlaştık. Bana bir işe gelip gidiyormuş gibi gözükmüştü…
Günlerden bir gün; aylak aylak gezerken Eminönü’nde; Galata’ya gitmeye karar verdim.
Biramı söyledim. Yukarıdan atılan oltaların arasından İstanbul’u seyire koyuldum.
‘İstanbul çok güzel gözüküyor, sanki, zincire vurulmuş bir güvercin gibi.
Bıraksalar kaçacak, o yüzden devamlı kanatlarını yoluyorlar’…
Ruhumu ve naçiz bedenimi dinlendirdikten sonra, el işareti ile hesabı istedim.
Genelde hep motorla karşıya geçerdim ama karnım açıkmıştı.O yüzden Eminönü’nden bir şeyler atıştırıp vapurla karşıya geçme fikrini kabul ettim ve martılarada simit almalıydım…
Alt geçide doğru yöneldim. Herkes bir kenarda tezgah açmış, bağıra çağıra birşeyler satmaya çalışıyor. Tünelin bitiminde tanıdık bir silület gördüm sanki; biraz daha yaklaşıp yakından baktım. Evet bu… O idi…
Sokağımızda ki yaşlı adam…. Gözleri görmeyen ve gülümsemesi hiç eksilmeyen…
O hep merak ettiğim siyah çantasını açmıştı…
Görebildiğim kadarı ile kayış, tırnak makası, jilet ve hacı yağı diye adlandırılan kokular vardı…
Uzaktan yaklaşık bir saat kadar izledim kendisini…
Akşam olmuştu ve yavaş yavaş tezgahını toplayıp yola koyuldu…
O an da içimden ‘Tanrım keşke bu yaşlı adam kör olmasaydı diye geçirdim…’
Ban sapasağlam halimle her güne isyan ederken hatta gülümsemeyi unutmuşken…. O hayata görmeyen gözleri ile dört elle sarılmıştı ve bir şeyler yapıyordu… Belki de ailesini geçindiyor ya da insanlara yük olmuyordu…
Oysaki ben kendime bile yük oluyordum….
Belkide Tanrı bana bir şeyler anlatmak istiyordu… Belki de o yaşlı adam bir melekti…
Bir anda tüm isyanım dizginleşmişti… Gülümsedim… Yaşamaya başladım…

Shadowy Bir delinin günlüğünden notlar 2

| 01 August 2007 14:28

Da Vinci
Da Vinci

Susma hakkımı kullanmak istiyorum bağırarak…
Gerçeğin benim gözlerimden yansıyan değil de yansımayan, yaşanmamış değil yaşanmış, her şeyin bitmiş olduğunu insanlara susarak bağırmak istiyorum… Sadece susmak istiyorum. Bir gece yarısı, bir gün batımı, bir tan vakti gözlerimi göklere çevirip sadece içerimi görmek istiyorum ve tüm insanlarında bu suskunlukla doğmasını… Yaşamak istemiyorum çünkü; yaşamıyorum çünkü dünyada değilim varlığım ışığımı gölgeliyor, her nefes alıp verişimde; oysaki gölgem benden daha aydınlık hatta iddaa ederim ki güneşi bile bizim karanlığımız aydınlatıyor. Oysaki susmalıyım… Kendimle yalnız değilim, sadece yalnızlığım kendimle kalabalık…Ve bağıra bağıra susuyorum artık gözlerimle nefes almaya başlıyorum. Dökülen tek kelimelik göz yaşım var oda yine kendim…Kendi gözlerimden akıyorum kendi gözyaşımla yıkanıyorum…

Shadowy monolog

| 06 June 2007 15:13

Kirli sakallarım aynanın önünde, içtiğim sigaralarla savrulmuş izmaritsi günahlarım. Dolaptaki elbiselerim yerine dargelmiş yüreğim gibi sığmamış sıkıştırıldığı kabına…
Uyan Uyan Shadowy Şiir yazmak yok yasssak burada
Sayın kendim (çok saygıdeğer üstat repliği) alışmalısın yassaklara burada entellektüel özgürlüklere karşı çıkarak yontulmamış duygularını açığa çıkartamazsın.
Herzaman ki gibi yine anlamadığım insanın düşünce özgürlüğünü elinden alanları aldıkları şey dahada mı insan yapar.
Bu çok ağır oldu sayın kendim işine geliyorsa böyle yoksa çek git
Biz değilmiydik burada nazım için ahkamlar kesen (Dalgaları karşılayan gemiler gibi, gövdelerimizle karanlıkları yara yara çıktık, rüzgarları en serin uçurumları en derin havaları en ışıklı sıra dağlara. Arkamızda bir düşman gözü gibi karanlığın yolu. Önümüzde bakır taslar güneş dolu. Dostların arasındayız! Güneşin sofrasındayız! )
Ya sayın kendim onlarda savundukları şeyde kendi düşünce özgürlükleri koruyor olamazlar mı ?
Tamam tamam freud’un anal dönemden oral döneme geçişini okumayacam bi daha…Tekrar satın almalıyım Maldoror’un Şarkılarını / Comte de Lautréamont

Shadowy(kurgu-sürreal-gölgeli)

| 22 December 2006 22:20

Sahne:1
Uzun zaman geçmişti…
Aynamın buğusunda yüzümü yıkamayalı…
Belki de unutmuştum…
Aynaya bakmayalı uzun zaman olmuştu…
Her şey O sabahla başlamıştı…
Simamda ki eski yüzü temizlemek istememle…
Küçükte olsa bir heyecan vardı ama biraz da hüzün,eskilerden kurtulmak yenilere alışmak…
Ve uyandım karanlığıma…

Sahne:2
Her şey bıraktığımdan daha eski kirlere bürünmüştü,ben ovaladıkça sadece biraz daha dağılıyordu kirli düşlerim…En son ellerime de bulaştı…Yüzümün şeklini unutmakla hata mı yapmıştım yoksa benim yüzüm hiç olmamış mıydı…Karşımda ki karanlık o kadar çok bilinmezlikler içeriyordu ki unuttuğum yüzümü bile unutmuştum…