bildirgec.org

sevdiğim hakkında tüm yazılar

Güneş’e Tutunmak

admin | 30 March 2011 14:05

Varlığını sığdıramadığım kalbim yokluğuna alıştı, ne tuhaf. Oysa sen gidersen yok olurum sanmıştım gidişinle, yaşananların üstüne attığın toprağın kokusu gibiydi seni götüren rüzgar. Üşüyordum ama soğuktan değildi bu titremeler, ellerim gittikçe küçülüyordu hayalimde tuttuğun avucunun içinde. Rüzgara inat terliyordu avuç içim, parmaklarımı hissedemez olmuştum içimdeki yangınla dışarıdaki rüzgar çatışınca. Yetmiyordu, ısıtmıyordu artık alevler, rüzgar hiç durmadan koşan bir çocuk gibi hızla dönüyordu etrafımda. Ne durdurabiliyordum onu ne de kaçabiliyordum ondan. Düğümlenen ayaklarım mıydı, yüreğimin çırpınışı mıydı beni kaçmaktan alıkoyan? Ne kadar acı verse de kurtulamıyordum gölgenin karanlığından.

İçimdeki Lunapark’ın Çocuklarını Bana Bağışla Lütfen…!

zzeliha[pilli_silinen_hesap] | 08 November 2009 11:49

İçimdeki yumrunun sebebi sensin.
Yutkundukça acıyan ve acıdıkça seni hatırlatan bana…
Dertlerin sıkıntıların asla bitmek bilmedi senin.
Hayat hep sana kötü davranırdı ve sende bu kötülüğü egoistliğinle harmanlar beni de bu batağın içine çekerdin
Hayat bana göre,herşeye
rağmen yaşamaya değer ve gülümsemeyi hak ederdi.
Gülümserdim,yaşardım.
Sonrasında sen dahil olurdun içimde oluşturduğum lunaparka bütün kasvetinle.
Lunaparkımın siyaha bürünürdü,bütün renkler seninle solar;boğazımda düğümlenen hıçkırıklarla sana teslim olurdum.
Mutlu olmayı hakediyorum ben.Gülümsemek bana hiç olmadığı kadar yakışıyor.
Senin o kasvetin beni cehenneme çeviriyor adeta.
Canım yanıyor,
Boğazıma çöken ellerinden kurtulamıyorum.
Nefes alamazken,renklerim de benimle ölüyor adeta…
Lunaparkımın çocukları birer birer uçurumdan atlıyor.
Kasvetinden kurtaramam ki ben seni…!
Çocuk ruhum buna dayanamaz ki.
Zayıfım ben…
Kötü acımasız ve egoist olmanın o gücü yok ki bende…
Ben mutluluk dağıtırım.
Mutluluk benim adım.
Kasvetini beyaza çeviremem ki….!
Hayatın bana verdiği bu lunaparkı feda edemem ki sana…
Yaşayamam ki o zaman.
Acı bana sevdiğim,çocuk ruhumu bana bırak.
Büyümeyen ve beni yaşatan ruhumu siyahlarınla alma benden.
Senle ben çok farklıyız.
Bir olamayız ki zaten.
Ben alabildiğince beyazım ; seni se karanlığın ürkütücü rengi siyah.
Seninle lacivert olmaya ne cesaretim ne de feda edebileceğim bir lunaparkım var.
Bana yansıtma dertlerini; çözemedikten sonra daraltma ruhumu ve alma benden renklerimi,hayatımı….
Eriyorum sanki seninle…
Kayboluyorum sanki karanlıklarında…
Gülümsememi soldurma…
Yaşamayı seviyorum ve bunu lütfen benden alma…
Lunaparkım ve içimdeki çocuklarım bende kalsın…

mi hicaz

| 04 December 2008 11:38

...

Bütün sesler “mi hicaz”. Efkar ve yırtılmak üzere olan gırtlaklar. Enstruman yok ve aynı tonda onlarca ses bırakılıyor kulaklarımın kıvrımlarına. Her iç çekişimde, kulak kıvrımlarımdan , göğüs kafesime doldurdukça bu sesleri, miyop oluyorum, yoruluyorum…

Aşinayım aslında, bu iç çekmelere ve seslere. Ayırdım yıllarca, bir bir istifledim hepsini. Şimdi üzerime yıkılmaktalar, yenilerini ekledikçe. Durmalı mı, duymamalı mı ya da vurdum duymaz mı olmalı? Sevdiğim tınılar kaybolup gidiyor bu karmaşada, kahroluyorum ve sadece y/anıyorum .

nassı “koduk” ama

kelebeklerozgurdur | 03 April 2008 03:26

İşe geldiğimde kahvaltı ederken buldum ofistekileri…sarIyer börekçisinin tel, tel kıymalı böreği ve yanında ona eşlik eden tavşan kanı çay…börek tekliflerini geri çevirip sadece çay aldım masama ilerlerken..yok yok, diyette falan olduğumdan değil, kalktığımdan beri kendimi bir acaip hissediyordum..mideme kramplar giriyor kalbim taşikardi olmuş gibi küt küt atıyordu…kendimi hiç iyi hissetmiyordum hiç…gün boyu telefonlarla isteksizce konuştum, hemen her gün girdiğim hafife hiç göz atmadım, gelen misafirlerim tarafından pek suskun ve düşünceli bulundum..algılama yeteneğim dibe vurdu, aklımdan geçenle ağzımdan çıkanı bir türlü dengeleyemedim…öğlen yemeği yemedim, bol miktarda kahve tükettim…gün boyu süren huzursuzluğum çıkma saatine yakın daha da arttı..biliyordum elbette nedenini, akşamın derdi gündüzden gerdi durumlarındaydım ben bugün…

Olabilir!Hatta Olmalı…

| 17 January 2008 20:50

Zor olan kabullenmek miydi
Yoksa yeni bir arayışa geçmek mi?
Hayat bize sunduklarıyla mı kaderimizi oluştururdu;
Yoksa kaderin oluşu muydu bize bu yaşadığımız hayatı sunan
Sorularına cevap bulanlar sormaktan vazgeçerler mi
günün birinde;
Ya da cevap bulamayanlar hep yalnış soruları mı sorarlar!
Sorusuz ve de cevapsız bir diyar var mıdır;ağaç kovuklarının içinde uyuyabileceğimiz ve mavi bir enginliğe uyanabileceğimiz…
Söyler misiniz bana mutluluklar yaşamaya değecek kadar gerçek midir?
Gerçeklikten somutluğu çıkarsak elimizde kalan yeterli midir?………….