bildirgec.org

şehir efsaneleri hakkında tüm yazılar

Sapıtmayın be…

AntariS | 10 July 2002 23:26

Tuhaf ya… Bugün gözümün az ilerisinde (5 ila 6 metre) yürüyen hoş bir hanıma arkadan sessizcene yaklaşan kro (veya kıro) insan pandik attı ve kaçmaya başladı. Kadın ne olup bittiğini anlayamamanın verdiği şaşkınlıkla çığlığı bastı. Kopan çığlıkla beraber sokakta yürüyen herkes dönerek veyahut düz durarak kadına baktı. Soranlar oldu vesaire. Ama tilki şahıs çoktan uzaklaşmıştı bile kalabalığın arasında. Ben de sadece ağzım açık bakakaldım. “Aaaa?” diye. Sonra “Yakalayın kaçıyo herif” diye niye bağırmadım acaba diye kendimi sorguladım. Biraz kızdım kendime ama yapacak birşey kalmamıştı maalesef.

Umutsuz Vak’ a

nimda | 10 July 2002 09:49

Bana herşey ters gelir,

Herkesin sevdiğini ben sevmem mesela…

Herkes saati sola takarken ben sağa takarım

Kolye, bileklik, yüzük yakışmaz bana; takmam

(İnsanları ise hiç takmam)

Takım elbise denedim olmadı

Şapka, gözlük… hayatta yakışmaz.

Biz üç kardeşizdir, ben ortancayım

Kardeşimin iki abisi, abimin iki kardeşi var

Benimse bir abim bir kardeşim

Hem abilik hemde kardeşlik yapıyorum anlayacağınız

Zor benim işim zor…

Ben de aldım vize…

ekimk | 08 July 2002 21:02

Bugün Amerika Birleşik Devletleri hükümetine 65 dolar bağış yaptım istemeden…

2000 yılında Siemens’in Chicago’da verdiği bir konferansa katılmak için vize almıştım. Vizenin geçerlilik süresi 2005 yılında sona eriyor. “Vize tipi” satırında “B1/B2” (İş-turistik amaçlı) yazılı. “Entry” satırında da “Multiple”ın karşılığı olarak, “M” yazıyor.

Nişanlımlan ben, balayı tabir edilen şeyi ABD’de yapmak istedik. Geçenlerde Sultans of The Dance ekibinde yer alan bir çift arkadaşımız Florida’ya gösteri için gitmiş ve oradaki bilumum Disney World, Water World gibi eğlenceli ortamlarda bulunmuş, 20-30 dolara, burada yüzlerce milyona satılan ayakkabı markalarından edinmiş, aldıklarıı harcırahı da bir deveyi bile doyuracak büyüklükteki porsiyonlarda sunulan harika yemeklere harcamışlardı. Anlattıkları hikayeler, gösterdikleri resimler ve kataloglar bizi heveslendirdi. Bir de, Meksikalı’ların kaçak elektronik cihaz cenneti olan pazarından bahsettiler ki, Türkiye’deki fiyatlarından kat kat düşük bedellere satın alınabilen bu cihazlar benim iştahımı kabarttı. Netekim, vize almamız gerekiyordu ama ben 2000 yılında aldığım bu vizenin M’sinin “Multiple” anlamına geldiğinden ve 11 Eylül’den sonra, eskiden alınmış vizeleri geçersiz kılan bir “policy” değişikliği olup olmadığından emin değildim. ABD’nin İstanbul konsolosluğuna bir e-posta atarak durumu anlattım, vizemin geçerli olup olmadığını sordum. Gelen cevapta, muhtemelen dökümanlarda yazılı olduğu halde okumayı sevmeyen insanımızın sık sık sorduğu abik gubik soruların da etkisiyle, benim sorumun yanıtı değil, standart bir metin ve başvuru formları vardı… Vize için randevu ayarlamak ve randevuya gitmeden önce, başvuran şahıs başına Dışbank’a ödenen 65 dolarlık harcı yatırmış olmak gerekiyordu. Ben alamadığım cevap nedeniyle vizemin geçerli olmayacağına inanmış olarak nişanlımla birlikte kendim için de bu ücreti yatırdım ve randevu günü olan bugün saatlerce kapıda bekledikten sonra kapıya yaklaşabildik.

Aah Şu Kadınlar…

VeKTöR | 03 July 2002 18:17

Öperseniz ‘KÜSTAH’ olursunuz. Öpmezseniz ‘APTAL’ yerine konursunuz. İltifat ederseniz ’YALAN’ der. Etmezseniz bırakır gider.

Her isteğine ‘EVET’ derseniz ‘KARAKTERSİZ’ olursunuz. Karşı çıkarsanız ‘ANLAYIŞSIZ’. Çok sık ararsanız ‘SIKILDIM’ der. Az ararsanız KÜSER. İyi giyinirseniz ‘ÇAPKIN’ der. Dikkat etmezseniz ‘ZEVKSİZ’ der. Kıskanırsanız ‘KÖTÜ HUYLU’ ilan eder. Kıskanmazsanız ‘SEVMİYORSUN’ der. Bir dakika geç kalın kıyamet kopar. Kendisi bir saat gecikse bunda ne var? Arkadaşınızla buluşursunuz adı ‘İHMAL’ olur. O buluşunca ‘BİZİM KIZLAR’ olur. Bir kadına bakacak olsanız gözleriniz oyulur. Ona bakan olunca adı ‘HAYRANLIK’ olur. Konuşursunuz, dinlemenizi ister. Dinlediğiniz zaman ‘NEDEN KONUŞMUYORSUN?’ der.

Şiir köşesi açalım mı?

LuCiuS312 | 29 June 2002 13:49

Sensizlik Sensizliğin üzerinden geçtiği dakikalarda Yavaş yavaş kendini toparlarken benliğim Yanaklarım biraz olsun kurudu Düşmeyince gözyaşlarım üzerine

Ben bu yorgun şehirden daha yorgun Çiğnerken adımlarım kaldırımları Beynimi yiyordu hain kurtları düşlerin Adımlarımsa benden habersizdi Peşi sıra takipederken birbirini

Yanımdan geçip giden rabalardı Sessiz misafirlerini taşıyan sonların İçi boş kafataslarında ruhsuzluklarını taşıyan insanlar Olmayan yerlere gitmeye çalışıyorlardı

Ruhum muydu bu kaosu yaşayan Yoksa ben miydim ona bunları yaşatan Çekilen acı mıydı yoksa Derin bir kuyu muydu bu düştüğüm

ah bu ben

a C k | 24 June 2002 20:55

zor olsada galiba donuyorum sana gel dersen hemen, cagirmazsan gecerken yerle gok arasinda bir yerde…

sen beni tanimazsin, severimde soylemem, sen beni uzak sanirsin, bilirim soz dinlemem.

ah bu ben kendimi nerelere koşsam? Saklansam bir yerlerde, gizlice aglasam…

ah bu ben kendimi nerelerde bulsam? cekilsem sahillere, hayaller mi kursam?

nerelere koşsam…gizlice aglasam? nerelerde bulsam…hayaller mi kursam?

mazhar alanson

öylece

nimda | 21 June 2002 23:20

Şimdi ben nasılım biliyor musun? Bi masa düşün etrafında dört sandalye. Oturuyorsun birine ve beklemeye koyuluyorsun gelen olur diye. Az sonra tanımadığın biri gelir ve sandalyenin birini ister; “ Boşsa alabilir miyim?” Umutlusundur o anda, vermezsin. Ama gelen olmaz! Sandalyeler bir bir gider… Geride masa ve üzerinde oturduğun sandalye kalır…

Şimdi ben nasılım biliyor musun? Damsız girilmeyen bara, torpilli damsız gibiyim. Girdiğim için mutluyumdur, içerde yanlızlığıma mutsuz!..

Şimdi ben nasılım biliyor musun? Herzamanki gibi işte, bildiğin ben. Tevekkül içinde, öylece işte!..

Anlamıyorum

nimda | 20 June 2002 22:37

(Yalnız geçen akşamlardan biri, Moda’ da tek başımayım,saat gecenini biri…)

Anlamıyorum söylenenleri, anlatılanları. Bir bakışta aşık olanları… hiçbirini anlamıyorum.

Para kazananları anlamıyorum. Borsa, repo, faiz… Ne alakası var deme. Bunlarda lazım devam ettirmek için hayatı.

İnsanları anlamıyorum. Arkadaşları, olmayan dostları, çevremdekileri, anamı-babamı anlamıyorum.

Kime sorsan;”iyi çocuktur” der. Anlamadım gitti nasıl olunur hem iyi hemde iyiden beter?

Zamanın nasıl geçtiğini inan ki anlamıyorum. Bu kadar çabuk ve aynı zamanda sıkıcı, anlamsız, gereksiz!.. Zaman dediğin nedir ki? Hayata sunulmuş bir süreç, iyi de geçse kötü de geçse yaşayacaksın. Neyse… bunları da geç.

Beni köyümün yağmurlarında yıkasınlar…

LuCiuS312 | 17 June 2002 14:52

Bu gün öğle saatinde yemek yemek için şirkete döndüm. Mutfağa girdim. Amanın bir baktım bizim şirketin konuşlandırıldığı apartmanın kapıcısının karısı. Yaşlı şirin mi şirin bir teyzem. Oturmuşlar bizim Melek ablayla -ahçı, çaycı, temizlikçi, vs.- konuşuyorlar. Bende aldım yemeğimi oturdum yanlarına. Hem tıkınıyorum, hemi de kulak misafirliği yapıyorum. Teyzem anlatıyor. Büyük oğlundan dertliydi bir zamanlar. O zaman olan olaylardan örnekler veriyor falan. İşte bu apartıman(!) da oturan herkeşin iyi kalpli olduğundan falan bahsediyor. Sonra bir ara beni örnek verdi.”Melek hanum bah bu oglanaa. Gelip geççenkene heç bi zeman ehmal etmemiştir zelamını” deye(Ulem dur benim konuşmada değişti). Neyse örneklendirilince bende daldım mevzuya. Bu yakınlarda Mehmet amca -kapıcı olur kendisi- emekli oluyor. Dedim köye dönersiniz artık. Kalınmaz buralarda. “Olumu olum. Bis ne yepcaz göynük yerde. Mimed emicen geççen emeliyat olduydunu ya. Aha dahe de halsizneşti. İlk göndügü yere devireveriyo gıççını.”dedi. Bende tamam işte teyzem yatar yuvarlanırsınız köyde rahat rahat dedim. Burda o olaylı büyük oğlan evlenmişti. “Şincik kışşın çekinmez bizim uralar. Bende deyom ki oglanın üstünde kine katı çıkıverelim. Seçim üncesi bi boşnuk bırakıvereyolarmış. U arada çıkınıveririk bi gat. Yatar kalkarık orada”dedi. Ya dedim teyzem ne uğraşcaksınız katla. Ne masraf yapcaksınız. Yok mu oğlanın evde size yer dedim. Söylediği laf beni bir an sarsı verdi. Bu düşünce bu saflık. Bu unuttuğumuz değerler -ki varlıklarından zar zor haberdarız-. Bu yaşam. Aynen aktarıyorum. “Bizim oglan onnara damat, gızda bize gelindir. Damadın yanında ayak uzatılmaz, gelinin yanında gıç devrilmez. Hepisi il(el, yabancı)dir. İlin yağnında yabbınmaz bunnar.”. Yani her ne kadar bizim oğlumuz kızımızsa da eldir bize. Ayrıdır bizden. Başkasının yanında küçükte olsa yapılmaz böyle hareketler ayıp kaçar demek istiyor. İşte o an dedemin vs. yanında bacak bacak üstüne atmışlığımdan bile utandım be. Bu zaman var ya bozuyo adamı be. Basıcam gidecem köyün birine. Yapacam bir bakara tadıcam yaşamın hasını. İnternet falan bırakcam bu işleri. Sular benim tarlamı devlet su işleri.