bildirgec.org

saray hakkında tüm yazılar

Yeni kapı ve 4. murat -2

mehmetbastug94 | 04 September 2008 16:54

4.Murat
4.Murat

Yeni kapı ve 4. murat-1

-Arkadaşlar geçenlerde yazdığım Yeni kapı ve 4. muratın hikâyesini okumuştunuz ve çok güzel bir ilgiyle karşılaştım ve olayın 2. perdesinide yazmak istedim…
Not: Daha öncedende söylemiş olduğum gibi bunlar alıntı değiltir!

YENİ KAPI VE 4. MURAT *2

-Hanım hanım, halk iyice ayaklanmaya başladı baksana ; içki, tütün ve fal halkımız tarafından ne kadarda çok seviliyor!
-Doğrudur padişahım. Geçende de mahremde kızlar gizlice fal bakıyorlardı!
-Ne diyorsun sen hanım eminmisin ?
-Evet taşları kendi gözümle gördüm…

Yenikapı ve 4.Murat

mehmetbastug94 | 14 August 2008 10:59

4. Murat
4. Murat

Yenikapı ve 4.Murat

Dördüncü Muradın bir hikâyesi vardır. Bunu bana Konya Selçuk Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü 4. sınıftaki abim anlatmıştı. Direk hikâyeyi anlatayım ben sizlere;

4. Murat ve hanımı birgün otururlarmış bahçede. Sonra halkının içki ve tütün ithaline baktığında korkuya kapılmış ve ülkesinin geleceği için ; Tütün, içki ve fal bakmayı yasaklatmış. Birgün halkını denemek için saraydan sivil bir şekilde ayrılmış. Gitmiş bir teknecinin yanına ve demişki; Beni karşıya götür sana 10 akçe. Hemen demiş. boğazdan geçmekte o günün şartıyla 1 saat tekneyle sürermiş.Adam boğazın ortasında elini suya daldırmış ve 2 adet şişe çıkarmış.
-Bunlar nedir?
-İçkidir
-Padişahımız yasaklamıştır onu haberin yok mu?
-Var. Ama denizin ortasında kim görecek ki?
-Padişahın kulağına giderse kellen gider
-Boşver kardeş içeceksen al bitane
Padişahın bir anda gençken içtiği şarap tadı gelir ağızına ve alır içer bir tane.Tekneci elini cüppesine daldırır sonrada çıkarır.
-O nedir?
-tütün
-padişah bunuda yasakladı bilmiyormusun?
-biliyorum yahu biliyorum. Denizin ortasında bizi kim görecek? İstersen yak bitane.
Padişahın ağzına tekrar gençliği gelir ve alıp yakar bitane. Sonra tekneci bi kutu alır eline ve açar.
-O taşlar nedir?
-Fal taşları istersen bakayım sanada?
-Yas
-Aman biliyorum yasak yasak.

Beyaz şarapla çalışan araba

Chat Noir 1 | 04 July 2008 11:03

Biz benzine para bulamıyoruz, beyaz şarapla çalışan arabayı ne yapalım diyebilirsiniz. Ama hem çevreci hem de bir prens olsaydınız böyle demezdiniz elbet.Tabi sevgilinizin beyaz atlı prensi olabilirsiniz orası da ayrı. Gelelim konumuza; Prens Charles, Aston Martin marka arabasında yakıt olarak beyaz şarap ve peynir karışımından elde edilen çevreye en az zarar veren çevreci bir yakıt kullanıyormuş. Benim bildiğim Fransızlar şarabın yanında peynir yiyerek keyif yapmayı pek severler. Ama İngiltere de durum farklı anlaşılan.Ne diyelim zevkler ve renkler tartışılmaz. Bu arada çevreci yaklaşımından dolayı kendisini tebrik ederim. Bizler arabamızı beyaz şarapla çalıştıramayız belki ama kurşunsuz benzin kullanarak çevreye daha az zarar verebiliriz.

BAROK BAHÇE DÜZENLEMELERİ

lovesredcloud | 08 May 2008 18:58

Kıta Avrupası ve Yakın Doğu’ya ait bahçelerdeki işlevsel düşüncenin estetik kaygıya geçişi ve bunun getirdiği kültürler arası sıçrayış M.Ö 3. bin yıla kadar dayanmaktadır. Sümerlilerin mitolojik kralı Gılgameş eski Babilon’da bahçeler ve meyveliklerle süslenmiş, coşturulmuş bir şehri anlatan ilahiler söylermiş.

Bin yıl kadar sonra hemen hemen tüm Mezopotamya kralları, kraliyet bahçelerinde banketler vererek, yaşlı ağaçların gölgeleri altında değerli konuklarını lüks, konfor ve keyif içinde ağırlarlarmış.

Süleyman’ın Baba Ocağı

INTERNET CAFEE | 04 August 2007 10:55

On gün olmuştu Süleyman Osmanlı’nın başkentinden ayrılalı. Ocaktan güç bela izin almış, ortabaşı hakkıya iki altın lira da rüşvet vermişti. Dimitri mi yoksa Ruslav mı olduğunu bilmediği adı kadar emindi altınların çoktan Galata’daki meyhanelerde şaraba ve aşka dönüştüğüne. Sekiz altın lirayı ise Defter-i Hümayun’daki ibne bakışlı çelebiye toka ederek öğrenmişti köyünün ve ailesinin adını. Dört yaşında olduğunu söylüyordu nerede ise boyu kadar olan defter, anasının kucağından Osmanlı’nın kucağına geçtiğinde. Yirmiiki senedir babasının tam ayrılık anında kulağına söylediği muhakkak dönmelisin sözünü unutamamıştı. Dönmesi lazım geldiğini biliyordu.

Gün ağarıyordu Jezerski dedikleri bu köye girerken Sancağın baş şehri Saray’dan bir günlük yolda ve düz bir ovada idi. Saray’daki handa kaldığı gece, boyundan, posundan, gür bıyığından, yer titreten yürümesinden ve belindeki koca saldırmasından Yeniçeri olduğunu anlıyacaklar diye biraz da çekinmişti. Gerçi tebdili kıyafet idi ama olsun. Osmanlı’nın gizli, saklı çok düşmanı vardı. Köye girince hemen tanıdı. Evini de gözü kapalı buldu Süleyman. Bu tanıma anı, ömründen geçen yıllara rağmen çocukluğunun tüm anılarını kafasında kapalı duran çekmeceden fırlayıp çıkmıştı. Nerede ise anasının dilini bile konuşacaktı. Evin önüne geldiğindde bir parça şaşırdı. Hatırladığında daha büyük bir ev idi bu. Oldukça varlıklı bir ailenin evine benziyordu. Bu kadar zengin aileler oğlan çocuklarını Osmanlı’ya vermektense yüklü bir kurtulmalık ile hallederlerdi işlerini. Tuhaf doğrusu. Ağır meşe kapıya vurdu. Açın diye bağırdı yüksek sesle.