bildirgec.org

sahur hakkında tüm yazılar

Aç Kalmanın Zararları

ikonoklast | 22 September 2007 00:41

anoreksiya
anoreksiya

Geçen gün metroda iki kadın konuşuyorlardı. Biri “Amaan, ben artık öğle yemeği yemiyorum. İyi oluyor, hem uğraşmıyorum, hem de belki zayıflarım böyle.” dedi. En temel yaşamsal ihtiyaçlarımızdan olan yemek yemeyi bile külfet kabul edip, hazırlamaya/yemeye üşenen bu insanların benzerlerine çok rastlanır oldu. “Her gün düzenli olarak 5 öğün yemeniz lazım,” diye ter ter tepinen diyetisyenlere inat, kimileri öğle yemeğini de hayatından çıkarmış. Çoğu kişi sabah kahvaltı bile etmeden evden fırlıyor. Arada ıvır zıvır bir şeyler atıştırıp günü geçirdikten sonra akşam eve gidince, açlıktan gözü dönen bünyenin etkisiyle, normal bir insandan çok, ortalama bir öküz kadar yemek yiyerek kendilerine ettikleri kötülüğü taçlandırıyorlar. Sonra da, “Ben niye şişmanım. Yemiyorum ki?” şeklinde ağlıyorlar.

Tokmağına bayıldım!

| 26 September 2006 10:29

gelenek ile modernlik (alaturka bir modernlik tabii) arasında yalpalayan fertlerimizin tenakuz içeren hal ve gidişleri
(jean vigo’nun hal ve gidiş’i ile françois truffaut’nun dört yüz darbe’si muhakkak izlenmesi gereken filmler arasındadır!) için birçok hazin örnek bulmakta zorlanmayız.ramazan geldi hoş geldi, döneminde de bunlara yenilerini eklemekteyiz: ramazan davulcuları.

sahur vaktini davuluna indirdiği tokmağıyla haber vermeye kalkan davulcumuzun sağında solunda park halindeki ciplerden ve “moderen” arabalardan “türlü çeşitli” alafortanfonik alarm zillerinin yükselmesiyle davulcu, uyandırdığına uyandıracağına pişman…
mahalle sakinleri de sakinlikleri kelimede kalan uykulu halleriyle dinselliğin tavana vurduğu günlerde küfrü basma eşiklerinde ya sabır çekmekte… la havle ve la…

Saçmalıklar – 12

oky | 09 November 2002 23:47

ramazan ayının ilk sahuruydu.

henüz on bir ayın sultanının dördüncü saatini sürüyorduk. rüya görüp görmediğimden emin olamadığım bir ‘matrix’ ortamında, annemin haykırışını duymam ile birlikte, yataktaki yatay pozisyonumdan halıdaki dikey pozisyona transferim iki saniye sürmedi bile. zayıf noktamdan vurulmuştum beni doğuran birey tarafından. şu an öyle bir haleti ruhiyedeydim ki, bana ne söylenirse yapabilirdim uykudan tam anlamıyla kopamamanın sersemliğinde. pavlov’un köpekleri dahi şartlanmamıştır bir şeye, ben uyurken adım yüksek sesle söylenince mutlaka bir şeylerin ters gidiyor olduğuna şartlandığım kadar. zaten kendimi bildim bileli okula giden bir insan olarak, yüksek olduğu gibi kısık ses ile de adımın söylenmesi, ister uyuyor olayım ister uyumuyor, beni telaşlandırır. kendimi bildim bileli okula sabahın köründe giden bir kişi olarak, ismimin kısık ses ile söylenmesi, o soğuk sabahın körünü çağrıştırır derhal bana. benim ismim normal tonda telaffuz edilmesi gereken bir isim sanırım.