bildirgec.org

rüya hakkında tüm yazılar

SANAL GERÇEKLİK veya GERÇEK SANALLIK

mevlana yusuf | 16 August 2007 17:54

Sanal gerçeklik (Virtual Reality demiş Vikipedi)

Sanal alem, sanal gerçeklik, sanal dünya gibi kelimelerin günümüzün moda tabirleri, olduğu hepimizce malum. Sanal, yani sanılan, zannedilen, öyle olduğu kabul edilen. Bu aslında tam “adı üstünde” deyiminin tüm anlamını tamamiyle ifade eden bir tabir. Adı üstünde… Zannedilen, aslında olmayan, olduğu kabul edilen veya kabul ettirilen gerçeklik, alem, dünya…
İki kelime zıt anlamları ihtiva ettiği halde yan yana kullanışıyla kendini öylesine kabul ettirmiş ki, gerçekliğin mi sanal yoksa sanallığın mı gerçek olduğunun kimse ayırdında değil veya böyle bir fikri taşımanın aslında işin vehametini fazlasıyle ortaya çıkardığı halde herhangi bir tepkinin ortaya çıkmaması, doğrusu bu sanallıktan birazcık sıyrılıp hadiselerin veya hadiselerin tesirlerinin dışında kalabilmeyi becerebilmiş zihinlerin şaşkınlıktan ve çaresizlikten için için kendilerini yiyip bitirmelerini doğuruyor. Peki bu kadar vahim ise durum ve apaçık ortada ise, niçin farkedilmiyor? Bunun en mantıklı cevabı herhalde şu olsa gerek.
Ölüm ölümlere gelmez…
Neyi mi anlatmak istiyorum?Şimdi zihinlerinizi ve becerebilirseniz yüreklerinizi kısa bir süre için “yer”lerinden çıkarıp ( “yer”den kasdım, modernite denilen illetin son piçi “sanal gerçeklik” üreticilerinin, kurbanlar için hazırladıkları ve her ferdin aynı yerde fakat yine her ferde ait özel olarak hazırlanmış “fanus” ve bu fanusta oluşturulmuş tek “kültür”dür) gözlerinizi etrafınızda gezdirin ve görmeye çalışın. Şu sorular da zihninizi kurcalasın.
Bu dünyadaki bir fert olarak durduğunuz yer neresi? Bu ülkenin bir ferdi olarak durduğunuz yer neresi? Kendi irade ve arzunuzla mı ordasınız? Yoksa bir yerlerden uzanmış eller yoluyla mı bulunduğunuz yerdesiniz? Bu haklılık veya hakedişiniz ne/neler yoluyla veya vasıtasıyladır? Orada bulunuşunuzun kararlılığı ve sürekliliği veya süreksizliği hususundaki dahliniz hangi boyutta veya böyle bir seçime, arzu ve iradeye sahip misiniz veya ne kadar sahipsiniz?Özvarlığınıza mahsus mesuliyetlerinizin mi yoksa bir cemiyetin üyesi, bir ülkenin vatandaşı olmanın mesuliyetleri mi daha fazla yer ediyor tüm yapıp etmelerinizde, yaşamınızda ve fikirlerinizde?Doğrusu tüm bu soruların ne amaçla sorulduğu konusunda – belki biraz da soruyu sorana karşı kızgınlık ihtiva eden – şüpheler taşıdığınızı ve kaşlarınızın çatıldığını görüyor gibiyim.Ama, tepesinde sürekli her an aniden inebilecek koca bir yumruğun bulunduğu bilgi, his ve tecrübesini taşıyan biri olarak, bu soruların aslında her açık zihinli vatansever için sabah akşam sorulması ve en doğru en geçerli cevapların bulunması yolunda azami cehd ve gayretin gösterilmesi gerektiğini düşündüğüm için, çatık kaşlarınıza, kızgınlığınıza ve şüphenize seve seve “eyvallah” diyeceğimi belirteyim.
Herşeyin aslında beynimizin bir algılaması olduğu, aslında hiçbir şeyin gerçekte olmadığı ama olduğunun beynimizce kabul edildiği ileri sürülüyor. Yani bir bakıma rüyanın rüyasını görüyoruz bu alemde.İşin sofice bakış ve ifadesi ise şöyle. Malumunuz bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur: “İnsanlar uykudadır, ancak ölünce uyanırlar”.
Şimdi bu ne demek?Yazının başından beri bahsettiğin sanallık bu mu yoksa, dediğinizi duyuyor gibiyim. Hayır. Bu hadis-i şerif, hakikatin, asl’ın hakikatinin veya en doğrusu hakikatin aslının ifadesidir.Bir çoğumuz bilgisayar karşısındaki bir insanın, o andaki görünümünü dışardan seyretmişizdir. Seyretmeyenler bir kafede bu deneyimi edinebilirler. O makine ile insanın nasıl ‘etkileştiklerini’ dikkatli bir gözle seyredersek şu sanallık denen şeyi biraz kavramaya başlarız. Özellikle chat yapanları veya oyun başındakileri. Artık bütün hisleri meşgul oldukları şey iledir veya tamamen o olmuştur. Dünya o şey halindedir ve onun haricindeki varlıkların çoğu zaman farkında değillerdir.
(Midtown oyununu hatırlayalım.) Son sürat caddelerde sürdükleri taksi sanki kendileri olmuştur. Dönüşlerde bedenlerinin de o yönde hareket ettiğinin, bir şeye çarpınca yüzlerinin aldığı şeklin arabanın parçalanmış şeklinden pek de farklı olmadığının, polise yakalandıkları zaman ki kızgınlıklarının doğrusu ben farkında olduklarını hiç zannetmiyorum. Yani o insan o anda ne ile meşgul ise o makine karşısında, yaşamı o oluyor.
Bu kadar uzun lafın sonunda söylemek istediğim şu.Bugün bize dayatılan hayatın, aslında hayatın aslı olmadığını, ard niyetlerin gerçekleştirilmesi için hazırlanmış; köleleştirici, köleliği yüceleştirici, zihinleri bulanıklaştırıcı, tektipleştirici, zalimleştirici, bencilleştirici, merhametsizleştirici berbad bir kopyası olduğu, ve kopya hayatın o hayatı sürenler için her zaman tedirginlik ve huzursuzluk doğurucu olduğu gerçeğini ifade etmektir.Kurgulanmış bir hayat yaşadığımız. Ama kurgusunda bizim dahlimiz yok.
Ben bu satırları yazarken ve siz bu satırları okurken, belki isteyerek belki istemeyerek, belki farkında olarak belki olmayarak ama muhakkak içinde bulunarak bu kurgunun kurbanı rolünü oynamaya devam ediyoruz.Peki bize bu rolü biçenler kendileri hangi roldeler? Ve hangi hayatı yaşıyorlar acaba?Kurguladıkları hayatı mı yoksa Hayat’ın Kurgu’sunu mu?

rüyamda pilli’yi görsem ve desem ki

| 16 July 2007 08:41

dream
dream

Keşke pilli editörleri gece mesaisine (Hafif hariç:) yağ çekmek diye buna denir.) başlasa da biz de sadece yeni yorumlarla yetinmesek. Sonra…Gönderilen yazıları teker teker yayına koysunlar, bir anda 5 yeni yayınla karşılaşmayalım. Yorumlarda geçen küfürlere müdahale etseler , daha temiz bir hafif okusak. Yayına giren yazıları daha dikkatli incelesinler ki, aynı bildiri tekrar tekrar yayına girip yazarlar arasında polemiğe yol açmasa. Hadise 1 sadece A seçeneği . Sevgili okurlar, yazıcılar, üyeler yorumlarla konuları kulaktan kulağa oynar gibi değiştirmeseler. Hafifte yazı gönderme sınırı 3’e çıksa. Gün içinde ilginç bir mim yakalayınca gece 12 yi beklemesek. Bkz. gece 12 olunca mim atağa kalkıyor. Bir de mim’lere tıklayınca başka pencerede açılsa da, sağ klikle açmak zorunda kalmasak. Daha neleeeer neler?

Dreamcatcher….(2)

| 15 July 2007 21:41

Büyük bir konsantre ile sanki icinden bir sarki söyler gibi o güzel ince ve uzun parmaklariyla ucunuda bastirdi..ve cubugu bana uzatti .Yerimden kalktim, bilge kadinda yerinden kalkti, disaridaki rüzgarin zaman zaman iceriye duman üflettigi sömineden, bir kor aldi ve cubugun ucuna koydu.
Ates yüzüne vurunca …yüzündeki her cizginin kadina nakadar yakistigini fark ettim…cok güzeldi..o zift karasi gözleri ve anlamli ifadesiyse , suratanina yerlesmis bu keskin bakislarin ardindaki tefekkür hemen belirgin sekilde duruyordu….gözlerine uzun bakamiyordum….gözlerindeki cekim cok kuvvetliydi…icimi ürpertiyordu….

Cubugu dudaklarima yerlestirip…derin bir nefesle ucunu tutusturdum, yapmadigim bu ritüeli sanki ilk nefeste…ruhumun yüzyillar öncesine cekmistim, nerde ne yapilacagini nerden biliyordum ????cubugu ona uzatinca , benimde ayni sekilde tutugunu onun ellerine bakinca anladim…sanki kulagima bir ses

Shadowy Kurgusu eksik kalmış ‘kendim’ 1

| 28 June 2007 10:44

Da(e)lice
Da(e)lice

Rüyalardan uzaklaşalı saatler olmuştu. İşin tuhafı ise; ne gördüklerimi hatırlıyordum, ne de kendimi… Rüyaların bitiminde düşler başlıyor ve hiçbir düşümde kendim olamıyordum.
Bazen yaşadığımdan şüphe eder biçimlere bürünsem de, aklımın karmaşıklığının, akılsız biri olduğumdan kaynaklandığını düşünüyorum. Düşlerime konu olan imgeler, hiçbir zaman açıklayamadığım korkularımın, kadınsal nesnelere bürünmüş aksesuarları ile örtüşüyor…
Karanlık; dudaklarını kırmızı ruj ile boyamış, ay ile öpüşüyor ve her tarafımı kıpkırmızı bir alacalık sarılıyor. Gözlerini kapattığım herkes aydınlanıyor ama her aydınlamada ben kararıyorum. Güneşin kırmızı topuklu ayakkabısı altında ezilirken, bir an üşüdüğümü fark ediyorum.Gökkuşağını kırmızıya boyarken yakalıyorum kendimi. Uzandığım düzlüğün bir kadın gözlüğü olduğunu fark ediyorum bir an; sonra kendime bakmaya yelteniyorum. Gördüğüm şey ise, kırmızı şapkalı bir kadının beynindeki mezar taşım. Üstünde yazan ise; ‘Baktığı uzaklarda öldü’ Diye atılmış bir başlık…

Dreamcatcher….(1)

| 28 June 2007 09:58

Bilmedigim toprakta yaklasik durmadan 200 mil yol yapmistim… yavas seyrettigim yol boyunca etrafta cölden baska… siyah ve yer yer erimis asfalt disinda hic bir sey yoktu…asiri sicak..ve arada yolda gördügüm su birinkitisi gibi hayali yansimalar disinda….cöl tehlikeliydi…hatta ara ara istemeyerek ezdigim akrepler vardi yolda ..5 arkadastik…bana
– yeter ne olursun bi yerde duralim…bir seyler yiyelim sonra da günes batmadan kamp yapacagimiz güzel bir yer bulalim dediler….bana uyardi..cünki tek yaptigim direksiyon kontrolüydü oda uykumu getirmisti … durmadan calisan klima…vücüdumu dondurmustu….
-iyi o halde ilk gördügümüz benzinlige daliyorum …bir ispanyol, 3 italyan v e ben yol yapan 5 kafadar hatun…

Yaklasik 10 mil sonra disaridan baraka gibi görünen iki benzin pompasi olan bir yerde durdum…iceride su amerikan filmlerinde bolca gördügümüz cinsten enteresan hayvan iskeletleri , bufalo kafalari ,rüya yakalayicilar ici doldurulmus sahin yada kartal cinsi kuslarin bol miktarda asili oldugu minik bir bar,….aciiiiiiiiz ve iyi bir filitre kahve lazim hepimize..daha yer bulacagiz cadirlari acacagiz…ates yakip yildiz seyredecegiz ….