bildirgec.org

otomobil hakkında tüm yazılar

Yan vermeye doyaman!

WeaponX-hafif | 24 October 2002 22:30


Hafif’e ve sabaha karşı düzenlediğim Capon atağı sürüyor. Yeni bir keşfimiz oldu. Gerçi illa ki bir bilen çıkacaktır ama, misalen f205 gibi gazlasal vatandaşların ilgisine çekeceğine eminim.

Bizim japon arabası hastası bir arkadaşın keşfi aslında bu. Her zamanki gibi VTEC.net turlarında keşfetmiştir allah bilir. Herneyse. Hem araba hem de animesever bir şahsiyet olarak seyrederken dibim düştü desem yalan olmaz. 6 episode indirmiş netten. 2’sine baktık. İnanılmaz kalite yok doğrusu. 3D, 2D, CG artı klasik suluboya tadında her türlü tarz mevcut. 3Dler primitif tabii.

Hikaye biraz enteresan aslında çok parlak da değil ama araba meraklısı için değer.

Asıl oğlan Fujiwara Takumi (japoncada soyad önce yazılır ha!) 18 yaşında bir velet ve mükemmel sürüş kabiliyeti var. Bu kabiliyetini kaptığı yer enteresan. Akina Dağı eteklerinde yaşayan Takumi‘nin babası Fujiwara Bunta‘nın bir tofu dükkanı var, civardaki restoran ve otellere tofu satışı yapıyor. Tofu satışı için kullandıkları lojistik araç ise efsanevi bir araba: Toyota AE86 Trueno.

Efsane dedik ama aslında bu araba bir teneke ve beygir gücü azcana (hoş 150 PS nasıl azsa???) Arabanın asıl özelliği delicesine yan gitme özelliği, drifting diye de tabir edilir. AE86 (ya da Hachi Roku, yani 8-6) ile Takumi kardeş tabir-i caizse dağ yollarının hayat kadını olmuştur. Hal-i hazırda kasabanın tüm fişek gençlerini çoktan dize getirmiştir. Fitili kısa gençlik geceleri yarışırkene sık sık arkadan Takumi‘nin selektörünü tokat gibi yemektedir. Kasabanın gençleri Hachi Roku‘nun Bunta Emmi’ye ait olduğunu bilmektedir, ve sürücüyü o zannetmektedirler. Sık sık dükkanına gidip tofulara bir ton para sayıp Bunta‘yı kendilerine de o biçim araba kullanmayı öğretmesini isterler. Bunta Emmi de bir türlü olayı anlamaz. Bilmez ki oğluna tofuları sarsmadan götürmeyi öğretmek isterken bilmeden Takumi‘yi usta bir sürücü yapmış? 13 yaşından beri yaşlı babasına yardım olsun diye Takumi araba sürmektedir. Tofuları korumayı öğrensin diye babası arabaya hep 3/4’ü dolu bir kap su koyar. Takumi hem dikkat etmek ister hem de senelerdir anası ağlamıştır direksiyon sallamaktan. En kısa sürede işi bitirip eve gelip yan gelip yatmanın motivasyonuyla Takumi arabayı virajlara yanlaya yanlaya sokmakta ama damla su dökmemektedir. Helal sana bu yollar be Takumi!

Bu yollar da Hachi Roku ile kimler tokatlanmaz ki?

  • Mazda RX-7 FD

  • Nissan Skyline GTR R32 (bunun R34ü mükemmel bir alet, içinde G-Force gösteren ekran var)

  • Honda Civic EG6

  • SIL80

  • Mitsubishi Lancer Evo III

  • Mitsubishi Lancer Evo IV

    Bu arada bu blog’u yanlamanın kralı Japon’un en büyüğü, mekanize samuray Keiichi Tsuchiya‘ya adıyorum.

    “Dori dori check, Hayai!”

  • ..bir pazar sabahı…

    SkYwALKeR-hafif | 07 October 2002 01:03

    Pazar sabahı uyanırsınız, haftanın en keyifli günüdür, tek isteğiniz bir an evvel otonuza atlayıp fırından sıcak ekmek, poğaça ve gazetelerinizi alarak eve dönüp annenizin demlediği nefis aromalı çay ile keyifinize keyif katmaktır…

    Ama nerdeeeeeeee…

    Çıkarsınız saptığınız ilk sokakta devasa bir iş makinası 10-12 adam eşliğinde kocaman bir çukurun yanında durmaktadır, üstelik karşıdan irice bir Jeep ile bir bayan gitmek istediğiniz yöndeki yolu kapamıştır. Yarım arabalık yerden geçerek sokağı anayola bağlayan noktaya geldiğinizde anayoldaki çalışma nedeniyle tıkalı olduğunu görür bir an evvel ordan kaçmak amacıyla istemeden yanlış döner ve büyük bulvara çıkarsınız, işte o anda Pazar Kabusunuz çoktan başlamıştır bile….

    Nefret duygularıyla çıktığınız 3 gidiş – 3 gelişli bulvarda Ekmek ve gazetelerinizi başka biryerlerden almak üzere gazlarsınız, ama ani bir acı frenle duraksarsınız nedenmi? Çünkü asfaltlar muz kabuğu gibi soyularak zift dökülmeye hazır hale getirilmiştir, hiç bir işaret konulmadığı halde yaklaşık 20 santimlik bir boşluğa düşersiniz, hemde frene asılmanıza rağmen.

    Artık bir sigara yakmanın zamanı gelmiştir, karnınız açtır ama olsun…

    Sonunda planladığınız tam aksi yönde başka bir noktada bulunan Fırın ve gazeteci civarına ulaşırsınız, ama etrafta bir gariplik vardır çevreniz çok fazla kırmızı-beyazdır, anlaşılan orada bir partinin mitingi vardır ve arabanızı 3 dakikalığına bile park edecek yeriniz yoktur.Hüzünlü gözlerle X unlu mamüller ve gazetecinin önünden gazlayarak uzaklaşırınız, artık bu noktada hırsınıza yenik düşmeye başlarsınız, ara yollardan dolaşırken beyniniz açlık, sigara ve sinirden uyuşmaya başlamıştır.

    O sırada kendinize gelirsiniz, o da ne ? Evinizin önündesinizdir ve her şey yeniden başlamak üzeredir. Şansınızı bir kez daha denemek üzere ilk gittiğiniz sokağa gitmek üzere hareketlenirsiniz ama oraya giden cadde 20 dakika önce çift şeritken şimdi bariyerler konmuş ve tek şeride düşürülmüştür, “Herhalde uyurken farkında olmadan bir başka paralel evrene transfer oldum!” diye düşünürken dev iş makinası tuhaf adamlar arasından ana caddeye çıkıp hayallerinizdeki fırına ulaşıp sıcacık ekmeklerinizi alırsınız. Biraz ilerden gazetelerinizide alıp eve kısa yoldan ulaşmak için saptığınız diğer sokakta ise 10 metre genişliğinde ve 3-3,5 m. derinliğinde bir çukuru son anda farkedip iki teker üzerinde geçersiniz..

    Artık evin önüne gelmişsinizdir 2 araba arasından park eder ve eve ulaşırsınız..Saçlarınız sinirden dimdik olmuş, ve annenizin tuhaf bakışları arasında sofraya ulaşıp çayın dolmasını beklerken gazetede okuduğunuz bir haber sizi sinirden molekülize etmeye çoktan yetmiştir bile…

    Seçimden bir oy fazla çıkarmak uğruna hizmet verdiğini sanan yönetimlere ithaf edilir.

    ihtiyaçtan satılık

    frannyglass | 03 October 2002 02:41

    çünkü sıkıldım kendimden. (i’m a loser baby why dont you kill me şarkısı eşliğinde okunsa hoş olur) içkili araba kullandığım için. kaza yaptığim için. aşağıda geçen olayların bizzat yaşayanı olduğum için. ne kendime zarar verdim ne de başkasına neyse ki sadece arabama verdim zararı. ama başka turlu olabilirdi.zarar verebilirdim bir başka cana. bir daha asla. yol kenarındaki yuvarlak fakat yüksek buraya sakın girme taşlarına girince çok kötü hissettim kendimi sağ ön lastik patladı ve arabamın altını vurdum sular akmaya başladı muhtemelen radyatör delindi. sarhoş kafa zaten çok kötü hissetmekteydim kendimi. biraz güç toplamak arabayı ordan çıkarmak taa eve gitmek için hiç değilse bir sıcak sözle yardım eden olsa… aklıma ilk gelen sevgili oldu bi de ağlamaya başlamıştım zaten. tabii neden insanın aklına sevgilisi gelir tartışmak gerek üstelik sevgiliyi sevgili yapan nedir onu da tartışmak gerek. neyse aradım gecenin geç vakti sevgiliyi. uykudan uyandırmışım. çok kötü tabii.sevgili telefonunu kapattı daha diyemeden benim sana ihtiyacım var. sadece dese ki üzülme, korkma, yarın halledersin, git uyu, ben seni seviyorum sen içkili araba kullansan da. demedi tabii. telefonunu kapattı. demiş olsa gecenin bu saati ne işim var burda….çok ağladım ben de. ama şimdi geçti.

    Trouble comes in threes

    WeaponX-hafif | 30 September 2002 11:50

    Batıl inançlara inanmam. Ancak nedense Murphy Kanunları gibi olaylarda hep doğruluk bulurum.

    Murphy Kanunu mu bilmem ama Amerikalılar’ın bir lafı vardır: “Trouble comes in threes” diye. Şerefsizim doğru. Olmaz bu kadar. Hep 3 yahu hep 3…

    Mesela taze taze; 2 hafta evvel biraderi Kemer’e götürdüm. Mösyönün at yarışı var. Başıma kaldı. Zaten atı var ve hiç de görmedim hayvanı. 5 yaşında bir aygırmış. Neyse. Cumartesi dönerkene yolda herhalde bir tümseğe sert girdim tekerlek davlumbaza vurdu. Akşam evde parkettim bir ses. Fısss diye. Haydaaa lastik dedim. Lastiklerime Nitrojen (N2) basılı olduğundan yavaş iniyor, büyük molekül hesabı. Gece vakti koştum lastikçiye. Suda çevir çevir yok bişi. Bir bakarım ses arabadan gelir. Anlamadım. Ertesi gün yolda giderken klimayı açmama mukabil gerçekle karşılaştım. O ses klima gaz tüpünden geliyormuş. Haydaa dedim ve hazırlandım. 2 olay daha olacak kesin.

    Çarşamba günü Bebek’te parkedecem sokağa. Herifler demir direk koymuş 40 cm falan boyu. Gördüm ama geri geri giderken ikinci bir direği düşünmedim. Güm diye koyduk tamponu. Haydaa dedim. Allahtan eksoz hizası koymuşum da bagaj kapağı sağlam kalmış.

    İyicene tırstım. Meblağ büyüyor ne de olsa. Cumartesi sabahı İstanbul Üniversitesi’nde sınavım var. SPK Lisans Sınavı Ekonomi, Vergi Mevzuatı, falan filan. Sınav saati 0930. Ama annem babam durur mu? 0815 uyandım. Hesaba göre 15 dakka diş fırçala, def-i hacet, giyin şeklinde geçecek 0820de “hadi oğlum” diye tuvalet kapısına dikilmezler mi? Kavga kıyamet. Sinirle evden çıktım. Geç kalacağımı iddia ettikleri yere 0846 itibariyle intikal ettim. CUmartesi sabahı işte o saatte ne trafiği laflarımı aldırmamaışlardı.

    Ha tabi bu arada yolda hınf, hınf giderken İÜ giriş kartı arıyordum Kafayı kaldırdım kırmızı ışık. Güm! Koydum bir Kartal’a. Bu da 3 işte. Sınav var diye uraşamadım kasko öder dedim. Herif ağlaştı. Tampon düşümüş üff en az 100 milyon dedi. hadi ordan git Sanayi’ye 5 milyona yaptır dedim. Abi kırıldı tampon dedi. Al 20lii git Fatih Tofaş servise tampon 20 milyon KDV dahil dedim. Şaşırdı. Sustu.

    Hayır bir de bunalr benim hatam. Geçen sene gene bu aylarda Emirgân civarında taak diye arkadan kodu bir türk yapımı Civic. Benim tampon kırıldı. Civic dağıldı. Türk işçiliği dedim. Kadın tanıdık çıktı. Polis molis felan zabıt hallettik. 2 gün geçmedi Etiler’de dingil bi amca kavşakta bana yol vermemek için kaşı şeride dek geçti, sonra karşıdan araba geliyor diye kırdı ve bana önden koydu. Bir de utanmadan suçu bana attı. Amcayı şöyel bir hırpaladım. Şirket arabasıymış, zabıt tutcaz şirket sahibi geldi polisi kafaladı falan ustasına yolladı yaptırdım. Ama halen korku devam.

    Bir akşam Unkapanı köprüsünden geçerken taak diye bir şeyin üstünden geçtim. Lastik patladı jant yamuldu. Bir bakarım yolda yosunlanmış paket kaldırım taşı. Öğrendim ki; gece balık tutan herifler oturmak için veya oltayı sabitlemek için bunları kullanır sonra suya falan atarlarmış. Bu taşı da yola atmış hayvanlar. Aha 3 işte. Dertler başladı mı 3lemeden bitmiyor.

    Hep araba anlattık ama idare edin. Maddi zararı yüksek olunca zihinde kalıcı oluyor. Buna benzer üçlemelerinizi var mı?

    Ehliyet aldım…..

    jeyjey-hafif | 09 August 2002 14:20

    Önce bir sürü formaliteyi gectim.Milli egitim,Vergi dairesi ve trafik.Bunlar toplam 2 saati bulmustur.Özellikle vergi dairesi kısmı.Neyse,gittim trafige dosyayı getirdim.Polise, iyi günler ,dedim.Ses cıkarmadı kafasıyla dosyayı işaret etti.Ehliyet için dedim.Tamam ver, dedi.Bişeyler yazdı 3-4 yere imza attım.Yan taraftan kart al dedi.içimden ‘ulan ne kartı’dedim.Neyse kart dedigi ehliyetin kendisiymiş.Şu bilgileri girmek için.Bi imza da orayan çaktım.Tamam.Akşamüstü 5 te gel,dedi polis.

    İyi günler deyip cıktım.Aksamüstü tam o saatte trafige gittim.Sordum:Ehliyet cıktı mı?..Bir bakayım.Tek tek bakıyordu.Bir baktım en alttaki kaart benim.Yok cıkmamıs dedi.En alttaki benimkisi olmasın?diye sordum.En alttakine razıysan vereyim,dedi.Sonra güldü.Hayırlı olsun,dedi.Hemen bir araba bul dene ehliyeti dedi.Araba hazır dedim.Sırıttı. iyi o zaman….(iyi).Bu hareketleri polisin bişey istiyor gibi geldi bana..Acaba?Rüşvet?yada bir paket malbora?kimbiilir?Yok yok bizim polisimiz yapmaz…..:)Ehliyeti de 08.08.2002 de aldım.Benim gibi simetri hastası için,oldukça iyi bir tarih.Hoş yani…

    Ben de ehliyet aldım

    bei | 31 July 2002 09:22

    Oldum olası arabalara ve araba kullanmaya merakım olmadı. Eşe dosta ayıp olmasın diye 18 yaşını doldurduğumda gittim ehliyetimi aldım. O gün bugündür, ne aileden birisiyle arabayı ben kullanıcam savaşına girdim, ne de yaşgünümde araba alın diye tutturdum. (Son iki senedir bana at alın diye yalvarıyorum ama onu alan da yok ya.)

    Zaten ne olduysa ondan sonra oldu. Şimdiye dek ehliyeti sadece kimlik olarak kullandım.

    İlk defa kullanmayı düşündüğüm bir ehliyetim oldu. Bu belgeyi artık karada değil denizde kullanacağım, çünkü Amatör Denizci ehliyeti aldım. Bundan sonra tek isteğim şöyle para biriktirip ikinci el araba fiyatına 6-7 metre bir kamaralı (tercihen mutfaksız ve tuvaletsiz) bir yelkenli almak.

    Öyle Boro’lar gibi çok büyük hayallerimde yok, haftasonları gidiyim sıcacık çayımı içiyim, akşam içinde yatıyım ve liman sınırlarında şöyle bir turlayım. Hayattan çok birşey istemiyorum.