bildirgec.org

mirkelam hakkında tüm yazılar

Kokoreç : Bağırsağın En Güzel Hali

powerbyfi | 21 September 2009 16:02

Gecenin bir yarısında, günün ortasında, zamansız ve ansız arzu edilebilen müthiş bir kayıntı, dost muhabbetlerinde, bir maç çıkışında veya alkol tüketimi zirveye doğru ulaşırken tüketilen, bira severlerin et yemeği, seveni ve sevmeyeni bol olan bir yemektir : Kokoreç. Baharatlı, sade, kömür ateşinde, sac tavada, ekmek arası, tabakta, ayranla, şalgamla, birayla tüketilebilen kendine ait bir jargonu ve kültürü oluşmuş yemesi ve yapılmasının belli ritüelleri olan Kokoreç; Türk insanının değişmez alışkanlıklarından biridir.

Kokoreç odun ateşinde pişirildiğinde daha makbül kabul edilir.
Kokoreç odun ateşinde pişirildiğinde daha makbül kabul edilir.

Kokoreçin yapımında kullanılan ana malzeme bağırsaktır. Ancak kullanılacak bağırsağın küçükbaş hayvanlardan olması gerekmektedir. Çünkü büyükbaş hayvanların bağırsakları hem yağlı, hemde genelde kötü kokulu olacaktır. Genelde süt kuzularının ortalama 6 aylık döneminde olanı ustalar tarafından tercih edilir. Koyunların incebağırsakları da kullanılmaktadır. Hazırlanışı oldukça zahmetli ve sabır isteyen bir zanaattır. Bağırsağın içindeki necasetin tamamı çıkarıldıktan sonra, bağırsağın bir ucundan su akıtılmaya başlanır. Bu işlem ortalama iki saatten fazla sürer, bağırsağın içindeki dışkıdan tamamen arındırılana dek bu işleme devam edilir. Daha sonra ise temizlenen bağırsak süte yatırılır. Altı saat kadar bu şekilde terbiye edilen bağırsak tekrar su ile yıkanır. Kokoreçin sarıldığı büyük şişe ilk olarak çöz denilen uykuluk sarılır. Üstüne mumbar ve en son olarak ise bağırsak sarılır. İki saat boyunca tandırlarda veya harlı ateşte dinlendirilerek pişirilir ve servis edilir

Tek İstediğim Biraz Eğlenmekti

| 05 September 2007 13:38

İçeride oturmuş keyif yaparken, aniden kapı çaldı. Yerimden kalktığım gibi kapıya yöneldim. Açmadan önce kapının kolunu şöyle bir inceledim. Boyası çıkmıştı. Bir süre daha inceledim. Dışarıdan “Açsana lan kapıyı” diye ses duymamla birlikte, gerçeklere döndüm. Kapıyı açtığımda, karşımda biricik arkadaşım Erman vardı. Kulağında kulaklık, mp3 playerla mal gibi duruyordu. “Ooo Erman, gel içeri” dedim. O da “Yok abi sağol, gidecem şimdi, bir şey sormaya geldim” demek yerine yüzsüzce içeri girdi.

“Geç otur şöyle koltuğa” demeye kalmadan, koltuğa oturmuş, eline de bi muz almış, yiyordu. En iyi arkadaşım, böyle davranarak, sanki kendinden soğutmak istiyordu beni. İçimden “Y.vşağa bak, babasının evi sanki” dedim. O da bana “Noldu, bi şey mi dedin?” şeklinde şüpheci bi soru sordu. Ben de “Yok yok. Rahat ol, keyfine bak” diyerek, belki alınır da, toparlanır diye söylendim. En ufak bi değişik olmadı. Karşımda fütursuzca, suratındaki ebleh ifade ile muz yemeye devam etti. Bir an aklıma National Geographic belgeselleri gelmesiyle birlikte, Erman’ı muz yiyen maymunlar gibi görmeye başladım. Elimdeki Olips şekerini kafasına doğru fırlattım. Şekerin kabını çıkartıp da, afiyetle yemesini, büyük bir zevkle izleyecektim ki “Abi nabıyorsun yeaaa?” demesiyle birlikte kendime geldim.