bildirgec.org

midas hakkında tüm yazılar

demokles’in kılıcı

hafifmesrep | 23 October 2009 11:19

M.Ö 4. yüzyıl.
İtalya/ Sicilya Adası, Antik Yunan çağında bir koloni devleti olan Syracusa’nın kralı Dionysos, kralların kralı diye tanınır.
Öyle ki;

  • Sırf müzik yarışmasında Apollon‘a oy vermediği için Apollon tarafından kulakları eşek kulağına çevrilen Midas, Dionysos’a yaptığı bir iyilikten dolayı itibar kazanır. Böbürlenir. Dionysos, bu iyiliğine karşılık Midas’a vereceği hediyeye bir türlü karar veremez. Midas’tan hediyeyi bizzat kendisinin belirlemesini ister. Midas, Dionysos’tan bir dokunuşla herşeyi altına dönüştürebilme gücünü kendisine vermesini rica eder.
    Gücü aldığında öyle heyecanlanır ki, deli gibi gördüğü herşeye dokunmaya başlar. Etrafındaki tüm canlılar altına dönüşmüştür. Bakar olacak gibi değil, Dionysos’a gücü geri alması için yalvarır.
    ” Senin bu güce sahip olmayacağını biliyordum. Güç sana sahip oldu.” der Dionysos ve gücünü geri alır.

Eskişehir ne kadar Eski?

MerakliKedi | 30 October 2006 14:05

Şeker bayramında Eskişehir’e gitme önerisi geldiğinde “iyi ama neden” dedim içimden. Ama öneri güvenilir yerden geliyordu ve bir gece kalınacaktı. Kısa ama iyi bir kültür gezisi olabilir diye düşündüm. Bayramın ikinci günü, erken saatte yola çıktık ve beş saatlik yolculuğun sonunda Eskişehir’e ulaşmıştık bile.

Yazıyı buraya kadar okuyanlar ve gitmemiş olanlar, açık açık söylemeseler de benimle aynı şeyi düşünüyordur; Eskişehir’de ne var ki? Öncelikle çok iyi bir rehberle başladık yolculuğumuza. Ertuğrul Algan sanat tarihi eğitimi almış bir üniversite hocası. Tüm sorularımızı eksiksiz cevapladığı gibi bize kültür, tarih ve doğa gezisi yaptırdı.
Eskişehir Anadolu Üniversitesi dışında da adını duyurabilecek özellikle sahipmiş. Örneğin Odunpazarı’ndan sonraki ilk durağımız olan Ballıhisar (Pessunus), Frig’lerden kalan anıtlarıyla inançları sorgulatıyordu. Ana tanrıça Kibele’ye yapılan ibadet, rahiplerin kendini adama şekillerini dinledikçe, Muazzez İlmiye Çığ’ın kulaklarını çınlattık bolca. Ballıhisar bu güne kadar çok az kazılmış. Rehberimiz köyün sit alanı ilan edildiğini ve çok kısa bir sürede baştan sonra kazılacağını söyledi. Efes boyutlarında bir antik şehir çıkması bekleniyormuş.
Oradan Sivrihisar’a geçtik. Şirin bir köy. Ama köydeki kocaman Ermeni kilisesine inanamazsınız. Bu boyuttaki bir köyde bu kadar kiliseye gerek var mı diye düşünürken cevabını rehberimiz verdi. 1800’lerin başında 32.000 olan nüfusun 15.000’i gayri müslim imiş ve bunun da 1500 kadarı Ermeni. Bu toprakların nasıl bu kadar yaratıcı olduğunun göstergesi sanki bunlar. Bir zamanlar nasıl da böylesi sevgiyle yoğrulmuş, kardeşlik içermiş bu topraklar. Sonra ne olmuş? Gerçekten sonra ne olmuş acaba – zira yıllarca bir arada yaşayan bu insanlar gittikten sonra ibadethaneleri neden gübre deposu olarak kullanılmış? Bunu anlamak, buna inanmak o kadar zor ki…