bildirgec.org

mapus hakkında tüm yazılar

Güzelleme

INTERNET CAFEE | 04 November 2007 02:23

Şükrü Saracoğlu’ndaki maçın 66.66’ncı dakikası idi saate baktığımda. Tuttuğum takımın yenilmekte olduğunun verdiği hüzün ile bünyeme ancak litre ölçüsü ile hesaplanabilecek miktarda yüklediğim alkolün tesirinde iken, külliyatını nerede ise hatim ettiğim inan6666’nın ayaktopundan bahis açmadığı aklıma geldi. Biraz kışkırtsam acaba kalem oynatır mı falan diye düşünürken, 25. Saat filminde Monty namlı torbacı pirinin ayna karşında yaptığı epik konuşması vasıtası ile kendisine bir güzelleme yazayım diye kafamda tasavvur etmeye başladım. Adamımız Montgomery Brogan, çocukluğunun geçtiği sefil Bronx’da sokaklarda top peşinde koşarken her türlü pisliğe basmayı tecrübe ettiğinden, parlak zekasına hürmeten aldıkları kolejde zengin bebelerine tombala çektirmeye başlayınca kapının dışına koyulmuş, narkotik kariyerin sağladığı $$$ istifinden ziyadesi ile zevk alıp, kendi kendisine ev, araba, çıtır Porto Rikolu manita tevdiatı yapmak yolunu tutmuştur. Yaşadığı bu zevk-i sefa dolu hayatın tadını çıkartırken daha çok $$$ istif etme hırsı ile tüm Hollywood filmlerindeki serseri bünyelerin en büyük hatasını yaparak, son ve büyük bir iş patlatıp piyasadan çekilmek kararı aldığından tüm servetini evdeki deri koltuğun içine güzelce zula ettiği sandığı bir gün, lacivert üstüne sarı yazılı yağmurluklarından her Türk evladının görür görmez tanıyacağı DEA departmanından ajanlar ansızın kapısını çalarak metazori misafir olmuşlar, zulayı anında açık ederek Monty’nin yekün sermayesine ve bilhassa geleceğine ipotek koymuşlardır.

Mapus Müzüü

harschena | 29 July 2006 00:25

modern jazz’in, müzikte gelinmis en son nokta oldugunu savunurum hep. 20. yy. bestecileri de ucuktu gerci (fikir bakimindan, armonik acidan degil), o baska. ne bileyim, schönberg, e. satie filan… en cok heavy metal dinlerim, klasik bati müzigi egitimi almistim ve bir anda hooop diye kendimi piyasacilik yaparken buldum. hem de avrupa’nin ortasindayim ve türk piyasa müzigi yapiyorum, hayat ne ilginc. ben ki, kral tv müzik ödülleri verilirken o binayi bodoooof diye tezekle doldurmak isteyenlerin önde gideniyim, parasizligin gözü körolsun, bu islere girdim. sokakta caliyordum, biri geldi, mapus müzüü calip calmadigimi sordu. yok dedim, o zaman orhan’dan cal, bilmiyorum dedim, ferdi’den cal, bilmiyorum dedim, sen ne biliyosun dedi. acaba sislenecek miydim oracikta, hani adam mapusaaneyi özlemis… neyse, beni hayatinda gördügü en igrenc müzisyen olarak orda birakti ve gitti. artik kiliselerde takiliyordum, rock bile yapmaya basladim bir alman gruba dahil olaraktan, ama yine parasizliktan türk piyasaciligina döndüm. egitimimi bi sekilde finanse etmek durumundaydim. televizyonlara cikmaya basladim ve rezil olmaya basladim (kime, neye göre? kendime rezil oluyorum). ama öyle birine asik oldum ki beraber metallica’nin fade to black’ini caldik (kabul ediyorum, bu da güz gülleri gibi oldu ama olsun). bundan sonra böyle devam edecek, piyasaciliksa fade to black, anasini satiim, mapus müzüü degil en azindan. calicaz iste onunla, hem cok güzel yesil gözleri var, almancasindaki polonya aksani da cok hos. tek basina yabanci bir ülkede kadin olmak, ögrenci olmak, piyasaci olmak, asik olmak… ve var ben mapusane müzüü calmamak!