O kız ki, sesi karanlık bir odada kendi gölgesini arayan bir mum alevi… bakışları duman, sönmekte olan bir sigara…
İrem diye üç kez fısıldadılar kulağına, dünyaya hoş gelmişti. Mutluluk, çoğu duygudan sonra ortaya çıkardı o zamanlar. Belli bir karışımı yoktu ama olmazsa olmazları vardı. Güven belki dedesinin ismiydi. Güven duyamıyoruz diye yaratıyorduk, bizi yaratandan en büyük farkımız buydu. Bazıları kelime, bazıları nota, bazıları ikisini, bazen ikisi de yeterli değil güven tazelemek için… başımızı kaç farklı göğse dayadık ki? Güven değişken olabiliyordu hem başkalarında arıyorduk hem de eskisini arayabiliyorduk. Bizler, yaratınca birşeyleri acayip mutlu oluyorduk. İrem de öyleydi, belki Cennet değildi ama yaratan için sığınaktı, yaratan büyütecekti hatta çoğu kişi onu büyütmek isteyecekti, onu olabildiğince mükemmel yetiştirmek isteyecekti çoğu kişi… İrem’ e değecekti, İrem değerini bilene kadar…