bildirgec.org

hititler hakkında tüm yazılar

ARDIÇ AĞACI

teacher07 | 13 October 2009 16:58

Ardıç ağacıyla ilgili binlerce yıllık kültürel birikimin sonucu bir benzetme vardır, “Dağların kadısı katrandır.” Bu söz ile ardıç ağacı yargılama ve sorgulama yetkisi olan kudretli insanlara benzetilir. Günümüzden 10 000 yıl öncesi Çatalhöyük evleri ardıç ağacından yapılırmış. Anadolu neolitik çağ yerleşimlerindeki evlerin ortasında, ardıç ağacından büyük bir direk bulunur, bu direk evin çatısını ayakta tutar. Manevi olarak da bu direğin Tanrı’yı temsil ettiği öne sürülmektedir. Tanrı’nın önemli özelliğinden biri de yargılama olduğundan, günümüz Anadolu düşüncesinin kökeninin neolitik çağa dayandığı görülür. Neolitik çağ evlerinin orta direk altına, ölen ataların kemikleri de gömülürdü. Daha sonra mezarların yerleşim yerleri dışına taşındığında, mezar başlarına ardıç ağacı dikilmiş olsa gerektir.

Hititlerin en özel ağaçlarından biri de ardıç ağacı olduğu bilinmektedir.Kral mezarlarının başına, her zaman yeşil kalan ardıç ağacı dikilmektedir. Osmanlılara kadar da bu gelenek gelmiş, ölen efelerin mezar başlarına ardıç ağacı dikilmiştir. Bu gelenek, bitkisel sürekliliğin, kültürel sürekliliği beslediğinin en önemli kanıtıdır. Ardıç ağacı, antik Anadolu uygarlıkları ve efe kültürünün ortak bitkilerinden biridir. Efe öldüğünde baş ve ayakucunda ardıç dallarından ateş yakılırdı, ayrıca mezar başına ardıç ağacı dikilirdi. Anadolu uygarlıklarında ardıç, mezar yapımında kullanılan önemli bir ağaçtı. Firig tümülüslerinde ardıç ağacıyla kaplanmış mezar odaları bulunmuştur.

Ezop Masalları

puella | 12 October 2009 10:48

Dünyanın bütün coğrafyalarında, bütün kültürlerinde rastlarız masallara. Her birinin kökenine indiğimizde ise, karşılaştığımız ilk masallar hemen hemen hep hayvanlar üzerinedir. Bunun nedeni, hayvanların ilk insan topluluklarının hayatında önemli bir yer tutmaları olabilir. Belki de sadece insanların kendilerini gizleme ihtiyacından kaynaklanmaktadır.

Diego Velázquez'e ait Ezop tablosu
Diego Velázquez’e ait Ezop tablosu

Edebiyatta genel olarak fabl türüne giren hayvan masallarına ait, ilk yazılı örneklere Hititler’de rastlanır. Hititler fablları taş tabletler üzerine yazıp resimlemişlerdir. İsmen bilinen ilk fabl anlatıcısı ise, sadece Yunan kültüründe değil, tüm dünyada bir efsane haline gelmiş Ezop (Aesop ya da Æsop (Yunanca Aisopos))’tur.

Ezop, M.Ö. 620-560 yılları arasında Antik Yunan’da yaşadığına inanılan bir köledir. İnanılan diyoruz; çünkü Herodotus’un kesinlik taşıyan ifadelerine rağmen, doğduğu yer dahi belirsizliğini koruyan – Trakya, Frigya, Mısır, Etiyopya, Sisam, Atina ya da Sart – ve ölümü ile de çelişkili bilgiler bulunan Ezop, pek çok tarihçiye göre bir mit olmaktan öteye gidememiştir. Herodotus’a göre ise Ezop, M.Ö. VI. yüzyılda Sisam’da yaşamıştır. Firavun Amasis’in iktidarına denk düşen bu yıllarda, Ezop’un bir soylunun kölesi olduğundan bahseder ünlü tarihçi. Masallar konusundaki yaratıcılığının yanı sıra, diğer pek çok konudaki yeteneğini takdir eden sahibi tarafından, sonunda özgür bırakılır. Ancak özgürlüğün tadına yeteri kadar varamayacaktır Ezop.

Fikret Kuşkan

queennothing | 04 June 2008 10:20

Halıcıoğlu’nda yaşayan 6 kişilik Kuşkan ailesinin 7. üyesi olarak 22 Nisan 1965 yılında dünyaya gelen Mehmet Fikret Kuşkan, 1 yaşına geldiğinde dört ablasıyla birlikte İstinye’ye taşındı.
Fikret 4 yaşına geldiğinde, babası felç geçirdi ve artık hayatına ‘yatakta’ devam etmek zorunda kaldı.
‘Evin tek erkeği’ olan Fikret, ortaokul yıllarında bunu babasının ölümüyle fark eder ve okulu bırakıp çalışmaya başlar. 13 yaşında marangozculuk yaparak iş hayatına atılan Fikret, ‘diğer babası’ olarak gördüğü tarih öğretmeninin daveti üzerine Tokat’a gitmeye karar verdi. Henüz 13 yaşındayken kendi hayatıyla birlikte ailesinin de sorumluluğunu almaya çalışan Fikret, okumak için gittiği Tokat’ta ‘şehirli’ muamelesi gördü. İstanbul’dan sonra Tokat – Almus’a ayak uydurmak Fikret’i zorladı; nihayet başaran Fikret, 3 yılın sonunda tekrar İstanbul’a, ailesinin yanına döndü.
Kuşkan ailesi, maddi durumları gereği İstinye’den tekrar Halıcıoğlu’na taşınmak zorunda kalır. Dört ablası ve annesiyle yaşayan Fikret, Hasköy Lisesi’ne yazılır. Okulun yanı sıra ailesine destek amaçlı çeşitli işlerde çalışan Fikret, sokak kültürüyle büyüdü. Sokak insanları, sokak kedileri ve yılarca hayatın içinden manzaraları izlemek yerine bizzat yaşayan Fikret, bunun olumlu ve olumsuz getirilerini yıllar sonra tek başına yaşadığı çatı katında görecekti.
Fikret, 16 yaşındaydı hayatında bir kez bile tiyatroya gitmemişti. Lise edebiyat öğretmeni bir gün Fikret’i tiyatroya davet etti ve Fikret’in ‘oyunculuk aşkı’ gittiği tiyatro sayesinde başlamış oldu.
Liseyi bitiren Fikret, okul arkadaşlarıyla birlikte Sirkeci’de bir fotoğraf stüdyosu açmaya karar verir.
Fikret liseyi bitirmiştir ama aslında başarılı bir öğrenci değildi. Okul ve dersler ona hep uzak gelmişti.