bildirgec.org

halit akçatepe hakkında tüm yazılar

Ah nerede (1975)

queennothing | 14 April 2011 17:28

80’li ve 90’lı yıllarda televizyon kanallarında sıkça rastladığımız bir film vardır; Ah Nerede. Tarık Akan ile Gülşen Bubikoğlu‘nun başrollerini paylaştıkları yapımda birçok Yeşilçam hayranının aklında kalan iki sahne var; ilki, Ferit’in ormanda uyuyakalmış Zehra’yı öperek uyandırması, diğeri ise Ferit’in Zehra için intihar etmeye kalkışması. Hulusi Kentmen, Adile Naşit, Nilgün Atılgan, Halit Akçatepe, Cengiz Nezir, Hayati Hamzaoğlu, Şükriye Atav, Serpil Nur ve Aydan Adan gibi isimlerin de rol aldıkları film, 1975 senesinde Orhan Aksoy tarafından çekildi.

Babalarının boyunduruğu altından ancak İstanbul’da okumak bahanesiyle kurtulan üç genç adamın kendi seçimlerini yapmalarıyla şekillenen film, sinemamızın en güzel romantik komedi örneklerinden biri olsa da içerisinde siyasi mesaj ve eleştiriler de içermekte.

Olgun ama Taze…

firatocal | 18 August 2010 11:32

38 yaşın baba olmak için hep çok geç bir yaş olduğunu düşünürdüm… Son dönemde gördüğüm 60 lık 70 lik olgun baba örneklerinden sonra fikrim tamamen değişti…

eskiden ara sıra magazin dergilerinde 35 inden sonra baba olmuş ünlülere rastlıyordum… hatta dedelik vasfına layık kişilerin de taze babalar gibi çalım sata sata gezdiklerini okuyor , ” bu işte bir bit yeniği var , tüp bebek , sunni döllenme ” , diye düşünüp pek de önemsemiyordum…

şimdilerde ise olgun baba olma fikrine tamamen alışmış durum dayım … benim de 38 yaşında babalık duygusunu tatmış olmam , sıradan , halktan kişilerin de çok rahat olgun moruklamış babalar olabile ceğini öncelikle kendime ispat etti…

Yeşilçamın yıldızlarını biraraya getiren filmler

gorcun | 30 March 2010 09:55

Mavi Boncuk
Mavi Boncuk

Türk sinemasının altın çağı geçmişte kaldı. Özellikle 60’larla yükselen ve 70’lerde zirveye ulaşan böyle bir dönem bir daha yaşanır mı bilinmez ya da yaşanırsa geçmiş dönemdeki kadar samimi olur mu? Öyle ya, o dönemde çekilen yüzlerce hatta binlerce filmin teknik, kurgu, senaryo, oyunculuk gibi sinemasal özelliklerinin yanı sıra en önemli unsurlarından biri de izleyeni ilk bakışta içine çeken ve bir daha asla bırakmayan sıcaklığı ve samimi duruşlarıdır. Özellikle günümüzdeki film ve dizilere genel olarak baktığımızda asla yakalanamayan bu samimiyet, o dönemdeki filmlerin hala neden defalarca izlendiğini gösterir niteliktedir. İşte bu, okullarda okuyarak öğrenilemeyecek, teknolojiyle yansıtılamayacak insani duyguların en önemli sebebi de oyunculardır. Dönemin özel etkisinin bir nedeni de kuşkusuz işini severek ve ciddiyetle yapan birbirinden değerli oyunculardır. Yazıda bahsedeceğim bir çoğu tiyatro geçmişli oyuncular herkesin tanıdığı isimler olmakla beraber, kariyerlerinin başındaki filmlerle sinemada eşi benzeri bulunmayan bir uyum yakalamış ve daha sonra her biri kendi yolunda da ayrı ayrı ilerlemiş ustalar. Kemal Sunal, Halit Akçatepe, Tarık Akan, Metin Akpınar ve Zeki Alasya gibi bugün baktığımızda her biri ayrı değerli olan isimlerin birlikte oynadığı filmlerden bahsetmek istiyorum. Ertem Eğilmez’in biraraya getirdiği ekibin ilk birlikte göründükleri film ”Tatlı Dillim” (1972), ardından gelen ”Yalancı Yarim” (1973), ”Oh Olsun” (1973), ağır dramatik yapısıyla farkı bir yerde duran ”Canım Kardeşim” (1973), birlikteliklerinin zirveye çıktığı ”Köyden İndim Şehire” (1974), ”Salak Milyoner” (1974) ve nihayetinde sona eren ”Mavi Boncuk” (1974) filmleridir.

Elması kim çaldı? : ”Şabanoğlu Şaban”

gorcun | 08 June 2009 13:33

Şabanoğlu Şaban
Şabanoğlu Şaban

Adı, Kemal Sunal’ın yarattığı Şaban karakterinden gelen Şabanoğlu Şaban filmi 1977 yılında Ertem Eğilmez tarafından çekilmiş. Süt Kardeşler, Tosun Paşa filmlerinin kadroları ve tiplemeleriyle yakınlık gösteren bu film yine o filmler kadar komik ve eğlenceli tarzıyla karşımıza çıkar. Kumandan Hüsamettin’in (Şener Şen) komutasında iki asker olan Şaban (Kemal Sunal) ve Ramazan (Halit Akçatepe) savaşta askerliklerini sürdürmektedirler.

Sakarlıklarıyla Kumandan Hüsamettin’i bıktıran Şaban ve uyanık arkadaşı Ramazan savaşın bitmesiyle ordudan ayrılır ve gazinoda çalışmaya başlarlar. O gece gazinoda şarkı söyleyen Nigar’a (Ayben Erman) aşık olan ve ilan-ı aşk eden ikili, Nigar’ın belalısı Kadırgalı Eşref’in (Dinçer Çekmez) yakalanmasını sağlarlar. Polis teşkilatının uzun süredir yakalayamadığı biri olan Eşref’i yakalayan ikili Nazır Paşa’nın (Sıtkı Akçatepe) ilgisini çeker ve Nazır Paşa onları huzuruna çağırıp gizli polis yapar.

Gulyabani yoktur, olamaz! Ama olabilirde! : ”Süt Kardeşler”

gorcun | 26 May 2009 12:53

Süt Kardeşler
Süt Kardeşler

Gemide, bahriyeli olarak görev yapan Şaban ve Ramazan iyi arkadaşlardır. Bir gün Şaban’a süt annesinden bir mektup gelir. Şaban’ın okuması olmadığından mektubu açıp okuması için Ramazan’a verir. Ramazan mektubu açtığında Şaban’ın sütkardeşinin resmini görür ve aşık olur. Ona ulaşmak için Şaban’ı kandırıp onun yerine geçer ve sütannesinin büyük konağına gider.
İşler en başta normal gitsede daha sonra eve, asabi kumandan Hüsamettin ile Şaban ve Bayram’ın ayrı zamanda gelmeleri işleri karıştırır. Bundan sonra kalabalık evde kimin kim olduğunu anlamak bir yana bir de ‘Gulyabani’ meselesi ortaya çıkacak ve durum iyice komik bir hal alacaktır. Türk sinemasının en komik filmlerden biri olarak da görülebilecek Süt Kardeşler 1976 yılında Ertem Eğilmez tarafından çekilmiş.
Kadrosunda Şener Şen, Kemal Sunal, Halit Akçatepe, Ayşen Gruda, Adile Naşit, Hale Soygazi, Dinçer Çekmez ve Ali Şen gibi birçok başarılı oyuncuyu barındıran film Osmanlı döneminde geçen diğer iki aynı tarz filmlede (Tosun Paşa, Şabanoğlu Şaban) benzerlik gösterir.

Süt Kardeşler
Süt Kardeşler

Canım Kardeşim

cabbarov | 24 May 2008 13:00

Sanırım 70’lerin Türkiye’sini tüm gerçekliğiyle ve olanca sadeliğiyle bize aktaran en önemli filmlerden biri diyebiliriz Canım Kardeşim için. Dramatik yapısı, kullanılan anlatım teknikleri, belgesel tadında kimi dış çekimleriyle beraber Türk sineması için yeni bir tarzın da habercisidir. Dönem sinemasına hâkim Klasik Yeşilçam melodramlarının yanında, Arzu Film ekolünün mühim bir parçası olan; Ertem Eğilmez’in elinden çıkmış 1973 yapımı bu film özel bir yere sahiptir. Hikâye, İzmir’in varoşlarında yaşayan son derece çaresiz ve türlü zorluklarla boğuşan yoksul insanların, tam manasıyla hayatta kalabilme mücadelesini anlatır. Murat, babası ve kardeşi Kahraman’la beraber güç bela yaşama tutunmaya çalışmaktadır. Ancak babasının ölümü ve ardından kardeşinin kan kanseri olduğunu öğrenmesiyle birlikte her şey daha da zorlaşır. Bu süreçte Murat, can dostu Halit’le beraber kardeşinin tüm sorumluluğunu üstlenir. Öte yandan Kahraman’ın en büyük hayali, evlerinde bir televizyonlarının olmasıdır. Tabii ki sayılı günleri kalan kardeşini mutlu edebilmek için Murat ve dostu Halit her şeyi göze alarak zorlu bir mücadelenin içine girerler; ancak beş parasızdırlar ve tıpkı bugünkü gibi düzen acımasızdır!

Film adeta düzene yenik düşenlerin, bir türlü tutunamayanların acıklı ama gerçek anlatısıdır. Tüm karakterler ve hikâyeleri, öylesine yerli yerindedir ki ve 85 dakikada öylesine hakikatli işlenir ki; film izleyicide sarsıcı, rahatsız edici bir etki bırakır. Tabii kimilerince bu etki, fakir edebiyatına dayalı klasik bir duygu sömürüsü olarak algılansa da son derece kışkırtıcıdır ve hedefini bulur. Sokaklar, helâlar, dumanı tüten sıkış tepiş gecekondular, o puslu hava, etrafı çevreleyen çöp manzaraları, hep melodramlarda rastladığımız başarılı göz operasyonlarının icra edildiği ve Hülya Koçyiğit’in salınarak koştuğu boş koridorlara mukabil ağzına kadar dolu, leş gibi hastaneler ve daha nice görüntünün hepsi 70’lerin Türkiye’sinin bir panoramasıdır. Öyle ki, ölen babalarının cenazesini kaldırabilmek için eşeklerini satarlar hem de sucuk olacağını bile bile. Zira her şey satılıktır! Kan mesela; filmdeki çok vurucu konuların belki de en başında gelir. Ayrıca acı bir gerçek olduğu, fikrini aldığım dönemin insanları ve ebeveynlerim tarafından da teyit edilmiştir.