bildirgec.org

gölcük hakkında tüm yazılar

Bir Musibet yada Bin Nasihat ve Gölcük Depremi…

firatocal | 21 August 2010 17:01

Bir Musibet yada Bin Nasihat ve Gölcük Depremi…
Yaşanan bir musibetin söylenen bin nasihatten iyi olduğu söylenir… Belki dünyanın bir çok yerinde bu kural geçerlidir ve sıklıkla doğruluğunu ispat ediyor olabilir… Ama konu canım Türkiyem oldu mu , orada şöyle bir durup düşünmek gerekiyor…

17 Ağustos 1999 da yaşadığımız Gölcük depremi kolay kolay unutulmayacak etkileriyle ülkem insanı üzerinde derin izler bırakarak tarihin tozlu sayfaları arasında yerini aldı… Keşke yaşanan her şey gibi olmasa , yaşanan acılar unutulmasa yada kasıtlı olarak unutturulmaya çalışılmasa da bu tozlu sayfalara ve raflara kaldırıvermek zorunda kalmasaydık…

Ağustosta Karadeniz

nacak | 10 June 2009 14:47

Yılın dört mevsimi çalışan, 7/24 her an iş çıkabilir diye hazırda bekleyen ben, aslında tatil diye bir kavramın iş hayatımda yeri olmamasına rağmen, yaz kış demeden kısa-uzun hatta günübirlik şehir dışı gezmelerine bayılırım. Bu yıl gidecek bir yer bulamadım halen yaz için. Ama 2007′ de baştan başa dolaştığım Karadeniz tutkum başladı gene. Yazarsam yenerim bu duyguyu dedim ve klavyeye sarıldım. Gelintülü şelalesi mevzusunun açılmasından mı depreşmiştir bilinmez sanki birisi boynuma zincir vurmuş çekerek götürmek istiyor beni Karadenize. Havası ve yemekleri dokunmakla bünyeme kendimi zabtetmek zorunda kalıyorum zor da olsa.

Ağustos ayı Karadeniz gezimizin başlangıç ayıydı. İlk durağımız Samsun oldu. Çok sıcaktı hava. Karadenizde güneş olmaz diyerek binlerce km uzakta bıraktığım evimde kalan güneş gözlüğüm olmadan kendimi çok savunmasız hissettim güneşe karşı. İlk olarak Bandırma maket gemisini gezdik. Sonra bir müze gezisi hemen yakınında geminin. Ardından parktaki anıt önünde fotoğraf çekip Fatsaya doğru yola çıkıyoruz. Karadeniz Fatsa’ dan sonra başlar derler. Gerçekten de Fatsa’dan sonra sözün gerçekliğini bizzat kanıtlamış oluyoruz. Fatsa’ ya giden yolda uzun saçlının yeri diye bir yer var dediler. Medyum Ketonun mu ne kardeşiymiş. Canı istediği zaman çok güzel karşılarmış müşterileri bazen de sopayla kovalarmış. Oraya gidemedik korkudan.

istanbul depremi 2008’de olacak

ahmetalpbalkan | 07 August 2008 07:00

akşam gazetesi‘nde “2 yıl önce çıkan” bir habere göre 2008’de Marmara Denizi’nde 8.0 büyüklüğünde bir deprem meydana gelecek. Bu deprem 3 – 13 Ağustos 2008, 4 – 14 Eylül 2008 ya da 21 – 31 Ocak 2009 tarihlerinden birinde olabilir.

peki bunu kim söylüyor? mike lee. 17 Ağustos Marmara depremini önceden bilen deprem tahmincisi Mike Lee, dört ay önce gönderdiği mail’de şöyle demişti: “Güneş tutulmasından sonra, İran’da deprem bekliyorum”.

Bende Geldim!

suzani | 17 August 2007 18:12

Merhaba arkadaşlar ben sitenize yeni üye oldum.Tesadüfe bakın bugün 17 ağustos sabah ilk aklıma gelen 8 yıl önce bugün Gölcük’te yaşadıklarım oldu.Biz kurtulduk ama yıkılan binamızın enkazında kalan onlarca komşumuz vardı.Korkunç bir manzaraydı ve en acısıda hiçbirşey yapamıyor olmamızdı.Daha güzel yazılarda buluşmak üzere Hoşça kalın.

17 AĞUSTOS 1999

guddicini | 15 April 2007 19:57

17 ağustos 1999 evet bu tarih hepimize Adapazarı,Gölcük,Yalova,Çınarcık,İzmit ve az hasarla atlatan İstanbul depremi.Aradan kocaman 7 yıl geçmesine rağmen hala içimizdeki o korku geçmedi.Bir kaç arkadaş bir araya geldiğimiz zaman hala deprem muhabetleri yapıyoruz.Aslında benim demek istediğim devletimiz deprem gerçeğini bilmesine rağmen,her ne hikmetse halkını bilinçlendirmeyi pek uygun görmüyor,TRT televizyonun da aslında depremle ilgili her gün yarım saat veya haftada bir saat halkını aydınlatsa.Çünkü biliyoruz ki deprem öldürmüyor,bunu japonya’daki depremlerden biliyoruz.Japonlar nasıl okul çağında öğreniyorlar,bizede öğretilsin gerçi ben internetten araştırıyorum belki siz arkadaşlarda yararlanırsınız diye düşündüm.Hatta günlük depremleri buradan gore bilirsiniz

Endenozya’daki deprem ve Gölcük’teki hırsızlar

wurgun5 | 30 May 2006 15:51

14 bin adadan oluşan Endenozya’daki depremde 4.500 ölü 20 bin yaralı ile ilk hafta geçiyor. Orada ki trajediyi anlamak için bir depremi görmek ve yaşamak gerekmiyor elbette. Ama detay diye atlayabileceğiniz bir şey bile, aslında, tam da ordaki insanların yaşamını ve kaygılarına anlatan temel konu olabiliyor.Marmara depreminde, ikinci gün, Gölcük’de kurtarma çalışmalarına katıldım. Gece yarısı, ilk bir kaç saat binaların ve cesetlerin korkunç halinin şoku ve bir şeyler yapabilmenin heyecanıyla geçmişti. Ancak, daha sonra, gönüllülerle beraber dolaşan ancak cesetlerin üstlerini yada çantaları, eşyaları karıştıran kadın ve erkeklere tanık oldum. Profesyonel hırsız olduklarını anladığımızda gerekenleri yaptık tabi…! Ancak, öyle bir anda, öyle bir yerde, özellikle hırsızlık yapmak için oraya gelmiş olmak bile dehşet verici gelmişti bana. Şimdi benzerleri Java Adası’nda yaşanıyordur. Kimbilir, kaçımız hazırlıklıyız İstanbul depremine. Bu konuda belediyelerin, gönüllü teşkilatların çabaları insanın alnını ağartıyor. Hala yapılabileceklerin başında olmak ise ürkünç geliyor bana. Herkese geçmiş olsun. Size depremin olduğu Java adasından deprem olmadığı bir andaki görüntü aktarıyorum.

depremden önce java
depremden önce java

17 Ağustos 1999

esatergun | 16 August 2005 22:26

“…Kuzey Anadolu Fay Hattının Adapazarı, Kocaeli, Gölcük segmenti üzerinde, Richter ölçeğine göre Ms=7.4 many itüdünde ve yaklaşık 45-50 saniye süren bir deprem meydana gelmiştir. Deprem, Marmara Bölgesinin tamamı ile Kuzey Anadolu Fay Hattının doğu yönündeki uzantısında yer alan Düzce ve Bolu gibi şehirleri etkilemiştir. 17 Ağustos depreminin ülkemizde endüstrinin ve şehirleşmenin en yoğun olduğu Marmara Bölgesinde meydana gelmiş olması, can kaybının ve hasarın da çok büyük olmasına sebep olmuştur. 1967 Adapazarı Depreminden sonra bölgeyi etkileyen en büyük deprem olan 17 Ağustos 1999 depremi, İstanbul’un Avcılar, Küçükçekmece, Tuzla ilçeleri ile İzmit, Adapazarı, Gölcük, Yalova, Düzce ve Bolu şehirlerinde 20 000 dolayında can kaybına ve maddi hasara yol açmıştır…”

Aynı acıları bir daha yaşamamak ümidiyle…

Haftasonu ne yapılır?

cekirge | 29 January 2003 15:13

tam bir hafta gecikti günlük. Hatta daha da fazla.

iki hafta önce bizim basketbolcu arkadaşlardan biri 19 ocakta izmitte maçları olduğunu söylediğinde çok sevindim. İzmit benim doğduğum büyüdüğüm ve okuduğum yer. Her fırsatta gitmek isterim oraya. Benim için iyi bir fırsattı bu basket maçı, hem ELOY’u da tanıma fırsatı bulacaktım.

Sabah erken saatte yapılan yolculuk sonrası öğlen 12′ de İzmite vardık. Ben maçı 2 de başlayacak diye bildiğimden planımı ona göre yapmıştım. Maçın ilk yarısından sonra stadtan çıkacak, eski arkadaşlarıma kısa ziyaretler

yaptıktan sonra İzmitteki amcamları arayıp gece onlara geleceğimi bildirecek sonra da Gölcük’e geçecektim, saat 4 civarında. Fakat işler umduğum gibi gelişmedi (ne zaman oldu ki!) maç saat 13:00 teymiş ve maç sonuna kadar beklemem gerekiyormuş (koçun ricası). Hal böyle olunca 14 ü geçti stadtan çıkmamız. Adamlar hemen döneceklerdi ve Gölcük’e de uğrayacaklardı geçerken. Tamam dedim ben götüreyim sizi gideceğiniz yere zaten Gölcük’ e gidecektim bende. Peh ne kadar zormuş parkedecek yer bulmak. Bir de altınızda minibüs varsa…

Sonunda basketçilerden ayrılıp minibüs durağına vardığımda saat 16 yı geçiyordu. Adres te oldukça ilginç. 8 nolu minübüse bin, 17. adada in. Bir de tembihlemişti. Şoföre söyle diye. Minübüsün geleceğinden tam ümidi kesmişken minibüs yanaştı durağa. Amma da çok bekleyeni varmış. Eh şoföre söyleyemedik kalabalıkta nerede ineceğimizi bir de en arkaya kaldık. Umarım duraklarda yazıyordur durak isimleri diye düşünürken bir bayan bindi minibüse. Hah 17. ada da inecek. Neyse vardık 17. adaya. Minibüsten inince çağrı bırak demişti ELOY. Kontör de yok mecburen ödemeli arama yaptım. Bu arada ben minibüsten indiğimde karşı durakta iki tane genç bekliyorlardı. birinin elinde de cep telefonu. Bana epey bir dikkatli baktıktan sonra telefonla ilgilenmeye başladılar. Bende bu arada ödemeli aramamı yaptım ve oda ne?!. aradığınız numaraya ulaşılamıyor diye bir mesaj. bir daha denedim. aynı mesaj. Hah karşıdaki iki genç te duraktan ayrılıp hızla uzaklaşmaya başladılar. Tamam dedim baktılar tipe verdiler notu, tüyüyorlar şimdide. n’apacağım diye düşünürken bir baktım yukarıdan biri geliyor etrafa gülücükler saçarak bir yandan da elini kaldırıp gel der gibi elini sallıyor. Bir etrafıma bakındım şöyle civarda bir hatun var mı diye.

Ne olur ne olmaz temkinli olmak lazım. 🙂 Kazasız belasız buluştuk derken eve girer girmez bulaşık makinası bozuldu (tam da bana bezelye yemeğini ısıtırken). Hah dedim uğursuz adam olacağı buydu. Neyse bezelye çok güzeldi (o kadar açtım ki içinde et olduğunu bile umursamadım) ve büyük ihtimalle Volkan yapmıştı. 🙂 Hayır ELOY yemek yapamaz demiyorum. Yumurtalı yemekleri güzel yapıyor. Sadece fazla vakti olmuyor yemek yapmaya. 🙂 Ne demişti menemen yemeği için?

Volkan’dan daha önce bahsetmişti ELOY, benim onlara gittiğim gün o da yola çıkıyormuş, Eloy bir yandan benimle uğraşmaya çalışırken bir yandan da Volkan ile ilgilenmek zorunda kalıyor odaya bir girip bir çıkıyordu (Bak o zaman baya kahrolmuştum zamansız geldiğimi düşünürek, bir saat sonra gelsem ne olurdu ki?). Volkan gittikten sonra muhabbet yavaş yavaş ısınırken, tuttu sobayı yakacağım dedi. yok zaten içerisi iyiydi dedim ama dinletemedim. bir yandan sohbet etmeye çalıştı bir yandan da sobayı yakmaya. Bak hala söylüyorum yakmana gerek yoktu…

Vampirler evet bir ara bundan bahsettik. Kulağını ısıran tamil miydi yoksa thelaw mı? unutmuşum. 🙂 Buffy yi izledikten sonra mı bahsettik? Yoksa Angel den sonra mı? Ahh Rock müzik. gecenin ana konulardan biriydi..

Konuştuklarımızı fazla aktarmak istemiyorum. 🙂 Ayrıca şunu belirteyim televizyonla arası pek iyi değil. Tabii Buffy ve Angel yoksa. Çıt bile çıkarmıyor ya izlerken. Walla nefes almaya korktum ses çıkaracağım diye. 🙂

Bütün gece konuşmayı planlamış olmamıza rağmen akşam yemeğinden sonra başlayan baş ağrısı ve mide bulantısı (zaman zaman oluyor bu bana sanırım migren) iyice halsiz düşürünce erkenden yatmak zorunda kaldım. Bu arada

evinin hiç bekar evine benzemediğini aktarmadım buraya kadar. Çok güzel dekore edilmiş bir ev. Hiç belli olmuyor bekar evi olduğu. Yatak odası da güzel. Epey zora sokmuş zaten taksitleri.

Sabah kendimi affettirmek istediğimden kahvaltı hazırlamaya karar verdim. Ekmek ve gazete aldım bu arada kapıyı açık bıraktım. Döndüğümde zili çalmamak için. Masayı hazırladım. Ana!. Ee çay yok ortalıkta. Evet haddim olmayarak bütün mutfağı karıştırdım çay bulacağım diye. N’apalım süprizi bozup kaldırdım çocuğu. Tahminimden kolay oldu. Seslenir seslenmez uyandı. Ne kadar da kolay bir yerdeymiş. Olması gereken yerde, ocağın hemen üstünde ama kimin aklına gelir ki bir güğümün içinde çay olacağı 🙂 (bak zamanları karıştırdım. Menemen mi yapmıştın) Güzel bir kahvaltıdan sonra bazen bilgisayar(kaç defa resetlendi o öyle?) bazen müzikle ilgilenip bolbol sohbet ettik. İki erkek neden bahseder ki? Ya futbol, ya politika ya da kadınlar. Aslında sonuncusunu kadınlar da başbaşa kalınca çok konuşuyor ya!, neyse. Ben ne futbolu ne de politikayı sevmem 🙂 Ahh kadınlar…

O kadar dalmışız ki muhabbete ve bilgisayara (ipucu vereyim mi bilgisayarda neyle uğraştığımız hususunda?… yok yok söylemem) ne diyordum o kadar dalmışız ki neredeyse Angel kaçıyordu. Bağlantı kopmasa kaçmıştı da 🙂

Sonrasında akşam yemeğinde üzerine kaşar rendelenmiş acılı sucuk. Ayhh şimdi bile içim yandı. (tamam abarttım sadece benim için fazla acıydı) muhabbet muhabbet ve ayrılık vakti.

Bundan sonrası kesinlikle kendi şanssızlığım. sırasıyla bulaşık makinasının bozulmasında, sobanın yanmamasında ve bilgisayarın habire resetlemesinde benim katkım (şanssızlığımla) olmadığını varsaysam da, son olay tamamen şahsımın şanssızlığı.

Gölcük merkeze inmek için minübüse bindiğimde ELOY şoföre yabancı olduğumu ve terminal için uygun bir yerde indirmesini söylemişti. Bir ara epey ara sokaklarda ilerleyince ben de şoföre tekrar hatırlatmıştım terminale gideceğimi. Sonra bir baktım eski terminale ulaşıyoruz, şoföre yaklaşıp durumu aktardığımda demez mi ben unuttum seni!?. ya otobüse kalmış 10 dakika… dedi karşıya geç minibüse bin tamaşta ineceğim de tamam. geçtik karşıya bindik minibüse. kaldı 5 dakika minibüs bekliyo hala sonmuş saati gelmeliymiş. Saati geldi. gidiyoruz. Adama söyledim yabancıyım terminale gideceğim tamaş mıdır tabaş mıdır orada indir beni. tamam tamam dedi iyi

dedik bizde. Ee tamam da İzmit yolundan çıkıyoruz. Kaptan Terminal. Allahım bu da unutmuş neyseki zamanında söylemişim yoksa gideceğiz bir yerlere. velhasıl otobüs kaçtı, kaldık sonraki otobüse. Şans ilk defa burada güldü. 🙂 Muavin asker arkadaşım çıktı. Yanımdaki astsubaya inat asker muhabbeti yaptık yol boyunca. eve girdiğimde saat 04:20ydi ve mesaiye sadece 3 saat 40 dakika kalmıştı 🙂