bildirgec.org

film hakkında tüm yazılar

bilmiyorum

tga | 29 December 2002 16:12

kimi zamanlar, yazayım mı yoksa okuyayım mı bilemiyorum. birini tercih ediyorum ama sonunda… boş kalmıyorum. insan, insan işte, garip gibi. “insan, düşünebilen hayvandır”, bu, onu daha kötü hatta en kötü yapan ilk şey sanırım. kötü, her anlamda kötü…

filmlerde “iyi” adamın kız arkadaşını kaçırmakla kalmayıp, zavallı kızcağıza birde tecavüze yeltenen, ama nedense hep kızın gömleğinin düğmelerini koparttıktan sonra, bıçak yada kama gibi keskin bir şeyle sutyeni kesip kızın memelerini gördükten sonra dayak yiyen adamlardan bahsetmiyorum. bilakis, “iyi” adamın, muhtemelen sarışın, iyi bir işi ve iri bir kıçı olan, kaçırılma sahnesine doğru muhakkak mini etek giyen, “oh hayır!”, “jaaaaack!”, “seni aşağılık herif!” dışında cümle kurmayan, başkada bir bok yemeyen kız arkadaşını kurtarmaya giderken işlediği suçlardan bahsediyorum, cinayetlerden bahsediyorum, akan kanı soruyorum, bilmiyorum.

fakirliklerden doğan zenginlikleri ile götleri kalkanlardan bahsediyorum, öyle ki, hep gülecekleri bir şeyleri olanlardan, cennetten kooperatif arsası alıp köşe olanlardan, yaz tatillerini geride bıraktıktan sonra çarkıfelek’e gömülen, resmi ve dini bayramlar, yılbaşları gibi “özel” günlerde ne yapacaklarını şaşıran, star, vatan vs. bile okumayan, kahvesini (-ki daha çok coffee) sadece saatin ibresi yönünde karıştırıp sadece 45oc’da içen, ıstakoz yediğinde, lahana yiyen ile aynı şeyi çıkartacağından haberi olmayan, tüm bunların ve bu tür birkaç şeyin daha sonunda, büyük evleri, 5 arabaları olan büyük kiliselere giden cypriss hill üyelerinin dillerine “amaama superstar, big house, five cars, big church” diye şarkı sözü olan, hep sıçan… evet sıçanlardan bahsediyorum, hem, ne fark eder ki? hepsi bizim için yaşıyormuş canlıların, doğanın tamamı bizim içinmiş, bizim için olanın anasını böyle ağlatmamız neden, bilmiyorum.

yazmak konusunda ayırtına vardığım ilk şey, sinir harbi geçirten, duygusal, kadınlara dair yada yaşama dair bir şeyler yazacağım zaman 0.5 kurşun kalem, teknik, bilim, güncel, araştırma gibi konularda yazacağım zaman ise klavye ile daha verimli olduğumdur. bu bana, insancıllığın “en özgür” olması gerektiğine dair bir işaret gibi görünüyor. yani, kalem özgürdür demeye çalışıyorum, gerçekten, istediğin her neyse onu çizer kağıda. tek iş, beyin ile elin koordinasyonunun sağlamaya kalır, sana. bilgisayar başına geçtiğinde ise önündeki düğmelere basmaktır tek çıkar yol. birkaç milyon yazı tipinin içinde sıkışıp kalmışsındır. buradan, bilimciliğin, teknolojikliğin özgürlük konusundaki sınırlılığına varabilir miyiz, bunu yapmak ne derece doğru, bilmiyorum.

en marjinali, bir kalıptan fırlamışçasına sıradan, geri kalanları ise tek düzeliğin dibine vurmuşken, insanların “özel” olduğundan, uğruna bir kainat bir evren yaratılacak denli özel olduğundan bahsetmek, hele hele bunu iddia etmek, yersizdir. bu nedir peki? bu, “istemeyenler”in başarısı, bu, üniforma cümbüşü içinde kaybolan dünyanın adı. birkaç sene öncesine kadar, küpe takan, saçını uzatan, top sakal bırakan yada bunların tümünü yapan, kısacası, “farklı” görünen erkekler dayak yerdi, linç edilirdi tüm memleketim dahilinde. bu alerjisi yurdum delikanlısının hala devam etmekte elbette, ama işte, “gelişmiş, avrupalılaşmış, gümbür gümbür, sırasıyla: new-age, generation -next en sonunda da trendy & friendy” oluveren şehirlerimizde, piercing’i olmayanı almıyorlar clublara, rock barlara… penis derisi altına piercing yaptırmayana kız vermemeye doğru büyük adımlar ile ilerleyen harikulade metropol kıvamındaki cehennemlerimizde yaşayan canım memleketlim, gencim, kendine bir arayış ararken, extacy diye satın aldığı bebek aspirinlerine para yetiştirebilmek için, gece annesinin cüzdanını – babasının cebini kurcaladığı tarihlerde, glowingeyes.net’den sanırım pink’in sarfettiği bir söz geliyor aklıma “küpe sikik ama, piercing daha bir sikik” – o zamanlar severdim perçinli gençliği bir karşı duruş havasında gezdirdikleri metallerden dolaylı, bu gün karşıma geçip “abi nası olmuş” diye dilini çıkarttığı zaman, sinirlerim, maaşı ödenmemiş rodeo boğasına kayıveriyor. “iki perçin attırana bir dövme bedava” ilanlarına hazır bu ülkede, bakire olmayanın orospu olduğu bu ülkede, asansörlerdeki kullanma talimatlarının yazılı olduğu, pirinç – alüminyum levhaların köşelerini kopartmak için tırnağını, anahtarını, cep telefonunun köşesini feda edenlerin seçtiği hükümet ile yönetildiğim bu ülkede, yine glow’un deyimi ile “pipisinin işlevsizliği çenesine vurmuş godoşların ve kanamalı monikaların” para kazandığı, kaliteli margarin ile ekonomik margarinin matrix efektleriyle birleşip halkın olduğu, arçelik bayilerine gidip “çelik geldi mi? kaç para?” diye soran beyinlerin yaratıcılığına teslim olan, bu ülkede, daha ne kadar toprak üstünde kalmak istenilir, bilmiyorum.

televizyonda gördüm, bir “ibne öğretmen” skandal olmuş, ana haber bültenlerinin içine girmiş, ne güzel demiş bukowski “iki erkeğin sevişmesine karşı değilim; ikisinden bir olmadığım sürece…” öğrenim gördüğüm kampus dahilinde var “ilkokul öğretmenliği bölümü” bölüm var olmasına var ama, sarf edilecek metanetli cümle pek yok gibi. bu kadar çok embesil’in bir arada bulunabileceği tek yer varsa, bu, bilet fiyatları 500 ila 750 milyon arasında değişen bir petek dinçöz konseri olabilir ancak. ancak, “keşke petek dinçöz olsa bunların yerinde” dedirtecek cinsten bunlar. konuşmayı, beceremiyor bunlar, bunlar düşünmeyi bilmiyorlar ki konuşabilsinler. düşünebilen bu hayvanlar, bunlar düşünemiyorlar. arkadaşım (ki üç ila beş kişi için kullanabilirim bu kelimeyi i.m.y.o öğrencileri içerisinden tanıdıklarım için) “seni yapmazlar öğretmen” diyor, “neden?” diye soruyorum, kalabalığı göstererek “görmüyor musun be abi?”, “görüyorum”, “eee?”, “evet, görüyorum, sanırım. haklısın”. ibrahim tatlıses, ne denli öğretebilir altı – yedi yaşında çocuğa türkçe’yi? “hayat”ın ne olduğunu bilmeyen, milyarlık hatun, ne anlar hayat bilgisinden? amerikanın kıta olduğundan bihaber yurdum evladı mı öğretecek coğrafyayı? okul kantinindeyim bunları yazarken, “beyaz cafe”deyim birde “cafetto var, daha pahalı beyaz’dan, daha lüks görünümlü birde. okulda bir eylem yapılınca, dekanlığın da karşısında olmasından kaynaklı, beyaz cafede toplanır sol görüşlü öğrenciler, (aslında şu sol konusuna ayrı bir girişmek gerek, sol’un kendisine değil buradaki sol’a) o nedenle beyaz, daha çok sol’dan olduğunu iddia edenlerin toplaştığı, cafetto ise, çıtırların cirit attığı bir mekan olarak anımsanır kampus dahilinde. yeni bir öğrenci tanışmış bizim petek özleten öğretmenlik öğrencilerimiz ile. yeni öğrenci soruyor, “beyaz ne cafetto ne höğn!?” aday kızımız yanıtlıyor, tüymetrelerim sürekli clip yakmakta dinliyorum bende; “yaa, şimdi burası böyle işte, görüyosun, nası desem, daha lüks, oraya şeyler takılıyo, böyle pkklılar falan, hadepliler yani, o yüzden oraya gitmiyoz, sonra ordakiler daha fakir, burdakiler daha zengin, işte ordakiler, cumhuriyet falan okuyolar yani, biz buraya takılıyoz” bu arada diğer kişiciklerin çıkarttığı bazı ses bütünleri var “ne abi bu cumhuriyet ayağı, ne biçim gaste o, her yeri yazı?”, “hadep kapandı, dehap oldu”, “lan bak şunu diyom işte, sarışın olan kot ceketli, büro yönetiminde okuyo”. yarma’nın cümlesi geldi aklıma “burada kompozisyon sınavına girmiyoruz, konuşuyoruz, isteyen istediği gibi yazar, üstelik yıllarca ingilizce klavye kullandım…” hafif dahilinde kullanılan dilin, türkçe dilbilgisi bakımından eksiklikleri ile ilgili bir konuda söylemişti bunları, cümlesi tam olarak böyle olmayabilir ama anlattığı bu idi. haklıydı da, ama bu kızımız birkaç sene sonra öğrencilerini kompozisyon sınavına tabi tutacak, bu ufak farklılığı görünce merak ediyorum, “peki ne olacak?”, bilmiyorum.

korkarım bu konu, sandığımdan çok daha tehlikeli bir hal almış. geçen senenin birinci döneminde girdiğim kompozisyon sınavında, “dil, türkçe’nin durumu, koruma onarma yolları” gibi bir konu verilmişti. tam benlik, verdim veriştirdim, yirmi aldım yüz üzerinden, ikinci dönem tekrar bir kompozisyon sınavı yaptı aynı öğretimci, aynı konuyu verdi, tekrar yazdım aynı şeyleri, tek farkla;

ilk kompozisyonumun sonu olan, “… ve bu böyle devam ettikçe, bakkallar, manifaturacı kızlar, elektronik eşya ve dayanıklı ev aletleri satıcıları, gazeteciler, patronlar, şarkıcılar, reha muhtarlar, öğrenciler, yazarlar ve en kötüsü de öğretimciler, devam edecekler dili yıpratmaya, bozmaya, öldürmeye yada annesi her ne koymuşsa adını.” bukowski alıntılı cümlemi, bu saydığım kişilerin “işbirliği yapması” gerektiği şeklinde güncelleyerek. doksan aldım yüz üzerinden, “yazımı düzelttiğimde yüz de alabileceğim” eklentisi altında. kuşun kalemle yazmıştım o kompozisyonu, bu metni de öyle, bakalım hafiflerken ne kadar koruyabileceğim ruhu.

Rekor şeysi

vic vega | 21 October 2002 11:18

burada bahsedilen olayı bitirdik? wolf ne yaptı bilemiyorum açıkçası,.. ama ben şu an, toplam 66 saattir bir dakika bile uyumamış bir bireyim ve bir de dünya rekorum var! amerikalıların 52 saatlik 27 filmlik rekorunu 55 saat 33 dakika ve 30 filmle silip süpürmüş bulunuyoruz! burada bir açıklama, film listesi ve aralarda yazdığım akıl fikirleri bulacaksınız

,..

toplam 76 kişi başlayan deneme, 14 kişi ile bitti ve baştaki kız oranı burada da korundu, aşşağı yukarı üçümüzden biri kız idi,.. organizasyon oldukça amatör insanlar tarafından yapılmasına rağmen aksaksız işledi,.. çay kahve, energy drink, süt, bilimum kolalı içecek hiç eksik olmadı,.. isteğe özel de üretilen sıcak ve soğuk sandviçler, cips, kek (sanırım 100 kadar yedim bunlardan) ve gofret aşağı yukarı mönümüzü oluşturdu,.. ancak arada bir kahveye şeker krizi yaşamadık değil!

baştaki sohbet sırasında doktorların belirttiği halüsinasyon, ayak ve bacakların şişmesi, gözlerin kuruması, kanın vücutta pıhtılaşması, kas rahatsızlıkları gibi “ulaaan” problemler pek de yaşanmadı,.. birkaç ilgiç halüsimasyon örneği de duymadım değil,.. ama bana olmadı ne yazık ki,.. organizasyondaki görevliler son derec kibar ve arkadaş canlısı idiler,.. bizim kadar da yorulmalarına rağmen yine de nezaketlerinden hiçbişi kaybetmediler,.. ancak organizasyondan kimsenin denemeyi bitirememesi acı oldu:) bunlara, geçen seneki bildirgeç zirvesinin gözdesi baran da dahil! bana sürekli vitamin takviyesi koşturması ya da herkese göz damlası hizmeti vermesi bile buna engel olamadı:)

eleme, daha çok kendi istekleri ile gidenler şeklinde oldu,.. sürekli ellerinde fenerle aramızda dolaşan görevliler bunları yüze tutma suretiyle uyuyanları belirleyip, önlerinde elleriyle bir şık şık yapıp, tınmayanları götürdüler,.. fenerin yüze tutulunca etkili olan uyku kaçırma özelliğini bol bol kullanıp bizi uyandırdılar, özellikle de bayan tomurcuk,.. kendisi jeneriklerde çalan bütün şarkılara eşlik etmesi ile de takdirimi kazandı,.. sağlık ekibi her an hazır bekledi,.. film sırasında ve ending creditler anında kalkmak yasak idi ancak yiyecek ve sağlık ihtiyaçları ayağımıza getirildi,.. film araları da film – beş dakika (salondan çıkış, tuvalet, telefon yasak) – film – beş dakka (aynı kurallar) – film – onbeş dakika (herşey serbest) sırası ile gitti,.. film seçimleri genellikle yeni olmamakla berbaer duruma uygun idi,.. ancak hemşo ve d-tox gibi uyanık kalma oranlarının azaldığı yanlış seçimler de olmadı değil,.. hemşo bitince salon bunu kutlamak isteyenlerin alkışları ile bir inledi,..

12,33’de başlayan denemenin film listesi de şöyle oldu,..

1_Crauching Tiger & Hidden Dragon
2_Boondock Saints
3_Asterix & Oburix,..
böylece 18,20’de ilk uzun molamız verildi,.. 5 saat 40 dakika geçmişti ancak pek kimse tuvaletlere yüz vermiyordu ve yorulma belirtileri elbette görülmüyordu,..

4_ikinci set 18,35’de Colletteral Damage ile başladı.
5_Ocean’s Eleven
6_Evolution,..
böylece ikinci set 00,16’da bitti ve böylece 11 saat 41 dakikayı tüketmiş oluyorduk,..
7_Me, Myself & Irene

8_Final Fantasy
9_Lock, Stock & 2 Smoking Barrels ile üçünü ara 06,10 da verildi,.. bu molada tuvalet ihtiyacı ilk kez acı verici boyutlara ulaştı,.. dişlerim istemsiz bir şekilde takırdıyordu ve ellerim titriyordu.

10_Dungeons & Dragons
11_X-Men
12_Hemşo,..
8,15de verilen küçük aradayken 7 dakikalık bitmek bilmeyen credit mevzuu bizi çileden çıkardı. Bilincim son derece açık,.. şimdiden iki kişi vazgeçmiş,.. hah hah,.. yarım bardak kahve ve bir yudum su içmeme rağmen üzücü bir tuvalet durumum vardı,.. sanırım kahvenin, miktarından bağımsız bir çiş katalizasyonu söz konusu,.. X-men ending credits 8 dk sürdü,.. allah belalarını versin,..

13_Tailor Of Panama (not defterime filmle ilgili şunu yazmışım; “fucking boring!”)
14_Tomb Raider
15_O Brother Where Art Thou,..
17,20’de beşinci aramızı verdik,.. zaman mevhumu giderek kaybolmaya başlamıştı,.. üç gündür oradaymışım gibi hissetmeye başlamıştım,..

16_Exit Wounds (daha ilk yarım saatte çişim geldi,.. bir disorder olduğu kesin)
17_American Sweethearts
18_The One
22,45’de altıncı 15 dakkalık ara,.. A. Sweethearts’dan hiçbişi hatırlamıyorum,.. sadece ekrana baktım,.. anlamsızdı,.. arabalı takip ve dövüş sahnelerinde kim kimdir kesinlikle takip edemiyorum artık,.. sanki iki jet li varmış gibi the one’da,.. creepy,..

19_The Score
20_American Pie
21_American Pie 2
hırkamı yastık gibi arkama koymaktan vezgeçinde uykum biraz açıldı! tabii bu kafeinden de olabilir,.. american pie sırasında 35. saatte yanımdaki eleman elendi,.. işin kötüsü benim de kafam düşmek üzereydi!

22_Cats & Dogs
23_Jurassic Park 3 (dinazorların da, bu jenerigi yapanların da allah belalarını versin! dinazorlarınkini vermiş zaten,..)
24_Kahpe Bİzans
sabah 3,39’da ara verildi,.. Cats and Dogs’da inanılmaz güldüm,.. herşeye gülmeye başladım zaten,.. avuş içlerim çok üşüyor,.. tansiyonum düşmüş biraz,.. bu film inanılmaz komikti ama,.. bir de halüsinasyon konusu var,.. film boyunca bğtğn kedi ve köpekleri konuşurken gördüğüme yemin edebilirim! Spooky,.. Çiş konusunu açmayın lütfen,.. Kahpe bizans sırasında hayatımın en kötü acısını yaşadım bu yüzden,.. bari acımı unutturacak bir film olsaydı,.. yeni set ile energy drink işine ağırlık vereceğim,..

25_13 Ghosts
26_Whole 9 Yards
27_D-Tox
saat kaç hatırlamıyorum,.. not defterime de anlamsız bişiler karalamışım,.. insanlar giderek saçmalamaya başladı,.. herkes komedyen oldu bu arada,.. hah,.. bana bile gülüyorlar! iki energy drink içtim,.. son 20 saatteki beşinci oldu bu,.. son 24 saate sakladım bu kozu, çünkü yan etkisi fazla oluyor,.. ancak kahveden çok daha iyi,..13 Ghosts, gerçekten ama gerçekten çok korkuttu beni,.. sürekli yanımdan geçen birileri görmeye başladım,.. bir kere arkamı dönüp kimsenin olmadığını gördüm bir kez de,..

son set,.. 28_Scorpion King,..
29_Bridget Jones
40 Days 40 Nights

bitirdiğimize inanamıyorum,.. son set gerçekten çok iyi geçti,.. energy drink boost etti beni herhalde,.. hiç uykum yokru,..

kalanların oy birliği ile devam edilmedi,.. çünkü devam durumunda olay kişiselleşecekti,.. muhtemelen ömür boyu sinema mevhumu insanlara hırs yaptıracaktı,.. ama ben yine de oyumu bir set daha yapılmasından yana kullanmıştım,.. olmadı,..

19,55,.. bu kadar,.. bişiler yaptık,.. iyi oldu,.. şu an çektiğim acının boyutlarını anlayabilecek 13 kişi var dünyada,.. hadi biraz da o 12 amerikalı olsun,.. yani benim dışımda sadece 25 kişi var dünyada bu acının boyutlarını bilebilecek,.. akıllı işi değil yani,.. ama yine de mutluyum,.. keyifli bir üç gün geçirdim 🙂

not:yazıyı döndüğüm gibi yazmıştım, ancak filmleri linklemeyi düşünüyordum ama fenalaşacaktım uykusuzluktan,.. boşverdim,.. imla hatası filan doludur muhtemelen,.. ama şu an bile bakacak enerjim yok,.. zaten tekrar yatmayı düşünüyorum,.. zaten gereksiz oldugunu da şimdi farkedebiliyorum,.. “bu ne be, günlük lan bu” diyenlere de “günlük sana derler” diyorum,..

…oyunun kuralları

ELOY | 12 October 2002 16:15

Uyandım. Daha bir özgürdüm bu sabah. Benim değildi bugün, belki başkaların da. Nasıl desem, bu sabaha kadar binlerce parçaya bölünmüş düşüncelerim bozgun sonrası yenik bir ordunun askerleri gibi komutanlarına –yani benliğime- isyan ediyor ve geçmişimde bedelini ödemeyi göze alamadığım her kare arka arkaya sıralanıp tanıdık bir filmin -yani hayatımın- bütün trajedisini ve sefaletini intikam alırcasına önüme seriyordu… bu dehşet verici bir durumdu. Ben kahramanı olduğum filmin senaryosunu yazarken bunu hiç mi hiç düşünmemiştim…

Öyle ya görünüşte hayat tepe taklak yuvarlanıyor, kahraman yaşıyor, dostluklar kuruyor, insanlarla geçiniyor yada geçinemiyor, kadınlar tanıyor, aşık oluyor, tanımadığı kadınlara aşık oluyor, tanımadığı kadınları unutuyor, kadınları tanımadığını unutuyor. Birinde mutlu oluyor. Bütün bunlar olurken yemek yiyor, yemek için çalışıyor, çalışmak için çalışıyor, çalışmamak için çalışıyor. Meslek sahibi oluyor, ev sahibi oluyor, çocuk sahibi oluyor, sahip oluyor, sahip olmazsa sahibi oluyor, sahibi olmazsa sahipliğe karşı oluyor, biri olmazsa öbürü oluyor, o da olmazsa her şeye karşı oluyor. Duyarlılık içinde, uyarlılık içinde, kararlılık içinde, tutarlılık içinde, -lık, -lık, -lık, içinde ve her şey birbirinin içinde, hayat tepe taklak kör bir noktaya yuvarlanıp gidiyor… kısacası her şey kelime manası dışında hiçbir kişiliği olmayan bütünsel bir boşlukta birbirine karışıyor ve hepsi aynı noktaya yönelmiş oklar gibi aynı delikten yukarı doğru fışkırıyorlardı. Kendime “yaşadığın bir tek şeyin ama bir tek şeyin arkasında kaya gibi durabilir misin?” diye sordum, görünüşte her şeyin arkasında durabilirmişim gibi geliyorken beynimde fırtınalar koparan o soruyla uyandım… “Hayır!” diye bağırdım “sen hiç başka film seyretmedin ki…”

şunlar vede bunalar..

| 16 May 2002 09:52

matrix 2’nin tizırını şurdan izleyebilirsiniz. time‘ın starwars’a özel hazırladığı site çok güzel. sitedeki ankette sorulan “yeni starwars’lar eskilerinden dahamı iyi” sorusuna verilan 80binin üzerindeki cevapların %80’inden fazlası hayır olmuş.

yeni starwars’ın animasyon direktörü Rob Coleman sci. fiction alemine film hakkında şunları söylemiş.

Fahrettin Cüreklibatir (cüneyt arkın)

cyberfrs | 20 January 2002 02:08

şimdiki bazı artistlerin eskiden erotik (hatta porno) film çevirdiğini duymuştum ama cüneyt arkınında porno film çevirmiş olmasına şaşırdım.Bu arada siteden cüneyt arkının Joseph Arkim , George Arkin , Steve Arkin , Fahrettin Cureklibatur gibi diğer sahne isimlerinide kullandığını gördüm.

Star Wars [Yıldız Savaşları]

skywalker | 08 January 2002 22:59

Star Wars [Yıldız Savaşları]

16 Mayısta Dünyadaki birçok ülke ile aynı anda Türkiyede de
Özen Film
tarafından vizyona girecek olan yeni Star
Wars
Bölümü Attack
of the Clones
(Klonların
Saldırısı)
ve konsept hakkında öğrenelim bilelim !

İlk orjinal versiyonu 1977 de çekilen ve aslında ozaman 20th
Century Fox
firması tarafından hiçde önemsenmeyen ve yapım
hikayesi
ilginçliklerle dolu bir film Star Wars.

İlk bölüm A New Hope (Yeni
Bir Umut)
gösterime girdikten sonra çılgın bir fan
grubuna sahip olan, Yazarı ve yapımcısı George
Lucas
‘a Milyar Dolarların kapısını açan hayal dünyanızın sınırlarını
zorlayan bir iyi ve kötü öyküsü aslında Yıldız
Savaşları.

hemen gelsin de bira

| 18 June 2001 02:11

hemen gelsin de biran önce izleyelim şu tombraider
ı lakin hastayız angelina bacimiza, birde o trailerda görmedikmi laras
party mix
olayını feci gaza geldik. hemen akabinde terimiz soğumadanda the
fast and the frurious
gelsinki 60 saniyedeki hayal kırıklığımızı telafi mahiyetinde biraz drag yapan nitrolu araba seyredip ulan
yazın keyfi şimdi çıkıyo bea diyelim..