bildirgec.org

fantasy hakkında tüm yazılar

“Prince of Persia: Sands of Time”ın ilk posteri ve tüm detayları

queennothing | 27 July 2009 17:26

New Yorklu Jordan Mechner‘in 1989 yılında dünyaya sunduğu “Prince of Persia“, üzerinden yıllar geçmesine rağmen, hala oyunseverlerin gözde video-oyunlarından biri. “Prince of Persia“nın, 1942, İngiltere doğumlu, BAFTA Ödüllü sinemacı Mike Newell tarafından sinemaya aktarılacağı haberi, daha önce Sinepil’de duyurulmuştu. “Donnie Brasco“, “Four Weddings and a Funeral“, “Pushing Tin“, “Mona Lisa Smile” ve büyük ölçüde adının duyulmasını sağlayan “Harry Potter and the Goblet of Fire” gibi başarılı yapımların yönetmenliğini yapan Newell, “Prince Of Persia: The Sands of Time” projesi için “CSI: NY“, “CSI: Miami“, “Without a Trace“, “Cold Case“, “CSI: Crime Scene Investigation” gibi başarılı diziler başta olmak üzere; “Con Air“, “Flashdance“, “Top Gun“, “Black Hawk Down“, “Deja Vu“, “King Arthur” ve “Pirates of the Caribbean (Karayip Korsanları) Serisi: 1, 2 ve 3“nin yapımcılığını üstlenen, 1945, Amerika doğumlu Jerry Bruckheimer ile anlaştı. Newell ve Bruckheimer, başarılarının tesadüfe dayanmadığını zaten kanıtlamışken, 28 Mayıs 2010 tarihinde vizyona girecek olan “Prince of Persia: Sands of Time” hakkında sorulan soruları yanıtlayıp, hem oyunun vefalı tutkunlarını, hem de fantastik / macera sinemasına ilgi duyanları, sabırsız bir bekleyişe sürükleyen yeni bilgiler paylaştılar.
Bruckheimer;”Daha önce çok fazla video – oyunu oynamadım, hatta oyun dünyasına yabancı olduğumu söyleyebilirim. Ancak, Prince Of Persia‘yı oynadıktan sonra, yıllardan beri bu kadar sevilmesinin nedenini anladım. Oyunun geçtiği zaman ve dünya, ilgiyi hep yükseklerde tutacak türden. Egzotik, gizemli, tarihi bir görsellik. Ben, her zaman beğeniyle izleyebileceğim projelerin arkasında yer almak isterim, bu film de onlardan biri.”

Filmde, ‘Prince Dastan’ karakterini canlandıran isimse, Los Angeles doğumlu aktör Jake Gyllenhaal. Daha önce “Proof“, “The Day After Tomorrow“, “Zodiac” gibi başarılı yapımlarda yer alan; rol aldığı “Brokeback Mountain” adlı yapımda ‘En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu’ dalında Oscar’a aday olan Jake, sinemaseverlerin en çok “Donnie Darko” adlı bilim-kurgu yapımından aşina olduğu bir aktör. Filmde, ‘Prens Dastan’ı canlandıracak olan Jake, ilk defa büyük bir aksiyon yapımında başrol oynayacak. Karaktere uygun bir hale gelebilmek için aylarca egzersiz yapan Jake, film için oldukça heyecanlı görünüyor;
“Fantastik / aksiyon yapımlarını seyretmeyi çok severim. Bunlardan birinde yer almak da, benim için oldukça gurur verici. Canlandırdığım karakter, alaycı, huysuz, kendine fazlasıyla güven duyan ve çok iyi kılıç kullanan bir prens. Dastan’a, Afacan Dennis ve biraz da Indiana Jones havası vermeye çalıştık.”

Jake’in ‘Prens Dastan’ karakterini canlandırması için, vücudunu forma sokması gerekmiş. 6 aylık bir çalışma sonucu, nadiren dublör kullanarak çekilen sahneler sonucunda Jake, oldukça eğlenmiş;
“Role alışabilmem için 6 ay boyunca türlü egzersizler yaptım. Dastan’ın zırhına, 10 kilo ağırlıkla koşu yaparken; iki eliyle kılıç kullanma yeteneğine, boks yaparak; kılıçla koşmasına ise, koşu yaparken elimde uzun cisimler taşıyarak alıştım.”

Scoop (2006)

queennothing | 26 July 2009 11:20

Usta yönetmeen / oyuncu Woody Allen‘ın, Scarlett Johansson tutkusunun bir başka eseri olan “Scoop“, 2006 çıkışlı, komedi altyapılı bir cinayet hikayesi.
Sondra Paransky, gazetecilik bölümünde okuyan, meraklı, atılgan ve zeki bir kızdır. Sıradan yaşamı ve zararsız takıntılarıyla, en büyük hedefi ‘işinde yükselmek’ olan Sondra, bir akşam, sihirbazlık gösteriyle nam salmış Sid Waterman’ın şovuna katılır. Seyircilerin arasından birini seçerek, kutunun içine sokan Waterman, tesadüfen Sondraa’yı seçer ve genç kız, davet üzerine sahneye çıkmak zorunda kalır. Kutuya giren Sondra, gördükleri karşısında dehşete kapılır; çünkü, bu ne Waterman’ın gösterisi, ne de gerçek hayatta karşılaşabileceği bir durumdur; ‘Tarot Kartı Katili’ diye adlandırılan bir seri katilin peşine düşen gazeteci Joe Strombel, bir süre önce esrarengiz bir şekilde öldürülmüştür. Sondra’nın içinde bulunduğu kutuda beliriveren Strombel’in hayaleti, genç kıza ‘cinayetlerin peşinden gitmesi gerektiği’ni söyler. Strombel’in hayaletiyle konuşan Sondra, dehşete kapılır; ancak ‘cingöz gazeteci’ yönü ağır basar ve ‘Tarot Kartı Cinayetleri’ni araştırmaya karar verir. Olaya istemeden dahil olan Waterman de, güvensiz, şüpheci tavırları ve paranoyak fikirleriyle durumu daha da karmaşıklaştırır. Sondra’nın, hayalet Strombel’dan aldığı tüyolar, ‘Tarot Kartı Katili’nin, sosyetenin ünlü siması Peter Lyman olduğu sonucunu ortaya çıkarır. Siyah saçlı kadınları öldürüp, yanlarına bir Tarot kartı bırakan seri katilin, ‘Lyman’ olduğunu düşünen Waterman ve Sondra, baba – kız rolüne bürünerek, türlü yalanlarla genç adamın hayatına sızmatyı başarır.

Yakışıklı, romantik, anlayışlı ve zengin Lyman, Sondra için ‘katil’ olamayacak kadar iyidir ve ikili, birbirlerine aşık olur. Her şeyin dışında Waterman, Lyman’ın katil olduğuna dair sağlam kanıtlar bulur ve korkak karakterine rağmen, Sondra’nın hayatını kurtarmak için harekete geçer. Sondra ise, sevdiği adama güvenmektedir ama Waterman’ın yaraattığı şüpheyi yoketmek için, durumu Lyman’a anlatır. İkili olaya gülüp geçeer, ancak ne Waterman, ne de Strombel’in hayaleti, Lyman’ın suçsuzluğuna inanmıştır.
Aşık Sondra’ya karşı, bir hayalet ve bir sihirbaz; hiçbir savunmanın, aşkın ya da ünün yok sayamayacağı kadar sağlam kanıtlar peşine düşer.

“District 9″dan 2 trailer yayınlandı!

queennothing | 10 July 2009 09:54

1979, Güney Afrika doğumlu yönetmen Neill Blomkamp‘ın ilk uzun metraj denemesi “District 9” adlı bilim-kurgu yapımı, 2 trailer yayınlayarak (buradan da izleyebilirsiniz) bilim-kurgu severlerle ilk tanışmasını yapmış oldu. 2 Ekim 2009 tarihinde Türkiye’deki sinema salonlarında gösterime girecek olan filmde, Sharlto Copley (ilk oyunculuk deneyimi), David James, daha önce birçok diziye konuk olan Amerikalı aktör William Allen Young, “Doomsday“de de rol alan Jason Cope, Vanessa Haywood (ilk oyunculuk deneyimi) gibi isimler yer alıyor.

Buz Devri 3: Dinozorların Şafağı (2009)

bozdag | 06 July 2009 10:03

Buz Devri 3: Dinozorların Şafağı / Ice Age: Dawn of the Dinosaurs
Buz Devri 3: Dinozorların Şafağı

Buz Devri” ve “Buz Devri 2: Erime Başlıyor“dan sonra merakla beklenen devam filmi “Buz Devri 3: Dinozorların Şafağı” 1 Temmuz’da sinema salonlarında seyirci toplamaya başladı. Buz Devri hayranları bu kez filmi belirli sinemalarda 3 boyutlu izleme olanağına da sahipler.

Alt yazılı orijinal seçeneği dışında Türkçe dublajlı seçeneği de bulunan Buz Devri 3’ün seslendirmelerinde ise Ali Poyrazoğlu, Haluk Bilginer, Yekta Kopan ve Altan Erkekli öne çıkıyor.

Natalie Portman

queennothing | 05 June 2009 17:13

9 Haziran 1981, Kudüs, İsrail doğumlu Natalie (Hershlag) Portman, sinemayla ilgilenen annesi ve cerrah babasının tek çocuğuydu. Ailenin yeni üyesi, iki yetişkini, Kudüs’ten ayrılıp, sınırsız imkanların olduğu Amerika’ya yöneltti ve 1983 yılında Washington’a taşındılar. Amerika, özellikle de çok yönlü eyalet olan Washington, Natalie‘nin büyümesi için ideal bir yerdi ama aile, kısa bir süre sonra New York, Syosset’e taşındı. Yüz hatları ve doğuştan gelen yeteneği sayesinde modellik teklifi alan Natalie, esasında ‘aktris’ olmak istiyordu. Bir kaç yerde modellik yapan Portman, ’94 yılında “Developing” adlı kısa metraj yapımda yer aldı. Aradan çok zaman geçmeden, aynı yıl “Léon“da yer alarak tüm gözleri üzerine çevirdi. Luc Besson‘un yazıp, yönettiği yapımda Natalie, Jean Reno ve Gary Oldman ile birlikte rol aldı. 1995 yılında Al Pacino, Robert De Niro, Jon Voight, Val Kilmer ve Dennis Haysbert gibi isimlerle birlikte “Heat” adlı aksiyon yapımında ‘Lauren Gustafson‘ karakteriyle yer aldı. 1 yıl sonra “Blow“un yönetmeni Ted Demme‘nin elinden çıkan “Beautiful Girls” adlı filmde ‘Marty‘ karakterine can verdi. Oyunculuk kariyerine öncelik veren Natalie, okuluna da kesintisiz devam etmekteydi. Aynı yıl Woody Allen‘ın başarılı yapımı “Everyone Says I Love You“da Edward Norton ve Drew Barrymore ile birlikte rol aldı. Filmde ‘Laura Dandridge‘ karakterini canlandıran Natalie, Tim Burton‘un “Mars Attacks!” adlı fantastik komedisinde de rol aldı.

Underworld: Rise of the Lycans (2009)

queennothing | 29 May 2009 14:35

2003 yılında vizyona giren “Underworld“un 2. filmi “Underworld: Evolution” (2006)’ın devam filmi olan “Underworld: Rise of the Lycans“, Fransız yönetmen Patrick Tatopoulos tarafından çekildi. İlk iki filmin tersine “Underworld: Rise of the Lycans“, hikayenin gerisine; ‘vampirleri günışığından korumak ve işlerini yapmak için ‘köle’ olarak çalıştırılan Lycanlar’ın, vampirlere nasıl savaş açtığını’ anlatıyor. Yani hikaye, Selene değil, Selene henüz doğmamışken, Viktor‘un uygarlığı ve Lycanlar‘la olan savaşını anlatıyor.

İnsan görünümlü kurtadamlar, yeni bir türün yaratıcısı olmuşlardı; ‘Lycanlar‘. Viktor’un yönetimindeki vampirleri günışığından koruyan ve her türlü işlerini gören sadık köleler olan Lycanlar, isyan bir yana, şikayet bile etmeden yaşamlarını sürmektedir.
Viktor’un en sadık kölesi olan Lucian, Viktor‘un biricik kızı Sonja‘ya aşıktır. Aşkına karşılık bulan Lucian, Sonja’nın vampir soyundan olması sebebiyle, aşklarının Viktor tarafından ‘imkansız’ kılınacağını biliyordur.

Underworld: Evolution (2006)

queennothing | 29 May 2009 09:48

Underworld“un (Karanlıklar Ülkesi) devam filmi olan “Underworld: Evolution” (Karanlıklar Ülkesi: Evrim), tıpkı ilk filmde olduğu gibi Len Wiseman, Danny McBride ve Kevin Grevioux üçlüsü tarafından kaleme alınmış, McBride tarafından senaryolaştırılıp, Wiseman tarafından çekilip, vizyona hazır hale getirildi.
Devam filminde de yine Kate Beckinsale, Scott Speedman, Bill Nighy, Shane Brolly, Michael Sheen ve bu isimlerin yanısıra Tony Curran, Derek Jacobi, Steven Mackintosh ve Brian Steele gibi oyuncular da yer alıyor.

Ailesini, kaç açlığını gidermek için Viktor‘un katlettiğini; sadece kendisini, öldürdüğü kızı Sonja‘ya benzediği için sağ bırakıp, kendi ırkına kattığını öğrenen Selene, Viktor‘u etkisiz hale getirmiş, Lycan ve vampirlerin birleşimi, eşsiz bir canlı, bir ‘melez’ olan Michael‘a yardım etmektedir.
Geçmişi hakkında öğrendikleri, Selene‘i, ‘ailesi katledilmeden önceki geçmiş’e götürür.

Underworld (2003)

queennothing | 28 May 2009 12:58

2003 yapımı fantastik gerilim filmi “Underworld” (Karanlıklar Ülkesi), yönetmen Len Wiseman (ilk yönetmenlik deneyimi) ve filmde rol alan iki isim Danny McBride ile Kevin Grevioux tarafından kaleme alınıp, McBride tarafından vizyona uygun bir senaryo haline getirildi.
Serendipity“, “Pearl Harbor“, “The Last Days of Disco” gibi filmlerle yıldızı parlayan, “Underworld” ile başarısını katlayan aktris Kate Beckinsale‘in başrolde yer aldığı yapımda, İngiliz aktör Scott Speedman, “Frost/Nixon“un ‘David Frost‘u Michael Sheen, Shane Brolly, Sophia Myles, Bill Nighy ve “Prison Break” dizisinin başrol oyuncusu Wentworth Miller yer alıyor.

Yüzyıllar önce, insan görünümlü kurtadamların (‘Lycan‘lar) soyunu çürütmüş olan vampirler, Kraven‘in uygarlığında soylarını devam ettirmekteydiler. Yüzyıllar evvel, son Lycan olan Lucian‘ı öldürüp, uykuya dalan Viktor‘un Kraven‘a devrettiği vampirler arasında ölüm taciri Selene de yer almaktadır.

Gamer: Ya Oyunlar Gerçek Olursa?

zabun | 15 May 2009 10:04

Mark Neveldine yönetiminde çekilen, aksiyon, bilim-kurgu türlerindeki “Gamer” filmi, 4 Eylül 2009 tarihinde ABD’de gösterime girecek. Filmin başrollerini 300 Spartans’taki performansından hatırlayacağınız Gerard Butler (Kable) ve Dexter dizisinden tanıyacağınız Michael C. Hall (Ken Castle) üstleniyor. Filmin konusu kısaca şöyle; zihin kontrolü teknolojisinin kullanıldığı Slayer isimli, fps tarzındaki multiplayer bir oyun yapılır. Oyuncular oyunu gerçek insanların zihinlerini kontrol ederek oynayabilmektedirler. Kontrol edilen köleleştirilmiş insanlar ise gerçekten birbirleriyle savaşmak durumundadırlar.

“Tünel”

ashg | 29 April 2009 10:02

Düşler” – “Tünel”

Akira Kurosawa’ın “Düşler”inde üçüncü dördüncü hikaye olan “Tünel” bana göre bu sekiz hikayenin içinde insanı en çok etkileyen film. Kısaca bir tünele giren ve orada ölümünden sorumlu olduğu başka askerlerin hayaletleriyle karşılaşan bir askerin tünelin sonuna varma çabaları anlatılıyor. Yönetmen bu filminde evrensel bir konuyu işliyor ama Japon değerlerini ve etkisini hissediliyor.

Film, ıssız bir yolda tek başına bir askerin görüntüsü ile başlıyor. Genel planlarla örülü filmde Kurosawa tablo gibi kadrajlanmış görüntüler elde etmiştir. Alacakaranlıkta karşına çıkan ve sonu görünmeyen tünele girmek üzereyken bir köpeğin ulaması ile asker gerilemeye başlıyor. Tünelden çıkan köpeğin üzerinde el bombalarının olduğunu görüyoruz. Köpekten korkan asker yavaş yavaş tünelin karanlığında yok olmaya başlıyor. Yönetmen konusunu hemen hemen aynı ölçeklerle anlatıyor: Orta ve Amerikan Plan. Kurosawa’nın ağır bir ritimle tünelin sonunu görmeden ilerleyen kamerası bizimde askerin tedirginliğini yaşamamıza neden oluyor.
Tünelin sonuna çıkan asker tünelden gelen ayak seslerini duyar ve korkuyla -ve büyük bir olasılıkla- köpeğin gelip saldırmasını bekler. Tüneldeki karanlıktan orada ölümüne tanık olduğu “Er” rütbeli Noguchi gelir. Askerin koyu ceset makyajından bir ölü olduğunu anlarız. Bu makyaj biçimi yönetmenin Japon öğelerini göz ardı etmediğini gösteriyor. Askerin ceset makyajı geleneksel Kabuki Tiyatrosu’ undaki figürleri andırıyor. Er komutanına gerçekten savaşta ölüp ölmediğini soruyor! Gerçekten öldüğüne inanamayan asker eve gittiğini ve annesinin onun için hazırladığı kekleri yediğini anlatıyor. Filmin dramatik olarak en etkileyici bölümü erin uzakta kalan ışıkları gösterip evine gidememe acısını anlattığı sahne. Ailesinin O’nu beklediğini komutanına anlatıyor. Noguchi artık savaşta öldüğünü kabul ediyor ama bunu ailesi asla kabul edemeyecek. Noguchi arkasını dönüp tünele doğru giderken komutanı O’nu uyarıyor ve son kez erin kendisini selamlamasını istiyor. Er Noguchi tünele girdikten sonra uygun adım gelen bir grup askerin ayak sesleri duyulmaya başlıyor. Komutanın önene kadar gelip O’nu selamlıyorlar. Bölüğün çavuşu, komutana üçüncü müfrezenin kayıpsız döndüğünü söylüyor. Komutanın şaşkınlığı ve üzüntüsü film içinde en yakın ölçeklerden biri ile ile bel planla anlatılmış. Komutan üçüncü müfrezenin yok edildiğini ve hepsinin savaşta öldüğünü askerlere yüksek sesle anlatıyor. Tüm müfrezenin ölümünden kendinin sorumlu olduğunu itiraf eden komutan nasıl esir düştüğünü ve ölmeyi ne kadar çok istediğini anlatıyor. Dünyaya tekrar gelmelerinin hiçbir şey kanıtlamayacağını ve dönmelerini istiyor. Filmin ana metaforu tünel iki boyutu birbirine bağlayan bir kapı gibi düşünülmüş. Komutan tünelin karanlığına girmeyen üçüncü müfrezeyi yine emirle göndermek zorunda kalıyor. Müfreze tünelde ilerledikçe derinlerden marş duyuluyor. Askerlerini son kez selamlayan komutan olduğu yere yıkılıyor. Köpek tekrar tünelden çıkarak komutana hırlıyor.