bildirgec.org

evil corporates hakkında tüm yazılar

fena yapariz

cekirge | 19 April 2003 18:33

walla pinkfloyd, bulent ince ve winmaker cekirge’yi esir aldilar ben de gunluune el koydum. birakicak olurlarsa oldurecek beni cek!

CuLDeSaC

daa fazla direnemeyecekler cekirge cildirdi hahahahhahah

@Eloy

umg | 10 April 2003 08:38

Eloy..

hi hi, anlarsın ya…

Bir “Walker” hikayesi

Gılgamış | 28 March 2003 22:12

ABD Başkanı’nın adı, tıpkı babası gibi, George Bush. Bu nedenle, ismine eklenen “W” harfinin oğulu babadan ayırt edici bir farklılık olduğu sanılıyor. Aslına bakarsanız, bu pek doğru değil; çünkü Baba Bush’un da adı, tıpkı oğlu gibi George W. Bush. Baş harf aynı da, adlar mı farklı? Hayır, ikisi de yine aynı adı simgeliyor: “Walker”. Yani ABD’de son 12 yılda iki adet “Walker” başkanlık yaptı denebilir. Peki bu Walker ne demek?

Malum viski markasıyla falan ilgisi yok. Gerçi her ikisinin de maksat ve stratejileri, viskici firmanın “Keep Walking” sloganında buluşuyor ama baba-oğul başkanların “Walker” adı taşımalarının ardında, viskici bir Büyükbaba’nın saplantılarını ve 80 yıl önceki marka bağımlılığını aramak çok da anlamlı değil. Belli ki, İngilizce’de “Yürüyen” anlamına gelen bu Walker adını “Prezidanlığa yazgılı” aile pek sevmiş. Ama işi de biraz sağlama bağlamışlar: Eğer başlangıcında “George” olmasa, “Walker Bush” biçiminde bir ad, içerdiği “Yürüyen Çalılık” anlamıyla hem biraz (afedersiniz) abuk olacak, hem de ne bileyim, bariz biçimde kızılderili adlarını çağrıştırdığı için “ABD Başkanlık makamı”na yakışmayacaktı. Neresinden baksanız, torun ve oğlunun müstesna ideolojilerini inceledikten sonra Dede Bush’un da zamanın kızılderili düşmanlarından biri olabileceğini tahmin etmek zor değil. Dolayısıyla, başlangıca “George” eklenerek “Yürüyen Çalı” garabetine biraz, nasıl desem, çekidüzen vermeye çalışmışlar ailece.

benden önce veya benden sonra

ELOY | 07 March 2003 11:44

benden önce internette ELOY adını alan.

benden sonra internette ELOY adını alan.

benimle aynı zamanda olupta benim yetişemediğim yerlerde ELOY adını alan.

herkesin dibine badem suyu.

aha burayada yazdım.

bilinsin yani. ne ana ne avrat.

nıhahah

18 sa. 56 dk.

ELOY | 27 February 2003 12:05

Ali superonline ile internete bağlanıp aylık ortalama 100 milyon telefon faturası ödüyor.
Ali hıyarlık edip 146dan bağlanıyor. Hıyarlığının farkına varmayıp bir de bağlantıyı 18 saat 56 dakika boyunca açık unutuyor.
Aylık aylık ortalaması 100 milyon olan faturası bu olaydan sonra ne kadar olur?
a)çok olur
b)bişi olmaz
c)ali sen ne yaptın?
d)vah vah vah
e)bi hesapliyim, ahkam girerim.

Leman denen kevaşe dergi

WeaponX-hafif | 11 September 2002 22:26

Nefret ederim Leman’dan oldum olası. Utanmaz bir dergidir. Çalar çırpar her şeyi yapar ama sonra ortalığa bok atmaktan sıkılmazlar. Nedir bunların rezillikleri? Bakın şimdi;

CeBIT’e gitmiştim. Turkcell standına uğradım haliyle. Velhasıl kelâm standda elime lönk diye bir dergi tutuşturdular. LemanMobil. Bakmayıp eve değin bekledim.

Eve geldim. Klozete oturdum (hehehe en büyük erkek zevki). Broşürleri dizdim. Ebadından dolayı üstlerde olan mevz-u bahis dergi geçti elime. Açtım ve baktım. Ana! O ne lan?

Ben zannetmiştim ki Leman karikatüristleri cep telefonu içeren karikatürler yapmış onlara bakacam. Yalan, yalan. Turkcell Servisleri tek tek yazılmış ve gençlerin (daha doğrusu vıcık vıcık telefonu kulağına ameliyatla entegre ettirmiş öküzcan, hıyargül isimleriyle çeşitlendirilmiş ailesiyle parazitik yaşam süren çok hücreli ancak tek hücreli beyinli oluşumların) anlayacağı dilde “ekiki hey dostum MMS atsana bana yeauw, hadi pumalarımızı giyip WAPtan bu gece hangi clubda parti var örenelim, DJ önemli deil, X atalım çatlayalım, patlayalım” şeklinde çok mühim iletişim kanallarını nasıl kullancaklarına dair yazılar.

Nazif Ülgen

BabyDeath | 27 August 2002 02:02

Kürtçe Eğitim serbest olduğu anda atağa kalkan Nazif Ülgen’in adını mutlaka duymuşsunuzdur. Kendisi daha önce de üstün zekalılar okulu olan “Yeni Ufuklar Koleji”ni, English Fast’i falan kurmuştu. Medyaya yansıtılan kısım bu. Fakat bir de olayın “GERÇEKLER” boyutu var.

Bu adamın kurduğu Yeni Ufuklar Koleji’nin son mezunlarından biriyim. Orada tam 8 sene okudum. Yani orayı çok iyi biliyorum. Bu adamı da. Bu adam, her sene bizlerden 10,000$ kadar para alıp, bizi süründüren biri. Okulumuzda en son sene öğretmen kalmadığından dersler boş geçmeye başladı. Pek çok ek ders çıkartıldı. Öğle tenefüsü 1,5 saate uzatıldı. Amaç? Ailelerimize durumu fark ettirmemek. Eve aynı saatte dönüyoruz ya. Okulda kalan son öğretmenler ise kesinlikle profesyonellikten uzak, fakat bizi yarı yolda bırakmamak için fedakarlıkta bulunan öğretmenlerdi. Aslında okullarda öğretmen bulunmaması Türkiye için pek te anormal değil, fakar söz konusu yılda 10,000 $ alan bir kolej olunca.. Zaten sonradan adı : Yeni Ufuklar İlköğretim Okulu oldu. Fakat hala para veren bizleriz. Zaten okulun da iyice afedersiniz boku çıkmıştı. Parasını alamayıp okulu sinirle terk eden Kanada’lı öğretmen grubu, yemeklerde çıkan peynirsiz peynirli makarnalar, 4 senedir aldığı %50 bursun karşılığı olan (4 yıl öncesinin parasıyla) 1,5 milyarı hala bekleyen arkadaşlarımız (paralarını önceden ödedikleri için bursu alınca, yarısını geri almaları gerekiyordu), okulun parasızlıktan battığı o yıl, Nazif Ülgen beyin İzmirde Villalarının, katlarının bulunması, güya üstün zekalıların okulu olan bu okula parası olan embesillerin dolması (örnek :Sibel Can’ın kızı- oğlu).. Bu arada alın size bir dedikodu, okula kızı ve oğlunu görmeye Sibel Can 2 yada en fazla 3 kez geldi. Fakat nerdeyse her cuma günü Hakan Ural kapımızda olurdu. İnsanın otunu çöpünü ortaya çıkaran medya bunları neden farkında değil?

corporate dövme

Wrzl | 07 August 2002 23:17

Tadoos denilen ilginç reklam yöntemiyle vücudunuz reklam panosu olmakta. Kalıcı ve ya geçici dövme ile alnınıza, elinize, kolunuza reklam alabiliyorsunuz. En sağlam geliri alnınıza for example “Microsoft” dövdürerek kazanıyorsunuz. 9000 sterlin’i alıp eşe dosta ömür boyu rezil olarak yaşıyorsunuz. 8 hafta rezilliğe 70 sterlin veriyorlar. Tarife şurda. Domain bile alamadıklarına göre kuyuya taş atma durumu söz konusu. Akıl fikir versin.

Lombak’a Gittim Akşam

oky | 06 August 2002 02:31

Lombak’agittim akşam. Bir önceki gün, dergi panosunda, 5 Ağustos için, karikatür çizemeyen ancak yazılar yazan gençleri dergilerine bekleyecekleri yazıyordu.

Yalnız gitmeyeyim dedim, arkadaşa telefon açtım, olur dedi, birlikte gidiverdik. Daha önce gitmediğimden ve adresi de ezberleyemediğimden dolayı, orayı ancak ona sor buna sor metoduyla bulabilirdik. Öyle de bulduk zaten. İlk sorduğum kişi, Lombak’ı bilmiyorum ama Leman’ı tarif edeyim istersen dedi. Teşekkür edip yanından uzaklaştım. Tipinden, dergi adresini bilebileceğini tahmin ettiğim bir gence sordum en son. Benim yıllarım o dergide geçti dedi 1,5 senelik dergi için. Olsun, sağolsun yerini biliyormuş gerçekten de. Şanzelize’nin girişinden o ürkütümsü binanın içerisine daldık. Ben kimse yoktur rahat rahat sohbet ederim düşüncesiyle basamakları bazen birer kendimi kuvvetli hissettiğimdeyse ikişer olmak üzere çıkarken, bir kuyruk çarptı gözüme. Bu kuyruk, halk ekmek, emekli maaşı, iş görüşmesi kuyruklarının tıpkısıydı. Mecbur sıranın en sonunda yer aldık. Ve henüz kapılar açılmamıştı. Merdivene çömüp bi sigara yaktım. Derken bir alt katta, Bahadır Baruter olabiliritesi yüksek bir adamı gördüm. Elinde bir resim dosyasıyla alt katta mola veren bu Baruter kılıklı kişilik, kuyruğu görünce geldiği yoldan geri dönmeye başladı. Bu Baruter olma olasılığını kuvvetlendiriyordu. Kaçmıştı. Korkmuştu kalabalıktan. Bir iki kişi daha geldi böylece kuyrukta bulunan son kişiler olma sendromundan kurtulduk. Sonra yine bir iki kişi daha geldi fakat bunlar direk dergiye girdi. Dergideki surat çizimlerinden, birisinin Kenan olduğunu tahmin edebiliyordum. Sigaram yarısındaydı ki kapı açıldı. 15 saniye kuyrukta bulunan ilk kişilerle muhabbet etti bu kapıyı açan kişi. Sonra sürüyü içeri aldılar yavaşça. Dergideki kediyi hep merak ediyordum. Felaket bir yaratıkmış hakikaten. Ona buna saldırıyor. Bi oraya bi buraya çızplayıp duruyor. Fatih Solmaz vardı bizlerle ilgilenen. Ama kapıyı açan ve sürekli internette dolanan kişi sanırım ya Oky idi ya da Hakan. Millet hep karikatür getirmiş. Birisi de onlarca sayfa senaryo yazmış. Bi ben varım kısa komikçik hikayecikler yazan. Sıra bana geldi. Metin Fidan tarzı yazdığımı belirtip bir kaç örnek hikaye uzattıp. Fatih abi gülümsedi. Fontları küçücük yapmışsın diye. Ben de bir sayfaya arkalı önlü sığsın diye öyle yaptığımı belirten mantıklı bir açıklama yaptım. Bunları evde okurum sen bana ulaşabileceğim bir numara yaz dedi. Cumaya kadar ararım dedi. Ben de yazdım. Tokalaştık. O sırada Bülent Üstün geldi. Bikaç kız vardı dergide onlarla ilgilendi. Konuşmak istemediği biri telefonla aradı, süper bir kıvraklıkla kurtuldu. İşbitirici ve yaramaz biri olduğu her hareketinden her konuşmasından belliydi. Sonra arkadaşla çıktık işte ordan. Bikaç gün önce 2 bira içip 1 bira parası ödediğim mekana gidip bi kola bi bira içtim. Ama bu sefer paralarını ödedim tamamiyle. Bakalım cumaya kadar arayacak mı Fatih Solmaz. Bu arada, Lombak haftalık bir dergi çıkartıyormuş, haberiniz olsun. Hadi eywallah.