bildirgec.org

ensest hakkında tüm yazılar

Sıradanlaşan Sıradışılık ve Normalin Anakronizmi: Visitor Q

Kuduz maymun | 03 August 2009 14:27

Visitor-Q (Bijitâ Q)
Visitor-Q (Bijitâ Q)

Japon toplum ve aile yapısında oluşan çöküntülerin konu edinildiği filmde ünlü Japon yönetmen Takashi Miike, kurgu esnasında sıradanlaşan ahlaki sıradışılığı etkili bir biçimde aktarmıştır.
Filmde konu edinilen aileye bir gün bir misafir gelir. (visitor Q). Bu misafiri evde kimse tanımaz ama varlığı da yadsınmaz. Adam evde kalmaya başlar. Konu edinilen ailenin annesi, oğlundan sürekli dayak yemekte, gündüzleri de sıradan bir iş yapar gibi evde ev işlerini, yemeği yapıp fahişelik yapmak için dışarı çıkmaktadır.
Evin lise çağlarındaki kızı zaten evden ayrılmış, fahişelik yapmaktadır. Baba, bir basın- yayın işinde çalışmaktadır. İşi gereği bir gün Japon gençleri ile röportaja çıktığında kızının fahişelik yapmakta olduğu civarda bir otelde kızın da teşviki ile öz kızı ile yatmıştır. Fakat parası yetişmemiş, ücretin kalan kısmını evde annesine vereceğini vaadetmiştir. Yine sokakta oğlunun diğer öğrenci gençler tarafından sürekli bir şiddete maruz kaldığını görmüş, işi gereği kullandığı kamera ile bunu kaydetmiştir.

Uzakdoğu Sinemasında Pedofili ve Ensest

Kuduz maymun | 27 July 2009 15:24

Pornografinin hemen her ülkede hoş görülmeyen bir türü: Çocuk pornografisi. Ve örtülü çocuk pornografisi denebilecek bir tür: Uzakdoğu pornografisi. Evvela Uzakdoğu pornografisinden bahsetmekte yarar var. Uzakdoğu pornografisine ait fotoğraf ya da videoların çoğunun, pornografik içerikli sitelerde bir kategori şeklinde ve ayrı bir yerde istiflenmiş olduğu görülür (Asian sex-Asian porn). Peki Hiç düşündünüz mü, neden Avrupa, Afrika pornografisi diye bir kategori yoktur da ilgili siteler de; Asya pornografisi diye bir kategori vardır? Nedir diğer türlerden bunu ayıran özellikler?

Yeni çağın iğrenç tanımlaması : Pedofili

Ertugrul1986 | 31 October 2008 22:58

Pedofili nedir ? Belkide çoğumuz bu kelimenin anlamını bilmiyor.Bende az önce öğrendim ve hemen paylaşmak istediğim.Pedofoli sapık insanların çocukları baştan çıkarma,onlar ile cinsel ilişkiye girme ve onlara temas ile cinsel duygularını tatmin etmeye ”pedofili” deniyormuş…Yıllar geçtikçe bir çok sapıklık ortaya çıkıyor;Zoofili(Hayvanla ilişki),Ensest(Akrabaları ile) bunlar bir kenara kızı ile ilişki içersine giren babalar bile var.Tabii onlara baba demek yanlış olur.Pedofili size şu sıralar haber gündemini sallayan yazarı aklınıza getirecek.14 Yaşındaki bir kız çocuğuna böyle bir sapıklık yapan adam serbest kalıyor.Çünkü ortada bir rapor var.Aaa birde bunun adı cinsel istismar.Ama olsun tecavüz değil di mi ? Bekleyelim tecavüz ederse tutuklarız gibi.Tabii birde kollayanları hesaba katarsak tam bi sapıklık.Allah korkusundan uzak bu adamı biz önce Allah’a havale edelim.Duydum ki bu yazar tekrar aynı gazetede yazacakmış.O zaman gazetenin adıda ”Pedofili” olarak değişsin.Ne dersiniz ? Kulağa ne kadar iğrenç geliyor değil mi ? Pedofili Gazetesi !

kapatılsın mı?

| 19 June 2008 09:55

http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=8484

İki Film Bir Kitap:Lolita

lovesredcloud | 05 June 2008 15:27

Vladimir Nabokov’un ünlü romanından ilk kez Stanley Kubrick’İn uyarladığı ve en az kitabın kendi kadar tartışma yaratan “Lolita“, döneminin en çok ses getiren işlerinden birisiydi. Böyle bir projenin altından da ancak Kubrick gibi zeki bir adam kalkabilirdi.

Aradan geçen 30 senenin ardından yeni bir Lolita’nın vaktinin geldiğine inanan yapımcılar Adrian Lyne ile anlaştılar. Yönetmenin ellerinde çocuksu masumiyetiyle Dominique Swain ve Jeremy Irons‘ın tecrübesinden fazlası yoktu. Zaten sonuçta da çıkan iş büyük çoğunluğu tatmin etmedi. Bu sayede ensest konusu gündeme geldi ve bir süre devam edecek tartışmalarla iç ve dış basın meşgul oldu.
Sonuç olarak iki film ve bir kitap var elimizde. Kıyaslamalarla sevmek ve tartışmak mümkün olabiliyor böylece.

haksızlık bu…

vareste[pilli_silinen_hesap] | 02 December 2007 17:27

Bakırköy Prof.Dr. Mazhar Osman Uzman’ın yaptığı ilginç bir araştırmanın beni nekadar etkilediğinden bahsederek başlamak istiyorum ilk yazıma…

Hayat bazen insanın istediği yönde ilerlemeyebiliyor.Kimimiz kötü bir çocukluk geçirmiş,incitilmiş olabiliriz.Bize öğretilen kimseyi hor görmemek,insanları anlamaya,onların yaralarını sarmaya çalışmak değil miydi? Öyleyse neden etrafımızda eğitimli olsun,cahil olsun insanları kırmaya,eleştirmeye hatta yargılamaya çalışanlar var?

insanlık Nereye Gidiyor…

shaika | 17 April 2007 09:19

Bugün evime gelirken günden güne insanlığın dahada bittiğini, yozlaştığını gördüm yine. İnsanlığın günden güne eriyip gittiğine seyirci kalmak gerçektende kolay katlanılır bir acı değil maalesef!
Sizlerde biliyor musunuz hangi toplumda yaşadığımızı? Yada benim gibi düşünenler varmı acaba onu düşünüyorum şimdi? Her zaman söylüyorum, çirkinliklerin örtbas edildiği, gözbağcı yanı ağır basan bir dönemde yaşatılıyoruz. Bu her konuda böyle. Gerek sosyal, gerekse siyasi yaşamda. Sosyal yaşamda; burjuvazi her pisliği yapıyor göz göre göre, görevi… Kendimizi bu kafalarla içten içe biz yıkıyoruz aslında, yine göz göre göre… Uyuşturucuda doğal, eşcinsellikte doğal, ensestide doğal yapacaklar, uğraşları o! Eşcinsellik deyince yanlış anlaşılmasını istemem. Evet, eskiden herkes gibi bende aşağılıyordum ahlaksızlık diye. Şimdi ne övüyorum, nede aşağılıyorum. Bir insanlık durumu diye düşünüyorum. Düşmalıkla, yadsımakla bir yere varılamaz, diyorum. Aşağılamakla hiç… Ben sadece herşeyin bukadar saptırılmasına katlanamıyorum! Al gülüm, ver gülüm davasına! Hırsızlıklar, cinayetler, kazalar bile değişmiyor bu ülkede; yineleniyor sadece! Bireyin yüce, kutsal özgürlüğü, hep yalnışlardan yana… Kazanmanında ötesinde etik kural istemiyor şu rezil yeryüzü topluluğu! Mesela; bireyin kutsal özgürlüğü, uyuşturucu kullanma hakkınıda içermese olmazmı? Yada insanları zehirleme özgürlüğünü! Milyarlarca dolar getirisi olsada! İnsanları süründüren, çirkefe bulanmış dünyada, yabanıl doğanın ürünü, özgür yaratıklar olarak yaşayıp gideceğiz ne güzel!!! Zaten nezaman zor durumda kalmadan özgürlük kelimesini alır ki insan ağzına! Farkına vardırmak için, illede kulağını çekip, çelme takıp uyarıdamı bulunmalı doğa! Tepe tepe kullanıyorsun, eskiyor gövdendeki aygıtlar diye! Yada, dahada kötüsü çelme takıp öğrenip öğrenmediğini test etmeden bomboş yaşanmış hayatı gerimi almalı elinden…!

İşigüzel’in ayakları yere basan kadınları

kahramancayirli | 16 March 2007 14:17

Şebnem İşigüzel’i edebiyat dünyamıza kazandıran, 1993 Yunus Nadi Öykü Ödüllü “Hanene Ay Doğacak”,
İletişim Yayınları’nca on üç yıl sonra yeniden yayımlandı. Kitaptaki dokuz öykünün her biri sağlam, her biri ehil
bir kalemin ürünü olduğunu belli ediyor. Gereksiz hiçbir sözcük hatta hiçbir ek dahi yok, öykülerde her kelime
yerli yerinde, olması gerektiği gibi kullanılmış.
İşigüzel, bu ilk öykü kitabının ardından rotasını daha çok roman ve deneme türüne çevirdi. Oysa öykülerindeki
ustalığı yazdığı roman ve denemelerinde bulmak güç. Yazıldıkları günkü heyecanlarından hiçbir değer kaybetmemiş
hikÜüâyelerini okuyunca “keşke hep öykü yazsaydı” diye düşünüyor insan.
“Hanene Ay Doğacak”taki öykülerin çoğundaki döngüsel anlatım, olay örgüsünü öykü sonunda öyküye başladığı
noktaya geri getiriyor. Odağında ensest bir ilişki olan “Bir Öğleden Sonra” adlı öyküde bu durum oldukça bariz.
ÜüÖykü yazmak ve okumak, diğer edebi türlere kıyasla daha zahmetli, daha fazla emek gerektiren bir iştir. Öyküde
sınırlı olan edebi alana yerleştireceğiniz her sözcük üzerinde (diğer türlere kıyasla) daha çok durursunuz. Özellikle
öykü yazarken hem ölçülü, hem ekonomik, hem de etkili olmalısınız. Zira öykü okurları daha vefasızdırlar, okumaya
başladıkları öyküden kolaylıkla vazgeçip başka bir öyküye atlayabilirler.
Öyküyü severseniz, akar gider; berrak bir nehir gibidir, sudur neticede. Hele ki İşigüzel’in öyküleri. Ölüsevicilik,
ensest, erkek eşcinselliği gibi tabu konularda kalemini öylesine yetkin kullanmış ki yazar, öyküleri akıp gidiyor okurken.
Kıvamlı üslubu, sağlam karakterleri, yer yer sert cümleleri “Hanene Ay Doğacak”ı daha bir okunur kılıyor.
Öykü: Nazlı küçük kız
Perdenin diğer tarafına bakarsak, öykü okumanın da kolay iş olmadığını, ciddiyet istediğini; her biri titizlikle işlenmiş
sözcüklerin, okurun huzuruna çıkmak için birbirleriyle yarıştığını görürüz. Öykülerindeki sade, etkili cümleleri İşigüzel’i
çağdaşlarının arasında farklı bir yere getiriyor. Yaşlı bir eşcinsele hüzünlenirken ya da bir annenin oğluna olan aşkını, morg
görevlilerinin kadavralarla ilişkilerini şaşırarak okurken, İşigüzel’in samimi yazma biçimi asla rahatsız etmiyor.
Yazma edimiyle ilgilenen gençler bir dönem şiire yığılmışlardı oysa şimdi öykü türünde bir yoğunlaşma mevzu bahis. Nitelikli
öykü dergileri yayımlanıyor, görece az da olsa öykü kitapları basılıyor ama okuyan var mı? Amatör veya profesyonel öykü
dergilerine yayımlanması için öykü gönderenlerin sayısı, öykü dergilerinin tirajlarından daha yüksek! Velhasıl öykü yazıyoruz ama
öykü okumuyoruz. Şebnem İşigüzel’in “Hanene Ay Doğacak”taki öyküleri, bu topraklar dahilinde yazılmış en sağlam öykülerden,
bu yüzden öyküye gönül veren-vermeyen her okurun bu kitaba kütüphanesinde yer açması şart.
Öykü, dikkatinizi, edebi birikiminizi görece daha fazla isteyen bir türdür. Romanın, denemenin üzerine kuma gelmek istemez
hiçbir zaman, edebiyat evinin nazlı küçük kızıdır. “Sevgili Bayan Arvadak”tan “Suya Yazılan Mektuplar”a; kanımca dokuz öykünün
en iyisi olan ve kitaba ismini veren “Hanene Ay Doğacak”tan “Şehir Beni Terk Etti”ye kadar İşigüzel’in her öyküsünün, öykülerindeki
her sözcüğün kıymeti bilinmeli, titizlikle okunmalı.
Şebnem İşigüzel / Hanene Ay Doğacak / İletişim Yayınları / 2006 / 101 sayfa