bildirgec.org

dogu felsefesi hakkında tüm yazılar

DOĞU’NUN NIETZCHE’Sİ; HALİL CİBRAN

dina13 | 04 October 2007 10:31

1883’te Lübnan’ın Bkarre şehrinde doğan Halil Cibran, 1895’te çilesi ile birlikte Amerika’nın Boston şehrine göç etmişse de, 1898’de Beyrut’a geri dönmüş ve El Hikmet Medresesinde dört yıl eğitim gördükten sora , 1902’de yeniden Boston’a gitmiştir.

Halil Cibran
Halil Cibran

1905’te yayınlamış olduğu ilk eseri Müzik’ten sora 1908’deki Husursuz Ruhlar büyük bir yankıya neden olmuş, kilise değer yargıları ve anlayışına ters düşmesi nedeniyle, kendisi Maronit Kilisesi tarafından afaroz edilmiştir.aynı zamanda eserleri zamanın Osmanlı idaresinin kararı ile Beyrut’ta aleni olarak ateşe verilmiştir.
1918’deki Deli (The Madman)yi, 1919’da arapça olarak yazıp yayınlamış olduğu Processions;1920’de Forerunner ve Kasırgalar;1923’te Peygamber(The Prophet-Türkçede Ermiş adıyla yayımlandı); 1926’da Kum ve Köpük; 1928de İnsanoğlu İsa(Jesus, The Son Of Man), The Earthgods ve İvme ile, Türkçe’ye Ermişin Bahçesi adıyla çevrilen The Garden Of The Prophet eserleri takip etmiştir.
Ve,bu doğu düşünürü,büyük hoca 1931’de sefalet içinde ,bir çatı katında Newyok’ta bu dünyadan ayrılmıştır.

o sadece bir yazar değil kısacık hayatında büyük bir filozof ve iyi bir ressam olmayıda başarmıştır.o tam anlamıyla bir doğuludur, ruhunun derinliklerinde yatanı yansıtabilme yetisi her doğulu gibi ondada var olan bir meziyettir. ve bu meziyeti sayesinde çok yankılar uyandırmıştır. onun ruhunu anlamak için derinlere inmek ve çok yükseklere çıkmak gerekir.
resimlerindede aynı durumla karşılaşılır. o asla somut olmamıştır resimleride soyut kavramlar üzerine kuruludur. ve şuan hala dünyanın bir çok yerinde sergilenmektedir.
O doğunun Nietzche’si, Sartre’ı, batının Mevlana’sı, Yunus Emre’si olmuştur.O yunan felsefesini doğu ve batıyla sentezlemiş ve ortaya tüm dünyayı etkileyecek fikirler sunmuştur.
şiirlerine buradan ve bazı eserlerinden alıntılara buradan ulaşabilirsiniz.kitapları hakkında bilgi almak isterseniz burdanulaşabilirsiniz.

aikidoyu keşif

astral | 25 August 2007 23:30

Arkadaşlar, Aikidoya başlamış bulunmaktayım. Umduğum gibi süper geçti. Türkiye’de en iyi beş hocadan birinden özel ders alıyorum. Adam atıyor mu diye araştırdım, şimdilik doğru görünüyor.

Oldukça estetik bir spor. Bir de hoca nasıl deneyimli. Ben o kadar estetik değilim diye çekindim, yapamam diye çekindim. Öyle olmadı diyebiliriz. Hareketleri ilk ders olmasını göz önünde bulundurursak yaptık.

Üstelik sakatlanmadan) Bileğim biraz acıdı, onu da söylemem lazım. Heyecanlandım ama selam veriyorsun, Japonca terimler var. sürekli doğu felsefesini anlatıyor bana. İşin öz’ünü.

Budizm

| 30 December 2006 05:17

BUDİZM
Budizm, Buda Sayamuni’nin yaşam felsefesinden türemiş bir öğretidir. Bir prens iken tutkudan vazgeçip evsiz, barksız derviş yaşamını seçmiştir. Çileci, perhizcilikle iç huzur olmadığını görmüş, nefse düşkünlük ile manevi hayat arasında ”Orta Yolu” seçmiştir, ancak bu yaşantı sözcüklerle anlatılamaz. Sözcükler Maya’nın kalıplarıdır. Sözcükler yaşamın içeriğini anlatmaya, görüntünün içeriğini anlatmaya yetmez. Zen bu yüzden Buda’nın yaşamına dair sözleri, yazıları bilmezden gelip söylenmemesi gerektiğini savunur.
Öğretinin kitapları Buda’nın ölümünden sonra yazılıp saygınlık verilmeye çalışılmıştır. Hayat devamlı değişiyor ama kalıpların arkasında süreklilik var. Değişen yaşam görüngülerinin ardında değişmeyen bir şey var. Yaşamda hiç değmeyecekmiş gibi boş kalıplara tutunmaya çalışmak düş kırıklığı yaratır. Zen yaşamdan yakınmaz, onunla bütünleşir. Bu dünyaya da “Güven” aramak boşunadır, yaşamın iyisiyle kötüsüyle yaşanması, insana güven getirir. Yaşamın en temel gerçeği ıstıraptır, doğum ıstırapla olur, ölüm ıstıraptır.
Yaşamda “olanaksız olanı yapmaya” çalıştığımız için acı ve ıstırap getiriyor. Kırgınlığın nedeni gerçeği, olması kaçınılmaz olanın yerine kuruntular, hayaller koymaktan kaynaklanıyor. Eğer yaşamı olduğu gibi kabul edeme gücü kazanabilsek, Hep acaba ne olacak? Diye sonunun beklediğimiz bir Oyun olacaktır. Böylece “Dünyanın Böylesiliği “ile yaşanacaktır. Buda’ya göre evrensel öz varlık, gövdeden diğer gövdeye devam eder. Kişisel ben ona göre gerçek ben değildir, basit hali ile Buda kişisel ben’i yadsır. Doğa hem acımasız ve kavga eden hem de sonsuz uyumu ve devinimi birleşik ve özdeşlik yaşar. Gerçek ikili karşıtlıkların üstündedir.
Buda’nın Nirvana’ya ulaşmak için gösterdiği yol ne perhizcidir ,ne de aşırı Haz’ dan yanadır, orta yoldur. Nirvana’ya ulaşmak için 8 basamak vardır. İlk ikisi düşünce, dördü davranış, son ikisi ise uyanma halidir. 1. Tam görüş 2. tam uyanış 3.doğru sözlülük 4.tam davranış 5. doğru yaşam biçimi 6. Tam çaba, tam uygulama 7.tam bilinç 8.tam uyanma. Dikkatimiz ve zihnimiz öylesine dağınık ki, bu somut gerçeği göremiyoruz. Zihnimiz ayna olmalıdır, her şeyi seçmeden, değerlendirmeden bütünü ile görüp kavramalıdır. Çevremizdeki gerçeğin böylesiliğini görmeliyiz, bunun için dıştaki kadar, içimizdeki gelişimi de nefes alışımızı, ayak adımını hissetmeliyiz.

ZEN FELSEFESİNİN TEMEL TAŞLARI

ahabahmet[pilli_silinen_hesap] | 25 December 2006 18:37

ZEN FELSEFESİNİN TEMEL TAŞLARI

Zen kavramlarla ilgilenmekten çok, doğrudan yaşamın gerçeklerine eğilir, bu nedenle Budist okullara içinde Japon yaşamına en çok etki eden Zen’dir. Aklın yaşamla ilişkisi her zaman dolaylıdır. Akıl, her zaman için bir genelleştirme aracıdır. Genelleştirilmiş şeyler ise içgüdüsel gücünü yani istenç gücünü (will-power) yitirir. Zen, yalnızca istençten oluşmaz, Sezgiye dayalı olmak koşuluyla bir ölçüde akılıda içine alır. Diğer Budist okullardaki kavramsallık eğitimine karşıtlık içinde, Zen’de yaşama verilen önem her zaman temel öğedir. Zen hocaları askeri eğitimde vermişlerdir, ustaların eğitim yöntemleri basittir, dolaysız ve mantıksızdır. Bu eğitimle kılıç kullanma ile askerlere, yalnızca umursamazlık, aldırmazlık değil, bir vazgeçme durumu yaratılır.

Zen

| 23 December 2006 16:55

ZEN

Zen resmi, Sumiye, resim sanatı sayılmaz, daha çok çiziktirme, karalamadır, uzun uzun düşünmeye, silip yeniden çizmeye yer yoktur. Sanatçı esin anını olanca hızıyla ve sade biçimde yansıtmalıdır, Ya da şöyle diyebiliriz: sanki fırça sanatçıdan habersiz kendiliğinden resmi yapıyor da sanatçı bilinçli bir katkısı olmadan fırçanın hareketlerine uymakla yetiniyor. Fırçayla kâğıt arasına düşünce ya mantık girdi mi resim hemen bütün etkinliğini yitirir. Sumiye resminde öyle ışık gölge oyunları, perspektif falan yoktur, gerçekçi olmak gibi bir görüntü vermeye çalışmaz. Resim sanatının sistemli, iyice tartılmış yapısına karışı Sumiye çiziktirmesi Yoksulluğun ta kendisidir, biçimde yoksul, içerikte yoksul, yapımda yoksul, gerçekte Yoksul. Ne benek atmacanın, ne eğri çizgi Fuji dağının simgesidir. Benek kuşun, eğri çizgide Fuji dağının ta kendisidir. Yapıtın değeri aslının benzerliği ile ölçülmemelidir. Onda şimşek kaçamaksı gibi kaçınılmaz bir şey vardır. Sanatçı kendisi de yaptığından geri dönemez. İşte çizgiler bütün güzelliklerini bu geri dönülemezlikten alırlar. Bir şey kaçınılmaz olduğu zaman güzeldir, çünkü o zaman ruhun özgür bir yansısıdır. Zihnin ya da DÜŞÜNCENİN YOKULUĞU Sumiye sanatçısının ruhsal durumuna tam olarak uyuyor. Her şey devinim içinde yakalamaya çalışır. Sumiye’nin doğadaki nesneleri anımsatabileceği için renklerden kaçınması doğaldır. Tıpkı evrenin yaratılma işleminde olduğu gibi fırçada hızla, yüreklilikle, eksiksiz ve geri dönüşü olmayan bir kesinlikte dolaşması gerekir. Yaratının ağzından söz çıkar çıkmaz anında eyleme dönüşmelidir. Gecikme, değişme demektir; bunun sonucu etkinliğini yitirme demektir; ya da istenç ileri atımında önlenmiş, engellenmiş olur, durur, duraksar, düşünür, yargılara varır, sonunda da yolundan sapar, bu duraksama bir o yana, bir bu yana yalpalama sanatçının zihnin özgürlünü engeller.