bildirgec.org

bireysellik hakkında tüm yazılar

Bir toplum nasıl okunur?

kahramancayirli | 05 May 2009 11:24

Bir toplum, diğer bir toplumdan hangi özellikleriyle ayrılır ve biz bunu nasıl ölçebiliriz? Maalesef bu soruya verilen en yaygın yanıt, yaklaşık 25 yıldır aynı ismi içeriyor: Geert Hofstede. Hofstede, dört kültürel boyut belirlemiş ve 1967 – 1973 yılları arasında 70 ülkeden topladığı verilerle bu dört boyutu rakamlarla ifade edip, ülkeleri birbirleriyle karşılaştırılabilir hale getirmiş. Dört boyutun birincisi, bireysellikkollektivizm, karar verme sürecinde bireyin kendi başına karar alabilirliği ve aile, akrabalar, arkadaşlar gibi referans gruplarının verilen kararı şekillendirişi arasında salınıyor. Türkiye’nin bu ölçüden aldığı skor 1980 yılı için 46’ymış. Yani kollektivizme bir parça daha yakın bir toplum.İkinci boyut, güç uzaklığı, toplumdaki hiyerarşiyi, merkezileşmeyi ve ast-üst arasındaki güç mesafesini ölçüyor. Ülkemiz bu kriterden 63 puan almış, yani güç uzaklığının biraz yüksek olduğu bulunmuş.Bir diğer boyut olan erkeksilik-dişilik ise erkeksi toplumların başarı ve sonuç odaklı, dişi toplumlarınsa, sonuç değil süreç odaklı olduğu öngörüsü üzerine kurulu. 1980 verilerine göre 44 rakamı çıkıyor karşımıza, bu da demek oluyor ki, Türkiye, dişi özellikler gösteren, süreçi biraz daha fazla önemseyen bir toplum.Belirsizlikten kaçma (.doc), bu yazıda üzerinde tartışılacak bir diğer boyut. Ülkemiz bu ölçüde 88 puan alıyor, yani harekete geçmek / yeni bir işe girişmek için çevreden bilgi toplama düzeyimiz çok yüksek. Hofstede, bu boyutlara daha sonra “kısa ya da uzun vadeye dönüklük”ü de ekledi, ancak bu boyut için Türkiye verisi mevcut değil.Bu uzun girizgahı yaptıktan sonra verilerin güvenilirliği, toplumumuzun heterojen yapısının ayrıca değerlendirilmesi gerektiği gibi noktaları da dışarıda bırakıyorum.

Daha bireyci, erkeksi, belirsiz ve kısa vadeli bir toplum

Keşke bu boyutları değerlendiren ve güncel veriler üzerinden hesaplanan yeni çalışmalar yapılsa. O zaman rakamlar üzerinden karşılaştırma imkanımız olurdu ve görece daha somut tespitler yapabilirdik. Oysa ben burada daha farklı bir yönteme kalkışıp toplumumuzdaki 25 yıllık gelişimin bu rakamları hangi yönde ve ne derece değiştirebileceğini tartışmaya çabalayacağım.

Kolektivizm ve ahlak kavramımız

| 02 June 2008 10:40

Fatih semtinden...
Fatih semtinden…

Ahlak kavramı bizim için ne kadar önemli farkında mısınız? Her nedense “etik” kavramından birazcık daha farklı ülkemizdeki ahlak kavramı.
Türkler olarak ahlak için ”namus cinayetleri” işlemekte sakınca görmeyiz. Ailemizdeki kadınların ahlakı bizden sorulur. Bu ahlak kurallarına da ailedeki erkekler karar verir. Bu erkeklerin ahlaklı işler yapıp yapmadığı da asla sorgulanmaz.
Aynı ahlaklı Türkler taytlı sporcuları dövmekten çekinmezler. Ne de olsa mahallenin namusu onlardan sorulur. Taytla gezerek kadınlarının namusunu bozan bu kişileri cezalandırmak görevleridir.
Yine aynı ahlak kurallarına göre amacı eşcinsellerin eşit diğer bireylerle eşit koşullarda yaşamalarını sağlamak olan lambda derneği kapatılır. Bu derneklerin senelerdir yasalara göre çalışmalarına rağmen. Fakat bu sefer ahlak normları büyük yerden gelir. Toplumumuz adına emniyet müdürü ve vali karar verir neyin ahlaksız neyin ahlaklı olduğuna…
Şu köhnemiş ahlak kurallarımızda sergilediğimiz duyarlılığı keşke biraz olsun iş ahlakı, dürüstlük, ifade ve düşünce özgürlüğü gibi meselelerde de sergileyebilseydik. Belki o zaman belki bugün aslında yıllardan beri varolan mahalle baskısı kavramını tartışmıyor olurduk.
Gitgide muhafazakarlaşıyor muyuz, yoksa her zaman böyleydik de şu an mı gözümüze çok batıyor bilmiyorum. Ama tek bildiğim şey Batılıların sık sık eleştirdiğimiz bireysellik kavramını Türkiye’de çok ama çok özlediğim.

Ruhum, Bir Lunapark..

pillibebekkuyuda | 13 March 2008 23:57

Atlı karıncalar dönmekte yavaştan, üzerinde sen, şahlanmış bana geliyorsun. Soğukça bekliyorum. Bana, ne yaşatacaksın, hiç merak etmiyorum.Her kadın gibi, çok hayal kurmuyorum. Genç kızlık heveslerim, hiç olmadı, biliyorsun.

Dön ya da dönme dolap, her durduğun noktada inip yoluma devam edeceğim..Heyecan duygum yok. Sana alışmak istemiyorum.Bağımlılık nedir, anlamını bilmenin bir önemi yok..

Sabah, yatakta bıraktığım geceliğim olmanı istiyorum. Ben, sıradanlığı seçiyorum. Hiçbir beklentisi olmayan, dümdüz; yavan, çıplak bir aşk. Ot gibi. Buna, sen, ‘’aşk denilemez’’, diyeceksin. Sana göre denilemez, bana göre denilir. Herkesin mutluluğu, kendi isteği olan..
Ben, bunu istiyorum. Sana, ilk günden, yirmi yıllık, hayat arkadaşım gibi davranmak, yanında, konu yaratmamak, tüm sessizliğimle öylece sana bakmak, sevimli görünmek için rol yapmamak istiyorum. Beni, güzel bulmamanı istiyorum. Sana göre, son kurduğum cümle düşük, bana göre değil. Ruhumun seçildiğini, her fırsatta, sadece muzipçe yüzüme gülümsediğin, birkaç saniye içinde yaşamak istiyorum..Ruhunu seçtiğimi sessizce yanında yürüdüğümde, adımlarımı atarken, her tökezlememde, kolunu tutmak istediğimde, sana hissettirmek, istiyorum.

Özüne dönüş mevsimi…

induendo35 | 20 October 2007 20:58

Üzerinizden selam eksik olmasın. Sizlerle paylaşmak istediğim bir konu var. Umarım fikirlerinizi beyan etmekten çekinmezsiniz. Konu insanların eğitilmelerini, güdülenmelerini, birlik oluşlarını v.b. sağlama yöntemleri. Belki sosyolog arkadaşlar bana çok kızacaklar ama ben yine de söyleyeyim. Birkaç insandan oluşan en küçük topluluğu, bir klanı, bir milleti veya ahaliyi istenilen hedefe kafadan inme bir yöntemle ulaştırmak mümkün mü? Kağıt üzerinde mükemmel görünen ekonomik ve sosyal sistemler, içine insanların girmesiyle yıkılmıştır ve yıkılmaya mahkumdur. Din öğretisini bile insanlara zorla dikte etmeye çalışırsanız sonunda dinden soğutursunuz. Kasanın içindeki çürük bir domatesin diğerlerini çürütmesi gibi bozuşur ve kokuşmaya başlar düzen. Bir çatlak ses yavaş yavaş yanına yöresine fısıldamaya başlar. Bir kişiyi etkiler. Etkilediği kişi birini, o birini … Uzar gider. Artık halkalar kopmaya başlar. Ne yazık ki içinde bulunduğumuz gibi bir hal alırız. Ben insanlara eğitim öğretimde ve özgürlükler konusunda bireysellikle yaklaşılmasından yanayım. Sağlıklı ve güçlü bir toplum, bu uğurda çalışan bireylerden kurulmalıdır. Sağlıklı ve mutlu günler geçirmek, müreffeh ve barış dolu yaşayabilmek için yeni jenerasyona iyi bir eğitim verelim. 1960 ‘lı yıllardan sonra iyice dejenere olan bu coğrafya halkını özüne döndürmek için çalışalım. Ben artık insanların doğru yolu bulmak için manasız bakışlar içinde ortalıkta gezindiğini görüyorum. Onlara bildiğiniz doğruları öğretin. Allah yardımcınız olsun…