bildirgec.org

anarşist hakkında tüm yazılar

KENDİNİ İMHA ETMEK

Bandista | 16 February 2010 09:44

Bir tiyatro oyunu 2 saat 45 dakika sürer ve sıkılmadan izlerseniz. Çok ciddi bir hayat öğretisi ile çıkıyorsunuz ve unutamayacağınız şeyler öğreniyorsunuz demektir. Tiyatro Oyunbaz’ın aylardır başarılı ve dirayetli birşekilde

Bilgi Üniversitesi Dolapdere kampüsünde oynadığı oyun izlenmeye değer ve daha fazlasını hak eder bir yorum.

İbsen gibi ağır metinlerin yazarından dökülen kelimeler Tiyatro Oyunbaz ile güncel ve dinamik bir şekilde akan oyun repliklerine dönüştürülmüş. İbsen bireyci ve anarşist yapıtlar üreten bir yazar olmasına rağmen Oyunbaz’dan epik bir oyun yorumu gözlemleyebilirsiniz.

Hindistan’dan Floransa’ya tarih ve roman

MerakliKedi | 15 October 2009 12:14

Salman Rushdie’nin Utanç adlı romanına başlamıştım. Beni pek sarmamıştı bırakmıştım. Oyüzden galiba, Floransalı Büyücü çıktığında çok da ilgimi çekmemişti. Sonra bir gün Cumhuriyet Kitap ekinde, Ursula Le Guin’den Floransalı Büyücü yorumu okuyuncaya kadar… İki büyük isim. Adeta turşucunun şahidi bozacı (ama bu sefer iyi tarafından). Le Guin bir iki vurucu cümleyi de aynen almıştı kitaptan ve ben de bu eleştiri yazısı üzerine okumaya karar verdim.

Ekber Şah’la Hindistan’ın kızıl kumtaşı binalarında başlayan yolculuk Floransa’da devam etti. Ekber Şah’ın, bir hükümdar olarak yaşadığı gelgitler, kendiyle çeliştiği anlar, zaferle döndüğü savaşlarda insan öldürmekten duyduğu vicdan azabı, güzel kadına duyduğu ilgi ve inanç konusundaki çelişkileri… Kendiyle tartıştığı anlar. Oldukça fazla kaynaktan faydalanılmış ve neredeyse bir tarih kitabı özeniyle yazılmış bir roman olduğunu okurken çok yakından hissediyor insan. Vurucu cümle dedim ya… “Tanrı inancı, insanlığın iyiliği kendiğinden bulunmasına engel olmuştur.” ifadesi Ekber Şah’ın ağzından inancın da tartışıldığı anlarda çıkan bir cümle. Bir de çok hoşuma giden bir uygulama oldu: “Yeni ibadet çadırı”, aynı konu hakkında zıt görüşlü iki grubu karşılıklı oturtup münazara yaptırıyormuş Ekber şah. Fikirlerin çarpışmasını, düşünmeyi ibadet oılarak görüyormuş. (Örnek alınası bir uygulama değil de nedir bu?)

EMMA GOLDMAN: dans edemeyeceksem bu benim devrimim değildir!

mucizemsin | 06 August 2009 10:45

Emma Goldman, 27 Haziran 1869 yılında, o dönemler Rusya’nın kontrolünde olan Litvanya’da bir Yahudi ailenin kızı olarak dünyaya geldi. 13 yaşındayken ailesi ile birlikte St. Petersburg’a taşındı. Kısa bir süre sonra II. Aleksander’ın öldürülmesiyle başlayan siyasi kargaşa ve baskıdan Yahudiler de etkilendi ve katliamlara maruz kaldılar. Aile bu karışık ortamda maddi sıkıntılar yaşadı ve Goldman okulu bırakmak zorunda kalarak bir fabrikada çalışmaya başladı. İlk kez devrimci düşüncelerle burada karşılaştı, ayrıca Çernişevski’nin “Ne Yapmalı?” adlı eserinden çok etkilendi ve bu ileride oluşacak olan anarşist düşüncelerinin temelini oluşturmaya başladı. 15 yaşında babasının onu evlendirme fikrine karşı çıktı ve 17 yaşında ailesinin isteği üzerine kız kardeşi Helena ile birlikte ABD’ye göç etti.

Burada da bir tekstil fabrikasında çalışmaya başladı. 1886’da yaşanan HayMarket Olayı sonrasında dört anarşistin öldürülmesi olayından etkilenerek, anarşizmle ilgilenmeye başladı. 1887 yılında fabrika işçisi olan Jacob Kersner ile evlense de anarşist hareketler ile ilgilenmesi evliliğini kısa sürede sona erdirdi. Ailesini ve kocasını bırakarak NewYork’a gitti.

Burada ABD’deki anarşist hareketin önemli figürlerinden olan Alexander Berkman ile tanıştı ve beraber yaşamaya başladı. 1892’de de Berkman ile birlikte Henry Clay Finch’e (Homestead Pennslyvania fabrikasında yapılan grevi silahlı muhafızlar yollayan kişi) suikast planları yaptılar, fakat plan başarısızlıkla sonuçlandı. Henry Clay Finch yaralanarak kurtuldu. Berkman 22 yıl hapse mahkum edildi.

Etiketlere kanmayın! : ”99 Francs (9,90 YTL)”

gorcun | 27 May 2009 09:57

99 Francs
99 Francs

2007 yapımı bu ilginç Fransız filmi Hollandalı yönetmen Jan Kounentarafından çekilmiş. 99 Francs(9,90 YTL) Fransız yazar Frédéric Beigbeder’ in yazdığı romandan uyarlama bir film. Yazarın reklamcılık sektöründe çalışırken gördüklerinden esinlenerek yazdığı roman, mesleği acımasızca eleştiren bir yapıt.
Filmde bunu sinemasal olarak etkili bir biçimde veriyor. Filmin kahramanı Octave (Jean Dujardin) işinde başarılı ve son derece yaratıcı bir reklam yazarıdır. Aynı zamanda uyuşturucu bağımlısı, dağınık ve düzensiz hayat tarzına rağmen yaratıcılığı sayesinde saygınlık kazanmıştır. Çalıştığı sektörün en büyük şirketlerinden biri olan Ross & Witchcraft (La Ross)‘ın kendisine sunduğu fırsatları en iyi şekilde kullanan Octave lüks içinde yaşamasına rağmen mutlu değildir.

99 Francs
99 Francs

Geniş Zamanda Türk Filmleri

queennothing | 26 November 2008 16:02

2008 yılında Türk filmleri büyük bir artış gösterdi. Haftada 3 Türk filminin vizyona girdiğine bile şahit olduk. Adım adım ilerleyen Türk Sineması, ileriki yıllarda da hızını kesmeyecek gibi görünüyor.

İşte gelecekte vizyonda göreceğimiz bazı Türk filmleri;

Biraz Tuz, Biraz Biber: Kemal Sunal’ın rol alması bekleniyordu fakat Sunal’ın 2000 yılında hayatını kaybetmesi üzerine film, uzun bir süre rafta kaldı. Eylül ayı’nda çekimlerine başlanan filmin başrol oyuncular Fikret Kuşkan ve Rasim Öztekin. Senaryosu Fulya Özinancın’a ait olan filmin yönetmenliğini ise Aydın Bağardı üstleniyor.

A-film

NICKoldNICK | 18 November 2008 12:17

http://a-films.blogspot.com/2008/11/video-transitions.html

Hic Mi Gormedik!

Lorem Ipsum | 24 November 2007 09:22

modern zamanlar
modern zamanlar

Kokeni acisindan fransizcadan gelme bir kelime olsa da, centilmenlik kesinlikle ingilizlere yakisan bir tanim. Bunu kanitlamak icin de ellerinden gelen cabayi gosteriyorlar. Kendilerine ‘Chaps’ (ahbaplar; adam gibi adamlar) adini veren bir grup kadin ve erkek yari anarsist, yari protest, muhalif, son derece absurd bir olimpiyat duzenliyor. Chaps and Hendrick’s olimpiyatlarinda usaginin yardimi olmadan iyi martini hazirlayan, karsisindaki kadinin kulagina fisildadigi sozler yuzunden en sesli tokati yiyen, elinde tuttugu bir bardak cini dokmeden atlayabilenler puan kazaniyor. Manifestolarinda dunyanin buyuk bir alisveris merkezine donustugunu soyluyorlar. Ama eger Chap oldugunuza inaniyorsaniz cocuklariniza bir cift parlak makosen ayakkabinin degerini ve nasil martini yapilacagini ogretmeniz, yavsak sokak agziyla konusmaktan vazgecmeniz ve mutlaka sik bir takim elbise giymeniz gerekiyor. Bayanlara yer veriyorsaniz, birini selamlarken sapkanizi cikariyorsaniz, yoldaki dilenciye para yerine cebinizdeki kanyaktan bir kapak ikram ediyorsaniz gercek bir Chap olma yolundasiniz demektir. Ama hayir, tek tuhaf toplum ingilizler degil. Centilmenlikten cok saygili olmanin bokunu cikaran japonlarin 1500 yildir kutladiklari festival ‘Tagata Jinja’nin link’ini verdigim bu site 23 kasimdan itibaren Telekomunikasyon Iletisim Baskanligi tarafindan cinsel icerikli oldugu gerekcesiyle sansur kapsamina alinabilir. Oysa hayir, adamlarin yuzlerce yildir kutladigi bu festival (belki biraz sekil degistirmis olabilir) sadece kultur farkliligindan kaynaklanan bir mustehcenlik yaratiyor. Alinanlar olabilecegi icin resim koymuyorum. Ereksiyon halindeki penis bereketi, zengin hasati, doganin comertligini temsil ediyor. Her yil baska zanaatkar, servi agacindan yeni bir penis oyuyor ve hem zanaatkar hem de agac bir dizi arinma toreninden geciyor. Festival gunu geleneksel muzikler caliniyor, kadinlar ellerinde ufak ahsap penislerle yaklasik iki saat boyunca boyunca yuruyorlar. Ardindan yeni penis yerine yerlestiriliyor ve cikolata kapli muzlarin, penis sekerlerin ve hatira anahtarliklarin satilmasiyla toren sona eriyor.

Peace Brothah!

| 25 June 2007 16:48

Yazının içeriğini belirtmeden bu başlığın ne ile ilgili olabileceğini sordum muhterem bir kişiliğe.
Barış Manço dedi.
Değil…
60 kuşağının en önemli hareketi. Amerika’nın yürüttüğü Vietnam Savaşı’na karşı “savaş karşıtı” politik bir görüş belirterek güçlü bir akımın ve ekolün önderliğini yapmışlardır. Hippiliğin nihilizme, satanizme ya da rock kültürüne nazaran daha az anarşik bir yapı olduğu ileri sürülüyor. İçinde saklı alt mesajlardan ziyade görünen kısmı ile mütemadiyen esrar içip sevişen (Aşk ve esrarla mest olmuş),avarelik edip sıkıcı bir monotonluk içinde olan, tam anlamıyla bir gençlik kaybı olarak görülen bir topluluk hippiler. Halk dilinde ise çiçek çocuklar, anarşık komün, ye iç sıç yat kolonisi, çok da s****deydi topluluğu vb. adlar taşırlar.
Lakin doğaya saygı gösteriyorlardı, görünürde hiç bir iş yapmadıkları halde 5 parasız yaşamayı başarabiliyorlardı, hümanist idiler, kollektif çalışıyorlardı, özgürlükçü idiler,ne diyelim kırılgan isyancılar idiler.
Ekşi şöyle der:

Hippilik kayıtsız şartsız, bütün varlığınla, maddi ya da manevi hiç bir şeye ait olmamaktır.
iyiliktir, düşünmektir, aramaktır, tecrübedir, keşfetmektir.
illaki yaptığım her şeyin bir anlamı olmalı bir isim koymalıyım bunlara dersen de, hipilik hipiliktir.
kısacası hipi olmak için hipi olunmaz.
örnek: otostop çekmektir. 40 derece sıcakta farımıs bir vaziyette sırtındaki yirmi kiloluk çantaya katlanmasını bilip, ‘ahbap, bence şu gelen otobüse atlayıp geri dönelim!’ dememektir. gitmektir. gidebildiğin kadar gitmek. umudunu hep taze tutmaktır.
köksüz yaşamaktır. rüzgar gibi.

Devam: