bildirgec.org

60lı yıllar hakkında tüm yazılar

Aşkta Tüm Mesele Zamanlamadır; 2046 (2004)

dnz81 | 31 January 2011 12:47

2046’ya giden bütün yolcuların amacı aynıdır; kayıp hatıraları canlandırmak çünkü 2046’da hiçbir şey değişmez. Ancak hiç kimse bunun doğru olup olmadığını bilmez. Çünkü geri dönen hiç olmadı.

Uzakdoğu sineması veya Kar Wai Wong (yönetmen/senarist) denince akla gelen ilk filmlerdendir, 2046. Kar Wai Wong (My Blueberry Nights ile In the Mood for Love filmlerinin yönetmen/senaristi) ve Tony Leung Chiu Wai‘den (In the Mood for Love, Infernal Affairs ve Lust, Caution filmlerinin de başrol oyuncusu) melankolik bir başyapıt.

Sekiz silindirli 66 Buick ve yaşamımızdan yitip gidenler

hayalicindegecti | 25 May 2010 09:46

Kimdi o komşular? Nereye gittiler? Oğullarının ismi Gürbüz müydü? Hani şu yan taraftaki Saadet Apartmanının sokağa bakan birinci katında otururlardı, evlerinin balkonunu çepeçevre saran mor salkımlı evde. Nisanda mı Mayısta mı açardı mor salkımlar? Ortalık nasıl bir yağlıboya resim şölenine dönüşürdü?
İlk taşındıklarında onlara “mahalleye hoşgeldiniz” demeye gitmiştik annemle. Evin hanımı Gönül Duyar biz pırıl pırıl temizlenmiş, limon çiçeği kolonyası kokan salonda misafir etmişti. Evleri iki oda bir salondu, pardon salon salomanje… Duvarda, Saatli Maarif Takviminin hemen yanında duran saatin sarkacıyla, uzayıp giden kurma zincirinin ucundaki siyah abanoz kozalaklar nasıl da hoşuma gitmişti. Yakınına gidip, ayaklarımın ucunda yükselerek incelemiştim saati:
Tik tak, tik tak…” sesleri arasında yelkovan ilerliyordu, birden üstteki minik pencere açılmış ve mavi minik kuş çıkıp “guguk guguk” diye dört kez öterek saatin 16.00 olduğunu haber vermişti. Hiç beklemediğim için irkilmiştim kuşun hareketinden.
Kolonya ikram edilmişti anneme ve halama, benimse başıma döküvermişti damlaları Gönül Teyze. Bunu hep yaparlardı zaten, bir keresinde bir damlası gözüme kaçmıştı da nasıl canımı yakmıştı kolonya.
Sonra bizleri beyaz Amerikandan (*) kolalı örtü serilmiş masaya buyur etmişlerdi. Peçeteyi boynuma iliştirmişlerdi. Kuzineden yeni çıkmış, mis gibi kokan bademli kurabiyeleri, iki şekerli “paşa çayıma” batıra batıra yemiştim. Hala damağımda hissettiğim o lezzet ne muhteşemdi öyle. Ya kayık tabaklardaki çıtır çıtır susamlı simitler, beyaz peynir ve çilek reçeli hele…
Sonra köşedeki divana oturmuş, hele elime bir cilt “Çocuk Haftası” (**) verilince nasıl kopmuştum dünyadan, hanımların sohbetinden:

Hairspray (Saç Spreyi)

mediamonster | 17 September 2008 15:07

Sene 1962, yer Baltimore, kahramanımız kendisiyle barışık, dans tutkunu, kalıpların dışına çıkan fiziğinin yanında hiçbir zaman eksilmeyen neşesi ve kendisine olan inancıyla tanınan Tracy Turnblad.
1961 yılından bu yana sokağa çıkmayan, aşırı kiloları yüzünden güvenini kaybeden annesi Edna Turnblad ve hayattan istediği her şeyi aldığını düşünen kahkaha dükkanı işletmecisi babası Wilbur Turnblad’la yaşayan Tracy’nin en büyük hayali; zamanın en önemli TV şovunun dans ekibinde yer almaktır. Şovda yer alabilmek için ise yetenekli olmak yeterli değil; aynı zamanda zayıf ve beyaz olmak da gerekmektedir. Bu yönüyle film ırkçılık temasını da işliyor.
Adam Shankman’ın yönetmenliğinde çekilen filmin kadrosunda; kadın kılığında oynayarak son zamanların en iyi performansını gösteren John Travolta, güzelliğinden hiçbir şey kaybetmeyen Michelle Pfeiffer, muzip baba rolünde Christopher Walken, genç oyuncular Brittany Snow, Zac Efron, Nikki Blonsky ve Amanda Bynes yer alıyor. Queen Latifah şarkılarıyla mesaj verirken aynı zamanda filme neşe katıyor.

Muhteşem dans sahneleri, keyifli müzikler, rengarenk kostümler, kabarık saçlar, farklı olmak, fark yaratmak, aşık olmak, zaman zaman düzene karşı gelmek kitleleri peşinden sürüklemek ve daha nicesi Hairspray’de mevcut. Müzikal sevenler başta olmak üzere biraz neşelenmek isteyenlerin izlerken çok eğleneceklerini düşünüyorum.