bildirgec.org

17 ağustos 1999 hakkında tüm yazılar

DEPREM SABAHINDA UYANMAK…

nihansage | 09 December 2010 13:07

Çok güçlü bir şey beni uykumdan korkuyla uyandırmıştı. “La ilahe illallah” tevhidini söylerken, tam karşimda duran duvar üzerime doğru geliyor ve aynı hızla da geri çekiliyordu.
Uyku sersemi ne olduğunu anlamamıştım.Ama iyi birşeyler olmadığı kesindi.
Yanımda uyuyan kardeşim Elif’e seslendim.”Elif kalk.” dedim.İkimiz de yataktan zorlukla indik.Dönüp duran odanın içinde ayakta durmaya çalışıyorduk. “Hemen dışarı çık.” diye kardeşime söyledim.Ben ise odanın içinde eteğimi ve tülbentimi bulmaya çalışıyordum.
Ne olduğunu anlamadığım bir kumaşın içinden bacaklarımı geçırerek belime çektim.Ve yine elime gelen ince kumaşi da başıma örttüm.
Erkek kardeşimin telaşlı sesini duydum.”Dışarıya…” diye korkuyla bagırıyordu.
Biz kapının önüne gelene kadar sallantı durmuştu.”Üstünüze bir şey alın.” diye kardeşim uyardı.Kapının yanında duran askılıkta, asılmış olan pardösemi giydim. Apartmanda oturan diğer komşularımızla birlikte merdivenlerden aşağıya indik.
Dışarı çıktığımızda herkes korkuyla birbirlerine bakıyordu.
Ne olmuştu? Sorunun cevabı çok açıktı.DEPREM.
Etrafımızı saran sis hepimizin dikkatini çekmişti.Her yer sis altındaydı.Şaşkın gözlerle bakınırken, sislerin içinde, beyaz geceliğiyle koşarak gelen bir kadın gördük.Kadın panik içindeydi.Yardım istiyordu.İçinde oturduğu bina tıkılmıştı.Kendisi de enkazın altından çıkmıştı.Bizim sis diye sandıgımız şey aslında yıkılan binaların tozlarıymış.Bunu dehşetle farketmiştik.Hepimiz şok olmuştuk.
Komşumuzun evi tek katlıydı.Onun bahçesınde oturuyorduk.Eşime ne olduğunu öğrenmek zorundaydım.Arkadaşıma telefonunu kullanmak istediğimi söyledim.Birlikte eve girdik.Ev telefonunun ahizesini elime aldım.Kendi evimin telefon numarasını çevirdim.Gerçi karşıdan “alo” sesi duymayı beklemiyordum,ama duyduğum uzun zil sesi beni umutlandırmıştı.”Karşı tarafta telefon çalıyordu.Telefon çalıyorsa evim yıkılmamıştır.”diye düşünmüştüm.O zaman ki bilgimle mantığım bana öyle söylemişti.Sonradan öğrendim ki, telefon bozuk olsa dahi karşı taraf uzun zil sesini duyuyormuş.
Babamın bisikleti vardı.”Ben bir abimlere bakayım.” diye yanımızdan ayrıldı.
Biz bahçede oturmuş günün agarmasını bekliyorduk.Bir süre sonra abim, koşarak yanımıza geldi.Belden üstü çıplaktı.Bize gölcüğün yıkılmış olduğunu söyledi.Kendilerinin iyi olduğunu ve bizi merak ettiği için yanımıza geldigini anlattı.
Abimden sonra eşim de bizim olduğumuz yere geldi.O da benim akibetimden korkmuştu.Hepimizi sağ salim görünce rahatlamıştı. “Ben bir de ablama bakayım.” diyerek yanımızdan ayrıldı.
Çok geçmeden babam yanımıza gelmişti.Onun da getirdigi haberler içler acısıydı.Akrabalarımızdan bazıları enkaz altında kalmıştı ve onlara şu anda ulaşılamıyordu.
gün doğmak üzereydi.Annem, babam ve kardeşlerimle birlikte, evimin olduğu yere doğru yürümeye başladık.Manzara korkunçtu.Ancak enkazların üstünden geçebiliyorduk.Binaların çoğu yola doğru yıkılmıştı.
Evimin olduğu mahalleye geldiğimizde, etrafı tanıyamadım.Bütün yeni binalar yıkılmıştı.Ancak eskiden yapılmış, iki veya üç katlı evler ayakta kalabilmişti.Benim evim de ayakta kalanlardandı.
Kaynım, hasta olan kayınpederimi, arabasına oturtmuştu. Kayın validem, eltim ve çocukları, diğer akrabalar ve komşular…Hepsi yolun ortasına, binalardan uzak olan bölgeye kaçmışlar ve orada yere oturmuşlardı.Herkesin yüzü bir tuhaftı.Öylece etraflarına bakıyorlardı.Ben de çevreme bakındım.Her yer ama her yer yıkılmıştı.Molozların ortasında duruyorduk.”Acaba bu binalar nasıldı? Altlarında hangi dükkanlar vardı?” Uzun zaman bunları ve bazı şeyleri hatırlıyamadım.
Çok şükür o günler geçti.Güzel Allah’ım inşallah birdaha kimseye öyle günler yaşatmaz.

Lale Müldür / Güneş Tutulması 1999

kahramancayirli | 04 January 2010 10:21

Yıl söylemeden ifade edebildiğimiz günlerimiz var. 17 Ağustos deyince hepimizin aklında benzer resimler beliriyor mesela. 1999 dememe gerek kalmıyor. İşte bugün sizlere önereceğim kitap, 17 Ağustos merkezli (bu cümleyi kurarken şunu merak ettim: bugüne dek önerdiğim herhangi bir kitabı alıp okuyan oldu mu hiç).

Şiirini sevdiğim, kendime yol arkadaşı ettiğim şairlerden biri, Lale Müldür. Üryan bir şiir yazıyor. Rol yapmadan, eklemeden çıkarmadan. Samimi bir şiir yani. Bu, bence çok önemli. Yani samimiyet. Samimi şiir ve şairleri seviniz.

türk sinemasında onyediağustos

kahramancayirli | 13 April 2008 11:44

yazı tura, iyi bir filmdi
yazı tura, iyi bir filmdi

türk toplumunun, türk tarihinin belli günleri var. oniki eylül mesela. yıl belirtmeye gerek kalmıyor. onyedi ağustos da böyle bence. bindokuzyüzdoksandokuz dememe gere kalıyor mu? kalmıyor. türk sinemasında onyedi ağustos üzerine yeterince eğilinmediğini düşünüyorum..hiç eğilmediler demiyorum. bakalım şimdi..o şimdi asker (yön: mustafa altıoklar), çorba gibi bir filmdi, mustafa altıoklar ne zaman senaryo yazsa böyle oluyor, konu zafiyeti geçiriyor insan filmlerini izlerken. mümkünse altıoklar, başkalarının senaryolarını filme çeksin, kendisi senaryo yazmasın. uğur yücel’in yazı tura’sı eli yüzü düzgün bir türk filmiydi, üstelik filmin ikinci yarısı onyedi ağustos odaklıydı. mahsun kırmızıgül’ün beyaz melek’inde de aynı “o şimdi asker”de olduğu gibi şöyle bir değinilip geçilmişti onyedi ağustosa. karakterlerin yolculuğu sırasında sanırım adapazarından geçiyorlardı, adamın geçmiş acıları canlandı vs..gelelim taylan biraderlerin küçük kıyamet‘ine. başak köklükaya’nın yıkılmış istanbula bakarkenki gözlerini bir türlü unutamıyorum. doğu yücel’in ellerine sağlık. ne kadar akıllı, ne kadar sağlam, nitelikli bir işti. üstelik de odağı istanbul depremiydi basbayağı. psikolojik gerilim türüne koyacağımız bu film bile neden tatmin etmiyor beni..hala daha iyi daha nitelikli bir türk filmi bekliyorum onyediağustos odaklı. küçük kıyameti geçebilecek bir yapım izleyebilecek miyiz bakalım. onu da hollywood’tan izlemeyelim de…

99 Depremini 12 Yaşındaki Çocuktan Dinlemek

xcrescentx | 07 December 2007 08:20

Güzel bir yaz gecesiydi yada milyonlarca yıldız güzel olacak diye bizi kandırmıştı o süslü ışıklarıyla. Gece 3 sularında birisi beni sarstı uyandım kimse yoktu balkondan baktığımda karşı apartmandan da bakanların dışında. Fakat halen birisi beni sarsıyordu. Korkmamıştım ne olduğunu anlayamamamdan dolayı. Sonra bağırdım. Sesim yoktu şaşırdım tekrar denedim. Bu kadar gürültü nerden geliyordu ve neden hala ayakta durmakta güçlük çekiyordum? Kendi sesimden yoksundum…

———————————————————————————————————

17 AĞUSTOS 1999

guddicini | 15 April 2007 19:57

17 ağustos 1999 evet bu tarih hepimize Adapazarı,Gölcük,Yalova,Çınarcık,İzmit ve az hasarla atlatan İstanbul depremi.Aradan kocaman 7 yıl geçmesine rağmen hala içimizdeki o korku geçmedi.Bir kaç arkadaş bir araya geldiğimiz zaman hala deprem muhabetleri yapıyoruz.Aslında benim demek istediğim devletimiz deprem gerçeğini bilmesine rağmen,her ne hikmetse halkını bilinçlendirmeyi pek uygun görmüyor,TRT televizyonun da aslında depremle ilgili her gün yarım saat veya haftada bir saat halkını aydınlatsa.Çünkü biliyoruz ki deprem öldürmüyor,bunu japonya’daki depremlerden biliyoruz.Japonlar nasıl okul çağında öğreniyorlar,bizede öğretilsin gerçi ben internetten araştırıyorum belki siz arkadaşlarda yararlanırsınız diye düşündüm.Hatta günlük depremleri buradan gore bilirsiniz

17 Ağustos 1999

esatergun | 16 August 2005 22:26

“…Kuzey Anadolu Fay Hattının Adapazarı, Kocaeli, Gölcük segmenti üzerinde, Richter ölçeğine göre Ms=7.4 many itüdünde ve yaklaşık 45-50 saniye süren bir deprem meydana gelmiştir. Deprem, Marmara Bölgesinin tamamı ile Kuzey Anadolu Fay Hattının doğu yönündeki uzantısında yer alan Düzce ve Bolu gibi şehirleri etkilemiştir. 17 Ağustos depreminin ülkemizde endüstrinin ve şehirleşmenin en yoğun olduğu Marmara Bölgesinde meydana gelmiş olması, can kaybının ve hasarın da çok büyük olmasına sebep olmuştur. 1967 Adapazarı Depreminden sonra bölgeyi etkileyen en büyük deprem olan 17 Ağustos 1999 depremi, İstanbul’un Avcılar, Küçükçekmece, Tuzla ilçeleri ile İzmit, Adapazarı, Gölcük, Yalova, Düzce ve Bolu şehirlerinde 20 000 dolayında can kaybına ve maddi hasara yol açmıştır…”

Aynı acıları bir daha yaşamamak ümidiyle…