hıck…”saçların neden orospu sarısı senin” dediğimde suratını asıp bakmıştın bana. sonra sağ elimde tuttuğum elimdeki içi kırmızı sıvıyla dolu olan bardaktakinden içtiğimi görünce sol elimdeki bira bardağını göstererek “o kime ? yalnız gibi duruyordun” diye sormuştun. “yalnızım zaten, 10-15 dakikadır sacları orospu sarısı bir kız beni kesip duruyor ona ikram etmeye götürüyorum” dediğimde ise kikirdeyip kapmıştım birayı elimden ama. ve sonraki üç birayı da. yoksa hıck dört müydü…müziğin sustuğu anlarda konuşmayıp – neden sesin çok mu kötüydü – en gürültülü anlarda kulağımı yalayarak bir şeyler anlatıyordun. kusura bakma hiç birini dinlemedim. sadece kulak mememi hıck diline denk düşürmeye uğraşıyordum. sessizlikte de başarabilirdim bunu oysa, ama sessizlikte sen hiç konuşmuyordun…gözlerindekiler lensti, sahte eflatunun ardından gerçek kahverengi bakıyordun. gözlerimi gözlerine denk getirmemeye uğraşıyordum. yavşaklığımı anlayacaksın diye korkuyordum.. seni sevmiyor, dinlemiyor, ilgilenmiyor sadece hıck istiyordum…sonra müzik coşup etraf tenhaya boğulunca, dans meleği dürtükledi ikimizi de.. ellerimiz hiç gereksiz birbirimizin hıck üzerinde geziniyordu kah müziğin ritmine hıck uyarak, kah yanıp sönen ışıktan saklanarak, kah kahkahalar atarak. dans meleği defolup gitmiş lakin simdi de başka birileri bir yerden bu dikey dokunuşları yataya çevirmenin vakti geldiğini dürtüyordu bir yerlerime.bu gece kandaki alkol oranı dışında hayatıma eklemek istediğim bir şey yoktu oysa. hele ki böyle canlı başlı ve canla başla uğraşılacak bir şey, benimkinden başka bir can hiç hesapta yoktu. çarşıdaki hesaplarla evdeki hesaplar arasındaki ezeli rekabetteki çarşı hesabının açık farkla üstünlüğüne atalarımız gibi ben de alışmıştım zaten, lakin simdi de gölgedeki hesap terletiyordu…ara(n)dığım gecelerde karsıma çıkmamışlıklarına inat, bu damdan düşmeliliğin tesadüfünü kaçırmak bana yakışmaz dedim, sanki saçları orospu sarısı sahte eflatun bakan bir kadını şiirime katmak bir boka yakışacakmış gibi…ama benden başka kim bilecek ki dedim gecenin bir yarısı edebiyat aşkıyla uyanıp da oturup yazacak halim yok ya bir yerlere… hem hıck bu gece yangın söndürücüm zaten yanımda, yoksa çıkarıcım mi demeliydim…ben daha karardan karara koşuşturup vicdanımın muhasebesini abaküslerken, sen artık fincanlığı mı yoksa tavalığı mı kabul ettiysen beni de sapın bellemiş midye tava sömürüyordun SSK’nın önünden.. yemen bittiği halde hala orada duruşumuzdan anladığım kadarıyla senin yediklerini benim ödemem gerekiyordu ki bu bekleyiş sürecinde abaküs çoklarca parçaya ayrılmış, az önce kavgalaşan serserilerden birinin kopan oltu taşı tespihinin kara taneleri arasında rengarenk boktan bir ahenk oluşturmuş, yolun eğimine uygun bir şekilde kaldırımdan aşağıya doğru akıyorlardı…bu ödediğim bedellerin bir “her şeyi” olmalıydı ve sen “her şey” inle karşımdaydın… hıck ve hatta hıck hıck…bakışlarım o kadar belli etmiş miydi “nereye ?” sorusunu, veya ben farkında olmadan beynim dilime söyletti mi o lafı, yoksa sana malum mu oldu da “sana” dedin, şu vakit tam kestiremiyorum, taksi şoförünün kocaman açılmış gözlerini aynadan fark ettiğimde senin doğru oturman gerektiğini söyledim bir ara, bir onu anımsar gibiyim; bir de anahtar ve deliği ile konuya girip hıck ve buradan yola çıkarak yaklaşık 10 dakika sonrasının falına baktığımı.. ben yavşak, sen şuh tam hıck bu espriye gülüyorduk ki kopmuşum….ha bir de, derinlerimde bir yere saplanmış hayal meyal bir “ben orospu değilim” cümlesi var senin ağzından titreyen bir nefesle çıkmış…”saçların neden orospu sarısı senin” dediğimde suratını asıp bakmıştın yüzüme, aslında ben saçlarını ilk gördüğümde “neden orospu sarısı lan bunun saçları” diye de düşünmüştüm…simdi de yatağımda uyuyordun…28.Ekim.Hickibin/sabah ezanına var daha