Bireyin gerek iradesi ile gerek kendi dışında yer alan koşullar tarafından belirlenen, sınırları çizilen, renkleri serpilen, baharatı atılan doğum, yaşam ve ölüm serüveninin az çok belirlenen ya da sınırlar içinde gidip gelerek -ama dışına çıkmadan- yaşanmasıdır ömür ve şarkıda denildiği gibi ‘küsecek kadar çok ‘ olmayandır.Bir ömrün içinin nasıl doldurulacağı yani eğitimi, para kazanması, sağlığı, yaşlılık yatırımı , aşkı, hüznü , nerede geçirileceği az çok kestirilebiliyor büyük çoğunluğunda insanoğlunun.öğretmen olacağım diyen, bu mesleği yapan akabinde ömür vefa ederse bilmem kaç yılında emekli olacağını ve alınacak ikramiye ile başını sokacak bir evin hayalini kurar insan. Güvenilirdir belki ya da vahşi kapitalizm koşullarında tercih edilendir kimi zaman umut edilen hatta kıskanılandır.Oysa bir günlüğüne bile hayal kursak yeter bize. Bugün burada , bu işi yapmanın ve bu toplumun bireyi olmanın kişiye yüklediği giyim, oturma, kalkma, konuşma misyonlarını elimizin tersiyle itip,dil çıkarabilsek.bugün burda olsak bile ömrümüzün yarınki bölümünü yeni zelanda’da hakedenlere yapmak üzere haka dansı kursu için ayırsak. Akabinde soluğu pal utcai’de alıp pal’ın bugünkü çocukları ile geçmişimizi yaşatmaya çalışsak.Biliyorum hepsi olmayacak duaya amin demektir ve hepimize düşen doğdukları yerde ölenler türküsünü mırıldanmaktır ama ümitler kavidir ‘belki bir gün’ beklenmektedir, nafileliğinin farkında olunarak ve buradaki motivasyon , hayatta ilk kez eşitliğe karşı duyulan isyandan kalır kaynağını ;bir ömür ile bir hayatın eşit olmasından.