büyük yalanları büyük yalancı yazar elbet, eline kim su dökebilirki ertu cum, büyüksün!arka sayfa güzelini seçmek için yardım istersen hala hazır ve nazırım ertu cum, bilgin ossun.
“Din özgür olsun, köşeyi dönmek özgür olsun”Prof. Dr. Mine Anğ Küçüker (İstanbul Üniversitesi)Öncelikle, üniversitelerin insanların inancını serbestçe “yaşayabilecekleri” bir yer olmadığını düşünüyorum. Üniversitede inanç dahil her şeyi tartışabilirsiniz, ancak inancın yaşanması için dışarıda olması gerekiyor. İkincisi, “özgürlük” deniyor ve benim buna itirazım var, zira ben başını örten insanların özgür olduklarını düşünmüyorum, dolayısıyla özgür olmayan insanların özgürlüğünü savunmanın o insanlara karşı da olumsuz bir tavır olduğunu düşünüyorum. İnsanın en önemli değer olduğu, tek değer olduğu akademide, özgürsüzlüğün özgürlüğü savunulamaz.Liberaller kadar iyimser olmadığımı söylemeliyim. Bence süreç çok tehlikeli bir noktaya; “din özgür olsun, köşeyi dönmek özgür olsun, başka hiçbir şey özgür olmasın” düşüncesinin dayatılacağı noktaya doğru gidiyor. Ve maalesef aydınlarımız dediğimiz kişiler de bu sürece destek veriyorlar. Ortalama eğitim süresinin dört yıl olduğu, eğitim sisteminin baştan sona bir felaket halde olduğu ülkemizde, bu yaşananların nelere yol açacağını, açmaya başladığını görüyoruz. Üstelik AKP, bu sürecin başlangıcı değildir. AKP elli yılı aşkın süredir yürütülen politikaların bir sonucudur. Bu meseleye bireysel insan hakları penceresinden bakıldığında, türban çok masum görünüyor. Ancak, türbana özgürlüğü savunan herkesin, bir zahmet, bütün bir siyasal örgütlenmeyi, bütün bir ekonomik örgütlenmeyi, tarikat ilişkilerini, cemaatleştirilen toplumu da görmesi gerekiyor. Madımak otelinde aydınların yakıldığı bir memlekette, her ramazanda oruç tutmadığı için dövülen, öldürülen insanların olduğu bir memlekette, tarikatların siyaset ve ekonomide bu denli etkin olduğu bir ülkede türbanı bir kişisel hak ve özgürlük meselesi olarak görmek siyaseten cehalettir, cehalet değilse de kötü niyettir.
“laiklik zaten serbest, laik yolsuzluk ve hırsızlıkta serbest olsun. kültürlü ve eğitimli laaaaik hırsızlık serbest ve hür olsun, boşuna bankalara el koyulmasın, milletin sırtına kambur yüklenmesin. iski benzeri soygunlar serbest hale getirilsin, sözde solcu ergunlar harcanmasın. zamanın belediye başkanı chp de milletvekili olarak bulunsun, rahat olsun. kocaelide toplam 5 milyar dolarcığa malolan, kocaeli halkının 85 sene içinde faiziyle beraber geri ödeyeceği küçük miktarlar, küçücük barajlar için artık soru sorulmasın. baraja onay veren belediye başkanı ve destekçileri chp de milletvekilliklerini rahat rahat yapsınlar. devletin tepesindeki laaaaik amcalar anayasa kitapçıklarıyla uçurtmacılık oynasınlar, ekonomi rahat rahat göçsün. memelekette yeterince yokmuş gibi dışardan sömürge aydınımsısı ithal edelim, kemerleri daha çok sıksın.” Prof. Dr. OguzKagan35 (hayat üniversitesi)
BURSA NUTKU” Türk genci, devrimlerin ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve devrimleri benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır demeyecektir. Hemen müdahale edecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla, nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır. Polis gelecektir; asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkum edecektir. Yine düşünecek: “Demek adliyeyi de islah etmek, rejime göre düzenlemek lazım” Onu hapse atacaklar. Kanun yolundan itirazlarını yapmakla beraber; bana, İsmet Paşa’ya, Meclis’e telgraflar yağdırıp haksız ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “Ben inan ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve amilleri düzeltmek de benim vazifemdir!” İste benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği!”M.Kemal Atatürk
Farklı görüşlere sahip kaynaklar bu nutkun uydurma olduğunu açıklamıştır. Bunu savunanların genel tezi “Atatürk’ün gençleri anarşiye teşvik etmesinin hiç bir mantığı olmadığı” yönündedir. “Çünkü Bursa nutkunu herkes kendi görüşleri çerçevesinde değerlendirip durumdan vazife çıkarabilir.”Bursa Nutku’nun uydurma olduğunu savunanlardan biri olan Tarihçi Mustafa Armağan, bir makalesinde şunları yazmaktadır:Hadisenin ceryan ettiği günlerde basında tek kelimeyle olsun söz edilmeyen -ki o zamanlar Atatürk’ün her sözü anında zaptedilirdi- bu nutku, yaklaşık 15 kişi olduğunu bildiğimiz toplantıya katılan zevat da yalanlar (mesela Kılıç Ali ile Yusuf Hikmet Bayur). Katılanların yalanladıkları, nöbetçi defterinde kaydı bulunmayan, gazetelerde esamisi okunmayan, Anadolu Ajansı’ndaki beyanatta zikri geçmeyen bu nutkun Atatürk’e ait olması mümkün değildir. Hatta bazılarına göre, Stalin’in Komünist Gençliğe Hitabı’ndan alınıp Atatürk’e yamanmıştır.Sonradan Bursa Nutku adıyla meşhur olacak bu metin ilk kez 1947’de Rıza Rüşen Yücer’in Atatürk’e Ait Birkaç Fıkra ve Hatıra adlı kitabında görülürse de, Celal Bayar tarafından 1949’da İzmir’de yapılan II. DP Büyük Kongresi’nde okutulmasına kadar yine kimsenin ilgisini çekmez. Bayar’ın menfaatlerine bir eldiven gibi uymaktadır. Nutuk’ta ‘Madem gerici CHP’yi adalet durdurmuyor, o halde gençlik yönetime el koymalıdır’ mesajı bağırmaktadır. Ne var ki, nutku alkışlayan DP’liler, hasımlarının eline ne denli tehlikeli bir silah uzattıklarının farkında değillerdir.9 yıl sonra bu defa CHP yanlısı Ulus gazetesine basılmış olarak görürüz onu. Bu defa amaç, DP’yi tehdittir. ‘Gençlik, iktidara rağmen kanun-nizam dinlemeden rejimi korumak adına idareye el koyacaktır’ mesajı çınlar. Tartışma alevlenince Cumhuriyet Savcısı Ulus gazetesi hakkında soruşturma açar. DP’nin bu nutku daha önce okuttuğunun ortaya çıkması üzerine ise Menderes’in baskısıyla savcılık takipsizlik kararı verir ve hadise kapanmış görünür. Ancak bir kere kılıfından çıkan silah belden bele dolaşmaya kararlıdır.1975 yılında Cafer Tanrıverdi tarafından yazılı metin olarak halka dağıtıldı. Bursa Nutku, bu defa savcılığa verilmekle kalmadı; ağır cezalık oldu Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yürütülen davada, bilirkişiye başvuruldu. Dönemin Türk Tarih Kurumu Başkanı Enver Ziya Karal ve Öğretim Üyesi Sami N. Özerdim mahkemeye Bursa Nutku metninin Atatürk’e ait olduğuna dair görüş ve belge sundular Mahkeme de, bilirkişinin görüşü paralelinde karar aldı ve böylece Bursa Nutku’nun Atatürk’e aitliği yasal kesinlik kazandı.
Yurt gezisine çıktığı Ege’de 1 Şubat 1933 günü Mustafa Kemal’e gizli bir telgraf ulaştırıldı. “Bursa’da irtica (gericilik) olayı vardır. Bir grup yobaz, ezanın Türkçe okunmasını bahane ederek başkaldırmıştır. Gericiler önce il vakıf müdürlüğüne, sonra da vilayet binasına doğru yürüyüşe geçmişlerdir. Topluluk, vilayet kapısında valiyi beklemektedir.”Telgrafı okur okumaz Mustafa Kemal gezi programını değiştirdi ve trenle Bursa’ya hareket etti.Tren sabaha karşı Bilecik’egelince indi ve yoluna bir otomobille devam etti.Sabahın ilk ışıklarıyla girdiği Bursa’da vilayet binasına gitti ve kendisi orada bekleyen yetkililerden, olayla ilgili tüm bilgileri aldı.Olay fazlaca büyütülecek boyutta değildi ama, Kubilay’ın şehit edildiği Menemen gerici başkaldırmasını çağrıştırdığı için görmezden de gelinemezdi.Mustafa Kemal, belediye meclisi salonunda toplanan gençlere bir konuşma yaptı:“Bu olay önemli bir eylemsel hareket değildir; irtica içeriği de yoktur” dedi, fakat gençleri yine de uyardı:“Size şunu bildireyim ki, ünlü Menemen olayı, devrimlerimize karşı yöneltilen bir hareketi önleyecek Türk gencinin var olduğunu göstermiştir. Genç ve idealist bir yedek subay olan Kubilay, kendisini bu uğurda feda etmiştir. Onu örnek alın. Herhangi bir irtica hareketi olursa bunun karşısında daima siz bulunacaksınız. Çünkü devrimlerimizi ve Türkiye Cumhuriyeti’ni size emanet ettim. Hangi şartlar altında olursa olsun hiçbir devlet gücüne dahi dayanmadan bunları siz koruyacaksınız. Alacağınız güç bütün ulusundur. Böyle hareketler karşısında sizi göreceğini bilmek, Türk ulusunun da en büyük inancıdır.“Devletin jandarması vardır, adliyesi vardır, polisi vardır. Fakat yalnız buna güvenerek pasif kalınmaması gerekir. Böyle hareketler karşısında her zaman gençleri önde görmek isterim. Gençlik devrimlerimizin bekçisidir.”Kentin ileri gelenleri, Bursa’da Çekirge Köşkü’nde Mustafa Kemal’in onuruna bir yemek verdiler. Aralarında gazeteci Rıza Ruşen Yücer ile Musa Ataş’ın da bulunduğu ondört kişilik yemekte Bursalılar, önemli olmasa da bu olay karşısındaki üzüntülerini dile getirdiler. Gazeteci Rıza Ruşen Bey, Bursalılar’ın üzüntülerini bildirdiği bir sırada şöyle dedi:“Bursa gençliği bu olayı hemen bastıracaktı ama zabıta ve adliyeye olan güveninden ötürü harekete geçmeye gerek görmedi.”“Bursa gençliği” tanımlaması, Mustafa Kemal’in “hoşuna gitmedi”.Rıza Ruşen Bey’e döndü ve “Bursa gençliği ne demek?” diye sordu. Sonra da, onun bir yanıt vermesini beklemeden, sorusunu kendi yanıtladı:“Ülkemizde parça parça, yer yer gençlik yoktur” dedi. “Yalnızca ve toplu olarak ‘Türk gençliği’ vardır.”Ve üzerine hiçbir zaman toz kondurmadığı “Türk gençliği” konusundaki görüşlerini bir kez daha açıkladı.Yakın tarihimizde “Mustafa Kemal’in Bursa Söylevi” olarak anılan ve üzücüdür ki, zaman zaman “Onun tarafından söylenmediği ileri sürülerek” tarşılan şu konuşmayı yaptı:“Türk gençliği, devrimlerin ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve devrimleri benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, ‘Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır’ demeyecektir. Hemen müdahale edecektir; elle, taşla, sopayla ve silahla, nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır. Polis gelecektir, asıl suçluları bırakıp suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç ‘Polis henüz devrimin ve cumhuriyetin polisi değildir’ diye düşenecek, ama asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkum edecektir. Yine düşünecek: ‘Demek adliyeyi de islah etmek, rejime göre düzenlemek gerek.’ Onu hapse atacaklar. Yasal yoldan itirazlarını yapmakla birlikte bana, İsmet Paşa’ya telgraflar yağdırıp haklı ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayırılmasını istemeyecek. Diyecek ki, ‘Ben inancımın ve kanımın gereğini yaptım. Müdahalemde ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem bu haksızlığı yaratan nedenleri ve etmenleri düzeltmek de benim görevimdir.’İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği…”O geceden sonra çoğaltılıp, yıllarca elden ele, dilden dile dolaşan “Bursa Söylevi”, gazeteci Rıza Ruşen Yücer’in 1947 yılında yayımladığı “Atatürk’e Ait Bir Kaç Fıkra ve Hatıra” adlı yapıtında yayımladı. Demokrat Parti’nin 1949 yılında İzmir İl Kongresi’nde okunan ve kongreyi izleyen günlerde gazetelerde ya yımlanan bu konuşma, 1958 yılında Cumhuriyet Halk Partisi’nin organı Ulus gazetesinde yayımlanınca, gazete sorumluları hakkında önce soruşturma, sonra dava açıldı. Dönemin basın savcısı, bu konuşmanın Mustafa Kemal’e ait olmadığını ileri sürdü; sonra bu savla da kalmadı, konuşmanın Sovyetler Birliği Başkanı Stalin tarafından yapılmış olduğunu da ileri sürdü.Günün siyasal ortamına özgü koşullar altında bile “gülünç” karşılanmaya başlayan bu tartışmalar, daha da üzücüdür ki, ilerideki yıllarda da sürdürüldü. Bu tartışmalara son noktayı, 1960’lı yıllarda Türk Devrim Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Afet İnan koydu. Mustafa Kemal’in, Bursa’da Çekirge Köşkü’ndeki konuşmasına tanık olan ikinci gazeteci Musa Ataş’ın bu konudaki notlarını, dönemin Milli Eğitim Bakanı İbrahim Öktem’e gönderdi. O da bu notları, TBMM’de bir soruya yanıt olarak verdi.
Taha Akyol’un “Ama Hangi Atatürk” kitabını herkese tavsiye ederiz. Atatürk’ün herkes tarafından nasıl kullanıldığını/kullanılabileceğini görünüz ey halkım…
@ agentforistanbuldün bu mimde ertuğrul özkök ün yazısı vardı. mim başlığıda farklıydı. neden değiştirme ihtiyacı hissettin. benim tahminim, yönetim artık dandik mimleri yayınlamıyor, sende bi tanesini feda edip bu şeyi koydun.koydunda ne oldu? yasakçılar bu memlekette onlarca senedir at koşturuyor, bi blog açmışlar çokmu? sıkıyosa özgürlükleri savunda göreyim seni.
çok merak ediyorum, kimmiş bu herkes? 22t itibarı ile herkes dediğin %20 aldı, bu hesaba göre geri kalanı bişi bilmiyor herhalde. yada tam tersi, siz kafayı kuma gömmüşsünüz. yassah hemşerim demekten başka bişi öğrenememişsiniz şunca zamandır.
Bir erkek turban turban diye tutturuyorsa bu bir fetistir, ayak fetisi gibi. turban fetisli Oguzkagan, aksam eve gidince tepeden tirnaga tesetture burunuyor ve gay sado mazo eylemlere takiniyor, ondan boyle hararetlidir. HAni “muhafazakar gay” bir modacimiz var ya iste ondan.
Doç. Dr. İlhan İkeda (Bilgi Üniversitesi)AKP ile MHP’nin yürütmekte olduğu kampanyanın özgürlük adına olduğuna inanmıyorum. Bu adamlar, özgürlük adı altında, inanç özgürlüğü kavramına sığınarak kendi görüşlerini topluma dayatmak, toplumu iyice gericileştirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Üniversitelerde pek çok kişi bu gelişmelere karşı, ki zaten akademinin konumu da bu olmalı. Üniversitenin de, toplumun da gericileştirilmesine karşı durmak, karşı bir basınç oluşturmak gerekiyor. Ben bu imza kampanyasının, üniversitelerde ne kadar çok kişinin gelişmelere karşı olduğunu göstermesi açısından önemli bir başlangıç olduğunu düşünüyorum.
Prof. Dr. İzzettin Önder (Boğaziçi Üniversitesi)Türbanla ilgili birçok şey konuşuluyor ama tarikatlar, cemaatlar kapatılsın diye bir tartışma söz konusu değil. Din dersleri kültür dersleri olarak okutulmalı diye tartışan yok.Başörtüsü bu şekilde eğitim sistemine hakim olacak, tarikatlar hakim olacak. Tarikatlar üniversitelerde kız öğrencilere para karşılığı türban takmalarını dahi teklif edebilecek. Tarikatlar ta Güney Afrika’da gidip okullar açıyor. İşsizlik, yoksulluk varken türban takılması, özgürlük oluyor.Türban bir sembol. Bu açık olmayan bir ideolojinin de simgesidir. Örneğin böyle bir ideoloji ile faizi, ekonomik sistemi tartışamazsınız. Bu o kişinin görüşü olabilir ancak o kişi size faizin haram olduğunu söylediğinde bunu açık bir şekilde tartışmanız mümkün olmaz.Aymazlığa düşmemek gerekiyor. Bu tartışmalar, şeriata doğru sürüklenmenin simgesidir. İslamcılaştırma, ülkenin şekil değiştirme sürecidir.
Prof. Mustafa Altıntaş (Gazi Üniversitesi)Çıkarılmaya çalışılan bu yasalar rejimi değiştirme girişimleriyle ilgili. Bu nedenle toplumu yeniden uyarmak, karşı durmak lazım. Anayasa ile güvence altına alınmış laiklik ilkesine sahip çıkmalıyız. Cumhuriyete sahip çıkılması gerektiğini hatırlatmalıyız. Daha önce de anayasa değişikliklerinde 17. madde olarak böyle denemeler yapıldı, dönemin anayasa mahkemesi bu yasaya karşı yoğun baskı aldı ve bu yasa çıkartılmadı. Bu durumda da yapmamız gereken her şeyi yapmalıyız mesela Anayasa Mahkemesi’ne laik devlet ve toplum düzeni için mektup kampanyası başlatılabilir. Türbana bakarken laik cumhuriyete uygun insan olmak üzerinden bakılmalı, kul olmak üzerinden değil. Tanrı-kul ilişkisi içinde bugün toplumumuzda gösterilen erkeğin tanrıya, kadının da erkeğe kulluğunun yansıması bu şekildedir. Bir toplumda kul olmak kişinin, o toplumun laik düzeninin intihar etmesi demektir.
uyum güzeli, hade başka kapıya, naş hade naş!şol purofesörler bi kerede bilimsel bişi ile çıksalar ya meydana, varsa yoksa laiklik. acep purofesör olurken araştırma, tez, makale, kitap yayınlama yerine laikliğe bağlılık yeminimi ettiler? laikliğe bağlılık yemini yeterlimidir purofüsürfüsür olmak için? bunca konuşuyorlarda neden kimse umursamıyor acep? çok konuşup boş konuşmalarından dolayı olabilirmi?bence öyle, evet evet, kesinlikle boş konuşuyorlar. kendilerine “ağır olda molla desinler” diyorum. gerçi mollakrasiyi iyi bildikleri malum, hayatlarında zati uyguluyorlar, birazda biz görelim yane!
Okuz Kagnisinin isi gucu burada oturup herkese hakaret etmek. Cunku belli ki issiz.Git bir is bul da alninin teriyle para kazanmayi ogren. Burada edepsiz edepsiz insnalara sarkintilik edecegine bir ise yara, hic mi utanma arlanma yok?
Allah tan namuslu solcular varda iyi kötü sol fikriyat adına bişiler yazıyolar, yoksam hepten batmış olacaktı solcular.Üniversitede ‘başörtüsü’ yasağı kabul edilemez. Nokta. Bu yasağı kaldırmayı kim hedeflemiş olursa olsun doğru bir şey yapmıştır. Nokta. Bu nedenle de toplumda özgürlüklerin genişletilmesi talebinde bulunan herkesin bu yasağın kaldırılmasına destek vermesi gerekir. Nokta. Bu kadar.Çağımızda kimliklerinden ya da inançlarından dolayı mağdur olan ya da kendini mağdur hisseden çok insan var. Genel olarak sol yalnızca kapitalizmin mağdurları olan işçilerin sorunlarıyla kendini tanımladığından birçok ülkede kimlik ya da inanç mağdurlarıyla pek ilgilenmedi. Bizde de böyle oldu. Kendini, başörtüsü takmaya zorlanan insanların özgürlükleriyle ilgili gördü ama başörtüsünü çıkartmaya zorlanan insanlarla pek ilgilenmedi. Hatta özgürleşme meselesini neoliberal politikaların bir uzantısı olarak görmeyi yeğledi.Bütün bunlardan ötürü bizde sol, toplumu anlamada ve ona özgürlük, adalet ve eşitlik vaat etmede başarısız oldu. Birçok sol aydının son günlerde başörtüsü konusunda yazdıkları ise bu durumun kanıtı.Özgürlük özgürlüktür. Başörtüsü karanlığa işaret etmiyor. Öyle olsaydı üniversiteyi zorlamazdı. Eğer diyorsanız ki başörtülü kızlarımız üniversiteye kendilerine peçe takacak, sokağa salmayacak bir düzenin peşindedirler, o zaman bilesiniz ki onları tanımıyorsunuz. Onları tanımadığınızdan dolayı da onları anlamıyorsunuz. Bence durum bu.Erol KatırcıoğluBu ‘türban meselesi’ de nereden çıktı demeyin. Çünkü türbanda / başörtüsünde simgelenen şey halka zorla dayatılmak istenen zora dayalı ‘modernleşme’ projesidir. Zora dayalı, otoriter yaklaşımlı ‘modernleşme’ projesinin dayanağı olmak, bu zihniyetin iktidarını kaybetmemek için ayak diremesine payanda olmak kendini ‘demokrat’ olarak tanımlayan hiç kimsenin demokratlık hanesine yazılacak olumlu bir yaklaşım değildir.Türkiye mollaların yönettiği İran olur mu? İran’da molla rejimi ‘özgürlüklerin’ ve demokrasinin uç verdiği, filizlendiği bir ortamda çöreklenmedi İran’ın başına. Bugünlerde unutturuluyor Humeyni öncesi ‘Şah rejiminin’ nasıl bir şey olduğu. En zalim, en baskıcı, en militarist, en işkenceci, en kanlı rejimlerin başında gelen ‘modernleşmeci Şah rejimi’, İran’ı bir başka bir totaliter rejime sürükledi. Demokrasi ve özgürlüklerin tepe tepe kullanıldığı bir rejimden gelinmedi bugünkü İran rejimine. Yani özgürlük ve demokrasinin artması ile ‘otoriter modernleşmeye’ karşı çıkılması ile baskıcı bir rejim gelmez. Endişeye yer yok. Ama tam tersi her türlü baskıcı rejimlerin gelmesine yataklık edebilir.‘Kemalcilerin’ korku pompalaması ile etki altına aldıkları kimi yurttaşlarımızın ısrarla vurguladıkları ve bıkmadan haykırdıkları gibi ‘Türkiye Laiktir, Laik kalacak’ söylemindeki ifade doğru mu peki? Hayır. Yanıtı ise basit: Çünkü, Türkiye zaten ‘laik’ değil. Türkiye’de henüz, devletin her mezhebe, her inanca ve ‘inançsızlığa’ eşit mesafede durması teminat altına alınmış değil. Hiçbir laik düzende olmayan, dini devlet eliyle düzenleyen, bir mezhebin çok ağırlıklı olarak öne çıkarılıp açıkça desteklendiği devasa bütçeli bir ‘Diyanet İşleri Başkanlığı’ var Türkiye’de.Peki hal böyle iken, “Başörtüsüne özgürlük” bildirisine imza attı diye Prof. Dr. Ali Nesin’e ağız dolusu saldırmak niye? Üstelik Aziz Nesin’in fikirlerini de bilmeden oğlu Ali Nesin’i ‘babasının kemiklerini sızlatmakla suçlamak’ niye? YALÇIN ERGÜNDOĞAN
‘Evet’te Selçuk öndeHer iki kampanyadaki üniversitelerdeki duruma bakıldığında ise çok ilginç bir tablo ortaya çıktı. Türbana destek veren üniversiteler sıralamasında 259 imza ile Konya Selçuk, 258 imzayla Erzurum Atatürk, 178 imzayla Elazığ Fırat ve Sakarya üniversiteleri ile 146 imza ile Kayseri Erciyes üniversitesi ilk beşte yer aldı. Bu liste “Gericiliğe izin vermeyelim” kampanyasında ise tam aksi yönde çıktı. Selçuk ve Atatürk üniversitelerinden gelen imza sayısı 7 imza ile sınırlı kaldı.Ege ‘hayır’cıTürbana hayır diyen en fazla öğretim üyesi imzası 311 imza ile Ege Üniversitesi’nden geldi. Onu sırasıyla 225 imzayla Dokuz Eylül, 220 imzayla İstanbul ve 196 imzayla Hacettepe ve 173 imzayla Ankara üniversitesi izledi. İlk ikide yer alan Dokuz Eylül ve İstanbul üniversitesinden türbanı destekleyen öğretim üyelerinin sayısı ise 53 olarak gerçekleşti.
Ört üstünüSosyal güvenlik, sağlık ve sigorta sistemi batmış.Sendikal haklar geriletilmiş, çalışma koşulları kötüleştirilmiş, emekçilerin reel ücretleri aşındırılmış.Kayıt-dışı ekonomi patlamış; enkaz altından sigortasız işçilerin cansız vücutları çıkarılmış.Emekliler banka kuyruklarında ölüme terk edilmiş.İşsizlik, yoksulluk ve gelir dağılımı adaletsizliğinde rekorlar kırılmış.Sosyal devletin işlevlerini yardım fenerleri ve tarikat ilişkileri almış.Yoksullaştırılan kitleler, erzak torbalarına ve ramazan çadırlarına mahkûm edilmiş.Örtün üstünü türbanla…Birçok devlet kurumu gibi YÖK’ün de siyasallaşmasına yönelik sürece kapı açılmış.Piyasacı yaklaşım eğitime sıçratılmış; yüksek öğrenimde “paralı eğitim” temel hedef olarak ortaya konulmuş.Vakıf ve özel üniversitelerin açılması desteklenerek, ‘gecekondu üniversitelerine’ kapı açılmış.Her ‘il’e bir üniversite saplantısıyla, üniversiteler ‘lise’leştirilmiş; kadrolarında profesör olmayan bölümler faaliyete geçirilmiş.Yeni açılan üniversitelerin çoğunda siyasal kadrolaşmalara yol verilmiş.’Tarikat-öğrenci evleri’ devletin öğrenci yurtlarını ikame eder hale getirilmiş.Örtün üstünü türbanla… (Prof. Alkan Soyak – Güvercinevi)
Tamam da! Neden bunu yazma gereksini mi duydun? Prof. ünvanını alıp, makale yazan yüzlerce insan var ülkemizde. Hepsi birbirinden farklı ve ahenkli yazıyor. Hepsinin kendine göre doğruları var. Hepsi birşeyler bildiklerini iddia ediyorlar. Önce kendimizin ne düşündüğünü analiz etmemiz daha önemli bence. Alkan Soyak’ta; ismini ilk kez duyduğum bir insan olarak zihnime yerleşti sağ ol. Ne de olsa Prof. Yazdıkları mutlaka doğrudur!
pabucumun solcuları, devrimcileri, sözde kemalist özde makyavelistler.1991 genel seçimlerinde sonradan chp ye dönüşen solcu, devrimci, sözde kemalist shp 3-5 tane fazla oy alabilmek için pkk lı kürt faşistleriyle işbirliği yapar. meclise pkk nın girmesi ilk olarak meşhur solcu, devrimci, ilerici, sözde kemalistler eliyle olur. aslında alayı özde makyavelist, diktatörlük özlemcisidir. ama atatürk adını istismar etmek herzaman daha kolaydır. onlarda bu yola saparlar. hiç olmazsa doğan avcıoğlu kadar mert olun yaw, adam bağıra bağıra kominist devrim yapmak için uğraşıyordu. en azından yalan söylemiyor, karnından konuşmuyordu. devletin içi dahil heryerden destek alıp kominist türk çamuriyetini kurmak için canını ortaya koydu, beceremedi ama mertliğini, yiğitliğini belli etti. bugünün sözde solcu, devrimci, ilerici kemalistleri, özde diktatörlük özlemcileri o kadarını bile beceremiyorlar. zati solcuların çoğu ikiyüzlü, çokyüzsüz oldukları için kemalizmden hayat öpücüğü almaya çalışıyorlar, sadece dereyi geçene kadar tabe. lenin biraderimiz makyavel abisini çok iyi öğrenmiş, uygulamıştır. bizim solcular onu bilem beceremiyorlar. 68 solcularının, 78 anarşitlerinin, 90ların hırsız sosyal demokratlarının, 2000lerin ekonomik kriz çıkartan masonik solcularının yaptıklarını sonna anlatırız elbet, vaktimiz bol.not: bu yazılanlar http://www.universitekonseyleri.org imzacıları için değil, genel olarak solcular içindir.
Adama gore dunya kemalist, komunist ve islamcilardan olusuyor. Bir insan ancak bu kadar siyah beyaz gorebilirmis hayati. Hizla degisen dunyada degil 70lerde kalmis zavalli.Alah akil versin, NATO ulkesinde nasil komunizm devrimi yapacakti o geri zekalilar? ABD nin arka bahcesi olarak secilmis bir ulkede! Bu mumkun degildi , hic bir zaman da olamaz. Kalkmis komunistlere “mert” diyor! yesinler, cunku en buyuk dusmanini kaybedince senin bi fonksiyonun kalmiyor degil mi? Turancilik yapacan olmuyor, Turklerin orta Asya kimligiyle Islam celisiyor, cunku Turkler saman, e ne yapacan, en iyisi Islamci arapcilik ugruna laik halki dusman edeyim bari de is ciksin bana, diyor, oyle degil mi. Super mantik super!!Bir bez parcasinin arkasindaki dunya gorusune bak!
Sonuçta bir bildirge savaşı var ise şartlar da eşit olmalı diye düşünüyorum. Şöyle ki “Üniversitede özgürlük” bildirgesinde en düşük akademik ünvan Dr. idi. Ancak “Türbana hayır” bildirgesinde akademik ünvan olmayan teknisyen bile mevcut. Bu bağlamda kısacık bir hesap ile aşağıdaki istatikler siz hafif üyelerinin engin ufukları için ortaya konmuştur:“Türbana Hayır”Prof.: 1476Doç.: 633Yrd. Doç: 686Dr+Uzm.: 253Toplam: 3048“Üniversitede Özgürlük”Prof.: 1164Doç.: 928Yrd. Doç: 1114Dr. 343Toplam: 3549Yukarıdaki istatistikler sosyolojik bağlamda da çok önemli veri veriyorlar. Eski hocalarda (Prof.) hayırcılar çoğunluktayken daha alt ünvanlarda Evetçilerin ciddi üstünüğü var. İlerisi açısından bazılarına göre fevkalade kötü bir sonuç. Bu arada gözümüzden kaçmayan başka bir hadise de hayırcılarda ciddi bir tıp uzmanının bulunması ki biz bunları Dr. (Ph.D) ile aynı seviye dahil ettik. Diğer listede hiç bir tıp uzmanının bulunmaması tespitler arasında. Hayırcılar arasında Yüksek Müh., Yüksek Mimar., Okutman, Mühendis, Mimar gibi ünvanlar da mevcut idi.Bir başka değinmek istediğim nokta ise yöneticilerin (rektörlerin) yanında olmak çok kolaydır, ama “özgürlük” için rektöre karşı çıkmak, Türkiye gibi rektörlerin “kışla komutanı” olduğu ülkelerde ciddi manada takdire şayan cesur bir davranıştır. Gelecek açısında benim için ümitvar bir tablo.
Öğretim üyeleri: Türban karşı devrim çabasıdırTüm Öğretim Üyeleri Derneği’nin çağrısı üzerine (TÜMÖD) bir araya gelen öğretim üyeleri dernekleri, türbanın bir karşı devrim aracı olduğu mesajını verdi. Öğretim üyeleri, türban serbestisini sağlayan Anayasa değişikliğinin Atatürk Devrimi’ni Türkiye’den silmek isteyen “emperyalizmin” milleti parçalama girişimi olduğunu açıkladılar.TÜMÖD’ün çağrısı üzerine Ankara’da bir araya gelen öğretim üyeleri dernekleri üniversitelerde türban serbestliğini getirmesi amacıyla hazırlanan ve TBMM’de kabul edilen Anayasa değişikliğine yönelik bir açıklama yaptı. Açıklamada, TBMM’den geçirilen Anayasa değişikliğinin kişisel bir kıyafet özgürlüğü veya örtünme hakkı sorunu olmadığına değinen öğretim üyeleri, “Bu, karşı-devrimin bir hamlesidir. Atatürk Devrimi’ni Türkiye’den silmek isteyen emperyalizmin milleti parçalama girişimidir. Aynı dini inançları paylaşan insanları birbirine düşürme çabasıdır. “İnanç özgürlüğü” adı altında cinsiyet ayrımcılığının pekiştirilmesidir. TBMM’de Anayasa değişikliği konusunda oluşan ittifakın bileşimi de, bu durumun açık bir göstergesidir” açıklamasında bulundu.Açıklamada, üniversitelerin bilimin özgürce geliştirileceği ve öğretileceği kurumlar olduğuna işaret edilirken, “Yoksa türban dayatmasını savunanlardan bazılarının iddia ettiği gibi kör inançların serbestçe yaşanacağı yerler değildir” denildi. Açıklamada, din ve inanç özgürlüğünün önemli bir kazanım olduğuna işaret edilirken, söz konusu kazanımın ortaçağ karanlığının dayatmacılığına karşı elde edilmiş bir özgürlük olduğunun altı çizildi.“EĞİTİM KÜRESEL SERMAYE KARŞISINDA SAVUNMASIZ KALDI”Açıklamada, eğitimin de küresel sermaye karşısında savunmasız kaldığı belirtilirken, “Küreselleşmeyle birlikte hız kazanan eğitimin ve bilimin metalaştırılması süreci de, sorunun adeta bir alışveriş özgürlüğü gibi ele alınmasına yol açmaktadır. Alıcı ile satıcı arasındaki bir ilişkiye indirgenince, eğitimde de, bilimde de Cumhuriyet’in kamusal değerleri ve ulusal değerler kendiliğinden buharlaşmakta; üniversitelerimiz de diğer kamu kuruluşlarımız gibi küresel sermaye karşısında savunmasız hale gelmektedir” denildi. Üniversitelerde verilen eğitimin, elektrik, su, ısıtma gibi bir hizmet temini olarak görüldüğüne dikkat çekilen açıklamada, öğrencilerin de bu hizmetin tüketicileri olarak gösterildiği kaydedildi. Açıklamada mevcut düzenlemeleri yapanların, üniversite eğitiminin içeriğinden “bihaber” oldukları ifade edildi.“TÜRBAN DAYATMASI DA BENZERİ GİRİŞİMLER DE, ANAYASAYA AYKIRILIK AKIBETİNDEN KURTULAMAYACAKTIR”Öğretim üyeleri tarafından yapılan açıklamada, Atatürk Devrimi’nin ve ilkelerinin meşruluğunun tarihsel bir olgu olduğu anlatılırken, meşruluğa, anayasal veya yasal düzenlemelerle gölge düşürülemeyeceği belirtildi. Açıklamaya şöyle devam edildi:“Öte yandan, Anayasamızdan, değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez olan Atatürk Devrimi ilkeleri çıkartılamadığı sürece, türban dayatması da benzeri girişimler de, anayasaya aykırılık akıbetinden kurtulamayacaktır. Yüksek Yargı Organlarımızın ve Üniversiteler Arası Kurulun bu konudaki uyarıları ve kararlı tutumları, hukukun ve bilimin yol göstericiliği olarak değerlendirilmelidir. Türban ‘dayatması’nın ardındaki yol göstericiliğin ise, emperyalizmin güdümünde oluşturulmuş bazı tarikatlara ve mensuplarına ait olduğu açık bir gerçektir. Tüm yurttaşlarımızla birlikte biz üniversite öğretim elemanlarının da, Cumhuriyeti ve onun kurumlarını savunmaya devam edeceğimizden kimsenin kuşkusu olmasın. Çünkü sorun, ülkemiz ve milletimiz için bir varlık-yokluk sorunu haline gelmiştir. Hiç kimsenin gücü, milletimizi parçalamaya, ülkemizi emperyalizme teslim etmeye ve Ortaçağ karanlığına geri döndürmeye yetmeyecektir.”
Ülkemizi ve Üniversitemizi Gericiliğe Teslim Etmiyoruzİmza kampanyamızı 16 Şubat saat 02:30’da 7532 imzayla sonlandırdık!Kampanyayla ilgili bir son değerlendirme ve ayrıntılı döküm önümüzdeki günlerde yayınlanacaktır. Desteğiniz için teşekkür ederiz.
Web sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmemiz için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, bunu kabul ettiğinizi varsayarız.Tamam
yorumlar
büyük yalanları büyük yalancı yazar elbet, eline kim su dökebilirki ertu cum, büyüksün!arka sayfa güzelini seçmek için yardım istersen hala hazır ve nazırım ertu cum, bilgin ossun.
“laiklik zaten serbest, laik yolsuzluk ve hırsızlıkta serbest olsun. kültürlü ve eğitimli laaaaik hırsızlık serbest ve hür olsun, boşuna bankalara el koyulmasın, milletin sırtına kambur yüklenmesin. iski benzeri soygunlar serbest hale getirilsin, sözde solcu ergunlar harcanmasın. zamanın belediye başkanı chp de milletvekili olarak bulunsun, rahat olsun. kocaelide toplam 5 milyar dolarcığa malolan, kocaeli halkının 85 sene içinde faiziyle beraber geri ödeyeceği küçük miktarlar, küçücük barajlar için artık soru sorulmasın. baraja onay veren belediye başkanı ve destekçileri chp de milletvekilliklerini rahat rahat yapsınlar. devletin tepesindeki laaaaik amcalar anayasa kitapçıklarıyla uçurtmacılık oynasınlar, ekonomi rahat rahat göçsün. memelekette yeterince yokmuş gibi dışardan sömürge aydınımsısı ithal edelim, kemerleri daha çok sıksın.” Prof. Dr. OguzKagan35 (hayat üniversitesi)
BURSA NUTKU” Türk genci, devrimlerin ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve devrimleri benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır demeyecektir. Hemen müdahale edecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla, nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır. Polis gelecektir; asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkum edecektir. Yine düşünecek: “Demek adliyeyi de islah etmek, rejime göre düzenlemek lazım” Onu hapse atacaklar. Kanun yolundan itirazlarını yapmakla beraber; bana, İsmet Paşa’ya, Meclis’e telgraflar yağdırıp haksız ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “Ben inan ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve amilleri düzeltmek de benim vazifemdir!” İste benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği!”M.Kemal Atatürk
Farklı görüşlere sahip kaynaklar bu nutkun uydurma olduğunu açıklamıştır. Bunu savunanların genel tezi “Atatürk’ün gençleri anarşiye teşvik etmesinin hiç bir mantığı olmadığı” yönündedir. “Çünkü Bursa nutkunu herkes kendi görüşleri çerçevesinde değerlendirip durumdan vazife çıkarabilir.”Bursa Nutku’nun uydurma olduğunu savunanlardan biri olan Tarihçi Mustafa Armağan, bir makalesinde şunları yazmaktadır:Hadisenin ceryan ettiği günlerde basında tek kelimeyle olsun söz edilmeyen -ki o zamanlar Atatürk’ün her sözü anında zaptedilirdi- bu nutku, yaklaşık 15 kişi olduğunu bildiğimiz toplantıya katılan zevat da yalanlar (mesela Kılıç Ali ile Yusuf Hikmet Bayur). Katılanların yalanladıkları, nöbetçi defterinde kaydı bulunmayan, gazetelerde esamisi okunmayan, Anadolu Ajansı’ndaki beyanatta zikri geçmeyen bu nutkun Atatürk’e ait olması mümkün değildir. Hatta bazılarına göre, Stalin’in Komünist Gençliğe Hitabı’ndan alınıp Atatürk’e yamanmıştır.Sonradan Bursa Nutku adıyla meşhur olacak bu metin ilk kez 1947’de Rıza Rüşen Yücer’in Atatürk’e Ait Birkaç Fıkra ve Hatıra adlı kitabında görülürse de, Celal Bayar tarafından 1949’da İzmir’de yapılan II. DP Büyük Kongresi’nde okutulmasına kadar yine kimsenin ilgisini çekmez. Bayar’ın menfaatlerine bir eldiven gibi uymaktadır. Nutuk’ta ‘Madem gerici CHP’yi adalet durdurmuyor, o halde gençlik yönetime el koymalıdır’ mesajı bağırmaktadır. Ne var ki, nutku alkışlayan DP’liler, hasımlarının eline ne denli tehlikeli bir silah uzattıklarının farkında değillerdir.9 yıl sonra bu defa CHP yanlısı Ulus gazetesine basılmış olarak görürüz onu. Bu defa amaç, DP’yi tehdittir. ‘Gençlik, iktidara rağmen kanun-nizam dinlemeden rejimi korumak adına idareye el koyacaktır’ mesajı çınlar. Tartışma alevlenince Cumhuriyet Savcısı Ulus gazetesi hakkında soruşturma açar. DP’nin bu nutku daha önce okuttuğunun ortaya çıkması üzerine ise Menderes’in baskısıyla savcılık takipsizlik kararı verir ve hadise kapanmış görünür. Ancak bir kere kılıfından çıkan silah belden bele dolaşmaya kararlıdır.1975 yılında Cafer Tanrıverdi tarafından yazılı metin olarak halka dağıtıldı. Bursa Nutku, bu defa savcılığa verilmekle kalmadı; ağır cezalık oldu Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yürütülen davada, bilirkişiye başvuruldu. Dönemin Türk Tarih Kurumu Başkanı Enver Ziya Karal ve Öğretim Üyesi Sami N. Özerdim mahkemeye Bursa Nutku metninin Atatürk’e ait olduğuna dair görüş ve belge sundular Mahkeme de, bilirkişinin görüşü paralelinde karar aldı ve böylece Bursa Nutku’nun Atatürk’e aitliği yasal kesinlik kazandı.
@proksima. yanıt oldumu.Ayrıca şu da var. ellerine geçirdikleri MEB
himm kusura bakma link hatalı olmuş, doğrusu bu.
Taha Akyol’un “Ama Hangi Atatürk” kitabını herkese tavsiye ederiz. Atatürk’ün herkes tarafından nasıl kullanıldığını/kullanılabileceğini görünüz ey halkım…
8 Şubat saat 19:25 itibariyle 3214 imza olmuştur, @OguzKagan35 😉
Ülkemizi ve Üniversitemizi Gericiliğe Teslim Etmiyoruz8 Şubat saat 23:28 itibariyle 3705 imzaya ulaştık!
Ülkemizi ve Üniversitemizi Gericiliğe Teslim Etmiyoruz9 Şubat saat 02:51 itibariyle 3897 imzaya ulaştık!
@ agentforistanbuldün bu mimde ertuğrul özkök ün yazısı vardı. mim başlığıda farklıydı. neden değiştirme ihtiyacı hissettin. benim tahminim, yönetim artık dandik mimleri yayınlamıyor, sende bi tanesini feda edip bu şeyi koydun.koydunda ne oldu? yasakçılar bu memlekette onlarca senedir at koşturuyor, bi blog açmışlar çokmu? sıkıyosa özgürlükleri savunda göreyim seni.
Mim hakkım dolduğu için değiştirdim, asıl yasakçıların kim olduğunu herkes çok iyi biliyor, merak etme…
çok merak ediyorum, kimmiş bu herkes? 22t itibarı ile herkes dediğin %20 aldı, bu hesaba göre geri kalanı bişi bilmiyor herhalde. yada tam tersi, siz kafayı kuma gömmüşsünüz. yassah hemşerim demekten başka bişi öğrenememişsiniz şunca zamandır.
Sizin özgürlük anlayışınız kadınların kafasını beze geçirmekten mi ibaret, bu mudur özgürlük anlayışı? Batsın o özgürlük anlayışı…
Bir erkek turban turban diye tutturuyorsa bu bir fetistir, ayak fetisi gibi. turban fetisli Oguzkagan, aksam eve gidince tepeden tirnaga tesetture burunuyor ve gay sado mazo eylemlere takiniyor, ondan boyle hararetlidir. HAni “muhafazakar gay” bir modacimiz var ya iste ondan.
Adami 24/7 ekranbasina baglamislar, muhtemelen ciplak ama basinda en sevdigi turbanmarkasi IpekMumya Konfeksiyon turban dolanmis, biyikli sado faso abilerinden aldigi emirlere gore burayi “hizaya sokma” emri verilmis. Yazdiklari bos tehditleriyle site halkini aklinca kontrol altina alacak, devrim yapacak aklinca.
uyum güzeli, hade başka kapıya, naş hade naş!şol purofesörler bi kerede bilimsel bişi ile çıksalar ya meydana, varsa yoksa laiklik. acep purofesör olurken araştırma, tez, makale, kitap yayınlama yerine laikliğe bağlılık yeminimi ettiler? laikliğe bağlılık yemini yeterlimidir purofüsürfüsür olmak için? bunca konuşuyorlarda neden kimse umursamıyor acep? çok konuşup boş konuşmalarından dolayı olabilirmi?bence öyle, evet evet, kesinlikle boş konuşuyorlar. kendilerine “ağır olda molla desinler” diyorum. gerçi mollakrasiyi iyi bildikleri malum, hayatlarında zati uyguluyorlar, birazda biz görelim yane!
şo prifersörlerde çıksalar ya meydana varsa yoksa bez parçası…
Okuz Kagnisinin isi gucu burada oturup herkese hakaret etmek. Cunku belli ki issiz.Git bir is bul da alninin teriyle para kazanmayi ogren. Burada edepsiz edepsiz insnalara sarkintilik edecegine bir ise yara, hic mi utanma arlanma yok?
Ülkemizi ve Üniversitemizi Gericiliğe Teslim Etmiyoruz9 Şubat saat 17:35 itibariyle 4030 imzaya ulaştık!
Allah tan namuslu solcular varda iyi kötü sol fikriyat adına bişiler yazıyolar, yoksam hepten batmış olacaktı solcular.Üniversitede ‘başörtüsü’ yasağı kabul edilemez. Nokta. Bu yasağı kaldırmayı kim hedeflemiş olursa olsun doğru bir şey yapmıştır. Nokta. Bu nedenle de toplumda özgürlüklerin genişletilmesi talebinde bulunan herkesin bu yasağın kaldırılmasına destek vermesi gerekir. Nokta. Bu kadar.Çağımızda kimliklerinden ya da inançlarından dolayı mağdur olan ya da kendini mağdur hisseden çok insan var. Genel olarak sol yalnızca kapitalizmin mağdurları olan işçilerin sorunlarıyla kendini tanımladığından birçok ülkede kimlik ya da inanç mağdurlarıyla pek ilgilenmedi. Bizde de böyle oldu. Kendini, başörtüsü takmaya zorlanan insanların özgürlükleriyle ilgili gördü ama başörtüsünü çıkartmaya zorlanan insanlarla pek ilgilenmedi. Hatta özgürleşme meselesini neoliberal politikaların bir uzantısı olarak görmeyi yeğledi. Bütün bunlardan ötürü bizde sol, toplumu anlamada ve ona özgürlük, adalet ve eşitlik vaat etmede başarısız oldu. Birçok sol aydının son günlerde başörtüsü konusunda yazdıkları ise bu durumun kanıtı.Özgürlük özgürlüktür. Başörtüsü karanlığa işaret etmiyor. Öyle olsaydı üniversiteyi zorlamazdı. Eğer diyorsanız ki başörtülü kızlarımız üniversiteye kendilerine peçe takacak, sokağa salmayacak bir düzenin peşindedirler, o zaman bilesiniz ki onları tanımıyorsunuz. Onları tanımadığınızdan dolayı da onları anlamıyorsunuz. Bence durum bu. Erol KatırcıoğluBu ‘türban meselesi’ de nereden çıktı demeyin. Çünkü türbanda / başörtüsünde simgelenen şey halka zorla dayatılmak istenen zora dayalı ‘modernleşme’ projesidir. Zora dayalı, otoriter yaklaşımlı ‘modernleşme’ projesinin dayanağı olmak, bu zihniyetin iktidarını kaybetmemek için ayak diremesine payanda olmak kendini ‘demokrat’ olarak tanımlayan hiç kimsenin demokratlık hanesine yazılacak olumlu bir yaklaşım değildir.Türkiye mollaların yönettiği İran olur mu? İran’da molla rejimi ‘özgürlüklerin’ ve demokrasinin uç verdiği, filizlendiği bir ortamda çöreklenmedi İran’ın başına. Bugünlerde unutturuluyor Humeyni öncesi ‘Şah rejiminin’ nasıl bir şey olduğu. En zalim, en baskıcı, en militarist, en işkenceci, en kanlı rejimlerin başında gelen ‘modernleşmeci Şah rejimi’, İran’ı bir başka bir totaliter rejime sürükledi. Demokrasi ve özgürlüklerin tepe tepe kullanıldığı bir rejimden gelinmedi bugünkü İran rejimine. Yani özgürlük ve demokrasinin artması ile ‘otoriter modernleşmeye’ karşı çıkılması ile baskıcı bir rejim gelmez. Endişeye yer yok. Ama tam tersi her türlü baskıcı rejimlerin gelmesine yataklık edebilir.‘Kemalcilerin’ korku pompalaması ile etki altına aldıkları kimi yurttaşlarımızın ısrarla vurguladıkları ve bıkmadan haykırdıkları gibi ‘Türkiye Laiktir, Laik kalacak’ söylemindeki ifade doğru mu peki? Hayır. Yanıtı ise basit: Çünkü, Türkiye zaten ‘laik’ değil. Türkiye’de henüz, devletin her mezhebe, her inanca ve ‘inançsızlığa’ eşit mesafede durması teminat altına alınmış değil. Hiçbir laik düzende olmayan, dini devlet eliyle düzenleyen, bir mezhebin çok ağırlıklı olarak öne çıkarılıp açıkça desteklendiği devasa bütçeli bir ‘Diyanet İşleri Başkanlığı’ var Türkiye’de.Peki hal böyle iken, “Başörtüsüne özgürlük” bildirisine imza attı diye Prof. Dr. Ali Nesin’e ağız dolusu saldırmak niye? Üstelik Aziz Nesin’in fikirlerini de bilmeden oğlu Ali Nesin’i ‘babasının kemiklerini sızlatmakla suçlamak’ niye? YALÇIN ERGÜNDOĞAN
Dönekler ile Kemalizmden nefret eden sözde solcularla işimiz olmaz…
“bazı solcular eşittir, ama bazı kemalist solcular daha eşittir” midir? “her halükarda çoğu solcu yasakçıdır” mıdır?
solcu değilsen anlayamazsın, Kemalist değilsen amlıyamazsın, devrimcii değilsen hele hiç anlamazsın…
Ülkemizi ve Üniversitemizi Gericiliğe Teslim Etmiyoruz9 Şubat saat 18:55 itibariyle 4097 imzaya ulaştık!
MEB lığını kim ele geçirmiş onu anlamadım?
kim olduğunu bal gibi biliyorsun, polemik çıkarmaya uğraşma…
Ben polemik falan çıkarmıyorum. Neden hemen tartışma boyutuna kaçıyorsun işin? İçgüdüsel mi bu?
Tamam da! Neden bunu yazma gereksini mi duydun? Prof. ünvanını alıp, makale yazan yüzlerce insan var ülkemizde. Hepsi birbirinden farklı ve ahenkli yazıyor. Hepsinin kendine göre doğruları var. Hepsi birşeyler bildiklerini iddia ediyorlar. Önce kendimizin ne düşündüğünü analiz etmemiz daha önemli bence. Alkan Soyak’ta; ismini ilk kez duyduğum bir insan olarak zihnime yerleşti sağ ol. Ne de olsa Prof. Yazdıkları mutlaka doğrudur!
Ülkemizi ve Üniversitemizi Gericiliğe Teslim Etmiyoruz10 Şubat saat 00:47 itibariyle 4197 imzaya ulaştık!
pabucumun solcuları, devrimcileri, sözde kemalist özde makyavelistler.1991 genel seçimlerinde sonradan chp ye dönüşen solcu, devrimci, sözde kemalist shp 3-5 tane fazla oy alabilmek için pkk lı kürt faşistleriyle işbirliği yapar. meclise pkk nın girmesi ilk olarak meşhur solcu, devrimci, ilerici, sözde kemalistler eliyle olur. aslında alayı özde makyavelist, diktatörlük özlemcisidir. ama atatürk adını istismar etmek herzaman daha kolaydır. onlarda bu yola saparlar. hiç olmazsa doğan avcıoğlu kadar mert olun yaw, adam bağıra bağıra kominist devrim yapmak için uğraşıyordu. en azından yalan söylemiyor, karnından konuşmuyordu. devletin içi dahil heryerden destek alıp kominist türk çamuriyetini kurmak için canını ortaya koydu, beceremedi ama mertliğini, yiğitliğini belli etti. bugünün sözde solcu, devrimci, ilerici kemalistleri, özde diktatörlük özlemcileri o kadarını bile beceremiyorlar. zati solcuların çoğu ikiyüzlü, çokyüzsüz oldukları için kemalizmden hayat öpücüğü almaya çalışıyorlar, sadece dereyi geçene kadar tabe. lenin biraderimiz makyavel abisini çok iyi öğrenmiş, uygulamıştır. bizim solcular onu bilem beceremiyorlar. 68 solcularının, 78 anarşitlerinin, 90ların hırsız sosyal demokratlarının, 2000lerin ekonomik kriz çıkartan masonik solcularının yaptıklarını sonna anlatırız elbet, vaktimiz bol.not: bu yazılanlar http://www.universitekonseyleri.org imzacıları için değil, genel olarak solcular içindir.
Özgürlükçü veya aydın olmanın şartı herşeye “evet!” demek midir?
Adama gore dunya kemalist, komunist ve islamcilardan olusuyor. Bir insan ancak bu kadar siyah beyaz gorebilirmis hayati. Hizla degisen dunyada degil 70lerde kalmis zavalli.Alah akil versin, NATO ulkesinde nasil komunizm devrimi yapacakti o geri zekalilar? ABD nin arka bahcesi olarak secilmis bir ulkede! Bu mumkun degildi , hic bir zaman da olamaz. Kalkmis komunistlere “mert” diyor! yesinler, cunku en buyuk dusmanini kaybedince senin bi fonksiyonun kalmiyor degil mi? Turancilik yapacan olmuyor, Turklerin orta Asya kimligiyle Islam celisiyor, cunku Turkler saman, e ne yapacan, en iyisi Islamci arapcilik ugruna laik halki dusman edeyim bari de is ciksin bana, diyor, oyle degil mi. Super mantik super!!Bir bez parcasinin arkasindaki dunya gorusune bak!
Sonuçta bir bildirge savaşı var ise şartlar da eşit olmalı diye düşünüyorum. Şöyle ki “Üniversitede özgürlük” bildirgesinde en düşük akademik ünvan Dr. idi. Ancak “Türbana hayır” bildirgesinde akademik ünvan olmayan teknisyen bile mevcut. Bu bağlamda kısacık bir hesap ile aşağıdaki istatikler siz hafif üyelerinin engin ufukları için ortaya konmuştur:“Türbana Hayır”Prof.: 1476Doç.: 633Yrd. Doç: 686Dr+Uzm.: 253Toplam: 3048“Üniversitede Özgürlük”Prof.: 1164Doç.: 928Yrd. Doç: 1114Dr. 343Toplam: 3549Yukarıdaki istatistikler sosyolojik bağlamda da çok önemli veri veriyorlar. Eski hocalarda (Prof.) hayırcılar çoğunluktayken daha alt ünvanlarda Evetçilerin ciddi üstünüğü var. İlerisi açısından bazılarına göre fevkalade kötü bir sonuç. Bu arada gözümüzden kaçmayan başka bir hadise de hayırcılarda ciddi bir tıp uzmanının bulunması ki biz bunları Dr. (Ph.D) ile aynı seviye dahil ettik. Diğer listede hiç bir tıp uzmanının bulunmaması tespitler arasında. Hayırcılar arasında Yüksek Müh., Yüksek Mimar., Okutman, Mühendis, Mimar gibi ünvanlar da mevcut idi.Bir başka değinmek istediğim nokta ise yöneticilerin (rektörlerin) yanında olmak çok kolaydır, ama “özgürlük” için rektöre karşı çıkmak, Türkiye gibi rektörlerin “kışla komutanı” olduğu ülkelerde ciddi manada takdire şayan cesur bir davranıştır. Gelecek açısında benim için ümitvar bir tablo.
Ülkemizi ve Üniversitemizi Gericiliğe Teslim Etmiyoruz10 Şubat saat 21:33 itibariyle 4388 imzaya ulaştık!
Ülkemizi ve Üniversitemizi Gericiliğe Teslim Etmiyoruz11 Şubat saat 00:49 itibariyle 4423 imzaya ulaştık!
@Proksima, güzel bir girişim ama biraz acemice bir sayfa olmamış mı?
Öğretim üyeleri: Türban karşı devrim çabasıdırTüm Öğretim Üyeleri Derneği’nin çağrısı üzerine (TÜMÖD) bir araya gelen öğretim üyeleri dernekleri, türbanın bir karşı devrim aracı olduğu mesajını verdi. Öğretim üyeleri, türban serbestisini sağlayan Anayasa değişikliğinin Atatürk Devrimi’ni Türkiye’den silmek isteyen “emperyalizmin” milleti parçalama girişimi olduğunu açıkladılar.TÜMÖD’ün çağrısı üzerine Ankara’da bir araya gelen öğretim üyeleri dernekleri üniversitelerde türban serbestliğini getirmesi amacıyla hazırlanan ve TBMM’de kabul edilen Anayasa değişikliğine yönelik bir açıklama yaptı. Açıklamada, TBMM’den geçirilen Anayasa değişikliğinin kişisel bir kıyafet özgürlüğü veya örtünme hakkı sorunu olmadığına değinen öğretim üyeleri, “Bu, karşı-devrimin bir hamlesidir. Atatürk Devrimi’ni Türkiye’den silmek isteyen emperyalizmin milleti parçalama girişimidir. Aynı dini inançları paylaşan insanları birbirine düşürme çabasıdır. “İnanç özgürlüğü” adı altında cinsiyet ayrımcılığının pekiştirilmesidir. TBMM’de Anayasa değişikliği konusunda oluşan ittifakın bileşimi de, bu durumun açık bir göstergesidir” açıklamasında bulundu.Açıklamada, üniversitelerin bilimin özgürce geliştirileceği ve öğretileceği kurumlar olduğuna işaret edilirken, “Yoksa türban dayatmasını savunanlardan bazılarının iddia ettiği gibi kör inançların serbestçe yaşanacağı yerler değildir” denildi. Açıklamada, din ve inanç özgürlüğünün önemli bir kazanım olduğuna işaret edilirken, söz konusu kazanımın ortaçağ karanlığının dayatmacılığına karşı elde edilmiş bir özgürlük olduğunun altı çizildi.“EĞİTİM KÜRESEL SERMAYE KARŞISINDA SAVUNMASIZ KALDI”Açıklamada, eğitimin de küresel sermaye karşısında savunmasız kaldığı belirtilirken, “Küreselleşmeyle birlikte hız kazanan eğitimin ve bilimin metalaştırılması süreci de, sorunun adeta bir alışveriş özgürlüğü gibi ele alınmasına yol açmaktadır. Alıcı ile satıcı arasındaki bir ilişkiye indirgenince, eğitimde de, bilimde de Cumhuriyet’in kamusal değerleri ve ulusal değerler kendiliğinden buharlaşmakta; üniversitelerimiz de diğer kamu kuruluşlarımız gibi küresel sermaye karşısında savunmasız hale gelmektedir” denildi. Üniversitelerde verilen eğitimin, elektrik, su, ısıtma gibi bir hizmet temini olarak görüldüğüne dikkat çekilen açıklamada, öğrencilerin de bu hizmetin tüketicileri olarak gösterildiği kaydedildi. Açıklamada mevcut düzenlemeleri yapanların, üniversite eğitiminin içeriğinden “bihaber” oldukları ifade edildi.“TÜRBAN DAYATMASI DA BENZERİ GİRİŞİMLER DE, ANAYASAYA AYKIRILIK AKIBETİNDEN KURTULAMAYACAKTIR”Öğretim üyeleri tarafından yapılan açıklamada, Atatürk Devrimi’nin ve ilkelerinin meşruluğunun tarihsel bir olgu olduğu anlatılırken, meşruluğa, anayasal veya yasal düzenlemelerle gölge düşürülemeyeceği belirtildi. Açıklamaya şöyle devam edildi:“Öte yandan, Anayasamızdan, değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez olan Atatürk Devrimi ilkeleri çıkartılamadığı sürece, türban dayatması da benzeri girişimler de, anayasaya aykırılık akıbetinden kurtulamayacaktır. Yüksek Yargı Organlarımızın ve Üniversiteler Arası Kurulun bu konudaki uyarıları ve kararlı tutumları, hukukun ve bilimin yol göstericiliği olarak değerlendirilmelidir. Türban ‘dayatması’nın ardındaki yol göstericiliğin ise, emperyalizmin güdümünde oluşturulmuş bazı tarikatlara ve mensuplarına ait olduğu açık bir gerçektir. Tüm yurttaşlarımızla birlikte biz üniversite öğretim elemanlarının da, Cumhuriyeti ve onun kurumlarını savunmaya devam edeceğimizden kimsenin kuşkusu olmasın. Çünkü sorun, ülkemiz ve milletimiz için bir varlık-yokluk sorunu haline gelmiştir. Hiç kimsenin gücü, milletimizi parçalamaya, ülkemizi emperyalizme teslim etmeye ve Ortaçağ karanlığına geri döndürmeye yetmeyecektir.”
Ülkemizi ve Üniversitemizi Gericiliğe Teslim Etmiyoruz12 Şubat saat 02:34 itibariyle 5325 imzaya ulaştık!
türbanı destekliyorum.
Ülkemizi ve Üniversitemizi Gericiliğe Teslim Etmiyoruz12 Şubat saat 21:38 itibariyle 5833 imzaya ulaştık!
Ülkemizi ve Üniversitemizi Gericiliğe Teslim Etmiyoruz13 Şubat saat 03:45 itibariyle 6006 imzaya ulaştık!
Ülkemizi ve Üniversitemizi Gericiliğe Teslim Etmiyoruz13 Şubat saat 23:12 itibariyle 6568 imzaya ulaştık!
Ülkemizi ve Üniversitemizi Gericiliğe Teslim Etmiyoruz14 Şubat saat 01:45 itibariyle 6700 imzaya ulaştık!
Ülkemizi ve Üniversitemizi Gericiliğe Teslim Etmiyoruz14 Şubat saat 21:37 itibariyle 6888 imzaya ulaştık!
Ülkemizi ve Üniversitemizi Gericiliğe Teslim Etmiyoruz15 Şubat saat 01:30 itibariyle 7062 imzaya ulaştık!
OKU
Ülkemizi ve Üniversitemizi Gericiliğe Teslim Etmiyoruzİmza kampanyamızı 16 Şubat saat 02:30’da 7532 imzayla sonlandırdık!Kampanyayla ilgili bir son değerlendirme ve ayrıntılı döküm önümüzdeki günlerde yayınlanacaktır. Desteğiniz için teşekkür ederiz.