İki taraflı PR numarası da olabilir, tek taraflı da; yani araştırmanın kendisi, PR operasyonunun bir parçasıdır (Bristol Üniversitesi’ndeki profesörün hesabına, kütüphanelerin tozlu raflarında kaybolacak abuk subuk araştırmalar yapmak yerine, ‘traşın faydaları’ konulu bir araştırma yapması karşılığında 10-20 bin Sterlin yatırılmıştır. Araştırma bilimsel olduğu için profesörün vicdanı rahattır, kıyak sonuçlar elde edildiği için kör cilet şirketi mesuttur.);
ya da araştırmanın kendisi hakkaten bilimsel kaygılarla yapılmıştır, (Ki hiç sanmıyorum, hangi bilim adamı kendisini traşın faydalarını araştırmaya verir ya?) ama akabinde PR operasyonunun ikinci ayağı başlamıştır; tikkat, operasyonun ikinci ayağına, araştırma bilimsel olsa da olmasa da zaten ihtiyaç olacaktır, işte böylece geliyoruz masalımızın en helecanlı kısmına:
Şimdi okuyoruz ki, bu haberin kaynağı AA’ymış, yane Anadolu Ajansı. Ben de diyorum ki, Anadolu Ajansı’nın Bristol Üniversitesi’nde yapılan bilimsel araştırmaları takip ettiğini sananlar parmak kaldırsın.. Efenim? Tabe haklısınız, yok öyle bi gasteci memleket hudutları dahilinde. O zaman nasıl oluyo da, bu haber “Bristol Üniversitesi’nde yapılan ve sonuçları American Journal of Epidemiology dergisinde yayımlanan 20 yıllık bir araştırmada,…” şeklinde başlayabiliyor?
Bu noktada geliyoruz öykümüzün esas kahramanı PR ve reklam ajanslarına. Şöyle: Yetenekli bir yazar bulunur, ağır, can sıkıcı yazıları toplayacak, onları aptalların da anlayabileceği bir şekle, basitliğe getirecek, can sıkıcı bir üniversite yazısını cilalayarak, herkesin ilgisini çekecek bir hale getirecek bir Türk yazarı. Hafif yazarı AE31’in sözünü ettiği Bastiani tipi bir kişi.
Bu yazar kişi, önüne koyulan ve bir cilet şirketi tarafından fonlanan İngilizce yazıyı toplar, cilalar, Türkçe’ye uyarlar.
Akabinde bu haber, medya dünyasında bi sürü tanıdığı olan bi başka PR’cı ya da reklamcı kişiye verilir; o kişi telefonun başına oturur, Anadolu Ajansı’nda çalışan kankisini arar ve der ki: “Hacı, elimde süper bi haber var, sadece sana verecem.”
Anadolu Ajansı’nda çalışan kişi, eski günlerin ve tabe reklam ajansının Sunset restoranda ısmarladığı yemeklerin damağında bıraktığı tadın hatrına, bu haberi alır, çoğunlukla hiç üzerinde oynamadan (İşi gücü var kardeşim, bi de onla mı uğraşacak?) acansa koyar.
Masalımız burada bitiyor; görüldüğü gibi, bu haber yalan olmasa da, manipüle bi haberdir, her gün okuduğumuz haberlerin ben diyim yüzde 50’si, siz diyin yüzde 70’i bu şekilde hazırlanır, yane İkitelli haberlerine hiç bi şekilde inanmayan ve netekim gidip oyunu İkitelli’nin nefret ettiği kişilik Recep Tayyip’e atan Türk halkı olayı derinden derine çözmüştür, ama dünya böyle dönmektedir vs.
Haftada bi traş olan ve traştan (İki şeklinden de) nefret eden bi kişilik olarak bunları yazmasam ayıp olurdu. Traş falan olmuyorum, kes traşı.
benim bu haberden çıkarmam gereken sonuç, traş olmayan erkeklerin doğuştan bezgin doğdukları, fiziksel görüntü ve düzenden öte, beyinsel aktivitelere ağırlık verdikleri, dolayısı ile sık sık beyin kanaması geçirdikleri mi olmalı? Yok bi daha okudum bu değilmiş, kol gücü gerektiren işlerde çalışıyorlarmış, yani bezgin değiller. O zaman habere bi daha bakalım da anlayalım. İddianın genetik bişey olduğu kesin, traş olmayan erkek felç olur, e olmayan erkekler olsun bakalım, haydi herkes traşa, sigarayı da bıraksınlar, uzun uzun yaşasınlar. Temel’in mantık hikayesi gibi olmuş. Bundan sonra sormak gerek: “Traş oluyor musun?” “Hayır” “Malın mülkün çok mu?” Eğer cevap evetse: “Gel evlenelim nasılsa yakında öleceksin” e tabi eğer cevap hayır olursa, ortamdan hemen uzaklaşmak gerek. Peki kadınlarda epilasyon yapanlar ve yapmayanlarla ilgili bi araştırma yapmamış mı bu koskoca profesör, şimdi ben nasıl bileceğim nasıl öleceğim. Yani koskoca A.A. beni düşünmemiş ya. Diyeceğim şu ki benim bu haberden çıkarabildiğim muhteşem derin anlamlar bunlardır, haaa bir de “sinek kaydı alimallah” görüntüsündeki beyefendinin resmi de içimi gıcıklattı. Sağolsunlar, dünyam aydınlandı…
neydi ya bir tarikat mıdır nedir bişii var amerkan eski filmlerinde siyah giyinip sakal bırakırlar. hangi dindir hangi cemaattir bilemedim de şimdi tiviti deyince anımsadım bir an.
hepsi ya felç olmuş ya da beyin kanamasından ölmüş ya! Sanırım “mormon”lar. Onlar da dikkatini çekerim at arabasıyla felan geziolar, yani “kol gücü”! Boru değil. O yüzden yaşasın araştırma, yaşasın İbrahim Hoca!
İslamcı falan diilim ben. Üniversitede bi sürü İslamcı arkadaşımız olmuş olsa da, onların dediği gibi hiç bi şeye inanmayan “materyalist”lerden biriyim sonuçta.
Ayrıyetten, ben dahil hepimizin para kazanmak için yukarıda sözünü ettiğim türde işleri yapmak durumunda olduğumuzu bildiğim için de, böyle yazıları yazmayı pek sevmiyorum. Sadece iyi bildiğim bi konu denk gelmişken biraz eğleneyim dedim.
“Yok böyle şeyler” ya da kısaca “Yalan” diyebilirsiniz. OK.
ne kol gücü ya atın yularını sallamakla kol gücü mü olur. o zaman günde 14-5 saat klavyenin tuşlarına basıyorum. acayip kol gücü harciyorum mouse falan derken.
Rahat rahat bırakayım sakal. 🙂
zaten bayaa da uzamıştı. 🙂
(haha bu arada ben bir köseyim hafiften o da ayrı bir ironi)
off doğrucu ahmet vardı bi zamanlar. şimdi bir sürü var.
hoca bak bi ara traş tı o daha buna benzer bir sürü kelime gibi. daha sonra dedilerki olmaz böle. türkçeye ters araya ı, i koydular. tren de var mesela aynı mevzu traş o bende sen tıraş yaz. öteki de tiraş yazsın. anlıyormusun beni tamam o zaman. haa şimdi numb falan gelir gene sçar azıma (bak kimine göre de burada ı var) sonra diğerleri gelir olmadık mevzudan gene türkçe dersi verilir arkadaş yeter. YETER. elimizden gelen bu. onlarca kez söylendi. herkes için ayrı ayrı mı söyleyelim. gözüm görmesin de. kullanma kulavuzunda var.
adam uyanio, tualete gidio, aynaya bakio, yuzunu kopukluo, tras oluo, yikio suratini, kuruluo. bi’ cesit spor yani. sonra da bi’ daa bakio aynaya, sinek kaydi. “oh” dio, gozleri parlio, kendini temiz, masum, kirlenmemis ve de kirletmemis hissedio. hayat doluo, islik calio, sevgilisi gelio 90-60-90; “aman tanrim” dio, mujka die opuo, adam da ona sarilip, bize bakarak goz kirpio. “ben cok mutluyum cunku sinek kaydi tras oldum” annaminda. iste tum bunnar olurken, beyne ve kalbe gizli sinyaller gidio. “felc olmam ben, kalp krizi de gecirmem. hayat cok guzel” gibisinden. tras olmayanlar da bu adama bakio, “yuh” dio. “hem sinek kaydi, hem de hatun!”. “ya ben?” dio “tras olmuom, n’olcak benim sonum? allaim! n’olcak benim sonum?” derken kalbine ve de beynine olumsuz sinyaller gidio. kalp krizi ve beyin kanamasi riski artio tabii haliyle. olayin bilimsel yonu budur? bu acik secik ortadadir. nasi’ goremionuz? uyanin? sinyallere hayir!
Web sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmemiz için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, bunu kabul ettiğinizi varsayarız.Tamam
yorumlar
Bu gerçekten de bi PR numarası.
İki taraflı PR numarası da olabilir, tek taraflı da; yani araştırmanın kendisi, PR operasyonunun bir parçasıdır (Bristol Üniversitesi’ndeki profesörün hesabına, kütüphanelerin tozlu raflarında kaybolacak abuk subuk araştırmalar yapmak yerine, ‘traşın faydaları’ konulu bir araştırma yapması karşılığında 10-20 bin Sterlin yatırılmıştır. Araştırma bilimsel olduğu için profesörün vicdanı rahattır, kıyak sonuçlar elde edildiği için kör cilet şirketi mesuttur.);
ya da araştırmanın kendisi hakkaten bilimsel kaygılarla yapılmıştır, (Ki hiç sanmıyorum, hangi bilim adamı kendisini traşın faydalarını araştırmaya verir ya?) ama akabinde PR operasyonunun ikinci ayağı başlamıştır; tikkat, operasyonun ikinci ayağına, araştırma bilimsel olsa da olmasa da zaten ihtiyaç olacaktır, işte böylece geliyoruz masalımızın en helecanlı kısmına:
Şimdi okuyoruz ki, bu haberin kaynağı AA’ymış, yane Anadolu Ajansı. Ben de diyorum ki, Anadolu Ajansı’nın Bristol Üniversitesi’nde yapılan bilimsel araştırmaları takip ettiğini sananlar parmak kaldırsın.. Efenim? Tabe haklısınız, yok öyle bi gasteci memleket hudutları dahilinde. O zaman nasıl oluyo da, bu haber “Bristol Üniversitesi’nde yapılan ve sonuçları American Journal of Epidemiology dergisinde yayımlanan 20 yıllık bir araştırmada,…” şeklinde başlayabiliyor?
Bu noktada geliyoruz öykümüzün esas kahramanı PR ve reklam ajanslarına. Şöyle: Yetenekli bir yazar bulunur, ağır, can sıkıcı yazıları toplayacak, onları aptalların da anlayabileceği bir şekle, basitliğe getirecek, can sıkıcı bir üniversite yazısını cilalayarak, herkesin ilgisini çekecek bir hale getirecek bir Türk yazarı. Hafif yazarı AE31’in sözünü ettiği Bastiani tipi bir kişi.
Bu yazar kişi, önüne koyulan ve bir cilet şirketi tarafından fonlanan İngilizce yazıyı toplar, cilalar, Türkçe’ye uyarlar.
Akabinde bu haber, medya dünyasında bi sürü tanıdığı olan bi başka PR’cı ya da reklamcı kişiye verilir; o kişi telefonun başına oturur, Anadolu Ajansı’nda çalışan kankisini arar ve der ki: “Hacı, elimde süper bi haber var, sadece sana verecem.”
Anadolu Ajansı’nda çalışan kişi, eski günlerin ve tabe reklam ajansının Sunset restoranda ısmarladığı yemeklerin damağında bıraktığı tadın hatrına, bu haberi alır, çoğunlukla hiç üzerinde oynamadan (İşi gücü var kardeşim, bi de onla mı uğraşacak?) acansa koyar.
Masalımız burada bitiyor; görüldüğü gibi, bu haber yalan olmasa da, manipüle bi haberdir, her gün okuduğumuz haberlerin ben diyim yüzde 50’si, siz diyin yüzde 70’i bu şekilde hazırlanır, yane İkitelli haberlerine hiç bi şekilde inanmayan ve netekim gidip oyunu İkitelli’nin nefret ettiği kişilik Recep Tayyip’e atan Türk halkı olayı derinden derine çözmüştür, ama dünya böyle dönmektedir vs.
Haftada bi traş olan ve traştan (İki şeklinden de) nefret eden bi kişilik olarak bunları yazmasam ayıp olurdu. Traş falan olmuyorum, kes traşı.
benim bu haberden çıkarmam gereken sonuç, traş olmayan erkeklerin doğuştan bezgin doğdukları, fiziksel görüntü ve düzenden öte, beyinsel aktivitelere ağırlık verdikleri, dolayısı ile sık sık beyin kanaması geçirdikleri mi olmalı? Yok bi daha okudum bu değilmiş, kol gücü gerektiren işlerde çalışıyorlarmış, yani bezgin değiller. O zaman habere bi daha bakalım da anlayalım. İddianın genetik bişey olduğu kesin, traş olmayan erkek felç olur, e olmayan erkekler olsun bakalım, haydi herkes traşa, sigarayı da bıraksınlar, uzun uzun yaşasınlar. Temel’in mantık hikayesi gibi olmuş. Bundan sonra sormak gerek: “Traş oluyor musun?” “Hayır” “Malın mülkün çok mu?” Eğer cevap evetse: “Gel evlenelim nasılsa yakında öleceksin” e tabi eğer cevap hayır olursa, ortamdan hemen uzaklaşmak gerek. Peki kadınlarda epilasyon yapanlar ve yapmayanlarla ilgili bi araştırma yapmamış mı bu koskoca profesör, şimdi ben nasıl bileceğim nasıl öleceğim. Yani koskoca A.A. beni düşünmemiş ya. Diyeceğim şu ki benim bu haberden çıkarabildiğim muhteşem derin anlamlar bunlardır, haaa bir de “sinek kaydı alimallah” görüntüsündeki beyefendinin resmi de içimi gıcıklattı. Sağolsunlar, dünyam aydınlandı…
aslında bu haber hıristiyan misyonerlerin işidir. Hani bizde sakal bırakmak sünnettir ya, kendi konferanslarında;
“_bakın peygamberiniz ne kadar bilim dışı bir insandı”, diyebilmek için.
neydi ya bir tarikat mıdır nedir bişii var amerkan eski filmlerinde siyah giyinip sakal bırakırlar. hangi dindir hangi cemaattir bilemedim de şimdi tiviti deyince anımsadım bir an.
hepsi ya felç olmuş ya da beyin kanamasından ölmüş ya! Sanırım “mormon”lar. Onlar da dikkatini çekerim at arabasıyla felan geziolar, yani “kol gücü”! Boru değil. O yüzden yaşasın araştırma, yaşasın İbrahim Hoca!
İslamcı falan diilim ben. Üniversitede bi sürü İslamcı arkadaşımız olmuş olsa da, onların dediği gibi hiç bi şeye inanmayan “materyalist”lerden biriyim sonuçta.
Ayrıyetten, ben dahil hepimizin para kazanmak için yukarıda sözünü ettiğim türde işleri yapmak durumunda olduğumuzu bildiğim için de, böyle yazıları yazmayı pek sevmiyorum. Sadece iyi bildiğim bi konu denk gelmişken biraz eğleneyim dedim.
“Yok böyle şeyler” ya da kısaca “Yalan” diyebilirsiniz. OK.
ne kol gücü ya atın yularını sallamakla kol gücü mü olur. o zaman günde 14-5 saat klavyenin tuşlarına basıyorum. acayip kol gücü harciyorum mouse falan derken.
Rahat rahat bırakayım sakal. 🙂
zaten bayaa da uzamıştı. 🙂
(haha bu arada ben bir köseyim hafiften o da ayrı bir ironi)
ŞenDana, haber küpürüne baksana…
off doğrucu ahmet vardı bi zamanlar. şimdi bir sürü var.
hoca bak bi ara traş tı o daha buna benzer bir sürü kelime gibi. daha sonra dedilerki olmaz böle. türkçeye ters araya ı, i koydular. tren de var mesela aynı mevzu traş o bende sen tıraş yaz. öteki de tiraş yazsın. anlıyormusun beni tamam o zaman. haa şimdi numb falan gelir gene sçar azıma (bak kimine göre de burada ı var) sonra diğerleri gelir olmadık mevzudan gene türkçe dersi verilir arkadaş yeter. YETER. elimizden gelen bu. onlarca kez söylendi. herkes için ayrı ayrı mı söyleyelim. gözüm görmesin de. kullanma kulavuzunda var.
Ne biçim fırça kaymışın öyle be. Kimden öğrendin ki? (Öff kinayeye geell)
adam uyanio, tualete gidio, aynaya bakio, yuzunu kopukluo, tras oluo, yikio suratini, kuruluo. bi’ cesit spor yani. sonra da bi’ daa bakio aynaya, sinek kaydi. “oh” dio, gozleri parlio, kendini temiz, masum, kirlenmemis ve de kirletmemis hissedio. hayat doluo, islik calio, sevgilisi gelio 90-60-90; “aman tanrim” dio, mujka die opuo, adam da ona sarilip, bize bakarak goz kirpio. “ben cok mutluyum cunku sinek kaydi tras oldum” annaminda. iste tum bunnar olurken, beyne ve kalbe gizli sinyaller gidio. “felc olmam ben, kalp krizi de gecirmem. hayat cok guzel” gibisinden. tras olmayanlar da bu adama bakio, “yuh” dio. “hem sinek kaydi, hem de hatun!”. “ya ben?” dio “tras olmuom, n’olcak benim sonum? allaim! n’olcak benim sonum?” derken kalbine ve de beynine olumsuz sinyaller gidio. kalp krizi ve beyin kanamasi riski artio tabii haliyle. olayin bilimsel yonu budur? bu acik secik ortadadir. nasi’ goremionuz? uyanin? sinyallere hayir!
bu sefer’de sosyologlara danışmışlar. buyrun