Hayatımızı sorguluyor muyuz? Neyi neden istediğimiz biliyor muyuz? Sabah uyandığımızda neden o odada o yatakta uyandığımızı, neden o evde, o sokakta, o şehirde oturduğumuzu sorduk mu? Niçin bu işi yapıyorum, yapmak zorunda mıyım, daha çok kazanabileceğim, daha çok sevebileceğim bir iş var mıdır acep diye ne sıklıkta düşünüyoruz? Daha iyi bir alternetif var mı diye hiç merak ettik mi?Heroes’un bir bölümünde “insan gün gelir mutlu bir hayatla anlamlı bir hayat arasında seçim yapmak zorunda kalır” diyordu kahraman. Doğrudur efenim. Çoğu zaman anlamlı hayatlar insanı, insan da diğer insanları mutsuz eder. Yani diyceğim o ki bir hayatı hem anlamlı hem de mutlu kılmak zor iştir, başarabilene de ne mutludur.Sizin için seçim yapma vakti geldi mi? Yoksa çoktaan bir seçim yaptınız mı? Ama bence insanlar en kötü seçeneği, bir seçim yapmamayı seçrek anlamsız ve mutsuz bir hayatı garantiliyorlar çoğu zaman. Çünkü “ben ne yapıyoum” sorusunu çok az soruyorlar.Altı ay önce geldi benim seçim yapma zamanım. İdealist bir şekilde seçtiğim ancak köpekler gibi çalıştırılıp, adam yerine de koyulmadığım, emeğimin sömürüldüğü, kendime saygımın iğdiş edildiği işimden bir hışımla istifa ettim. Emeklerimi ve ideallerimi havaya savurup mutlu olmayı seçtim. Daha iyi şartlarda çalıştığım, adam yerine koyulduğu, iyi kazandığım bir iş bulmam fazla uzun sürmedi. Pişman mıyım? Hayır.Önce insan, idealler, daha iyi bir dünya, yaşanası bir memleket uğruna çalışmak değil. Önce mutluluk… Kendi mutluluğunu tesis edemeyen insanın kimseye hayrı yoktur. Kendi özünü mutlu edebiliyor musun? Çözülmüştür mesele.Ama kimsenin hakkını yemeden kimsenin mutluluğuna ket vurmadan, kendi hakkını da yedirmeden yapılmalıdır bu iş efenim…
yorumlar
Bana “Kızıla Boyalı Saçlar” adkı kitabı anımsattı bu yazı..Kitabın arka kapak yazısı şöyleydi:… Sefil düşünceler ve küçüklükler arasında kaybolup, hayattaki büyük sırrı çözemedik, soru da cevapsız ve acımasız kalakaldı: Nasıl yaşadın, neden öyle yaşadın, neyi yapabilecekken yapmadın, başka bir yol, başka bir anlam arıyordun, yanlış zilleri, yanlış kapıları çaldın, yanlış yollara saptın, yanlış insanları sevdin, yanlış yataklarda uyudun, yanlış evlerde yaşadın. Neden hayal ettiklerini, düşündüklerini bu kadar küçümsüyorsun? ..’
Güzelmiş. Aynı tuzağa takılmış, bu soruları soramadan uzun zaman geçrimiş biri olarak diyebilirim ki sadece ilk adımı atmak zor. İnsan bir kere hayallerinin peşine düştü mü gerisi çorap söküğü gibi geliyor.