Muharrem Ayı orucu iftarı beni garip düşüncelere ve belki de bir çözüm arayışına doğru itti. Benim gözlediğim ve gayet manidar bulduğum bir ayrıntı ise her iki tarafta da Alevi-Sunni çatışmasında beslenen bir takım “vampir”lerin bulunduğudur. Bu rantçı gruplar, iki büyük zümre arasında her diyalog fırsatında ortalığı müthiş bir vaveylaya verip, tüm köprüleri yıkıyor. Karşılığında da bulundukları kesimin “ruhbanlığını” sürdürebiliyorlar. Hamurun bu kısmı çok su kaldırır deyip asıl meseleye gelelim.

Zorunlu Din Dersleri
Türkiyemde din dersleri 1980 askeri darbesi sonrasında hazırlanan 82 Anayasası’nın 24. maddesiyle zorunlu hale getirildi. Bence burası çok önemli. Pek çok insan bu meselenin “İslamcı” bir iktidarın mirası olduğu düşünür halbuki tamamen darbe ürünüdür. Evet, o hiper laik, süper Atatürkçü, müthiş çağdaş Kenan Evren ve ordumuzun bize miras bıraktığı bir sorun. Sanki biz bu kavgadan daha çok ekmek yeriz denilerek konulmuş.
“Din kültürü ve ahlak bilgisi” adı verilmiş olsa da çok büyük bir kısmı Sunni-İslam inancıyla yoğrulmuş bir derstir. Alevi vatandaşlarımız da doğal olarak kendi inanç ve inanışlarının dışındaki yorumların çocuklarına zorla dikte ettirilmesinden rahatsızlar. Bu rahatsızlıklarını AİHM’ye kadar götürmüşler ve sonuçta da davayı kazanmışlardır.Bir Deneyim
Hayatını belirli bir kısmını İngiltere’de geçirmiş bir insan olarak bu ve benzeri sıkıntılar konuşulduğu zaman acaba İngiltere’de nasıl halletmişlerdi bu meseleyi düşünmeden edemiyorum. İşte bu yüzden konuya çok farklı bir şekilde bakmamızı sağlayabilecek bir tecrübeyi anlatıp, çözüm yollarına bakalım. İngiltere’de normal devlet okullarından birine gittim. [Devlet okullarının yanında bazı dini cemaatlerin bildiğiniz dini eğitim verdikleri okullar da vardı. Bu gittiğim okul onlardan değil.] O zamanlar bu ve benzeri meselelere çok meraklıyım. Her Perşembe sabah 09:00-12:00 arası çocukların spor salonuna götürülüp şarkılar söylediğini gördüm. İlk başta müzik dersi olduğunu zannettim ama sözlere ve müziğe biraz kulak verince tamamen dini bir müzik olduğunu farkettim. Adı da “hymn practice”mış, yani ilahi alıştırmaları. Pek tabii olarak hiper laik bir ülkeden geldiğim için afalladım. İçimden şimdi bizim Hürriyet gazetesi ve Ertuğrul Özkök olacaktı ki, seyret cümbüşü diye geçirmedim değil. Neyse bu okullarda Iraktan, Malezyadan gelmiş ailelerin çocuklarının olduğunu söylemişlerdi. Onların durumunu sordum. Onların yanına götürdü görevli. Onlar ebeveynlerini verdiği bir dilekçe ile bu olaydan tamamen muaf tutulmuş, görevlinin gözetiminde kitap okuyorlar. Küçücük problemleri çözülemeyen dünya sorunu haline getirmenin düstur olduğu bir memleketten gelen bu bünye olayı kabullenememişti. Bu kadar kolay olmamalıydı çözüm. Laikliğin altını oyuyorlar tartışması yapılmadan, dinimiz elden gidiyor çığlıkları olmadan bu sorun bu kadar kolay çözülmemeli idi. Ama bu kadar basit çözülmüştü.

Kapsamlı Bir Çözüm Önerisi
* Zorunlu din dersleri olmamalı. Tamamen seçmeli hale getirilmeli.* Alevilere göre bir müfradat çalışması yapılmalı. [En zor kısım burasıdır diye düşünüyorum. Çünkü Alevilik daha çok sözle aktarılmıştır. Yazılı kaynaklaı pek az olan bir inanç sistemidir. Ve Aleviler içinde de pek çok değişik grup ve fraksiyon mevcut. ]* Alevi ve Sünni yoruma göre öğretmenler olmalı.* Bunun yanında diğer inanç ve dinlerin belirli bir seviyeye ulaştığı okullarda da bu inanç ve dine göre bir ders verilebilir. [Hristiyan, Musevi vs.]* Seçme hakkı doğal olarak ebeveynlere aittir.* Bunun yanında dinini, inancını daha iyi ögrenmesini isteyen aileler için dini konularda uzman olan insanlar okul sonrası, devletin kontrolü altında belirli saatlerde çocukların bu ihtiyacını da gidermeli. Tefsir, Hadis, Kuran, Arapça gibi dersler devlet okullarında ehillerince isteyen velilerin çocuklarına verilmeye çalışılmalı. Belirli bir müfredat da burada oluşturulabilir.Bu şekilde İmam Hatip ve Kuran Kursları meselesi de belki çözülebilir.