ZEN
Zen resmi, Sumiye, resim sanatı sayılmaz, daha çok çiziktirme, karalamadır, uzun uzun düşünmeye, silip yeniden çizmeye yer yoktur. Sanatçı esin anını olanca hızıyla ve sade biçimde yansıtmalıdır, Ya da şöyle diyebiliriz: sanki fırça sanatçıdan habersiz kendiliğinden resmi yapıyor da sanatçı bilinçli bir katkısı olmadan fırçanın hareketlerine uymakla yetiniyor. Fırçayla kâğıt arasına düşünce ya mantık girdi mi resim hemen bütün etkinliğini yitirir. Sumiye resminde öyle ışık gölge oyunları, perspektif falan yoktur, gerçekçi olmak gibi bir görüntü vermeye çalışmaz. Resim sanatının sistemli, iyice tartılmış yapısına karışı Sumiye çiziktirmesi Yoksulluğun ta kendisidir, biçimde yoksul, içerikte yoksul, yapımda yoksul, gerçekte Yoksul. Ne benek atmacanın, ne eğri çizgi Fuji dağının simgesidir. Benek kuşun, eğri çizgide Fuji dağının ta kendisidir. Yapıtın değeri aslının benzerliği ile ölçülmemelidir. Onda şimşek kaçamaksı gibi kaçınılmaz bir şey vardır. Sanatçı kendisi de yaptığından geri dönemez. İşte çizgiler bütün güzelliklerini bu geri dönülemezlikten alırlar. Bir şey kaçınılmaz olduğu zaman güzeldir, çünkü o zaman ruhun özgür bir yansısıdır. Zihnin ya da DÜŞÜNCENİN YOKULUĞU Sumiye sanatçısının ruhsal durumuna tam olarak uyuyor. Her şey devinim içinde yakalamaya çalışır. Sumiye’nin doğadaki nesneleri anımsatabileceği için renklerden kaçınması doğaldır. Tıpkı evrenin yaratılma işleminde olduğu gibi fırçada hızla, yüreklilikle, eksiksiz ve geri dönüşü olmayan bir kesinlikte dolaşması gerekir. Yaratının ağzından söz çıkar çıkmaz anında eyleme dönüşmelidir. Gecikme, değişme demektir; bunun sonucu etkinliğini yitirme demektir; ya da istenç ileri atımında önlenmiş, engellenmiş olur, durur, duraksar, düşünür, yargılara varır, sonunda da yolundan sapar, bu duraksama bir o yana, bir bu yana yalpalama sanatçının zihnin özgürlünü engeller.Sumiye ve Zen arasında “sonsuzluk duygusunun uyandırdığı yalnızlık duygusu “ vardır. Bu duyguların tümüne birden “Sabi” denir. Haiku şiiri, büyük gezgin şair Basho ile başlamıştır, o ateşli bir doğa aşığı ve ozanıydı. Çağdaş kolaylıkların şiirle bağdaşması zordur. Çağdaş bilimsel yöntemler gizemi yok sayıyor, bilimin bu yönü, zihinde yeni esinleri engellemesi, imgelem gücünün gerilemesidir. Yaşamın şu katı geçekleri zihnimizi kemikleştiriyor, yumuşaklık kalmıyor, şiirsellik gidiyor. Bu yolculukta duygusallık, uyandırdığı yalnızlık duygusundan gelir. Yol boyunca bu yalnızlık insanı yaşamın anlamı konusunda düşüncelere götürür. Bu yalnızlık duygusu öyle bir umutsuzluk, bulantı değil, bir tür mutlağın gizinin tadını tatmak. Sonbaharın başlatırında arada bir yağan yağmur başlayınca doğa tam olarak sonsuzluğun yalnızlığını yansıtır. İşte bu sırada yalnız yolcu, insan yaşamının yazgısını düşünmeden edemez. Doğa insanın iç durumun belirler. Basho’nun dedi gibi: bir yolcu / bırak böyle ansınlar / sonbahar yağmuru boşanıyor. Haiku on yedi hecelik kalıtlar. Yine Basho: yaprak dökmüş kuru dal / üstünde bir karga tünemiş / bu sonbahar akşamı. Yapayalnız bir karganın kuru dalın üstüne tünemesinde kuşkusuz insanı ötelere götüren bir şeyler var. Şair orada öylece oturup sürekli oluşum içinde olan, dünyayla ilişki kuran zihindeki ruhsal durumları izliyor ve yaşamın asıl özünü, asıl kaynağını yakalayıp kavrıyor. Her şey bir bilinmezlik, bir gizemler uçurumundan geliyor. Biz her şeyin içinden bu bilinmezlik uçurumuna bakabileceğimiz ufacık bir Yarık, ufacık bir Aralık bulabiliriz.