YAĞMURDAN SONRA
Yağmur’a ithafen ..
efe emre toprak
önsözBiRiNCi BÖLÜM ….. Bir Bu Kadar Daha Seviyorum SeniiKiNCi BÖLÜM … Saat Altı BuçukÜÇÜNCÜ BÖLÜM ……. Yağmurdan SonraDÖRDÜNCÜ BÖLÜM …… Bir DamlaBEŞiNCi BÖLÜM ….. Son Gözyaşıönsöz
ışıkta düşünüp karanlıkta yazıyorum. tuşları göremeyince, kalemle yazıyormuşum gibi geliyor yine. ilkokulda aynı kelimeleri onar kere yazmanın verdiği acıdan şekli değişen işaret parmağımı, klavyedeki nadir kabarık tuşlardan “j” tuşuna koyuyorum karanlıkta –“aa, kabarık gerçekten”- alışkanlık üzere. sonra beyaz bir boşluğa bakıyorum gecenin köründe.
orman manzaralı yeni evimin balkonunda, ilk kahvemi yudumluyorum. sonra ikinciyi. “ayaklarımı balkon demirlerine uzansam gelip geçenler ne düşünür?”le “evin kirasını veriyor muyum? evet. kimseye yan bakıyor muyum? hayır. kimseye laf ediyor muyum? hayır. o zaman kimse karışabilir mi üç kuruşluk zevk yaşayacağım diye ayaklarımı uzatmama -zaten iyice çöken karanlıkta-? hayır.” arasında gidip gelen ruh halimi dengede tutmaya çalışıyorum yine. hayatımda kimseyle kavga etmediğimi farkediyorum sonra. kimse bağıramıyor bana. kimse kızamıyor da. tavsiye verdiklerinde uymayıp, ihtimallerden en az gerçekçi olanın peşinden gideceğimi biliyorlar içten içe sanki. “terazi burcu olduğumdan mı herşeyi dengede ve sorunsuz yaşamaya çalışıyorum, yoksa babamla annemin soğuk bir ocak gecesinde canlarının sıkılmasından mı ibaretim?” fikri, kahvenin tadını da değiştiriyor -kahvemin?-. bilmediğim duygular hakkında insanlara öğütler veriyorum -yazıyorum bazen de-, sonra bildiğim duyguları unutmaya çalışarak kendime eziyet ediyorum. fiziksel çekingen biri oluyorum zaman içinde, duygusal olarak da inatçı. “kelebek görünüp arı gibi sokacaksın” diyor kafamda uçuşan boynuzlu hayali ilham kaynaklarımdan biri: “tıknaz” olan.
nihayet ayaklarımı uzatıyorum kiralık evimin kiralık balkonunun kiralık demirlerine. kahvem soğumuş oluyor karar verene kadar. evimi kendime benzetiyorum sonra. gündüzleri insanlar -henüz perdesiz- evimin içini-dışını-her şeyini görüyorlar kendilerince. geceleri ışıkları kapatıp yalnız kaldığımdaysa, evin içinin ne kadar boş olduğu belli olmuyor dışarıdan. burayı da -hislerime benzettiğim- eşyalarla doldurup hepsine alışıp bağlanmadan önceki şu haliyle hafızama kazıyorum. görmediğim bir insanın sadece yazdıklarından anlamaya çalıştığım hislerine “önsöz” yazıyorum boş evimde. kafamda emre, efe, toprak; hasbelkader aynı evde yaşamaya mahkum kardeşler gibi canlanıyorlar. onun da evi kendisi, evet. “kazıyorum”la biten cümleden sonra, cinas yapmak istiyorum. “konuyla ne alakası var ki?” ile “konu mu var arkadaşım ortada? can yanıyor burada, can kanıyor! bir hisse tercüman olacaksa bin sayfa yazılır gerekirse!” arasında denge kurmaya çalışıyorum sonra. içimde birileri konuşuyor sürekli. ben onları dinlemekten konuşamadığımı farkediyorum sonra geceleri boş duvarlarında “eskilerden” parçalar çalan radyo kanallarının seçtiği “sözlü” şarkıların yankılandığı mümkün olduğu kadar boş evimde.bir tespitim var kendimce arasıra insanlarda görüp giderek daha çok inandığım. insanlar belli aralıklarla mutsuz olmak istiyorlar. nedeni herkese göre farklı olabilir: kimi koşturmaktan dolayı geride kaldığına inandığı ruhunun kendine yetişmesini beklerken geçireceği zamanı değerlendirmek için hüzün hissetmek hissediyor, kimi ilgi görmek için mutsuzluğu “seçiyor”, kimi de sonradan yine mutlu olduğunda hatırlayıp “ne zamanlar atlattım!” deyip sonuna ünlem koyabileceği cümleler kurmak için. mutlu insan düşünmeyen insandır belki de. vicdanı olan bir beyin, kalbi olan bir mantık, ruhu olan bir canlı, içinde kaybolup gittiğimiz ama bunu bile farkedemediğimiz şu yaşlı dünyada gezerken, kuş seslerinden başka bir şey duymayıp papatyalardan başka bir şey görmüyorsa artık, mutsuz olma zamanı gelmiş de geçiyordur. çanlar onun için çalıyordur. insanlar mutsuz olduklarında yanlarında bulunmayı seviyorum. “sonradan sonraya sana vefa duymaları için mi?” ile “yüzlerini tüm detaylarıyla ezberleyip daha sonradan mutlu olduklarındaki yüzleriyle karşılaştırıp insanların değişimlerinden keyif aldığından mı?” arasında bir kavga çıkıyor yine içimde-n-. kelimelerimin arasına -nedendir bilinmez- cümleden çıkarılsalar bile cümlenin genel anlamını bozmayacak kelimeler ekleyip, başına sonuna eksi işareti koyuyorum bol bol -tıpkı bunlar gibi-. “kim bilir kimler senin isminin başına-sonuna eksi işaretleri koyuyordur!” ile “aklından geçenlerin hepsini bilip belki de seni anlayabilmeleri için yapıyorsun sanırım?” arasında çıkan kavgayı da tatlıya bağlarken, ben yine susuyorum. yanı başımdaki suya bakıyorum sonra, bittiğini farkediyorum. “yüreğim bende kalırsa yaşıyamam” diyor sezen aksu radyoda. “‘yaşayamam’ olması gerek” ile “babamın öldüğü yaz çıkan albümdü bu. neden her yazıya babanı ekliyorsun? yeri mi şimdi bunun?” arasında çıkan kavgayı duymuyorum boş su şişesinin yanında aradığım kağıt mendili ararken. gözlerim ilgisiz zamanlarda doluyor bazen. su şişesi boş olduğundan da ağlayabilirdim pekala. sonra her yetişkin erkeğin “yapması gerektiği gibi” derin nefes alıp gözlerimin kurumasını bekliyorum. sezen aksu yerini bendeniz’e bırakıyor. herşey sırayla dünyada. zamanı gelen çekiliyor. zamansız gelenlerse çekilmez oluyorlar. içimde kavga edenler var, dışım dingin. içim dışım farklı mevlana: göründüğüm gibi mi olayım, olduğum gibi mi görüneyim? sen bu sorunun cevabını ver bana; ben de mutluluğun resmini çizeyim sana abidin dino’yla birlikte. bu sabah yağmur var istanbul’da, istanbul’un ruhu bile ıslanmıyor oysa. “onlar bile ağladılar” diyorlar martılar için; ama hiç bir benzetmem “toprak’la yağmur” gibi oturmuyor yerine. “tecahül-ü arif” yapıyorum sonra, bilmeze vuruyorum kendimi. halinden anlamaza. ahmet arif şiirleri tadında bir hayatım oluyor gitgide. sultaniyegâh sîrto çaldım nicedir ilk defa. süsledim önce -sağ- elimden geldiğince. sonra herşeyin süssüz halinin daha şirin olduğunu farkedip yüreğimle çaldım biraz. tanımadığım on kişiyle konuştum ben bugün, inanabiliyor musun? “sürekli konuştuğun kaç insanı gerçekten tanıyorsun ki?” ile “salağa yatmayı bırakıp konuya dön biraz. ‘ne konusu? his bunlar!’ muhabbetineyse hiç başlama!” arasında başlayan kavgayıysa hiç istifimi bozmadan seyrettim. “kentin tenhalarınca” kaçtığım hisleri anlatan yazıya önsöz nasıl yazılır? kavga edenleri ayırıp ikisine de sordum; ilk defa aynı fikirde uzlaşıp aklımdan geçenleri yazmamı salık verdiler tek ağızdan. “belki de ‘sağlık verdiler’ yazmalıydın” deyip kendine kavga edecek birini arayan fikri adamakıllı dövüp susturdum sonra. “kalın bir roman-kitap gibi” şeyler yaşıyan eski almancıdan bozma müezzinin gavur-pic ettiği türkçesiyle sinirlerimi germesine bozulmamaya çalıştım hemen ardından. “ikirciklenmek” istedim, “kekremsi” bir tad kalsın istedim başkalarının aşklarına yaktığım sigaramın ardısıra “geniz”imde. konuşurken ağzımdan çıktığında insanları belli belirsiz uzaklaştıran kelimeleri, yazarken kullanınca insanların neden bu defa yaklaştıklarını anlamaya çalışırken, benzetmeler dövdü beni sapasağlam-sırılsıklam. anafikri “kendi düşen ağlamaz” olan bir yazı yazsam her şey daha kolay olabilirdi belki de. “herkes kendi düşmez mi?” deyip kendimi sustururken -yine-, “parlak elma temizdir” mantığıyla kazağıma silip parlattığım elmadan koca bir diş aldım. “göz hakkı olması için illa elmayı görmeleri mi gerekir aptal?!?” inceliğinde patlak veren içimdeki çocuğa nasıl anlatacaktım şimdi bu benzetmeleri? filmin galasına gidip çıkışta gazetecilere “demeç” veren ünlülerin üzerlerine pek bir yakışan ayrıcalıktan nadiren de olsa yararlanma fırsatı bulmuş ve bu satırlardan sonrasını -tahminen- hepinizden önce okumuş biri olarak “mustafa” denince içim burkuluyor artık. adana’dan kalkıp istanbul’da işletme okuyan, sonra amerika’da pompacılık yaparken vurulup felç olan arkadaşım geliyor aklıma. “titreyen dudaklarını öpemeden sevdiğinin” geçip giden nice zincirlikuyu ahalisi geçit yapıyor gecenin şu saatinde. gece yazıyorum, hatırladın mı? gündüz kavga etmiyor kimse içimde. gece kavga seslerini bastırmak için yazıyorum. o yüzden gündüz-gece gibi, yaz-kış-siyah-beyaz-soğuk-sıcak-diri-ölü gibi; o yüzden “toprak-yağmur” gibi kelimeler gece yakıyor içimi. o yüzden geceleri uyuyamıyorum; yorgunluktan bayılıyorum genelde. kavgalar bırakmıyor beni de senin gibi. ben isim koymaya korkuyorum sadece kavga edenlere; korkaklığıma ver.“…elveda işkencedir:gösterişli olmalı ayrılıklar,ki geri dönüp hatırlanıncakalpte yara bırakmasın.biri zavallı kapıyı zavallı duvara çarpıyorsa,öteki sarma sigarasına koşmalıdır…ne geri döner giden,ne de ölür terkedilen…o zaman boşunadır gözyaşları,zamanın bağrında bir sakin hatıra olmak varken.”her mevsim bir şeyler yağar: kışın kar, baharda umut, yazın günah, sonbaharda yağmur. bu mevsimi sen seçtinse, kalbimce güzellikler diliyorum senin adına-senin yerine-senin sesinle-senin nefesinle-sana. bu mevsim seni seçtiyse, kalbimce inanç diliyorum sonbahar adına-kar altında bembeyaz-günahsız topraklar adına yağmur umuduyla-ona.“geçmişinde gökler gazapla gürlememişse, gelecek güneşin güzelliğini göremezsin.gülümse: gelenin güzelliği, garip gönlünün genişliğincedir.”impala
BiRiNCi BÖLÜM
Bir Bu Kadar Daha Seviyorum Seni
16 temmuz 2006
09:11
– alo- 112 acil buyrun ..- bacım, burada yol kenarında yatan bi adam var.. bizim marketin az ilerisinde trafik lambasının dibine sızmış ..sarhoş mudur nedir .. az önce dükkanı açarken gördüm .. kıpırdamadan yatıyor öyle yüzüstü.. bi ambulans falan neyin gönderirseniz eğer belk..- amca nabzına filan baktınız mı ?- yo yok bakmadım yani .. kalk diyorum kalkmıyor herif .. burnundan kan gelmiş biraz .. dedim ya geceden kalma sarhoşlardan biridir belki .. telefon açtım işte daha napıyım kızım ..- tamam beyfendi adres alabilir miyim ?- ııı .. ıhlamur sokak no:14 bu benzinlik filan var orayı geçince kızım .. kızıltoprak mevkiinde- peki birazdan orda olur ambulans ..- hee iyi o zaman .. iyi günler..- iyi günler ..09:13
– levent orda mı ..- hangisi ?- şöför olan bee .. uff- he burada .. dur veriyim- acele et biraz- efendim- levent ıhlamur sokak no 14 benzinliği geçince sağda .. yerde yatan birisi varmış .. nilgün hemşire ordaysa çıkın bi bakın- tamam anlaşıldı09:14
– nilgün senin çay yine soğudu .. hadi çıkıyoruz- yaa bi dur kahvaltı ediyoz di mi şurda- hadi hadi hadi istanbulun sarhoşlarını toplayacaz daha yolda ..- üff .. yine mi ya tamam geliyorum09:24
– açsana şu sireni olm- açalım di mi- bu trafik adamı öldürür valla- eheheee kesin ölmüştür o da zaten- yaa yok genel olarak dedim ..- seni de o sigara öldürür kızım .. görmesinler yakarlar valla beni- yok lan bi şe olmaz tırsma- lan bunlar da var ya soldan giden bi ambulans görmesinler anında yapışır peşine .. şeytan diyo freni bi koy aklı başına gelsin arkadakinin ..- e zeki milletiz vesselam10:05
– ambulans geliyoo- hocam açılın biraz da .. çocuklar çekilin siz de ordan- yaa ne biçim adamsınız kardeşim burada yatıyor öldü mü kaldı mı iki saatte gelemediniz- abicim yollar tıkalı napalım yani uçalım mı .. alla allaaa- levent sedyeyi indirin nabzı çok zayıf ..- tamam ..10:38 / acil servis
– bilinci kapalı Mehmet bey .. nabız zayıf- gözbebekleri tepki vermiyor zaten umarım Concussion yoktur- nabız yok .. nabız yokkk .. gidiyor .. hastayı kaybediyoruz- ekg ye bağlayın ..- tamam ..- kardiyopülmonera başlıyorum .. resüsitasyon sonra da cpr deneriz- tamam efendim- oksijen maskesini takın .. defibrilatorü hazırlayın .. gelmiyor geri- hocam Miyokardiyal enfarktüs mü ?- kızım sen git koroner yoğun bakım ünitesini hazırlattır işimiz uzun, Hakan debifrilatör hazır mı ?- hazır hocam- Transtorasik İmpedans kaldırırsa tamam Asistolide defibrilasyon tamamen götürebilir elektrotları yapıştır göğüs altlarına- Tamam efendim- Çabuk çabuk- ..- kızım sen de alkolle temizle … QRS volümü ayarlayın- 200 jul başlıyoruz .. lead selecti paddle a getir .. paddleları jelle .. apexteki charge düğmesine bas .. hadi be olum ..- hazır efendim jelleri sürdüm .. buyrun ..- 3 deyince şoklayacağım .. biiir ben çekildim .. iki sizler de çekiliiin .. üüç herkes çekilsin- VF/VT devam ediyor efendim- 0,9 mg adrenalin ver .. Tekrar alıyoruz .. 300 jule çıkar .. bir ben çekildim .. ikii sizler de çekilin .. üç herkes çekilsin- Nabız yok ..- 1mg/kg lidokain yap .. Bi kez daha .. 360 julden giriyoruz .. jelle şunları .. hazır şimdi .. bir ben çekildim .. iki sizler de çekilin .. üç herkes çekilsin ..- Döndü ..—————-30.mayıs.2006 14:46 / ilk tanışma
– Anlamı ne- Yeryüzüne en yakın ..- sen meteoroloji mi okudun- yok işletme- hım- aslında 2 senelik işletme mesunuyum 4 e tamamladım sonra işte- muhasebecilik filan düşünmedin mi- aslında önceki işim finansmandı ama bilmiorum çabuk sıkılıorum sanıırm- aa Damla geldi- selam ben geldim .. Toprak bu Yağmur , Yağmur bu Toprak- yaa biz tanışıyoduk zaten- e o zaman ben aradan çekileyim Toprak- şaka yaptım yaa————–16 temmuz 200610:45 – koroner yoğun bakım ünitesi
– hastanın durumu nedir Mehmet bey- Toprak Kaya 25 yaşında .. efendim bu sabah getirildi ilk müdahaleyi acilde yaptık .. bilinci yerinde değildi .. sonra I46 hasıl oldu miyokardiuma debifrilatör ile I46.O a getirdik kardiyopulmoner resusitasyonda başarı sağlandı yalnız Kalp ve koroner dolaşımın tanısal görüntülemesinde ortaya çıkan anormal bulgular var.- Ekokardiyografi sonuçlarında ne gibi bulgular var ?- Doppler ekokardiyografik incelemeye göre Filtreye kan aort kanülüne bağlanmış bir luerli konnektör yoluyla geliyor, ultrafiltreden Amicon, Diafilter 10 sonra bir 33 ile hastaya ya da rezervuara geri dönüyor. İşlem için aort kanülünü UF bitene dek yerinde bırakmaktayız; vönez kanülü ise, çekerek aynı yerden filtrasyon sirkuitinin venöz ucunu sağ atriyuma yerleştirdik. Filtreden önce yerleştirilen bir pompa yardımı ile hastanın kanını aortadan sağ atriyuma doğru çevirmekte, ultra filtrasyon ucuna ise 100-150 mmHg’lık bir vakum uygulamaktayız. İşlem sırasında arter basıncı, CVP, arter hattı basıncı ve vakum basıncı izlendi. CVP ve arter basıncına bakarak gerektiğinde rezervuar ve oksijenatör sıvı ile yıkanarak içindeki dilüe kan da konsantre edilerek hastaya verildi. Bu şekilde hatlarda kalmış olan tüm kan elemanları hastaya verilebilmekte ve aynı anda hatlar da kristaloid ile dolu tutulabilmektedir.zaten Koroner Anjiografi de bu yönde bilgi veriyor. Defibrilasyon sürecinde 1 mg/kg lidokain verildi. VF devam ettiği için 5 mg/kg bretilyum tosilat bolus olarak verildi. olumlu sonuç verince amiodarone infüzyonu uygulandı. Zaten defibrilasyona başlamadan önce hastaya 0.9 mg 1:10.000 lik solüsyondan 0,7ml adrenalin atropin verilmişti.- Keşke 50mg/ml bretilyum tosilat verseydiniz.- Hastayı supin pozisyonunda tutamadık efendim ama prematüre atımlara ihtiyacımız vardı. bu yüzden 20mg/ml lidokain daha elverişliydi.- Neyse sonuç olarak teşhis nedir Mehmet ?- Efendim , kanda bulunan doymamış aşk oranı çok yüksek seviyede.koroner arterlerdeki akut tıkanmalar yüzünden kalp kaslarını zayıflatmış. Sol koldan atardamardan katateri verdik .. kandaki yoğuşma koroner atardamarı tıkamış koroner tromboz oluştuktan sonra bu ardı ardına yineleyince de angina pektoris oluşmuş. Myokard beslenemediğinden haliyle ateroskleroz da kaçınılmaz hale gelmiş. Koroner arterler tıkandığından miyokardiyum hücreleri ölmeye başlıyor ….- Hımm .. koroner arter bypass greftleme yapıyoruz o zaman ..- Evet efendim . 4 ünite hazır Or rh+- 6 yapın onu.. işi tesadüfe bırakmayalım .. bir ömür yetmez sonra ..- tamam murat bey————————————–8 haziran 2006 18:59 / msn messenger
– sayın editör Yağmur hanım bi şey danışcaktım size :P- beni bi sen anladın sen de yanlış anladın Toprak .. uff arabesk gibi oldu 🙂 arabeske amma da taktım ben de di mi ? sen müslüm’ü dinledin mi son albümü çok güseel .. aşk tesadüfleri sever- evet gördüm de indirmedim sana bi danışıyım dedim :P- indir indir güzel bi şey- bi yorum alayım dedim editör hanımdan- tamam apla hemen indiriom- indir yavrucum :P- du bakim ben de çıkmadan bi dinlim- uff 7,69 mb- bi şarkı daha vardı bu albümde yaa .. neydi neydi ?- bakim ben bi : Affet Ah Oğlum Artakalan Ayrılık Rüzgarı Aşk Bu Aşk Tesadüfleri Sever Bir Ömür Yetmez Döndür Yolumdan Hayat Berbat Kadınım Kış Oldum Nilufer Sebahat Abla İstanbula Elveda- evveet o .. bir ömür yetmesssssss .. ben kaçim yavaşça aforoz olmiim sonra servisi bekletmekten ..- görüşmek üzre21:15 / msn messenger
– noldu çok beklemiş mi servis aforoz olmuş gibisin ?- yok az beklemiş 🙂 o dizi mi film mi ?- hangisi ? kişisel iletide yazan mı ?- evt- film trt-2 de başlıcak- hımpıtı .. konusu neymiş- copy paste yapmak gerekirse FELIX VE LOLA – TRT 2 23.00 YÖN.: PATRICE LECONTE OYN.: ALAIN BASHUNG, CHARLOTTE GAINSBOURG Felix, ilk kez gördüğü bir genç kıza âşık olmuştur. Lola adındaki kız çok mutsuz ve hüzünlü görünmektedir. Felix o üzgün gözlerde özel bir şeylerin olduğunu hisseder. Genç adam Lola’yı takip etmeye karar verir. Onu anlamaya ve yardım etmeye çalışacak, yüzüne tebessümü geri getirmek için elinden geleni yapacaktır.- Aa . çok güselll ..————–16 temmuz 200611:28 koroner yoğun bakım ünitesi
– narkoz verildi mi Sibel- 11:26 itibariyle verildi hocam.- neşter ver- neşter- Mehmet ben göğüsten sternumu kesip koroner arterlere ulaşıyorum .. sen sol koldan radial arter al .. Filiz kızım sen de göğüsten mamarya internayı çıkar greftileri hazırlayın. Koronerdeki 4 damarı değiştiriyoruz. Aykut sen de sağ bacaktan safeni al toplardamar greftini çıkar. 3lü koroner bypass kurtarır belki. Kalp akciğer makinesi hazır mı ?- Hazır hocam .- Sol göğüs altından yukarıya doğru göğüs kesişine başlıyorum.yaklaşık 13 cm.- Ben de sol koldan başlıyorum./11:34
– Kızım elektrikli testereyi ver- Buyrun hocam.- Sternumu kesiyorum. Bu kemikler de 6 haftada anca kaynar tabi böyle kesmesi kolay. Sibel sen ne alemdesin kızım- Sol koldan atardamar greftini çıkarıyoruz murat bey- Mehmet ?- Hocam damarı ayırıyoruz- Öznur kızım terimi siliver. Bi de benim parçayı çaldırsana ordan- Tamam hocam .. Can Atilla mıydı murat bey- Evet evet .. Hamamda İlk Gözyaşları var ya onu koy kızım .. yeterince stres olduk zaten burada ..—————-8 haziran 2006 18:36 / msn messenger
– pişt Toprak orda mısın ? Can Dündar Beyoğlu D&Rdaymış bak- Bugün mü ?- Yok cumartesi 16da- Sen ne kadar sosyalsin kızım yaa- Aslında ben cafe istanbula gitcektim bilio musun sen orayı tahtakalede ama manyak bi yer- Yoo bilmiyorum Yağmur- Çok güsel hellim peynirli sandviçler yapıolar- Ben taksime pek takılmıyorum oranın kalabalığı sanki beni boğuyormuş gibi oluyor böyle nefessiz kalıyorum bi sürü vücutlar arasında. sadece limonlu bahçeyi biliyorum orda- Hımmss .. yok bura taksimde değil- Açık hava mı- Yok ama buraya gitmelisin kesinlikle .. çok eski bir hamam bosuntusu .. sonradan restore edilip kafe yapılmış .. harika ötesi diim ben- Yaa .. hamam mıymışmış önceden ?- Yaa .. :)- Nereye bakıyor peki burası piyer loti gibi haliçe mi ?- Yok hiç bi yere bakmıyo o uzunçarşı var ya tahtakalede eskiden çok ünlüymüş kağıtçıların olduğu sanırım genelde ..- Peki ben kimle gidicem oraya kaybolurum. ben küçüğüm kızım daha :p- Hımms .. ben seni götürebilirim .. ama bir cumartesi olması lazım çünküm Pazar günü han kapalı olduğu için onlarda kapalı oluolar. Eminönünden bi şekilde gidiyosun iştem. Arada derede saklıca bir yer.- Sen ne kadar çok şey biliyorsun öyle tü tü tüü maşallah- Tü tü tü bana :)—————–16 temmuz 200612:05 koroner yoğun bakım ünitesi
-tüü ulan Allah kahretmesin .. pleurodezu yırtıyorduk az kalsın- hocam akciğerle ne işin var kalbe gir sen direk- oldu canım- o değil de murat bey bu zidane olayına ne diyosun herif kafayı koydu çıktı- helal olsun diyorum ne diyim .. kariyermiş yıldızmış karizmaymış onlar bi yana onur gurur bi yana Mehmet .. Sibel kerpeteni ver- hocam öyle de son maçıydı ama asılsalar biraz daha kupa gelirdi . bi onur için dünya kupasından olmaya değer mi yani .. Filiz gazlı bez hazır mı ?- değer Mehmet değer .. ben olsam ben de aynısını yapardım zaten bazıları böyle onuruna ve gururuna düşkün olurlar bi şey söylerseniz gözü görmez artık bıçak gibi keser bitirir her şeyi.- Zizu da söyledi zaten ‘ yaptığımla gurur duymuyorum ama pişman da değilim dedi’- Aynen öyle işte ..- Perikard gözüküyor .. birazdan kesiyorum .. solunumu ve nabzı makineden yaptıracağız .. hazır mı Sibel makine- Makine hazır hocam————————17 haziran 2006 sirkeciye giden tramvayda15:38
– bu makinenin markası ne Yağmur ?- bu mu olympus bu- dijital di mi ?- hı hım evet ama bunun bi büyüğü var e-500 o çok süper çekiyo gerçi profesyonel işi biraz ama öyle yani- burada iniyoruz sanırım- hım evet- sağdan- yok soldan burdan gidelim- tamam soldan gidelim .. csi ı izler misin- a evet gil grissom karakterine bayılıyoruz kardeşimle .. süper rol yapıyor adam.. bi ara csi miami filan da vardı ama tutmadı onlar pek- evet 🙂16 temmuz 200613:15 koroner yoğun bakım ünitesi
– sol kol atardamar grefti hazır efendim- bacak toplardamar grefti de hazır hocam- göğüs damar grefti hazır mı filiz ?- hazırlanıyor hocam damara enjekte işlemini yapıyoruz şu anda- tamam .. perikardı kesiyorum . birazdan kalp açığa çıkıcak17 haziran 2006 16:14 Cafe İstanbul girişi
– işte geldik .. burası- dediğin kadar varmış gerçekten güzel sakin sessiz gizemli- en güzel yanı da bu zaten- nargile de mi varmış burada- hı hım evet- şurası nasıl- ıı şu tarafa oturalım mı- olur- yaa burası da çok orta bi yer oldu .. şu arkandaki köşe yer güzelmiş .. adama bak tek başına kapatmış orayı nargile içiyo- kalkar mı birazdan acaba- bilmem bize oturaduralım burada .. giderse biz oraya geçeriz- hoş geldiniz- hoş bulduk menüyü alabilir miyiz- buyrun- hangileri güzel sandviçlerin ?- bak bence şöyle yapalım ben hellim peynirli alıyım sen de biftekli söyle sonra birbirimizden otlanırız karışık olur :)- olur :)- bize bir hellim peynirli İtalyan ekmeğine tereyağlı sandviç bi de biftekli- içecek olarak ?- elmalı kokteyl vardı ya ondan iki tane- elmalı kalmadı ama elmamız yok şu anda maalesef ..- yaaa .. elmalı çok güzeldi ama .. neyse ossaman havuçlu olsun- bi daha ki gelişimizde dışardan elma alıp gelelim .. o kadar övdün merak ettim- nargile içen çocuk kalkıyo ordan geçelim mi oraya ?- geçelim ..- önceden burada servisi yapan güzel bi kız vardı o yok sanırım bu hafta- bu kadın da iyi .. yani ortama süper uymuş .. gayet otantik olmuş .. esmerliği filan sanki duvardaki tablolardan birinden çıkmış gelmiş kıyafetleri de güzel :)- di mi 🙂17:05
– bak ordaki aile de kalkıyo ordan oraya geçelim mi ?- geçeliiim .. sanırım akşama kadar sırayla tüm köşeleri dolaşıcaz- ama orası daha güzel- tamam- ayakkabını çıkarmana gerek yok tahta kısıma uzat yeter .. şu minderi de arkana al- evet burası daha rahat hem de merkezi her tarafı görebiliyoruz :)- evet 🙂17:38
– ordaki adam mı buranın sahibi- h ıhı- adam ne kadar rahattır her gün burada kesin emeklidir bi yerden sonra burayı açmıştır hatta bence Giresunludur :)- :)- ben bi lavaboya gidim gelim- ..- yoo gelmene gerek yok ben gidebilirim- aşağıdaydı di mi- evet- tamam bekliyorum ben burada ( evet eminim artık ben bu kızdan hoşlanıyorum .. evet doğru tanışalı iki üç hafta oldu .. belki çok erken ama napiyim hoşlanıyorum işte .. gerçi söylemişti bana .. unutamadığım birisi var demişti .. ama 3 kez görüşmüşler sadece sonra bitirmişler galiba .. bitirmişler mi .. evet bitirmişler .. emin misin .. emin olmak istiyorum .. işine geldiği için mi .. yoo yaa bi sus sanane sadece hoşlanıyorum işte ben .. söylicek misin kendisine .. bilmem söylesem de kurtulsam mı senden .. benden ? evet senden her gün beynimi yemektense senin yüzünden söyliyim en iyisi .. ama ben senin içgüdünüm benden kurtulamazsın o kadar kolay kolay .. ben onu kaybetmek istemiyorum .. daha kazanmadın ki .. sen hep haklı çıkmak zorunda mısın ? beni dinlesen de dinlemesen de bana yani içgüdüne inanmak zorundasın .. neden ? seni sen yapan benim çünkü ? yine haklısın bravo ? .. ama söyle bence bu sefer .. hayırdır acıdın mı bana bu kez ? .. yok öncekiler aklıma geldi de hep kahrolan sen olmuştun bu kez mutlu olman için yardım etmek istiyorum sana .. bak sen eee sonra ? sonuç olarak diyebilirim ki ilk önce kazan onu .. bu çok zor .. neden .. çünkü onun unutamadığı birisi var ve o beni belki unutamadığı kişiyi anlatıp dertleşip rahatlayacak bi arkadaş olarak görüyor bunu ona yapmaya hakkım yok ? peki napıcaksın ? -mış gibi yaşamaya devam edicem hayatı hani hep seninle beraber yapıyorduk ya ? ağlarken gülermiş gibi aşık iken arkadaşmış gibi hatırladın mı ? evet hatırladım da sen bıkmadın mı hala o oyunlardan ? bıktım .. o zaman söyle bak acele et hızlı ol sen kazanırsın .. şişşt geliyor tamam sus .. söylediklerimi unutma duygularından ben de eminim .. tamam sus artık Yağmur geliyor bak .. yaa çek elini ağzımdan .. sussana olum yaa bir dur dursana dursanaaaaaaaaaaa ..16 temmuz 200613:45 koroner yoğun bakım ünitesi
– kalp duruyor .. perikard kesildi- akciğer kalp makinesi hazır- solunumu başlatın- makineye bağlı solunum ve nabız başlatıldı- göğüs grefti hazır damarı kesiyoruz- kalp durdu——————17 haziran 2006 18:01 cafe İstanbul
– bizim hesap ne kadar- Toprak lütfen ..- yaa tamam bu sefer ben verim bi daha ki sefere sen kapatırsın hesabı ( bi daha hiç gelmeyecektik ki ! )- ama ben çağırdım seni buraya- abi sen buradan alır mısın .. memleket nere Giresun mu- yok Konyalıyım ben- yaaa hemşeriymişiz o yüzden buradan alın hesabı hem ben getirdim arkadaşı- abla senden alırsak parayı bi daha getirmezsin kimseyi en iyisi biz arkadaştan alalım- yaa gördün mü- ufff——————–16 temmuz 200613:49 koroner yoğun bakım ünitesi
– buzlar hazır mı kızım- hazır hocam buyrun- kalp haznesine ve kalbin etrafına buz yerleştiriliyoruz————————-17 haziran 2006 18:25 mısır çarşısı büfe önü
– buz mu bunun içindeki .. buzu mikserden geçirip toz gibi yapmış adamlar .. türk ticari zekası işte- evet abi- pembe olan neli- çilekli abla- kahverengi de kahveli olmalı- evet- ben çilekli sevmiyorum- bize iki tane kahveli verir misin ?- tabi … buyrun18:32 yeni camii arkası
– bi yere otursak Yağmur ben böyle ayakta .. bunlar elimizde- a evet fark ettim .. şuraya oturalım- senin kahvenin buzları erimiyor mu- yok anca böyle ezmek lazım bak bunu dinlesene bi tak şunu kulağına- çok güzel kim söylüyo bunu- nada .. şu hani karşı pencere filminde vardı ya soundtrackler .. filmdeki şarkılardan birisi bu- güzelmiş—————–16 temmuz 200614:10 koroner yoğun bakım ünitesi
– koroner artere kesi yapılıyor- bacaktan alınan toplardamar grefti artere dikiliyor- kızım anastamos açık mı kontrol edin- anastomoz açık hocam- aman dikkat edin yırtılma olmasın- dikiş bağlanıyor- diğer koroner arterin kesisine başlandı- sol koldan alınan atardamar grefti hazır mı- hazır hocam- atardamar grefti diğer koroner arter ile birleştiriliyor .. kızım terimi siler misin- anastomuzu kontrol edin- anastomoz açık———————-20 haziran 2006 23:19 msn messenger
– yo hayır hani geçenlerde kötüyüm diyordun ya- Yağmur lafı fazla dolaştırmak istemiyorum artık .. bilmem şok mu olursun artık başka bi travma mı geçirirsin benim hoşlandığım kişi sensin- ( 4 dk sonra ) uff Toprak naptın sen- Yağmur bana karşılık vermek zorunda değilsin bu sadece benim içimden gelen bi şeydi .. sen yine arkadaş kalma moduna da geçebilirsin .. yani nasıl istersen öyle olur .. benimkisi bi teklif değil.. sadece söylemek istedim .. en azından söyleyebilecek kadar cesaretimin olduğunu farkettim bir an için.. bundan sonrası yine senin istediğin gibi devam eder ..- Nefret ediyorum bu sözden .. şimdiye kadar benim istediğim şekilde gelişmedi ama şimdi benim istediğim gibi devam edicek öyle mi ? ne ala- tercih senin değil mi ? hayat senin değil mi yürüdüğün yol sana ait değil mi ? seni tutup da kolundan çekmiyorum sadece hoşlandığımı söylüyorum istersen benimle beraber yürürsün bu hayat yolunda istersen devam edersin dilediğin gibi dilediğin kişiyle .. nefes alamıyordum nerdeyse ama söyledim söyleyip de rahatlamak için söylemedim sadece bil istedim ..- SADECE SANA ii GECELER DILICEKTIM .. çok yorgunum hoşça kal …- İyi geceler ..16 temmuz 200614:58 koroner yoğun bakım ünitesi
– göğüsten alınan damar en önemli koroner artere dikiliyor- kızım anastomozu kontrol et dikişi bağlıyorum .. damarlar çok kötü olmuş .. ah be çocuk kim dedi sana bu kadar sev diye ?- hocam hazır mı- birazdan Mehmet- makineyi de kontrol edin kalbi çalıştırıyoruz yeniden- kalp yeniden çalıştırılıyor- makine off konumuna getirildi- kalp çalışıyor- tamam şimdi ana atardamara delik açıp greftlerin diğer uçlarını buraya dikiyoruz kızım- nabız 90- kalp normal seyrine geçiyor- hadi geçmiş olsun çocuklar ..——————2 temmuz pazar 2006 18:22 sultanahmet havuzun karşısındaki banklar
– evet alalım ifadenizi beyefendi- ( alalım ifadenizi diyo yaa ne desem ki beni yargıla hüküm ver sonra da ister as ister kes sen de ben de kurtulalım mı desem acaba ? .. dur sakin ol şimdi başla ) ıııı .. eo benim söyliceklerim geçen ki sana attığım smslerle aynı şeyler .. yani duygularımı biliyosun artık .. ben sadece seviyorum .. ama senin yorumladığın gibi yani zamandan dolayı çok hızlı olması ve beni yeterince samimi bulmayışın açıkçası umurumda değil ..ben içimdeki hisleri ispat etmek zorunda değilim burada görüşmemizin ana sebebi de yüzyüze olması içindi zaten ( evet iyi bi girişti tebrik ederim seni .. saol içgüdüsüm )- ben anlamıyorum yaa daha dün bir bugün iki ..- ( abi ne diyor bu kız yaa .. dur olum sakin ol .. şimdi gözlerinin içine bak seni seviyorum de .. bakamıyorum gözlerinin içine .. niye .. yaa arkasında güneş batıyor gözümü alıyor o da .. saçmalama lan hadi çabuk .. yok ben sultanahmete bakarak söylicem .. ama o senin gözlerinin içine bakıyor bak konuşurken .. hadi yaa .. valla .. ya belki ayasofyaya doğru bakıyordur o da .. ne halin varsa gör bee .. tamam söylüyorum ) evet zaman konusunda yani zamanın kısalığı konusunda haklısın ama bu kişiden kişiye değişir parmak izi gibi yani .. belki benim norönlarımda bi eksiklik vardır .. belki bu yüzden sabırsızım .. ama yıllar geçse sen 3 çocuklu dul bi kadın da olsan ben seni yine bu kadar severdim ( neeee 3 çocuklu dul kadın mı puhahha .. gülmesene olum ne diyecektim ya .. neyse sen içinden geldiği gibi devam et ben biraz geziyim şu havuzun kenarında .. yaa dursana olm hani beni ben yapan sendin yardım etmicek misin .. ya ederdim valla da şimdi bu kızı beklerken bi saattir çalıştığımız yerler vardı yaa .. eee ? .. işte çalıştığımız yerlerden sormuyor o yüzden biraz yokum ben sana kolay gelsin .. satıcısın .. evet ama korkma ucuza gitmiyorsun )—————16 temmuz 200615 : 22 koroner yoğun bakım ünitesi
– Bu nedenle, kalp kasının birbirinden elektriksel olarak ayrılmış ventrikül ve atrium bölümleri kendi içlerinde bütün olarak uyarılırlar. Kalp kasının bu özelliği “hep ya da hiç kanunu” olarak bilinir. Bunu da not alın ..- Tamam hocam————-tekrar – 2 temmuz 2006 pazarSultanahmet 18:30
– bu nedenle Yağmur ben seninle arkadaş olarak kalamam ..- anlıyorum .. ama sana söylemiştim .. unutamadığım birisi var demiştim .. hayır demiştim .. ama sen ısrarla msnden yazıp sms atıyorsun .. zamanla unutursun kapanmadık yara yok merak etme ..- ( içgüdüm nerdesin yaa .. Topraaakk burdayım olm havuzda, su çok güzel gelsene .. işin yoksa şu yeri yarsan da bi içine girsem dicektim neyse boşver ) peki tamam aramam bi daha bundan sonra olabildiğince resmi oluruz ..- sigaraya başlamışsınız Toprak bey- evet .. içsen de aynı içmesen de .. sadece belli bi süre sonra aldığın nefes yetmiyor o kadar- bi fırt çeksene sigarandan .. gölgenin resmini çekicem- olympustu di mi o- hı hhım evet ..ben şu tarafa doğru geçicem bi kaç fotoğraf çekmek istiyorum- peki olur .. ben de kalkıyordum zaten ( yalanını yiyim bre yalansız dönmüyor dünya .. evet aşksız da dönmüyor )- sana iyi günler haftalar aylar yıllar- size de iyi günler Yağmur hanım- bil mukabil- ( hayır bil mukabil değil çünkü ben sadece iyi günler dedim devamını söylemedim .haftalar aylar ve yıllar da günlerden oluşmuyor mu zaten ) hoşçakal ..( içgüdü gidiyoruz hadi gel .. geldim geldim e noldu anlatsana .. bitti bitirdik .. neyi .. güzel soru hiç bi şeyi yani hiç bi şey başlamamıştı ama bitti işte gördüğün gibi gidiyorum acaba arkamı dönüp baksam mı son kez .. laaaaaan ! önüne bak taksi geliyor .. hayy aksi taksi .. tamam önüme bakıyorum )bugün 15 temmuz 2006 cumartesi ; cafe istanbula gidiyorum tek başıma .. beklemiyorum tabi ki gelmesini de .. iki bardak elmalı kokteyl söylerim ama her ihtimale karşı şu manavdan 4 tane elma alayım belki elmaları yoktur .. o esmer kadın sorarsa niye iki bardak diye ben de arkadaş yolda gelcek birazdan derim .. 3 saat beklesem yeter .. 15:00 den 18:00 e kadar .. 3 saatte öldürürüm zaten içimdeki hislerin hepsini .. evet 3 saat yeterli ..cafe İstanbul
nargile içen çocuk yok bu sefer oraya oturuyum en iyisi ..- beyefendi kapatıyoruz- ne kapatıyor musunuz- evet saat 8e geliyor- aa harbiden saat 20:00 olmuş- neyse ben de kalkıyım- kokteylleri içmemişsiniz- a evet hiç içmedim onların tadını bilmek istemiyorum eminim ki gerçekten çok güzeldir çok lezzetlidir .. ama içmicem .. ilerde bi gün olurda buna benzer bi şeyler içersem bugünleri hatırlamaktan korkuyorum .. kusura bakmayın- pardon anlayamadım da .. önemli değil- sorun değil iyi akşamlar- güle gülekarşıya geçiyorum Anadolu yakasına .. acaba o da hiç binmiş midir Paşabahçe vapuruna .. bindiyse nereye oturmuştur .. şu yerdeki delikten hoplayıp dibime düşen deniz suyu gibi birden karşıma çıksa yanıma otursa ..taksiiii ..- hayırlı işler- eyvallah abi ne tarafa- sen sür ben söylerim- tamam abi- şunun sesini açabilir misin biraz- ne demek abi sen de sever misin müslüm babayı- yo yaa .. yani bu şarkısı güzel aşk tesadüfleri sever-miş- öyle be abi- sağda inebilir miyim- tamam abi- neresi burası- kızıltoprak tarafı abi- eyvallah hayırlı işlerkızıltoprak .. yürü yürü bitmez .. hayat gibi yürü yürü tökezle düşmek üzereyken bi el uzansın sana ittirsin seni ki sağlam düş .. saat gecenin 12sini geçmiş sabaha kadar yürümek istiyorum .. başım dönüyor .. kalbimde bi ağrı var .. gece gibi karanlıkta kalmış hislerim .. en çok geceleri seviyorum diye bi hikaye vardı biz ortaokul-2 de iken .. yazarın anafikri çünkü gece her pisliğin üstünü örtüyordu .. ama gözyaşları parlıyor işte karanlıkta bile olsa .. kalbim .. kalbim .. kim dedi sana bu kadar sev diye .. sabah ezanı okunuyor .. sanki birisi bana mı bağırıyor .. büyük binalar gece bir başka güzel .. kim der ki şu ışıl ışıl yanan yer siyami ersek kalp ve göğüs hastalıkları hastanesi içinde onlarca inleyen hasta var ama sanki alanyada bir 5 yıldızlı otel .. trafik lambaları da gece daha güzelmiş ama .. şu karşımdaki gibi kırmızı bir yanıyor bir sönüyor .. yanıyor .. sönüyor .. yanıyor .. sönüyor .. sönüyor sönüyor16 temmuz 200609:11
-alo-112 acil buyrun ..9 yıl sonra22 temmuz 2015
– kızım kapı çalıyo .. baban geldi- bakıyorum anneee- hoş geeeldin baba- aman da kapıyı kim açmış benim minik kızım açarmış- yoo annem açtı mutfağa gitti sona- hımm- baba bugün benim doğum günüm ne aldın söyle hadi- kaç yaşına bastın sen bakim söyle ben de ne aldığımı söylicem- 6 yı bitiriyorum hooop 7 ye giriyorum- aferin sana kocaman olmuş benim kızım- evet büyüdüm artık ben hem bugün Fatma teyze de söyledi- yaa ne dedi Fatma teyze- dedi ki Yağmur sen artık büyüdün kocaman kız oldun .. okula ne zaman gidiceksin dedi ben de eylülde dedim çünküm annem önceden öyle söylemişti banaa- aferin kızıma benim- ee söylemicek misin ne aldığını- al hadi .. aç bakalım ne varmış içinde- aa ne güsel .. anneee fotorap çekme makinesi almış babam banaaa- ee hani öpücük- babaaaa- yaa tamam 3 tane bi bu yanaktan bi bu yanaktan bi de gıdıktan- ama bıyıkların batıyo senin yaa- o zaman gıdıklarım ben de- yaa ya ya baba yaa .. tamam öptürcem ta tamama ahahaaa- hooop kucağaaa .. canım biz bahçeye çıkıyoruz- tamam hayatım .. Yağmur un üstüne bi şeyler giydir hava kapalı yağdı yağacak- tamam- baba bu ağacın ismi ne- bu mu .. bu çınar ağacı- ne kadar büyük di mii- evet kızım ..- insanlar niye bu kadar büyük olamaz- çünkü bizi böyle yaratmış Allah- baba senin ellerin kocaman .. benim ellerim de bu kadar büyük olur mu- hayır canım bayanların eli minik olur böyle- kolundaki çizgi ne baba- hangisi- yaa bu işte .. saatinin olduğu kolundaki .. upuzun .. baaak- haa bu mu bu şey .. bi kere karanlıkta yolda yürürken düşmüştüm .. ondan sonra olmuştu- yaa .. canın yandı mı düşünce- evet kızım- ağladın mı peki- evet Yağmur .. çok ağlamıştım çok- yaa- sen burda otur biraz kızım ben şu masanın örtüsünü alayım yağmur geliyor ..- peki babişkoyağmur geliyor .. evet yağmur geliyor .. ben bu sözü bi yerden hatırlıyorum .. ben de içgüdüm .. o zaman zorla ağzımı kapatmıştın sus artık yağmur geliyor bak demiştin .. evet lavaboya gitmişti ordan geliyordu .. şimdi ? .. şimdi de gökyüzünden geliyor yavaş yavaş .. yine ağzımı kapatıcak mısın .. hayır .. susmamı istiyor musun .. hayır .. dinle o zaman .. dinliyorum.. kaç yıl geçti .. dokuz yıl .. unutabildin mi .. hayır .. peki sana ne demişti .. zamanla unutursun kapanmadık yara yok merak etme demişti .. kolundaki izi görüyor musun .. evet görüyorum .. dokununca acıyor mu .. bilmiyorum .. hayır biliyorsun sen 9 yıl önce hak vermiştin herkese zamanla unutursun bu da geçer diyenlere .. evet hak vermiştim ama bi bu kadar daha birini sevemeyeceğimi söylemiştim onlara .. söyledin biliyorum yanındaydım ama sen ne yaptın .. ne yapmışım ben .. daha doğrusu ne yapmadın demeliydim .. ne diyosun yaa .. neden peşinden gitmedin neden üstüne düşmedin neden ısrarcı olmadın zamanında .. ben kimsenin peşinden gitmem kovalamam bunu sen de biliyordun aylarca bir adım atmadan bekledim gelir mi diye ama peşinden gitmedim çünkü hep ama hep içinden gelsin istedim kendi isteği ile olsun dedim .. aferin iyi yaptın şimdi mutlu musun .. mutluyum lan mutluyum .. ha ha haa sinirlenince pek bi şeker yalan söylüyorsun .. sus lütfen sus artık .. niye yağmur mu geliyor .. burnum kanıyor ..- babaaaa- ….- baba kalksana yerden yağmur yağıyo bak ıslanıyosun- ….- hem sonra annem sana da kızar hasta olursan- …- baba burnun kanıyoooo- …- anneeeee anneeee- anneeeee .. anneeeeee- efendim kızım- babam yere yatmış uyuyoo kolundan çekiyorum ama konuşmuyo benimle .. burnu da kanamış .. hem üstü de ıslandı yağmur yüzünden hasta olucak… baba baba dedim konuşmadı benimle .. kalk diyorum kalkmıyooooo ..gerçek hayata dönüş :13 temmuz 2006 11:56 bakırköy askerlik şubesi- birader burnun kanıyor- ha ne ? aa evet ya dalmışım ben de pardon .. daha ne kadar bekliyoruz sıramız gelmedi mi halen- Toprak Kaya ..- Geliyorum bi saniye ..- Sıradan iki kişi daha gelsin- Evraklarınız hazır mı ?- Evet 2 ay önce sağlık muayenesine girdim taksim gümüşsuyunda .. herhangibir sağlık sorunum yok- Peki askerliğinizi uzun dönem mi kısa dönem mi yapmak istiyorsunuz- Kısa dönem- Tamam işaretledim şurdaki kodları buraya buraya ve şuraya geçer misiniz kurşun kalemle- Peki- 1-2-3 ağustos Tuzla piyade okul komutanlığında sınava giriyorsunuz test ve mülakat merkezinde .. sınavdan sonra sonuçları www.msb.org den öğrenebilirsiniz .. 12 ağustosta birliğinize teslim oluyorsunuz .. askerlik görevinizde başarılar dilerim- teşekkür ederim .. iyi günler haftalar aylar yıllar ..İKİNCİ BÖLÜM
Saat Altı Buçuksaat altı buçukdudağımda bir sigarayanında iki günlük bir uçukyalnız kalmasın diyearka bahçedeki ceviz ağacıhemen yanında duruyorumonun gibi ayaktasenden sonraki ilk sonbahardao kuruyor, ben kuruyorumtam altı buçuktasenden sonraki ilk büyük yağmurdao ıslanıyor, ben ıslanıyorumyalnız kalmasın diyeayrılmıyorum yanındangökyüzü yırtılıyorrüzgarın düşüremediği yapraklarıyağmur indiriyor başımdan aşağıağaç ıslanıyor, ben sırılsıklam seni düşünüyorumher damla bir sonraki gelene yol açıyoraskeri kıyafetimden tenime ulaşmak içinbak şimdi üç beş tanesi sigaramı söndürdüuzaklara bakıyorum seni görüyorumkepimden süzülüp damlayan tanelerdebir çatının kenarından damlar gibigözümün önündenatıyorlar kendilerini aşağıyasaat altı buçuksaatleri bir saat geri aldık dünkararıyor artık havadünden daha çabukpalaskamı çıkartıyorumdikkat etmeden kafiyesineçarpınca kırılan yağmur tanelerini dinliyorumhep bir ağızdan söylüyorlarhayır bi de anlasam dillerinisöylerdim hemen : susun çağrışmayın !çocuklar tabirim caiz değil biraz kenara yağınne kadar çok şey çağrıştırıyorlar kafamdanerden bulur ki bu kadar enerjiyi bir andaevladım uyma sen şu kafiyeyebozuyorsun ağzını atlama daldan dalaçocuğum biraz önünden yesaat altı buçukaşktan tasarruf etmek içinayları dört ay geriye alıyorummekanı 950 km kuzeyeyeni girmiş temmuzun ikisinebuçuğunda altınınbiri 24 biri yirmibeşindegünün pazarındaalman çeşmesinin yanında dikilenbir saat erken gelenaşka fransız kalansütunun yılanlısıtaşın dikilisiSedefkar Mehmet Ağa’nın bi tanesisonradan devşirme Ayasofya’nın karşısındameydanında sultanınmezarında Ahmet’inyanında 24 simetrik bankın1 bölü 3 ünün 3 eksiğininaklında tuttuğun sayınınuğurlu sayından 5 eksiğinetekabül eden bir banktahiç değiştirmedim senisenden bir anlam çıkarmadımeklemedim üstüneöylece duruyorsun halao banktabu şiirin adabını bozduğum gibiüslubu ile oynayıp üstünde tepindiğim gibiyapmadım hatıranaeski mevsimleri yenisiyle değiştiriyorlar buradasen hiç değişmedin bendesen hiç değişmeyesin diyeben çok değiştimaltı ay gece altı ay gündüz yaşıyorum senine kışın telaşı var içimdene kar suyuna düşenbahar çiçeklerinin kokusuyazıyla2 temmuz ikibinaltı saat altıbuçukrakamlagözlerinin dolduğu 30 saniyeyi yaşıyorum4 x 30 gündürhala ıslak mı gözlerin bilmiyorumbenim arkamda Ayasofya’nın kızıllığısenin arkanda Sultanahmet’in minarelerindendüşmekte olan güneşin imdat çığlığıhiç değişmedi bu manzaraşimdi geceler uzun olsa da gündüzlerdenbıraktığın bir dün kaldı sendenhep altı buçuk saatimhep ardında kızıllığı var Efes’teki bu askerinebr-u alud un anlamınısana kaç kez sordum hatırlamıyorumyağmurla ilgili idi sanırımher neyse üzülmüyorum hatırlayamadığım içinaslında hiçbir şeye üzülmüyorumbiliyor musun ? bu kolumdaki saat su geçiriyorseni düşünürken saygısızlık olmasın diyeellerimi cebime sokmadımbiraz üşüsem deparmaklarımdan damlarken tane tanebir kaç tanealtı buçukta durmuş saatimbuçuk kadar yarım kaldımdört aydır kelimelerle oynadımgeçsin diye vakitbu asker ocağındaıslak hayallerimi pişirdimA4 marka yanmaz teflon kağıttabotlarım yazlık olduğu içinkenarları brandalısivilde giysen hani biraz fiyakalıyalnızlığım afilibak hala çağrıştırıyorlar bu tane taneyağmur damlalarıvalla onlar bozuyorlar şiirin ahlakınıher biri bi şeyler söylüyor yazıyorumhayaller kurar yalnız odasındakalbine sorar kimsin bu cihandaçağrış can Atilla sen çağrış1453 sultanlar aşkına çağrışzeki girişimcinin açtığıilk gözyaşları isimli hamamın çırağııslak ıslak oturur cevizden birkomidinin yanında2 çay söyle biri açıktamam usta hemen anındabiri bana biri de şu ağacaağaç dedimse aşağılamayın kinayesiniher altı buçukta anlatır dururdalına tutunamayanların hikayesiniarar bulurözben’liğinde turgut’unışığında günselim’inistanbulun eminönüsündehamamdan bozma bir kafeninhellim peynirli sandviçinkenarında yatar tuğla ikamesi kitapkalbine sorar oğlan nedir bu afet ? kimdir bu bitap ?kız başlar anlatmayasaati sorar çocukgüya laf sokacak araya tam altı buçuktaokumak için ocağında askerinkucağında yalnız nöbetlerinacısında aşkıntatlısında zehirinçok sevdiğim bir şey varcanımdan aziz bilip uğruna seve seveöleceğim diye ettiğim yemin törenimdecanımdan canım bilip unutamadığımbirisinin olmasınave şahsına münhasır anısınazat-ı alilerinin şerefinehuzurlarınızdabu yağmurdadamadın sol kolundan içine su kaçmışbir saatıslanmasın diye akrepyelkovan tam üstüne sarılmışaltıdayani buçuktayani yarım kalanların yüzü suyu hürmetineyalnızlığına saygısızlık ettiğimbu ceviz ağacının dibineyağmurdan yumuşamış toprağınabu saatiseni debir ikibilemedin üç beşgözyaşının yumuşattığı kalbimegömüyorum …( her damladan bir alkış kopar ; bulutların patlayan flaşlarında perde kapanır )ÜÇÜNCÜ BÖLÜMYAĞMURDAN SONRA
Paraf – 1
Koş emre koş.Gecenin karanlığında rüzgar gibi yavaş değil,düşündüğün kadar hızlı koş.Koş yoksa unutacaksın.Ay ışığında kuru dallara çarpmadan hızlıca geç aralarından. Ardından sarı yapraklar havalansın sessizce. Sıkı bas toprağa sıkı bağlı botlarınla. Kaldırdığın her adımda toprak kalksın biraz havaya. Asker koş yanıma gel. İçeri gir içeri. Koridoru geç üç kapı var,sağdaki koğuş girme içerde boş boş konuşan iki asker var görürler seni. Soldaki mutfak. Dur girme sakın mutfakta biri var emre kibritle oynuyor. Tam karşıya banyoya gir. Kapa kapıyı kilitle bir daha. Yasla sırtını kapıya soluklan biraz. Birisi geliyor nefesini duyacak suları aç çabuk. Lavabodakini de aç. Suyun sesine dalıp gitme sakın. Delikten akıp gitmesin hayallerin kağıda dök hepsini. Sol cebinde kağıtlar. Kalem, palaskanı çıkar ilk önce. Kepini as askıya. Dur kamuflajın üstünü çıkarma. Tüm hayallerin cebinde. Çıkar kağıtları nerde kaldıysan devam et düşünmeye. Yok o kağıt dolu ötekine geç. Yasla soğuk fayanslara kağıdı. Kalemin kapağını ağzınla aç. Acele etme ama. Yanındayım emre. Korkma sakın. Kurtarabilirim seni. Yaz nerde kalmıştın. En son arka bahçede yağmurdan sonra ayakta kalan ceviz ağacının yanındaki bankta oturuyordun. Yağmur bulutlarının olmadığı karanlığın yıldızlarına mı bakıyordun. Yıldızları görebilmeni sağlayan neydi ? Yağmurun olmaması mı ? Tüm gerçekleri göstereceğim sana emre. Acele etme göremezsin beni henüz. İlk önce dokunman gerek beni görebilmen için. Söylerim sana gerçeklere dokunacağın zamanı. Sen şimdilik sadece yaz. Burada bulamazlar seni düşünürken. Hayallerinden bahset beyaz kağıda. Çok sevdiğini söyle unutamadığını. Emre dur söyleme sakın. Kapıda biri var. Bak duydun mu ? tık tık tık. Mustafa’nın sesi bu. Adanalı çocuk. Koşarken önünden geçtin tabi gördü seni. En sevdiğin askerin Mustafa. İlkokuldan kaçmış tarlaya gitmiş, askerlik olmasa köyünden çıkamayacak anasından başka kadın sevmemiş.baba ocağından ayrı. Her şeyi sensin onun emre, bu asker ocağında. Ah Mustafa tarlasından başka toprak bilmeyen anne kucağı kokan yirmi yaşında tombul minyatür esmer Mustafa. O da seni çok seviyor emre. Senden öğreniyor sevmeyi. Senin mustafadan öğrenebileceğin bir şey var mı ? sana soracağı çok şey var daha mustafanın. Sadakatini göster emre hadi cevap ver sorusuna :- çavuşum yav. Soldan saa üç. Güven itimat ne dimek ? ha dur hatırladım az önce didiydin : sadagat.ah Mustafa g ile değil k ile. Neyse gitti tamam. Emre yaz hadi en baştan başla. Kimden öğrendin bu incelikleri anlat. Çok önemli bir şey düşünürken bile yanına gelip gürültü yapar gibi sorular soran Mustafaları eli boş göndermemeyi kim öğretti sana ? O mu ? Yağmur mu öğretti ? Ondan öğrendiğin her şeyin altında eziliyor musun şimdi ? Çok mu değiştirdi seni ? Emre suları kapa buhar oldu her taraf. Aynanın buğusunu sil. Gözlerime bak. Gördün mü beni sonunda. Gözlerime bak ne renk. Tek farkımız bu mu seninle ? Ben kimim sen kimsin emre ? kim yaptı bunu bize ? Dur anma adını çağırma. Bulutsuz gecelerin yıldızlarına bakmıyorsun şu anda. Gözlerime bakıyorsun. Bak hiç doluyor mu benimkiler. Gerçekleri gösteren bir yerden bakıyorum ıslak gözlerine. Sen gerçeğe bak emre. Tüm gücünle mi vurdun bana ? Gerçeklere böyle vurulmaz. Elini kestin emre. Kan kaybediyorsun. Yandı mı canın söyle ? canın yandıkça böyle kana bulanacak elinde olmayan hayallerin. Elinden gelen ne var sadece onu söyle. Elinde ne var üstünden kan damlayan kağıttan başka ? Kağıdı suya düşürdün emre. Hayallerin suya düştü. Bırak biraz arınsın. Sen bana bak şimdi kırık aynadan. Kaç tane sen var. Kaç parçaya ayırdın bizi. Hangisi sensin bunların. Emre kim ? Efe kim ? Toprak kim ? bir gün toprak olacağım diye yaşanmaz emre. Bir askerin disiplini ile yaşamalısın hayatı. Sana askerlik hayatında başarılar dilemediler mi ? Emre dışarı çık. Çıkar sorumlusu olduğun 6 sorumsuz askeri dışarı. Göster onlara komutanın yokken gerçek komutanın kimin olduğunu. İlk geldiğin haftayı hatırla acemi birliğini tamamlayıp bu şubeye gelmiştin :‘bugünden itibaren, sizinle birlikte 4 ayım bu şubede geçecek. Sizden istediğim en önemli şey verilen emri eksiksiz yerine getirin ve sorgulamayın. Emre itaat etmesini bilin. Sakın ola ki ağzınızdan -niye- diye bir kelime duymayayım. Geçmişteki ‘ ben size ölmeyi emrediyorum’ da bir emirdir şimdiki yerleri süpürün de bir emirdir. Emirler tereddütsüz yerine getirilsin diye ağızdan çıkar. Verdiğim emirlerde eşitlik aramayın. Ben çok çalıştım o çok dinlendi demeyin. Askerliğin vatan borcu olduğunu unutmayın adam gibi borcunuzu ödeyin. Yok kafanız basmıyor oyun olarak görüyorsanız canınız yanınca kuralları hatırlatırım ben size. Siz sadece verilen emri yapacaksınız fazlasını değil. Yolun ortasındaki 3 taştan birini kaldırın kenara koyun dersem, sadece birini alacaksınız ikisini değil üçünü hiç değil, sadece birini. Devletin size vereceği eşitlik : aynı yemek, aynı su, aynı yatak, aynı yorgan. Bunu dışında özel hayatınız beni ilgilendirmez. Bu orduyu ayakta tutan disiplindir. Disiplini bozan cezasını çeker. Askerlikten taviz verilmeyeceğini unutmayın. Pazarları traş olmamak diye bir şey yok. Botlar boyalı ve sıkı bağlı olacak her daim. Hangi milletin askeri olduğunuzu unutmayın. Kamuflajınız temiz olacak. Cep kapakları düzgün duracak. Palaskanız belinizde tam oturacak. Keplerin ucu kaş hizasında olacak. Çarşı izinlerinizde liseli kızlara laf atmayın. Bunun sebebi bu ilçenin küçük bir yer olması değil elbette. Dışarıdaki insanların törenlerde size ne gözle baktığını unutmayın. İstanbuldan törenle geliboluya uğurlanan askere de aynı halk bakıyordu. Her ne kadar sizinki gibi kaliteli ve düzgün kıyafetleri olmasa da onların çok kuvvetli disiplinleri vardı düşmanın cephede göreceği. Bugün ola ki devlet sizi de bir ülkenin toprağına gönderirse oradaki yardıma muhtaç halk size türk askeri gözüyle bakacak. Onların gözünde değerinizi düşürecek işler yapmaya hakkınız olmadığı gibi buradaki halkın da gözünden düşecek işler yapamazsınız. Sivil hayat yeterince bozuluyor. Bu mikrobu kaptıysanız bile orduya bulaştırmayın. Yoruldum, üşüdüm, üşendim, acıktım, karnım ağrıyor burnum akıyor, uykum var, anamı özledim yok. Burası sadece şube bile olsa Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı olması yeterlidir sizin için. Hasta olursanız doktor raporu ile istirahat edersiniz sadece. Sorusu olan adabıyla gelsin sorsun. Nöbetinizi düzgün tutun. Soğuk sıcak fark etmez hep ayakta duracaksınız. Batıda askerlik yapıyor olmanız lakayt davranmanızı gerektirmez. Doğudakilerinde askerlik yaptığını unutmayın. Şubeyle işi olan sivili içeri alın. Haricindekilerle konuşmayın. Özellikle şube önünden gelip geçen kızlarla. Duydun mu Hüseyin ? Nöbetin kutsal bir görev olduğunu unutmayın. Askerliğiniz bittikten sonra isteseniz de tutamazsınız bu vatanın nöbetini. Göreve başladığım andan itibaren aranızdaki devrecilik olayı kalkmıştır. Sizden sonra askere geldi diye mustafanın onurunu ve gururunu ezerseniz ben de sizin kafanızı ezerim. İlkerin onbaşı rütbesine pırpır dediğinizi bir daha duymayayım. Mareşale kadar ordunun her rütbesine saygı duyacaksınız. Askerlik dışında öğreteceğim bir şey yok size. Ben sizin arkadaşınız değilim askerlik harici bir şeyler sormayın. Ben konuşurken kıpırdamayın. İlker kıpırdama. Esas duruşunuzu iki şey bozar biri rahat komutu diğeri ölüm. Silahınızı şaka olarak birbirinize doğrultmayın. Es kaza bir vukuat olursa sadece vukuat olmuş olur hakkınızda şehitlik raporu tutulmaz. Herkes mıntıkasını adam gibi temizleyecek çer çöp kalmasın. Sizinle aynı koğuşta yatıp aynı masada yemek yiyeceğim. Benim üniversite sizin ilkokul mezunu olmanız sizi aşağılık kompleksine sokmasın. Her okuyan akıllı her okuyamayan salak diye bir şey yok. Gerizekalılık yaptığı işten doğacak olan besbelli hatayı önceden akıl edememektir. Ne sebeple okuyamadığınızı bilmiyorum. Beni ilgilendiren sadece benden sonra da devam edecek olan askerliğinizin benimle birlikte geçen kısmı. Söylediklerimi unutmazsanız her gün sayıp durduğunuz şafağınız daha çabuk geçer ve son gününüz doğan güneş miydi ? doğan güneşiniz daha erken doğar. Şimdi herkes işinin başına. Marş – marş.’
Emre ne yapıyorsun sen karşında bir ordu yok. Sadece 6 tane sap gelmiş bir baltaya sap olamadan gidecek cahil adamlar var. Sanane liseli kızlardan, kızın mı var sanki senin. Senin kızın mı liseliler ? halkın bu askerlere baktığı gibi bu adamlar sana aynı gözle bakmıyorlar. Çekemiyorlar seni senin okumuş olman onlardan sonra gelip önce gidecek olman gözlerine batıyor. Söylediklerinden bir şey anlamaz onlar anlasalar bile yarın unuturlar. Sen bütün bunlara rağmen yine de onları seviyorsun değil mi ? böyle adamları sevmeyi sana kim öğretti ? Yağmur mu ? O kız mı ? Askerlik dışında öğretecek bir şeyim yok diyorsun farkında olmadan neler öğretmeye çalışıyorsun. Çalışma emre çelişiyorsun. Gündüz gerçeklerle gece hayallerle yaşayamazsın. Bu dengeyi kuramazsın geceler ağır basar sonra. Anlamıyor musun onların kaderi bu değiştiremezsin. Düzen bu emre. İlla ki bir gün orduya da bulaşacak. Sonra böyle gelmiş böyle gidecek olacak. Seni anlamayan adamların içinde yalnızlık çekeceksin. Yağmurun hayali kurtaramaz seni yalnızlıktan. Tamam emir ver komut ver sola dön de ama yanlışlıkla sağa dönen mustafaya gül. Diğer askerler sana bakıyorlar sen gülersen onlar da gülecek. Böylece sağını solunu bilmeyen aptal Mustafa bilmemenin bedelini ödeyecek. Gülsene emre ne bu surat. Onlara bakınca kendini mi görüyorsun yoksa ? senin de onlar kadar başka konularda cahil olabileceğini mi düşünüyorsun ? ince düşünmeyi kimden öğrendin Yağmurdan mı ?Paraf – 2
Yalnız mısın emre ? Koş o zaman emre telefon sana. Arayan sekiz yıllık istanbuldan dostun. Emre koş yalnız kalma. Alo de bak. Anlatacakları var sana sıkılmayasın diye. Bu haftasonunu hangi fotomodelle geçirmiş. Hani demişti ya sırtıma kaplan dövmesi yaptırdım diye. Sen bilmezsin emre sırtındaki tırnak izlerini kastediyor. Senin de böyle izlerin var mı ? Senin de böyle övünecek yanların yok mu ? Aa ne kadar ayıp. Söylesene emre kime saklıyorsun kendini. Biri mi bekliyor seni. Kalbinde iz bırakacak yer kalmadı çocuk. Kalbinde sakla sen gösterme kimseye. Sahi emre anlatsana hani bi kız vardı seninle masumca yatmak isteyen. Niye tersledin niye kırdın kalbini. Nerde kaldı senin inceliğin. Aldatma kendini emre hayatında aldatacağın biri bile yok. Allah’tan mı korkuyorsun. Allah’tan kork emre bi kız bu kadar sevilir mi ? kul emre köle emre bir fani bu kadar zikredilir mi ? emre koş canım hızla bozulan düzene ayak uydur geri kalıyorsun bak geri kafalı mısın emre ? hem ne demiş bir halk aşığı ‘aşk bir yarış aramızda ödül mutluluk. Hiç fark etmez sen ya da ben aldatmalıyız’ hay bin kunduz. Dilim sürçtü. Sürç-ü lisan ettim affetsene beni emre.Affetme emre sana inanmayanı affetme. Dün bir bugün iki deyip aşık olabileceğine inanmayanı affetme. Bırak inanmasınlar sana. Seni sadece arkadaş olarak görsünler inanma sen de oğlum. Ne sanıyorlarsa bırak öyle sansınlar. Film senaryosu mu bu diye soran olursa evet de. Hadi oynayalım kurtlarımızı dökelim de. Dur dalga geçme. O zaman affetmezler seni böyle aşk kaldı mı yahu diyenler. Okurken çayı soğuyan gözü yaşaran tüyleri diken diken olanlar affeder ama seninle arkadaş olarak kalmak isteyen bir kıza git dersen affetmez bir daha seni geri.Yaz emre parmakların kopana kadar yaz. Hem yaz hem dinle beni. Zararın kendine senin kopacaksın inceldiğin yerden. Emre ne yazıyorsun bir şizofrenin karşılık bulan aşkını mı ? Onu mu yazıyorsun. Yağmur demekten başka bir şey bilmez misin sen ? Askerlik anıların yok mu senin anlatsana. Sürekli kendini anlatıp kendinden bahsedenlerin, sus diyemeyen nazik insanlara verdiği sıkıntıyı yaşatmaktan mı korkuyorsun. Senden başka emre yok oğlum anlat kendini bana dinlerin ben seni. -Çok yemiş şişmanlamış köpeği zayıflatın yağlı yedirmeyin- emrini veren komutan ertesi gün – köpeğe bir tas hoşafı hangi salak verdi ? – demedi mi ? Yuh İlker hadi büyükşehirde yaşamışsın da köpek hoşaftan ne anlar lafını da mı hiç duymadın ? okuyup öğrenseydin keşke eşeğe altın semer vurmakla yine eşekliğinden bir şey değişmeyeceği. Anlatsana emre gece kurduğun hayallere gündüz yakalandığın anlardan bahset. Boş bir caddede yürürken, rüzgarın Yağmurun geçtiği yollar olduğunu düşünürken, kağıtsız yakalanmıştın düşüncelerine. Uçarak senin gibi hayalperestten kaçan bir gazete kağıdını kovalamadın mı ? Yakalayıp boş kenarına yazmaya başlamadın mı ? seni gören Japon turistler ne dedi ? yaz emre tüm dilleri bilirim ben. Yaz gazetenin boş kenarına : ne kadar ince düşünceli çevreci bir Türk askeri. Hem çöpleri kaldırıyor hem de yazarak kağıdın geri dönüşümünü sağlıyor. İnce düşünceli asker, ince yağan yağmurları mı düşünüyorsun. Emre yeter yazma bak gülüyor sana Japonlar. Sen de eğleniyor musun emre ?Paraf – 3
Hatırlıyor musun askere gelmeden önce bir keresinde eğlensin diye arkadaşın seni taksimdeki çınaraltı diskoya götürmüştü. Kapıdan yüzüne vuran uğultuya surat asarak girmiştin içeri. Herkes şişenin dibine vururken sen kolanı yarım bırakıp terli ve sarhoş vücutlara çarpa çarpa, boynuna davidoff sıkıp diskoya gelmiş aptal kızın yanından geçip kapıdan çıkmıştın. Peşinden gelen arkadaşına ‘abi sevemedim burayı’ dedin. ‘eğlenmesini bilmeyen emre zehir ettin lan hayatı kendine yeter be oğlum’ lafını dinle şimdi kapının önünde. Emre karşıya bak iki kapı var. Biri siyah biri beyaz. Hangisinden gireceksin ? öğretirim ben sana korkma. Uy sen bana. Arkadaşına uy. Alışkanlıklarınızda farklılık gösterseniz bile can ciğer kuzu sarması arkadaşına uy. Yağmur’a kendisini sevdiğini söylediğin gece, o da sana ‘iyi geceler çok yorgunum hoşça kal’ dediğinde, sevdiğine inanmadığında gecenin birinde arabaya atlayıp gelmedi mi arkadaşın. Teselli etmek için üstüne gelmedi mi sonra senin ‘unut artık başka kız mı yok dünyada çıkar şunu içinden at’ demedi mi ? ‘ anlamıyorsun çıkartamıyorum damarlarımda geziyor sanki’ dediğinde anladı mı arkadaşın seni kağıt üzerinde olmayan laflarınla. Hatırladın mı deliliğe ilk adımını attığın geceyi ? içeri gidip geri geldin. Elinde kağıt kalem mi vardı ? bir şey mi yazıp çizecektin arkadaşına ? o zaman mı başladın böyle deli gibi yazmaya ? ‘ Bak şimdi nasıl çıkartıp atıyorum içimden deyip, o bıçağı sol kolunun damarına bastırıp, keskinliğini teninden kaydıracağın esnada, başka bir yere bakmakta olan arkadaşın, elindekinin kalem olmadığını görüp üstüne atlamadı mı ? Sa