Çin tarihinin en karanlık zamanları olarak bilinen ve ‘Han’ hanedanının çöküşü sonrasına tekabül eden, M.S. 190 – 280 yılları arasında ülke, sonu gelmeyen kanlı savaşlarla çalkalanmaktadır.Çin’in,’Romance of the Three Kingdom‘ adlı klasik romanından uyarlanarak yapılan film, iktidarı ele geçirmek için birbirlerine giren farklı hanedanların uzun yıllar süren savaşları temelinde, Shu hanedanında sıradan bir nefer olarak işe koyulan, daha sonra da azmi ve cesaretiyle parlayan Zhao Zilong (Andy Lau)‘un hikayesini anlatmaktadır..Asıl kahramanımızın hemen yanında da, kendisine hep ‘Biraderim’ dediği Luo Ping-An bulunmaktadır; ki kendisi aynı zamanda filmdeki anlatıcıdır..Mütevazılık, cesaret, azim, vefa gibi tüm ‘yüksek’ insani özellikleri bünyesinde taşıyan Zilong, üstün savaşçı yeteneklerini de günden güne geliştirir ve sonunda gelebileceği en yüksek rütbeye erişerek, hanedanının en büyük genarellerinden biri olur..Görkemli savaş sahneleri ve uzak doğuya has ‘sanatkarane’ dövüşler, eserin -haliyle- en çarpıcı kısmını oluşturuyor..Senaryoya da katkısı bulunan yönetmen Daniel Lee‘nin bu filminin, beni en çok etkileyen tarafı, o zamanın halk kültürünü yansıtan sahneler oldu.. Özellikle, bizim ‘Hacivat- Karagöz’ oyunumuza çok benzeyen, ancak, orada daha çok, zafer kazanmış savaşçıları yücelten bir işleve sahip olduğu anlaşılan ‘gölge oyunu’ çok hoştu..

Yine de, hep bildiğimiz klişelere yaslanan, klasik bir kahramanlık destanı anlatmaktan öteye gidemeyen, bu yüzden de tatmin edici olmaktan uzak, vasat bir film; Üç Hanedan: Ejderin Dirilişi..