türk milletinin içinde bulunduğu haletiruhiyeye ilişkin olarak sağda solda sürekli kulağıma üflenen birtakım kendinden menkul kıymette sözler var. bunlar futboldan magazine, efendim kitap okumaktan kültürel faaliyetsizliklerimize, kağşamış tv programlarına, hırtlığımıza, ufuksuzluğumuza vb. konulara değinen laflar. artık reha muhtar’ı yeren, hayatta magazinden hazzetmem çok bayağı diyen, güya gayet seviyeli, tiyatro kitap peşinde koşan, karşılıklı konuşmalarında lafı bir şekilde entellektüel bir kıvrıma sokuveren, bundan karşılıklı keyif alan, bununla kalmayıp “doğrusu budur, bu az gelişmiş öküzler de böyle yapmalı” diyen ittihatçı zihniyetinden feci halde bıktım. ulan okuyosan kendine, şunu bunu izleyip yapıyosan da öyle, ayrıca sen beni kendi düşüncene niye ikna etmeye çalışıyorsun? ben başka türlü düşünüyorum, hatta senin direk öptürdüğünü düşünüyorum, beni böyle düşündüren şeyler var hem. sem hem düşündüğünü sakla, hem de açıkça düşündüğünü ifade edenleri hırt! olmakla tanımla,zaten canına okunmuş türk dilini iyice işlemez hale getiren, muhtemel bir karşılıklı konuşmayı daha başlarında kilitleyen bir kafa var. bu, ikna etmeye çalışır, hep doğrusunu bilir, usulen “tartıştığında” bunu ancak bir süre için yapar, kestirip atar. aydın kafa! okumuş çocuk! otobüslerde bunları kafalarını kitaplara, hem de ne gıcık kitaplara gömmüş görüyorum, kafalarını kitaplara fiziksel olarak da gömmüşüm görüyorum, bunların bir kısmı bazen nefes almak bahanesiyle kafalarını kaldırıp biz fani cahillere grek tanrıları gibi göz süzüyorlar. bunlar televole izlemez, jarmush falan konuşurlar, göstergebilim uzmanıdırlar, ne bileyim daha böyle bisürü şeyler işte, halk işte nolucak! diye aşağıladıkları halkın hain evlatları, vermeden alanlar, üretmeden isteyenler, ittihatçı zihniyetinin devamları. yazının devamında, daha işlevsel olacağına inandığım biçimde küfür etmeyi isterdim ancak ne var ki benim zihnimi de bunların hastalıkları kemiriyor ister istemez. yanımda civarımda defedemediğim dostlar arkadaşlar var, bazen bunların benimle veya birbirleriyle tartıştıkları zamanlarda midem bulanıyor, calvino kitabı diyalogları yaşanıyor, aşklar kundera makamında yeşeriyor, buna artık tahammül edemiyorum. bu güruha beni bağlayan okuduklarımı unutmak istiyorum, ağzımı açtığımda akıllı uslu laflar eden ağzımı kapamak istiyorum, olmuyor. hastalık bir boşluktan yine sızıp geliyor. hastalığın bir ideal hasta modeli olduğunu düşünüyorum. kültüre ve aydınlanmaya iman etmiş, ruhunu ve aklını nesnelliğe satmış biri bu. kafam çok bozuk, çok şeyi unutmak istiyorum, türk milleti yaptıklarında haklıdır, televole izlemekte, kitap okumamakta, okulu devleti zerre kadar ciddiye almamakta, vergi kaçırmakta, çöpünü sokağa atmakta, fabrikanın atık suyunu dereye denize boş arsaya akıtmakta, yıkanıp pis pis kokmakta, kadına kıza laf atmakta, ellemekte, sokağa tükürmekte, bağıra çağıra konuşmakta, küfrü diğerinin suratına yapıştırmakta, tekme tokat girişmekte, içip içip sapıtmakta, yaya geçitlerine ehemmiyet vermeyip kendini dilediğince otobana bırakmakta haklıdır. bunun eleştirilecek bir tarafı yoktur. anlaşılacak bir tarafı da, anlayışını yitirmiş bir zihin için elbette yoktur. türk milleti, büyük oyunu yemeyecek kadar akıllı, bile bile yiyecek kadar da böndür. aklı hayatını kurtarır, bönlüğü oyunu..