sevgili günlük,başım çok ağrıyor…”akşamdan kalma” deyimini şimdi daha iyi anlıyorum.alkole dayanıksız bir bünyenin haddini bilmesi gerektiğine, yıllar önce sarhoş olup kalabalığın ortasında soyunan adamı gördüğümde kanaat getirmiştim…ancak bu kanaati unutmuş olmalıyım ki dün alkol aldım ve tabiri caizse “kafa beton” durumuna geldim…hoş kalabalığın içerisinde soyunmak gibi ahlaka mugayyir bir tavırda bulunmadım ama -hatırlayabildiğim kadarıyla bulunmadım- gene de insanın kendini kaybetmesi hoş bir vaziyet değil.her şey dün akşam mesai bitiminde ahmet beyin yanıma gelip, akşam süleyman beyin doğum günü partisi olduğunu ve tüm arkadaşların bu partiye katılacağını,eğer gitmezsem tek gitmeyenin ben olacağımı ve buna mukabil, zaten zor dönemler geçirmekte olan süleyman beyin beni orda görmediği takdirde çok müteessir olacağını belirtmesiyle başladı -zaten bu ahmet bey denen zibidi bu türden işleri çok severdi,herifin herkesle arası iyiydi(benimle bile),insan bu kadar mı popüler, bu kadar mı sosyal olur deme sevgili günlük..bu ahmet zibidisi bu kadar sosyaldi işte- her ne kadar davetini, elimde gelen tüm nezaketimi devreye sokarak reddetmeye çalıştıysam da beceremedim…ayrıca süleyman bey denen kendine acımaktan başka bir halt etmeyen ıstırap abidesinin, bilakis beni görmeyince çok mutlu olacağını falan söyledim…ancak ahmet bey zibidisi galip geldi…gidip bi yarım saat oturmaktan bir şey olmazdı diye düşündüm.sonuç olarak mesai çıkışı arabalara binildi ve yola revan olundu…ben gazinoya en son varanlardandım..çünkü kimse beni arabasına almak istememişti…otobüsle gitmek zorunda kalmıştım…zaten gazino olduğu iddia edilen o pavyonumsu yere ilk girdiğimde başta süleymen bey zıpçıktısı olmak üzere herkes “bunun ne işi var” gibi bir ifadeyle karşıladı.neyse efenimm…pavyonumsu gazinoya; sesi,boğazlanan buzağıyı andıran bir kadının söylediği “kadehim kırılmış şişem artık boş,sormayın ben neden sarhoşum sarhoş ” adlı şarkı eşiliğinde girdim ve yerimi aldım.küçük ve orta ölçekli burjuvaların sahne önünden arkaya doğru yatay bir hiyerarşiyle sıralandığı bu pavyonumsu gazino bende nedense kötü yola düşmüşüm gibi bir his uyandırdı.”garsonun ne alırsınız efenim”tarzı yapmacık sorusuna “bişey almıyacağım” cevabı verdiğimde ise sahnedeki buzağının boğulma işlemi bitmiş olduğundan cevabımı nerdeyse gazinodaki herkes duymuştu ve oturanların bakışlarında “içmiyeceksen siktir git”vari bir durum oluşmuştu.bakışların baskıcı özelliğini dikkate alan hinoğluhin derecesinde uyanık garson, arkasına aldığı bu bakışların gücüyle anlamamış gibi yapıp tekrar sordu “anlamadım efenim ne alırım dediniz?”…”rakı dedim kardeşim sağır mısınız yaa” dedim ya da demek zorunda kaldım.söylediğim rakı nihayet gelmişti ve ben kaderin her zamanki cilvesi olarak süleyman beyin tam karşısına oturmuştum ve hiç de gelmememden hoşnut olmayacak biri gibi durmadığını görmüştüm.rakıyı bitirene kadar bu içtimai etkinliğin gereklerini yerine getirme kaygısıyla civardaki kadınlara bir iki iltifatta bulunmamın fena olmayacağını ve söylenen şarkılara eşlik etmemin olağan sayılacağını düşündüm ve öyle de yaptım…lakin sonrasında ne düşündüm ve ne yaptım hiç bir şey hatırlayamıyorum…tek hatırladığım birilerinin “oh ohh yandan oyna mişkin efendi” sesleriydi…neden acaba?işte böyle sevgili günlük…başım halen ağrıyor ve çevremde konuşlanmış masaların gündelik sakinleri ara ara bana bıyık altından gülerek bakıyorlar şimdi.