Önünüzdeki ekrana bakıyorsunuz. Dışınızdaki dünya devinmeye devam ediyor. Hayatlar bir nefes kadar yakın, uzak ve kısa…Üzerine bastığım zemin sadece bir toprak parçası mı? Bu dünya? Bu ülke? Peki ya düzen? Düzenin de mi üstündeyiz? Yoksa düzen mi omuzlarımızda yükseliyor?

...

Sorular sorular… Geldik gidiyoruz ya, cevaplayamadığımız, cevabını bulamadığımız soruları bırakıyoruz ardımız sıra.Soruları takip ederek geri dönebilme arzusu belki bizimkisi…Hansel’le Gratel’in tatlı sonu mu bizi de bekleyen? Sonlar hep tatlı mı?Kafamda gereksiz bir yığın düşünce vardı salona girdiğimde. Bir an olsun onlardan sıyrılmak elimdeki patlamış mısırın keyfine varmak istiyordum. Harekat öncesi verilecek brifingi bekler gibi görünen güruh bile ilgimi çekmemişti.Film başladı. Hepimiz bir an için dünya gerçekliğinin o soğuk ve kaskatı mantığından sıyrılmış, kendimizi gereksiz güçlü hissettiğimiz bir “orta dünya”ya çekilmiştik. Ülkeler vardı yine…Dengelerin senarist kalemleriyle değiştiği bir dünya… Sinemaydı işte; sahte gerçekliğine sürüklüyordu bizi.Beyaz duvarın üstündeki imgeler, figürler, fotograflar ve dimağlara yayılan replikler… Dakikalar ilerledikçe “kazanılacak zafer”in tatlı sarhoşluğunu hissetmek… Hayat ne güzel!Ülkemi seviyorum! Dünya bizimle anlamlı…Filmin son sahnesinin ortasında salonda kopan alkışla irkildim. Gerçeklik soğuktu; titredim. Etrafımda büyük coşkuyla ellerini çırpan, bağıran insanlar vardı. Yel değirmenini bertaraf etmekne zamandan beri “zafer” sayılıyordu? Dörtyüz yıl önce bir bunağın yaptığını yinelemek niyeydi?Dışarda ahmak ıslatan vardı. Şemsiye elimdeydi ama açmaya üşeniyordum. Öylece yürüdüm bir süre. Bir slogan çalındı kulağıma: “Kahrolsun Amerikan emperyalizmi”… Hemen ardından küfürler yağdı o sloganların üzerine… Benim ardımdan sinemadan çıkan güruh, slogan atan gruba üzerine hucüm etti; hücum marşıyla… Algılamak için çaba sarfetmemeye karar verdim. Şemsiyemi açtım ve onu gökyüzüne değil birbirine kıyasıya saldıran insanlara çevirdim. Tercihim “ahmaklık”tan yana oldu bu kez…Uyandığımda saatin alarmının çalmasına beş dakika vardı. Bir daha o kadar fazla içmeyecektim. Komidinin üstüne duran yarım bırakılmış çikolatadan bir ısırık aldım; tatlıydı. Kahvaltıyı yapmıştım işte… Alarmı kapatıp uyumaya devam ettim; sinemaya gitmeyecektim.