Mutfaklarımızın kalabalıksızlığı ve kalabalıksızlığın dil katli kategorisindeki yeri ve sığındığımız postmodern önemsizlikler üzerine…Hani her yere, Manisa kokulu her trene yetişirdik? Yalan. Yarısına kadar dolu, kahve fincanlarımız, o yarıya getirene kadar dilimizi yakan kahveyi içerken konuştuklarımız, yani dilimizi asıl yakanlar yalanladı işte gene her hii-kayeyi. yine de heyecanla parladı koca koca gözbebeklerimiz, bir sonraki geceye kadar.Yarı baygın uyandığımız ilişki ertesi sabahlarında “hani sen şövalyeydin?” diye kaç kere sorduk? Ey sevgili günlük, kaç?Bir çocuk annesinin parmağının, soğan doğrarken bıçakla kesildiğini görür ve sorar: “Hani sen anneydin?!”.Yaz yağmurunun hakkını veren şehirden geliyorum. Hikayelerim durgun.Kaynağında şişelenmiş hayatımda bugün de yok yok. Mutfak kutsaldır ve ben hala yemek yapmıyorum, belki de Cemal Süreya’nın dediği gibi, kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. O halde uyumalı, hafif hafif.
yorumlar
güzel bu, beğendim. şimdi ilk başlarda tepki görebilirsin böyle edebi takılıyorsun falan diye, aldırma, devam et sen. hii-kayelerini görelim. kısa olmuş bu diyorlar.bir de g. perec unutmamak lazım, o da şeylerden bahsederken, sehpalarda duran dergileri de anlatmıştı.
5 yasindaydım. Annem ve babam okumayı gizlice öğrendiğimi farkettiler. Sonra bana kalem verdiler. Bir “A” harfi yazdım. Her şeye en temelinden başladığımı gören annem ve babam sevindi. Sonra abim dedi ki “güzel olmuş bu, annemle babam ‘yazmaya devam etsin’ diyorlar”.Sonra anketör oldum, bişeyler bişeyler sordum, o bişeyleri formlara yazdım. Anketörlükten kazandığım parayla bir sehpa aldım. Sehpamın üstüne sehpaüstükitapları koydum. Bir de başucukitaplarım vardı, İngilizcesi “pillow book” olduğundan ben onlara yastık muamelesi yaptım. Kafam acıdı. Bir de rüyamda hep Raskolnikov’u gördüm. Sonra Suç ve Ceza’nın iki cildini sehpa yaptım. (Ay Sarayı’nda Paul Auster bizim atıl kahramanımızı anlatırken, kitap kolilerini nasıl eşya olarak kullandığından bahseder. Bakmak lazım).Sonra okullu oldum. Resim çizemedim. Karikatüristliğe öykünen öğretmenim bana sürekli “aferim, olmuş bu. Kötü çizsen de aldırma, dalga geçebilirler, sen yine de devam et, çiz yavrum. Ama fazla taramalardan kaçın,” dedi.Solcu da oldum. Büyük büyük adamlar bana, “Sen bi şunları oku da gel, öyle tartışalım,” dedi.Ev ödevlerim hep boyumu aştı.Saldırıya maruz kaldığımda, başımın üstünde, boyumu daha uzun gösterecek bir odun parçası tuttum. Bazen o odun parçasını sadece başımın üstünde tutmadım.Sevgili günlük.”Böyle ölecekse, öldür o zaman sen de esrarı, esrar satan yalancı peygamberi öldür.” Bahti
raskalnikov’u bir kere. her rüyaya lazım o.olmazsa herkes en az biri kere denemeli.istiareye falan yatın.
rüyalarımızda suç mahallerimize geri dönüşümüzün kanıtı mıdır raskolnikov? yoksa gerçekten çalışmak insanı yorar mı?
rodion kulunu bağışla.