Her şey yoluna girmek üzeredir.Hayata nihayet tutunmayı denemektedir en yakınınızdaki dostunuz. Ama bir gün, ölüm gelir onu bulur. Onu değil, onun yaşamındaki birini çekip alır. İşte o zaman diyecek hiçbir şeyiniz kalmaz.

Dünyanın her türlü gailesi,onun her türlü sorunu için çözüm üretebilirsiniz belki,avutabilirsiniz,ama ölüm söz konusu olduğunda öyle anlamsız ve çaresiz kalakalırsınız.

Söylenebilecek hiçbir şey yoktur. Inançlı biriyse, “takdir-i ilahi” diyebilirsiniz, “başın sağolsun” dediğinizde bu “iyi ki sen ölmedin” olarak bile algılanabilir. Yapacak tek şey öylece durmaktır. Omuz ararsa orada olmak, nasıl olduğunu sormak, ve sonra da susmak…

İşte o suskunluk anlarında, en sevdiğinizin sizden adım adım uzaklaştığını hissedersiniz, tutmak ister,tutamazsınız. Olur da ağzından bir iki sözcük çıkarsa, söyleyecek hiçbir şey bulamazsınız, yine de bir şey söylemek istersiniz. Avutmaya çalışırsınız, belki ölümden sonraki hayattan sözetmeyi denersiniz, inançlı biriyse karşınızdaki, dersiniz ki “onun için hayırlısı buymuş”, ya da “cennete gitmiştir, iyidir, merak etme”… Peki ya “evet bunları biliyorum, öldüğüne de üzülmüyorum, sadece çok özlüyorum” cevabını aldığınızda ne yapabilirsiniz?

Hiç…

Çaresizliğin en büyüğü budur işte… Ölüm karşısında yaşadıklarımız…