Gece yıldızları seyrederken gök çekimi nasıl birşeydir diye düşündüm. Terastan aşağı doğru şöyle bir sarktım. Sonra oğlum bu gece yine savruklaştın gökçekimi ile yerçekimini karıştırdın dedim.
-Sizin neyiniz var beyefendi dedi ölüm:
Birden kendimi ölümle konuşuyor sandım.
-Yoktu aslında hiçbir şey ama bir şey yok diyemedim. Hiçbir şey demedim.
Zihnimin berraklığı bir iç savruluşu gerçekleştiriyor mu diye düşündüm. Sonra vazgeçtim. Dünya gökçekiminin en mutena tablosuydu şüphesiz.
Sonra terasla yer arasında bir tercih yapma zorunluluğunu hissettim. Gökçekimi yerçekimi ile zıt mıydı, aynı mıydı? İkisine de karşı koyamaz mıydım? Sanırım hayır! Gece çok saçmalamıştım…
“Gecenin uçurumundaysan eğer
infaz olarak karşındadır ay
düne dön, düne ve yitirdiklerine”
yorumlar
her maddenin bir çekim gücü vardır. yer bizi çekerken, biz de yeri çekiyoruzdur. güçlü olan daha çok çekiyordur.
Konuyu bir örnekle açıklamak gerekirse geçen hamdi abinin çekicisindeydim, önce park halindeki araçları süzerek turluyorduk ana caddelerde ve sonra ansızın uyarı bile yapmadan yanaşıyorduk gözümüze kestirdiğimiz bir aracın yanına ve üç dakikada degajımıza alıp uzaklaşıyorduk mekandan.