Beraber yapacağımız bir iş için tanıdık bir abiyle arabada gidiyoruz ve abi inanılmaz sinirli bir sürücü. Sinyal vermeyenin doğum şeklini tarif ediyor, şerit değiştirenin yetiştiği yerdeki tüm insanlarla “grup sex” yapmayı arzuluyor ve korna çalana, selektör yapana inanılmaz bir yakınlık duyarak, anneleriyle gireceği ilişki sonrası, kendilerini nüfusuna geçireceğini garantileyip üvey baba konumunu camdan çıkardığı kolunu sallayarak, bağırıp çağırıp duyurmaya çalışıyor. “Aman abi sen sakin ol.” diyorum, “bakma sen bunlara, hepsi ayı bunların. Onun için kuralları ihlal ediyorlar.” (tabii bu arada tavandaki tutma yerini, şimdi bir yere, ha girdik ha gireceğiz diye stresle sıkmaktan kolum kopacak, bir yandan da onun yapmadığı yerlerde ben kendi tarafımda olmayan pedallar yerine paspas ezip, eskiterek kendimce hababam fren yapıyorum) “Bunlarla başa çıkılır mı? Adamlar arabayı alınca, ehliyet yanında eşantiyon geliyor, yapma benim güzel abim.” diyorum ama dinleyen kim? Biz böyle korkudan bademcikler şişmiş bir vaziyette, sağa sola girip çıkarak (ki kızdığı hareketlerin tamamını kendisinin de yaptığının farkında olmayarak) ilerlerken, köprünün tek yönde giden bağlantı yollarından birine dalıyoruz. Dalmamızla birlikte de karşıdan bir minibüs, yanlış yola girmiş olduğunu anlamış olacak ki geri geri bizim gittiğimiz şeritte üstümüze doğru geliyor. Benim açık camımdan üzerime abanıp “Yuh lan yuh! Ayıp be!” diye bağıran abimiz, direksiyonu kırıp sollamaya kalkıyor ve ne oluyorsa işte o anda oluyor. Ne zaman, nerden, nasıl çıktığını anlayamadığımız bir dozer (evet, evet yanlış yazmadım, bildiğimiz kepçeli, sarı, büyük bir dozer) ters yöne girmiş üstümüze geliyor. Dozer durunca biz de duruyoruz. Az önce geçtiğimiz minibüs de gördüğüne inanamıyor olacak ki kahvede arkadaşlara anlatılacak böyle ilginç bir durum karşısında yapılacak ilk şeyi yapmaya karar vererek, arkada kenara çekip bekliyor. Abi artık hastaneye yatırılacak kıvama gelmiş vaziyette el frenini çekip aşağıya iniyor. “Ne lan bu ters yöne girmişsiniz dozerle! Manyak mısınız yoksa beni delirtmek için mi yapıyorsunuz?” diyor. Dozerin şoförü ve şoför kabinine asılan diğer iki amele aracı durdurup aşağı iniyorlar. Ben kırkımız çıkınca mahalleliye dağıtılacak mevlid şekerlerimiz için kutu modeli tasarlayacak vaktimiz kalmadığına hayıflanırken, ameleler hiç beklenmedik bir sürpriz yapıp “Doğru söylüyorsunuz beyefendi, sinirlenmekte haklısınız ama yolun sonundaki alanın düzenlemesi için çalışırken araç bozuldu, geri geri gidemiyoruz, mecbur kaldık, özür dileriz.” demesin mi. Ben gözlerimin önünden film şeridi gibi geçen hayatımı “pause” a alıp, şaşkınlık anımızda olayın başka yöne meyletmesini engellemek için kendimi ortaya atıp “Tamam tamam olabilir, insanlık hali. Biz geri geri çıkalım, siz geçin.” diyorum. İnanılmaz bir şekilde, herkes on yıldır yurtan sesler erkekler korosunda çalışmış gibi, aynı anda “tamam” diye onaylıyor. Geri geri giderken deminki minibüsü geçiyoruz ama bizim araba ve dozer bir şeridi kapadığı için, millet minibüsün arkasında sıra olmuş. Biz, haliyle taa yolun en başına kadar geri geri gidiyoruz. Neyse trafik açılıyor, dozer geçiyor. Biz de aynı yöne gitmek için tekrar tek yönlü bağlantı yoluna giriyoruz. Tek düşüncem, gideceğimiz yere sağsalim varıp inince toprağı öpmek. Bu arada, ruh haliyle tamamen çökmüş olan abinin direksiyona simit sarayında fırından yeni çıkmış unlu mamül muamelesi yapma isteği gözümden kaçmıyor. Yüz metre gidip yokuşa geldiğimizde arabada birşeyler olmaya başlıyor. Acayip sesler çıkartıp titreyen araç, bir iki öksürdükten sonra drank diye olduğu yerde kalakalıyor. “Abi ne oldu?” sorumu, “Ne olacak benzin bitti unutmuşuz.” diye yanıtlıyor. İtsek olmaz, yokuş yukarı nasıl iteceğiz? Geri gitsek olmaz tek yön. Burada durup birimiz benzin almaya gitse, araba tam virajda, biri gelip güm diye çarpar. İyisi mi biz boşa alıp geri geri kaydıralım fikri galip geliyor. Camlar açık, sinir stres içinde, İkimiz de sıfırı tüketip çökmüş vaziyette, sessiz arabayı geri geri kaydırıyoruz. Tam o anda yanımazdan geçerken yavaşlayan bir arabada şoför, yanındakinin üzerine abanıp camdan bize bağırıyor “Yuh lan! Yuh ayıp be.”