Merhaba Sayın …,Gazete okurum az çok. Köşe yazarları okurlarının kendilerine açtıkları dertlerinden bahseder bazen. Adliyede gördüğü muameleden, polisin rüşvet talebinden, mahallesindeki küçük çaplı yolsuzluklardan yakınan okurlar gazetecilik hayatınızın sıkıcı yanı olsa gerek.Onlardan olmak istemem. Lafı geveleme, ne söylemek istiyorsan söyle,’make your point clearly’ diye öğretirler bize üniversitemizde. Aksini yaparsak muhatabımızın uykusunu getireceğiz. Biliyorum, sırada bekleyen onlarca hatta yüzlerce okur mektubunuz var. Hepsini gözden geçirmelisiniz ve acele ediyorsunuz, kısa olsunlar diye dua ediyorsunuzdur belki de. Ama ben onlardan olmak istemem.Size ‘Gazeteci Abi, Ali bana vurdu, ona bir şey söyle!’ ricasıyla gelmiyorum. Çünkü Ali bana bir defa vuracaktı, onu da yaptı. ‘Ben yandım başkaları yanmasın’ dan çok, Ali’ ye duyduğum nefret ve onu teşhir etme isteğiyle yazıyorum size.Üniversiteye 2 yıl, günümüz gençliğinin deyimiyle,inek gibi hazırlandım. Dershaneye gittim. Onlarca kitap bitirdim. İçimdeki ‘giremezsem’ korkusunun yardımıyla da ilk 100 e girdim. Sıra tercihlere gelmişti. Adını duymadığım onlarca üniversiteden broşürler, davetiyeler, burs teklifleri yağmaya başlamıştı. ‘Oğlum devlet okullarını görmüyor musun, sefalet içinde, her gün olay, her gün kavga’ dediler. Beni onlar kandırdı diyemem. Şimdi öğrencisi olduğum okulun tanıtım gezisine gittik. O güne kadar görmediğim yaşam aksesuarları ile donatılmış muhteşem yapılar, en son teknoloji ile üretilmiş araçlar, gereçler… Orta halli bir aile çocuğunu büyülemek için fazla bileydi bunlar. Kaydoldum. İkinci yılımı bitirdim. Pişmanım. İlk yıl ‘büyütüyorsun’ diyorum kendime, daha sonra karısına katlanmak zorunda olan bir koca gibi katlanmayı denedim tercihime.Her gün 3-4 tanesi burslu, geri kalanı ÖSS barajını kıl payı geçmiş adamlarla, dolgun ücret için en aptalca soruya, kat-kat aptalca cevaplara katlanan hocaların anlattığı dersleri dinliyorum. Herkesin birbirinden çektiğini bildiğim ödevimi hazırlıyorum. ‘Hocam çok hastayım, quizimi odamda yapabilir miyim?’ soruları eşliğinde quizlerimi, examlarımı yapıyorum. Can eğrisinde üstlerde aramayın beni çünkü ben üniversitemizin samimi ortamından (bir hocaya bilmem kaç tane öğrenci düşüyor) yararlanıp düşük sınavlarımı saydırmamazlık edemiyorum. Çubuk krakerlerim sağ olsun nefesim açlıktan kokmuyor belki, ama ne yapayım? Doğrudur, günden güne gramajı düşen cacık-salata-pilav türevi mönünün fiyatı artmıyor. Ama mönü dışına çıkıp yurtdışına çıkmış kadar para ödeyemiyorum maalesef. Kendilerine sunulan o güzelim teknolojiyi hayvani içgüdülerinin tatmini dışında pek seyrek kullanan ‘arkadaşlarıma’ bakıyorum, hak da veriyorum aslında onlara; çatır-çatır ödüyorlar parasını, dilediklerini yaparlar. Zoraki gittikleri yardımlaşma kampanyalarından ancak ‘Ay çok pis kokuyolardııı’ intibalarıyla dönen arkadaşlarım, barış eylemi niyetine iki gün çimlerde oturup dedikodu yapan arkadaşlarım (ben o kadarını da yapmıyorum ya neyse)…Bütün bu adamlarla aynı diplomayı alacağım, belki bu yüzden, düz bir mantık yürütüp susmalıyım. Ama 4 senemi buraya çakmış olmak çok koyuyor bana. Bundan sonraki yaşamımı düşünüyorum da, mastır doktora ayağına kaçamazsam gideceğim askerlik ve ondan sonra bulabilirsem bir iş, sonra öl. Bu 4 sene benim güzel senelerim olmalıydı sanırım.Saygılar.