Materyal:

İnsan zihninin kendini gerçek anlamda ifade edebilmesi için gerekli olanların başında bedeni gelse de, insan bedeniyle sadece belli bir takım insani eylemleri yürütebilir. Zihin kendini ifade edebilmek için tabi ki dile, harekete ihtiyaç duyar; fakat hareketin anlam bulabileceği bir tuval olarak materyale olan ihtiyacı kaçınılmazdır.

Materyal zihni özgürleştiren, ona uygun ifade olanakları sağlayan, dünyanın kendisidir. Materyale olan ihtiyacım çok eskilerde başladı, makası pense olarak, kitapları işkence olarak, çay kaşıklarını tornavida olarak kullanmamla başladı materyal açlığım, tabi bu saydıklarımın sadece işleme araçları oldukları göz önünde bulundurulursa, bir de işleyeceğim materyalin sıkıntısını da çekmişliğim var. Uygun materyallere sahip olmadığım için yaptığım işlemlerin ne kadar uzadığını size anlatamam. Birkaç örnek vereyim: bir ranzam vardı, ranzayı ikiye bölüp, iki tek yatak yapmıştı babamlar bir gün. Tabi ranzanın gürgen ağacından 4 kolonu artmıştı. Ben bu kolonların birinden sadece bıçak ve zımpara kullanarak, masif (tek parça) bir tekne oymuştum. Ağaçtan biraz anlıyorsanız bunun ne kadar zor olduğunu da anlayabilirsiniz. Öncelikle gürgen ağacı bu iş için kullanılabilecek son ağaçtır. Çok serttir, adamın iflahını keser. Bir de bıçak şekli itibarıyla kullanışlı değildir. Bir sürü yaralanma kaçınılmazdır. Tabi bir süre sonra bir araç edindim, daha doğrusu bu işi yapabilmek için daha kolay yollar aramaya başladım. İlk fikir bir walkman ya da teypten sökülmüş bir motoru kullanmak olmuştu. Bu motorun üzerinde bulunan çoğunlukla plastik olan dişliler oyma için uygun değildi. Metal birkaç dişli buldum bunlar da ya çok ince ya da döküm oldukları için çabuk aşınan parçalardı. Daha sonra birkaç çakmak parçalama girişimim olduğu için aklıma çakmak taşını ateşleyen, yuvarlak parça geldi. Bu parça oldukça sert olan çakmak taşını dahi aşındırıyor, çok uzun süreler dokusunu yitirmiyordu. Bu parçadan en kısa sürede bir tane edindim ve bunu bir motorun miline monte etmek istedim. Fakat motorun mili çok ince olduğu için oturmuyordu. Motorun miline kağıt sardım ve japonla taşı sabitledim. Bir süre çalışınca mil kaydırmaya başladı; çünkü mil yeteri kadar pürüzlü değildi. Taşı milden çıkarıp, mili demir törpüsü ile törpüledim. Taşı tekrar oturttum, bu sefer mil kaydırma yapmıyordu fakat, balansı bozuk olduğu için hem eli sarsıyordu hem de istenilen performans alınamıyordu. En sonunda bir başka plastik dişliyi motora monte edip, falçata ile torna yaptım ve taşın tam olarak oturabileceği biçimde mil üzerinde bir çıkıntı yaratmış oldum. Yani plastik dişliyi taşın oturabileceği kadar daralttım. Bu şekilde istediğime yakın bir araç edinmiş oldum. Fakat araç, motorun mili kısa olduğu için, çok derin çalışmalara olanak vermiyordu, ağaç oyduğum için sürekli taşın dişlerinin araları talaşla doluyor, kısa süre aralıkları ile temizlenmesi gerekiyordu ve ergonomik olmadığı için elimde saçma sapan yerlerde nasırlar oluşuyordu.

Bu örnekte yaşanan problemler, en temel alanlarda yaşananlardır, daha küçük problemlerden bahsetmedim. Tabi ki daha sonra derin çalışmalara uygun bir araç geliştirmek için giriştiğim mil uzatma çalışmalarına hiç değinmedim. Bu ve bunun gibi yüzlercesini yapmak zorunda kaldığımı söyleyebilirim. Peki bunları yapmamış olabilir miydim? Evet. Bit pazarına gidip bu iş için yapılmış bir aleti bu günün parasıyla 20 milyon liraya alıp, değişik değişik uçları ucuna monte edip, her şeyi yapabilirdim. Bu , olayın bir başka düzeyine geçmeme neden olabilirdi. Bir çok çalışma yapılmayabilirdi. En iyisinin üzerine bindirilebilecek, bazı bilgilere ulaşabilirdim belki de. Yani varolanı tekrar keşfetmeyi bırakıp, yeni bir şeylere yolculuk edebilirdim. Bu bir ağacı oymak için gerekli aparatta pek mümkün değildir, daha iyi oyan kesen bir araç yapmak çok zordur. Çünkü bu, insanlık tarihindeki en eski üretim alanlarından biridir, dolayısıyla üzerinde oldukça çok çalışılan bir alandır. Fakat bu benim başka bir alana yönelmeyeceğim anlamına da gelmezdi.

Benim zihnimin ısrarcı olması, bu olayları tetikleyen en önemli etmendir. Diğer bir çok insan yaratma girişimlerinde hemen vazgeçip, ihtiyaç duyabileceği araçları ve materyalleri dahi tespit etmeden işi yarım bırakıyor. Çünkü madde ile etkileşimleri sadece işlevsellik düzeyinde kalıyor. Madde bir araç olmaktan çok ehlileştirilebilecek bir canlı gibi olamıyor. Onun sınırlılıkları ve uygulama alanları konusunda çok zayıf bilgileri var. Tabi ki bu onların hatası olmaktan çok uzak. Hakim kültürün insana yönelimi bu kadar işlevsel bir haldeyken, materyale yönelimi çok daha küçümseyici ve hiçe sayıcıdır. İnsan zihninin, sınırsızcasına yüceltilmesi, dünyaya hakim oluşunun tek kaynağı olduğunun düşünülmesi. Aslında zihin sadece dünyanın farklı potansiyellere sahip materyalleri ile oynayabilen bir yapıdır. İnsanlık bu konuda nalıncı keseri gibi kendine yontmaktadır. Bütünsel bir yaklaşımdan ziyade sadece biçimleri değiştirenin değerli olduğunu düşünmektedir. Biçime girebilecek potansiyeller ile sadece kendini daha iyi hissettirdikleri için ilgilenmektedir. Potansiyellerin farkında olarak, sadece daha az yorulmayı ve üretim süresini kısaltmayı planlamaktadır.

Bir çok insan bir heykeltıraşın yaptığı heykelde sadece formlara ve temaya bakarlar, yani kendi dünyalarından bildikleri güzellik kriterleriyle ilgilenirler. Fakat forma sokulan nesnenin, forma girmek için ne kadar direndiği onlar için önemsizdir. Ihlamur ağacıyla yapılan bir heykel ile gürgen ya da abanozdan yapılan bir heykel onlar için farksızdır. Bir çokları için, fotoğraf makinelerinin plastik ya da krom olması, mekanik ya da elektronik olması, manuel ya da otomatik olması, çekilen fotoğraftan daha önemli değildir. Fakat burada bir etkileşimin olduğu, sürekli unutulmaktadır. İnsan materyal ile etkileşmekte ve ürünler yaratmaktadır. Bu süreç, sihirli bir süreç gibidir.